10 Ağustos 2018 Cuma

Viva Las Vegas!

Las Vegas, İspanyolca bir isim. İngilizcesi The Meadows, yani Çayırlar. Gidenleriniz bilir, Las Vegas, Mojave çölünde kurulu bir kenttir. Mojave çölü, de dünya çöllerinin en çetinlerinden biridir. İnsan sormadan edemiyor, ne arar böyle bir yerde çayır?

Cevabı bölgenin çok ilginç bir özelliğinde gizli. Mojave Çölü yaşayan bir çöl sevgili arkadaşlar. Örneğin Sahara çölü yaşamsız bir çöldür. İçine girdiğinizde sadece kum görürsünüz. Mojave'de ise hayat vardır. Kaktüsler, benzeri bir kaç bitki ve yılan, çakal, tilki gibi çöl hayvanları bulunur.

Bu farkın nedeni ise Mojave'de suyun bulunması.

Başta Colorado nehri, ve az da olsa düzenli olarak bulunan yerel su kaynakları, ve yağmur, dünyanın koşulları en zor bölgelerinden biri olan Mojave çölünde yaşam için gerekli suyu sağlıyor.

Çölün ortasında biraz su bulunduğundan Las Vegas civarı binlerce yıl boyunca Kızılderililerin yaşadığı bir bölge olmuş. Beyaz adam ilk kez 1829 yılında bu bölgeye gelmiş ve Las Vegas ismi de bu sıralarda verilmiş.

1844 yılında ise görevi vahşi batıyı gezip, Meksika ile potansiyel bir savaş halinde kullanmak üzere, bu bölge hakkında rapor yazmak olan John C. Frémont'un (bu ismi unutmayın) sağladığı bilgilerin ardından ilk göçmenler Amerika'nın doğusundan bu bölgeye gelmeye başlamışlar.

Kısa bir süre sonra da Mormonlar burada bir kale kurmuşlar. Asıl amacı Mormon"ların mekanı Utah eyaletindeki Salt Lake City'e giden kervanlar için bir durak ve kumanya sağlama noktası olsa da, zamanın her Hristiyan komünitesi gibi kızılderilileri Mormon inancına döndürme gibi bir misyon da üstlenmiş, bu kalenin rahipleri. Ama bir kaç yıl sonra kaleyi bırakıp, gitmişler.

Bu yerleşim yerinin bir kente dönüşmesi 1900'lü yılların başına rastlar.

Kentte yerel bazda, o zaman yasal olmayan bir iki kumar mekanı, minik bir iki kerhane ve yine ufak çapta illegal içki satan bir iki mağaza/salon bulunuyormuş.

1930'lu yıllarda, Amerika büyük depresyon döneminin içindeyken Colorado nehrinin üzerine büyük bir baraj yapma projesi devreye girmiş. O zamandaki adı Boulder Dam olan bu barajı yapmaya gelen işçilerin yaşaması için de Boulder City isimli bir kent kurmuşlar. İşin aslı Boulder City, o ana kadar Las Vegas'ta barınan işçilerin bazılarının, önemli bir yetkilinin ziyareti esnasında sarhoş yakalanmalarından dolayı, daha sıkı federal kontrol altında tasarlanmış ve kurulmuş. Boulder Dam sonrasında Hoover Dam ismini alsa da, Boulder City, Boulder City olarak kalmış.

Nevada eyaleti bu sıralar kumarı yasal hale getirmiş ve ilk yasal casinolar Downtown Las Vegasta, Fremont Caddesinde (ismi hatırladınız mı?) açılmış. Bu casinoların kendileri yasal da olsa sahipleri lokal gangsterlermiş tabi.

Dört-beş yıl sonra Hoover Dam bitmiş ve işçiler ayrılmış. Ancak zamanın devasa bir projesi olan bu baraj, bir de Lake Mead isimli baraj gölünü oluşturunca, bu kez baraj ve göl bir turistik cazibe merkezi haline dönmüş ve Las Vegas da bunları görmeye gelen turistlere hizmet vermeye başlamış.

Baraja bağlı santrallerin çalışmasıyla da Las Vegas elektriğe kavuşmuş, Fremont Caddesi geceleri daha bir aydınlık olmuş.

1941 yılında Strip üzerinde ilk otel açılmış. Sonrasında da bütün gangsterler buraya üşüşmüş. Downtown Vegas gelişmeye devam etse de, Mafia ya da LCN dedikleri La Cosa Nostra ilgisini hep Strip üzerinde yoğunlaştırmış.

Strip'te casino-otel açan bu namlı gangsterlerin ilki Bugsy Siegel olmuş. Mekanın ismi Flamingo imiş ve Siegel bir kaç ortağı ile birlikte bu işe girmiş.

Çok enteresan bir gangstermiş Bugsy Siegel. Genel kabul görmüş gangster standardlarına pek uyan bir CV'si yokmuş. Örneğin Cosa Nostra'nın değil, Kosher Nostra dedikleri cemaatin üyesiymiş, yani Yahudiymiş. Yine resmine bakınca da göreceğiniz üzere, Al Capone, Scarface falan gibi suratsız biri değil, hayli yakışıklı, düzgün, karizmatik bir adammış.

Genelde bu eski. gangsterlere bir sempati elbisesi giydirilmeye çalışılır. İzlediğim film ve dizilerden sonra çocukken Lucky Luciano'ya hayran olmuştum mesela. Ancak bu adamlar acımasız gangsterlermiş. Cart curt insanları öldürür, onlara eziyet ederler, hatta rakiplerinin karılarının, çocuklarının canlarına kast ederlermiş.

Siegel de kökeni, görünüşü ne olursa olsun, sonuçta acımasız bir gangstermiş. 41 yaşında, Beverly Hills'de dokuz M-1 kurşunuyla kariyerini tamamlamış.

Ancak Flamingo Hotel'i "devralan" ortak ve finansörleri buradan kar etmeye başlamışlar, gerisi de gelmiş. Bu gangsterlerin orijinleri genelde New York ve Chicago’dur, hepsi buralardan Las Vegas's üşüşmüş.

İş sadece kumarla da kalmamış. Bir çok ünlü yıldız kumar oynanan bu mekanlarda çalışmaya başlamış, ve bu iki kumar arası bir şov uygulaması daha da fazla ziyaretçiyi Las Vegas'a çekmiş.

Bu arada Amerikan ordusu da Las Vegas'ın hemen dibinde dan, dun nükleer bombaları deneme amaçlı patlatıyormuş. Internet'e bir bakın, arada arkada mantar bulutlu Las Vegas manzaraları bulabilirsiniz. Neyse ki bu denemeler yer altına alınmış da ahali radyasyon altında kalmaktan kurtulmuş. Şimdilerde pek konuşulmuyor ama bu denemeler sonucunda çok fazla sayıda insanın hayatı sönmüş.

Benim de doğduğum 1966 yılında Las Vegas'ın hayatını değiştirecek başka önemli bir olay gerçekleşmiş.

Ünlü girişimci Howard Hughes Las Vegas'a gelip, Desert Inn oteline yerleşmiş.

Eğer bilmeyeniniz varsa Howard Hughes'un hayatını okumalarını tavsiye ederim. Benim görüşüm, eğer Howard Hughes diye biri yaşamasaydı, ne bugünkü Hollywood, yani Amerikan Film endüstrisi, ne Amerikan havacılığı ve ne de konumuz Las Vegas bu günkü haliyle hayata geçebilirdi. Bildiğimiz Amerikan uygarlığı bir çok şeyini Howard Hughes'a borçludur.

Bunu derken, Howard Hughes öyle engin, ulvi biriydi anlamında söylemiyorum. Adam en hafifiyle manyağın biriymiş. Bir kaç kaynaktan, fiction ve non fiction olarak okuduklarımı birleştirip rahatlıkla söyleyebilirim ki adam zaten doğuştan hafif sıyırmış kafayı. Üstüne birden fazla kendi kullandığı otomobil ve uçaklarla geçirdiği kazalar sonunda, vücudunun da dağılmasını eklediğinizde, çektiği acılardan dolayı sonlara doğru tamamen tırlatmış.

Kendisini bir film stüdyosuna kapayıp, dört ay boyunca kimseyle konuşmadan, çırılçıplak soyunup, sadece film izlemiş. Bu süre boyunca da sadece çikolata ve tavuk yemiş. Çok nadir banyo yapmış, saçları, tırnakları falan hep uzamış.

Bu film izleme işi Beverly Hills'da bir otel odasında devam etmiş. Yine çıplakmış ama pipisinin üstüne pembe bir peçete örtüyormuş.

Bir temizlik obsesyonuna kapılıp, her şeyi kağıt mendillerle tutmaya başlamış. Sonra da ağrı kesicilerin müptelası olmuş. En son çişini şişelere doldurup, biriktiriyormuş.

İşte böyle bir adammış Howie!

1966 yılında Desert Inn oteline yerleşmiş ve 1967 yılına kadar da odasından çıkmamış. Otel sahipleri caz yapınca Howard da oteli satın almış. Aylar sonra yardımcıları odasına girdiklerinde kapalı perdelerinin çürüdüğünü farketmişler çünkü Howard odada kaldığı süre boyunca bu perdeleri hiç açmamış.

Sonrasında bir, bir Strip üzerindeki otelleri satın almış.

Hughes bir manyak olabilirdi ama bir gangster değildi. Satın aldığı bu casino ve oteller, Las Vegas'ın gangsterlerin elinden çıkıp şirketlerin eline geçişini başlatmış.

İlk defa The Mirage 1989 yılında, doğrudan finansal yatırımcıların parasıyla yapılmış. Sevgili karımla balayımızın bir bölümünü bu otelde geçirmiştik. Çok güzel bir yerdir, burada çok güzel anılarımız vardır.

The Mirage gerçek anlamda megaresort dedikleri ilk temalı casino hotelmiş. Sonrasında adlarını çok iyi bildiğimiz diğerleri gelmiş.

Et voila, sonunda Las Vegas bu günkü haline dönüşmüş.

Las Vegas'ta çekilmiş, ya da plotlarının Las Vegas'ta geçtiği yüzlerce film, binlerce kitap vardır arkadaşlar. Ancak bu ilginç yerin gerçeğe yakın bir öyküsünü eğer henüz yapmadıysanız, okumanızı kuvvetle öneririm. Amerika'yı anlamak için gerçekten önemli bir deneyim.

Las Vegas'taki ikinci günümüz arkadaşlarımızın evinde bir kahvaltı ile başladı.

Şimdi bakalım Amerikada kahvaltı nasıl olur...

Önce bol bol sucuk olur. Hem de öyle endüstriyel, vakumlu sucuk değil. Hakiki el yapımı Kayseri sucuğu! Ermeni kökenli, Türk asıllı bir sucuk ustası Los Angeles'da, eliyle yapıyormuş.

Sonra yine hakiki Kayseri pastırması! O da sucukla aynı kaynaktan. Ancak sevgili arkadaşım meraklıdır bu işlere, deposundan koca bir kalıp pastırmayı çıkarıp, kasap gibi eliyle kesmeye başlayınca çok güldüm tabi 😛

İnce belli bardaklarda çay, Jelena için Türk kahvesi, zeytin, peynir, yağ, bal...

Kemerleri bir diş daha gevşettik tabi...

Mahşeri sıcak
Dışardaki mahşeri sıcak bizi eve bağlamıştı. Elli dereceye yakın bir sıcak. Üstüne bir de Las Vegas için normal olmayan, yüksek bir nem de eklenince nefes almak bile zorlaşmıştı.

🐝Mezzy🐝 evdeki kuşla oynuyor, biz de şarap içip geyiğimize devam ediyorduk.

Bir ara evden kısa bir süreliğine çıktık. Tam Nellis hava üssünün yanından geçerken sevgili kardeşim işaret etti, ben de baktım.

Başka bir efsane sekiz motoruyla havayı simsiyaha boyayarak önümüzden uçtu. Sonra da bir ikincisi...

Boeing B-52'lerin en yenisi 1962'de yapılmış sevgili arkadaşlar. Yani bu gördüğümüz iki uçak en iyi ihtimalle elli altı yıldır uçuyordu. Hem de öyle oyuncak görevler için değil, çatır çatır muharebe görevleri için. Bu uçaklar hala dünyanın yarısını geçip, bombalarını bırakıp, geri evlerine dönebiliyorlar.

Şimdilerde tabi ki "Bome' dedikleri B-1 ler ve 'Hayalet' B-2'ler kulağa çok daha funky geliyor ancak B-52'ler de, halen B-52 işte.

B-52'lerin de bir nickname'i var, 'BUFF'. "Big Ugly Fat...". ...bu son "F" biraz şaibeli. Sağda solda "Fella" diye geçse de herkes onun "F.cker" olduğunu biliyor 😛

Çocukluğumun hayaliydi, dünya gözüyle de görmüş oldum.

Akşam yemeği için bir Meksika restoranındaydık
Öğleden sonra ise Las Vegas'taki ikinci duygu bombam patladı. Toplam elli küsür yıllık bir gecikme ile iki sevgili kardeşimle daha karşılaştık. İkisini de son gördüğüm gibi bir arada buldum. İçim daha da ısındı.

Akşama doğru sıcaklık kırklı derecelere düştü, biz de burnumuzu dışarı çıkarabildik.

Akşam yemeği için bir Meksika restoranındaydık. Yine patlayıncaya kadar yedik. Ancak gecenin sürprizi 🐝Mezzy🐝'nin doğum gününü bir daha kutlamak oldu.

Garsonlar hem 🐝Mezzy🐝'ye, hem de "velisi" olarak Jelena'ya birer sombrero giydirdiler.

Ve iki shot tekilayı Jeleena'nın boğazından içeri döktüler
Ve iki shot tekilayı zorla Jeleena'nın boğazından içeri döktüler!

Sevgili karım Normalde bir gece boyunca bir kadeh şarap alır, yemek bitene kadar o bir bardağın yarısını zar zor içer, kalan yarısını da benim bardağıma boşaltıp yatmaya gider. O yüzden iki shot tekiladan sonra gecemiz biraz daha "yumuşak" ilerledi 😛

Bu kardeşlerimden biri yıllar önce Ankara'da Stüdyo 49 muydu, Kebap 54 müydü, öyle bir diskoda, beni tekila ile öyle bir sarhoş etmişti ki, detayları ne siz sorun, ne ben söyleyeyim 🍸Bu kez biraz da ondan Jelena'yı tekilaya kurban edip, ben şarapta kaldım 🍷

Yemekten sonra her halde bu böyle gitmeyecek, düdüklü tencerenin emniyet supapı gibi bir yerden patlayacağım dedim, kendi kendime. Amerikan porsiyonları gerçekten adil değil!

Yeniden yola koyulduk...

Hedefimiz Fremont Street, yani Downtown Vegas'dı. Hummer'in kliması tam kuvvet çalışıyordu ama Jelena kazayla kolunu cama dokundurduğunda, cam dışardan ısındığı için "ciyak" oluyordu.

Arabayı park edip, yürümeye başladık.

🎶 Viva Downtown Vegas 🎶
Binaların birinin tepesinde bir tarafı saat, bir tarafı termometre olan bir ışıklı tabela vardı. Saat 21:30'ken, sıcaklık 41 dereceydi! Yani hava "serinlemiş", sıcaklık, dışarda yürünecek insani seviyelere düşmüştü.

Downtown Las Vegas, Strip kadar havalı otel ve casinoları olmasa da, Strip'e göre kat kat renkli, kat kat eğlenceli bir yer. Unutmayın, Las Vegas burada başlamış. Elvis'in Las Vegası burası.

🎶 Viva Downtown Vegas 🎶!

Downtown Las Vegas'ın da en renkli bölgesi Fremont Caddesi. Buraya Fremont Street Experience diyorlar.

Fremont Street Experience
Adamlar caddenin yarım kilometrelik bölümünü bir kanopi ile kapamışlar. Bu kanopinin oluşturduğu tavan dev bir ekran, her daim o ekranda bir şeyler olmakta.

Bu tavanı bir baştan, bir başa geçen zip line dedikleri teller üzerinde insanlar Superman misali uçarak, tepenizden geçiyor.

Her köşede Elvis'ten tavşan kızlara, palyaçolardan, üstsüz hatunlara değişik karekterler yolunuzu kesiyor. Jelena ve 🐝Mezzy🐝 Elvisle, ben de üstsüzlerle birer resim çektirdik.

Bir Motley Crue clone'u...
Yine her köşede bir gurup müzik çalıyor. Çoğunlukla yummy Hard Rock. Bir Motley Crue clone'u Same ol' Situation'u, en az Motley Crue kadar güzel çalıyordu.

Downtown Vegas'ın ünlü casinoları da hep burada. Çocukken kafama kazınmış Las Vegas, bir Golden Nugget Casino tabelasıydı, o casino hala burada ama Fremont'un tavanı yüzünden o eski yüksek tabelasını değiştirmişler.. Four Queens, Fremont, Binion's (Horsshoe) gibi olağan şüpheliler de hep burada.

Yine sevgili arkadaşım anlattığında öğrendim, eski Horsshoe casinosunun sahibi Benny Binion isimli Las Vegas'ın eski topraklarından, ve tabi ki bir mobster, öldüğünde evinden bir tondan fazla gümüş çıkmış!

 Binion's (Horsshoe)
İsmi değişip, Binion's olan casinoya girdiğinizde, bir camekanın arkasında gerçek kağıt paralarla bir milyon doların yanında bir resim çektirebiliyorsunuz.

Heart Attack Grill İsimli bir başka restoranda size Amerika'nın en zararlı, yağ ve kolestrol bombası burgerlerini servis ediyorlar. Zaten adı ondan Kalp Krizi Izgara. Ancak kalp krizi geçiririm diye endişelenmeyin, garsonların tümü hemşire kıyafetinde. Aslında kalp krizi geçirirseniz, burgerlerden değil, bu garsonlardan geçirirsiniz 😛 Unutmadan, eğer 350 pound, yani 175 kilonun üstündeyseniz burada bedava yiyebiliyorsunuz.

Downtown Vegas başka bir dünya işte.

Hem 🐝Mezzy🐝, hem de tekilalardan sonra Jelena günü dönüş yolunda arabada kapattılar. Ben de itiraz etmedim.

Ancak ne olursa olsun, hala "🎶 Viva Las Vegas 🎶"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...