16 Ağustos 2018 Perşembe

Hollywood

Yeni günümüz Hollywood Bulvarında, Dolby Theater'in önünde başlamıştı. Jelena daha İsviçre'den bulmuştu hangi turu alacağımızı. Hemen gitti, biletlerimizi aldı.

Hop On - Hop Off dedikleri bu iki katlı ve genelde üst katın açık olduğu otobüsler sizi ziyaret ettiğiniz kentin önemli noktalarına götürür, kulaklıkla şehir hakkımda bilgi verirler. Duraklarda serbestçe inip etrafı gezebilir, bir sonraki otobüse binerek de gezinize devam edebilirsiniz.

Özellikle büyük ve tarihi biraz eskiye giden şehirlerde biz mutlaka bu otobüsleri almaya dikkat ediyoruz. Sadece gezmek için değil, bir yerden bir yere gitmek için de çok pratikler.

Ancak Hollywood gibi bir yerde bu otobüslerin önemi kat be kat artıyor sevgili arkadaşlar.

Hollywood, ünlülerle, sinema ve müzik tarihiyle dolup taşan bir kent. Ancak neyin nerede olduğunu biri size söylemezse her yer geniş bir cadde ve etrafındaki bir iki katlı güzel binalardan oluşan bir kent manzarası olarak kalıyor.

Öyle binaların önünde Tarantino, Travolta'yla Pulp Fiction için anlaşmak üzere burada yemek yedi, Pretty Woman bu otelde çekildi, ya da Sharon Stone bu mağazadan alış veriş eder diye tabelalar yok maalesef.

Gittiğinizde eğer hazırlıksızsanız, öyle etrafınıza bakınıp "Tamam Hollywood'dayım da şimdi ne?" diye kalıyorsunuz.

Biz otele dönerken, taksi şoförümüz Todd, otelimizin elli metre ilerisindeki bir barı işaret edip "Bakın burası Robert De Niro'nun barı" demişti. O söylemese bu mekanın bizim için bir Dunkin' Donuts'dan farkı olmayacaktı.

Oralarda yaşayan bir arkadaşınız var, ancak bu işlere meraklı biri değilse büyük olasılıkla o da sizi heyecanlandıracak bir çok şeyi bilmiyor olacaktır.

Gitmeden önce okumak biraz yardımcı oluyor tabi. Ne var ki, işe yarar ve işe yaramaz bilginin birbirine karıştığı İnternet ortamında bunun bile gezinizi verimli bir biçimde yaptırabileceğine emin değilim. İşin aslı, ben gitmeden de, geldikten sonra da ziyaret ettiğimiz yer hakkımda bol bol okurum sevgili arkadaşlar. Ancak bizim deneyimimizde önceden okumak, gidilmesi gereken yerlerin genel bir listesini hazırlamakta, ya da gittiğimiz yerlerde eğer herkesin ilgisini çekmeyebilecek özel bir yeri ziyaret etmek veya özel bir şeyi görmek istediğimizde çok işe yarıyor. Bütün sorunları çözmüyor.

Hollywood'u ziyaret ederken bence en doğrusu profesyonel yardıma başvurmak. Hop hop otobüsler burada hem çok düzgün işliyor, hem de hatları ve dinlediğiniz bilgiler gerçekten özenerek hazırlanmış. New York’da örneğin, bunlar çok laçka ve çok daha az işe yarar bilgi veriyorlar.

Turumuz Hollywood Bulvarında başladı bir kısa bir süre sonra Hollywood Bulvarına parelel, Sunset Bulvarına döndük.

Sunset Bulvarının Crescent Highlights Bulvarı ile Beverly Hills arasında kalan kısmına Sunset Strip derler. Burası Paris'deki Avenue des Champs-Élysées ya da Manhattan'daki Broadway kadar ünlü bir caddedir. Mutlaka filmlerde, şarkılarda duymuşsunuzdur.

Sunset Strip gece kulüpleri, mağazaları, restoranları ile meşhur bir caddedir. Bir çok ünlünün takıldıkları mekanlar hep Sunset Strip'in üzerindedir,

Bu caddenin bu kadar ünlü gece klüpleriyle dolu olmasının tarihsel bir sebebi var arkadaşlar.

Sunset Strip aslında Hollywood'un değil, West Hollywood'un sınırları içerisinde kalır. Hollywood, Los Angeles şehrinin bir parçasıdır, West Hollywood, dolayısıyla da Sunset Strip ise Los Angeles County'nin.

İçkinin yasak olduğu 1920'li yıllarda Sunset Strip üzerinde el altından ya da arka odalarda içki servisi yapılabiliyormuş, çünkü sorumluluğu şehirle sınırlı LAPD yerine Los Angeles County Şerifini "ikna etmek" daha kolay oluyormuş.

Hal böyle olunca, Sunset Strip Hollywood'un eğlence mekanı haline dönüşmüş.

Strip'in üzerinde ilk dikkatimi çeken mekan Whisky A Go Go isimli gece kulübü.

Bazılarınız "Aaaa" oldu tabi...

Benim neslimin ve Ankara'daki aynı isimli mekanın asıl tadını çıkaran bir önceki nesilin belleğine hiç de yabancı bir isim değil bu. Whisky A Go Go Ankara'nın en ünlü gece klüplerinden biriydi. Yerini çıkartamamıştım, abim yardımıma koştu. Tunus Caddesinde, Akay yokuşunun tam başındaydı.

Sunset Strip'deki Whisky A Go Go'nun levhasının fontları bile Ankara'daki ile aynıydı, "Lan" dedim, "Bizimkiler levhasını bile çalmışlar". Sonra Wikipedia'dan öğrendim ki, Amerikalılar da bu ismi Paris'te bir gece klübünden çalmışlar. Zaten "Whisky" de Amarikanca'daki gibi "Whiskey" diye yazılmamış. Avrupa'dan arak olduğu belli.

Whisky A Go Go
Ben oradayken içeride Jefferson Starship çalıyordu. Önceleri Jefferson Airplane olan bu gurup bir Rock Oracle'ıdır. Ta Woodstock'da falan çaldılar hatırlarsanız.

Hele bir geçmişine baktığımda dilimi ısırdım. Kimler gelmiş, kimler geçmiş buradan. Whisky A Go Go da çalmaya başlayıp meşhur olanların ya da ünlendikten sonra bu mekanda çalanların bazıları The Doors, No Doubt, The Byrds, Buffalo Springfield, Steppenwolf, Van Halen, Frank Zappa, Johnny Rivers, Guns N' Roses, Linkin Park, Mötley Crüe...

Hollywood dediğimizde aklımıza hep film yıldızları gelse de bu bölgenin müziğe, özellikle Amerikan Rock müziğine bu kadar katkı sağladığını bu gidişimde daha bir iyi anladım.

1900'lerin ilk yarısında sinema ile birlikte, zamanın ünlü jazz ve blues ustaları hep Strip'de çalarlarmış. Ancak Las Vegas devreye girip, burada kazandıklarının on katına bu ünlüleri Vegas şovlarına transfer edince Hollywood da aradaki boşluğu o zaman yeni yeni tutulmaya başlayan Rock ve daha sert türevleri müziklere sponsor olarak kapatmış. Hollywood'da Whisky A Go Go gibi rock müziklerinin çalındığı bir çok kulüp var.

Consumers Liquor
Sunset Boulevard 7151 de, Consumers Liquor isimli bir mağaza var. Burası Sunset Bulvari, Sunset Strip olmadan önce mi, sonra mı hatırlamıyorum, sizleri yanıltmayayım. Kulüplerin birinde çalan bir house band üyeleri her akşam bu mağazaya gelip parasızlıktan ucuz bir Kaliforniya şarabı alıp beraber içmek üzere evlerine götürürlermiş.

Bu şarabın ismi Night Train"miş, gurubunki de Guns N' Roses! Bu arkadaşları biraz sevenler, Appetite For Destruction albümünün bu şarap için yazılmış şarkısını hatırlarlar herhalde.

Buranın biraz ilerisindeki Guitar Center isimli müzik mağazasının bir bölümünde ise birçok ünlü gurup ve müzisyenin beton üzerinde el izleri bulunuyor. İşin açıkçası ben çok takılmadım. Bir öykü, olay ya da anıyla ilişkili değilse böyle şeylere tapınmayı sevmiyorum. Bir çok kişinin ilgisini çekse de, aynı sebeple ünlülerin evlerine giden turları almadım.
Guitar Center

Yine yakınlarda bir yerde Johnny Depp'e ait The Viper Room isimli kulüp var. Buranın açılışını Ivır-Zıvır Tom ve Kalpkırıcılar (Tom Petty and the Heartbreakers) yapmış. Burada da sıkı rock gurupları çalarmış. The Viper Room, ayrıca ünlülerin de sık göründüğü bir mekanmış. Ancelina Coli ile bir hatıra fotoğrafı çektirmek için gidilebilecek bir yer sizin anlayacağınız.

Strip üzerinde başka bir mekan ise Rainbow Bar and Grill, ya da eski ismi ile Villa Nova. Altı restoran, üstü gece kulübü. Marilyn Monroe ile Joe DiMaggio burada tanışmışlar.

Buraya müşteri olarak gelen, ya da sahne alan sanatçılar yine insanın sinirini bozuyor. Bazıları Alice Cooper, Harry Nilsson, John Lennon, Ringo Starr, Neil Diamond, Elvis Presley, Mötley Crüe, Poison, Guns N' Roses, W.A.S.P., Motörhead, Red Hot Chili Peppers, KISS, Led Zeppelin, Billy Idol, vesaire, vesaire. Bazen buraya eğlenmek için gelmiş olsalar bile, üç beşi bir araya geldiklerinde çıkar sahneye, hep beraber jam yaparlarmış.

Troubadour, Sunset Strip üzerindeki başka bir gece kulübü. Burada da kariyerine bu kulüpte başlayan ya da bu kulüpte çalmış uzun bir ünlü listesi var. Ünlü olmadan burada çalmış müzisyenlerin bazıları Elton John, Linda Ronstadt, James Taylor, The Eagles, The Byrds, Carole King, Bonnie Raitt, Jackson Browne, Van Morrison, Buffalo Springfield, vs... Yine yoları buradan geçmiş bir kaç müzisyeni listelersek Fleetwood Mac, Rod Stewart, Don McLean, Bette Midler, Bruce Springsteen, Billy Joel, The Pointer Sisters, Liza Minnelli, Sheryl Crow, The Everly Brothers, The Knack, Rise Against Machines, Leonard Cohen, vesaire, vesaire. Bu "vesaire" 'ler gerçekten vesaire. Tam liste için Wikipedia'ya bir bakın derim. Ben sadece sizlerin ilgisini çekecek bir kaçını aldım.

The Commedy Store
Yine Roxy isimli bir başka kulübünü not edin. Burada da epey ünlü müzisyen var ama çok baş ağrıtmayayım.

Sunset Strip üzerinde bu kez gece kulübü olmayan başka ilginç bir mekandan bahsedelim. İsmi Piazza del Sol. Bu bina uzun bir süre Kalifornia'nın en ünlü kerhanesi olarak hizmet vermiş (!)

The Commedy Store yine Sunset Strip'in kayda değer bir mekanı. Stand-up komedyenlerin sahne aldığı bu tiyatronun tezgahından geçip, ünlü olan bir çok isim var. Jim Carrey bunlardan biri. Jay Leno, Whoopi Goldberg gibi ünlü komedyenler hep bu tiyatroda sahne almış.

Laf komedi kulüplerinden açılmışken Laugh Factory isimli mekanı da not edin. Popüler bir yer.

Laugh Factory
Sunset Strip'i bıraktıktan sonra Santa Monica Bulvarına çıktık. Tabii istemsiz olarak Sheryl Crow'un o güzel şarkısı kafamda çalmaya başladı.

All I wanna do is have some fun,
Untill the sun comes up,
Over Santa Monica Boulevard

Santa Monica Bulvarında zebehe kadar dens diyor Sheryl Crow 😛

Bu bulvar Downtown Los Angeles'dan başlayıp, ta okyanus kıyısına, Santa Monica'ya kadar gidiyor. Üzerinde, özellikle Hollywood bölgesinde bol bol otel, motel, kulüp, sinema salonu, direktörler sendikası, senaristler derneği, gösteri salonu, ve benzeri yerler görebilirsiniz. Yine Trip Advisor olmayalım diye tek tek anlatmıyorum.

Bu bulvarın ilginç bir noktasından bahsedeyim size. Burası da bar, restoran, gece kulübü falan dolu. Ancak Hollywood'un gerisinden farkı, popülasyonun yüzde sekseninin i.ne olması - ki ismi zaten durumu açıklıyor, "Boys Town".

Otobüsteki anonsun uyarısıyla fotoğraf makinesini hazırladım ve sağ tarafta, büyük bir göbeği geçip yönümüzü kuzeye çevirdiğimizde kaldırımın üzerindeki, trafik işareti benzeri ters üçgen levhanın resmini çektim.

Beverly Hills Shield
Bu bir trafik işareti değil, bütün kentin etrafına serpiştirilmiş beş "Beverly Hills Shield" dedikleri levhadan biriydi. Kahverengi, üzerinde Beverly Hills yazan sade bir levha, ancak ister inanın, ister inanmayın, Beverly Hills belediyesi bu işaretin kullanım hakkını tescillemiş. Fotoğrafını çekip, kendi albümünüze koymak serbest ama umuma açık kullanırsanız, telif hakkı ödüyorsunuz.

Beverly Hills'de Los Angeles şehrinden ayrı bir şehir ama Los Angeles County'nin bir parçası, o yüzden de ayrı bir Polis teşkilatı, ve o yüzden de Beverly Hills Cop isimli bir dizi olabilmiş (inanın ben de tam anlayamıyorum bu Amarikalıların administratif ayrımını, tam city nedir, county nedir anladım derken, ortaya borrough'lar falan çıkıyor, yine kafamı karışıyor).

Beverly Hills'in Polisleri de havalıymış. Zsa Zsa Gabor arabasıyla giderken bir polis bunu durdurunca sinirlenip, çat diye çakmış polise bir tane. Zsa Zsa Gabor falan dinlememişler, atmışlar içeri kadını.

İsviçre'de bence Beverly Hills'dan daha fazla milyoner, milyarder yaşıyordur, sevgili arkadaşlar, ancak hemen her yerde, onların yaşam alanları İsviçre zerafeti ile göze batmayacak bir hale gelmiş, yaşadıkları köylerin içinde kaybolmuştur.

"Burası parası olanların yaşadığı bir yerdir!"
Beverly Hills ise tam aksine, "Burası parası olanların yaşadığı bir yerdir!" diye bar bar bağırıyor.

Girişine metrelerce uzunlukta "Beverly Hills" yazılı bir işaret koymuşlar ki insanlar önünde resim çektirebilsin diye. Her cadde, diğer caddelerden farklı bir ağaç türüyle süslenmiş, ama sadece tek bir ağaç türü. Yangın muslukları bile Los Angeles'ın her yerinde sarıyken, burada göze batmasın diye gri bir renge boyanmış.

Beverly Hills üzerinde aktif sosyal hayatın sürdüğü iki önemli cadde var.

Bunlardan ilki Beverly Drive. Bu cadde restoranları, barları, mağazaları ile canlı, cıvıl cıvıl bir yer. Hollywood gibi pis değil, insanlar iyi, kibar ve güler yüzlü.

Rodeo Drive
Beverly Hills'deki ikinci kayda değer cadde ise Rodeo Drive.

Biraz dünyayı görmüş biri olarak söyleyebilirim ki, şimdiye kadar Rodeo Drive gibi ışıltılı, klas bir yer görmedim. Ağırlıklarını bahane edip, her türlü otobüs, tren, kamyon gibi gözü rahatsız edecek aracı yasaklamışlar. Her iki arabadan biri Süper İtalyan bir marka, Ferrari, Lamborghini, Bugatti, Et al. Gerisi de Rolls, Aston Martin, arada bir gariban bir Porsche, vesaire, vesaire.

Biz bir akşam, güneş batarken gelmiştik. Ağaçların hepsi binlerce minik ampulle süslü. Yol boyunca oturmanız için yol kenarına masalar ve sandalyeler konmuş. Öyle cafe falan değil, belediyenin hizmeti. Cadde boyunca full Wi-Fi coverage tabi.

Mağazaların en ucuzları Max Mara, Gucci, Fendi, Versace. En pahalıların ismi bile yok.

Bijan Efendi
Ancak bir mağaza var ki halen dünyanın en pahalı butiği. Bir tek şubesi var, o da Rodeo Driva'da. İsmi House of Bijan, ya da benim neslimin Turgut Özal'ın buradan aldığı bir takım elbiseden hatırlayacağı "Bijan Efendi".

Ortalama bir müşterisi bir senede yüz bin dolarlık alış veriş yapıyormuş. Ortalama olmayanlar ise devlet başkanları, şeyhler, film yıldızları, futbolcular. Onlar için "Sky is the limit!"...

Bijan Pakzade, İranlı bir modacı. İran'ı anlayabileceğimiz sebeplerden bırakmış, önce Avrupaya - hatta bizim buralardan bir Swiss-German hanımla evlenmiş, sonra da Amarika'ya gitmiş. Orada da helal olsun, işini kurmuş, artık kaç milyonluk milyoner olmuş, bilmiyoruz.

Bijan Efendi 2011 yılında, beyin kanamasından hayatını kaybetmiş. Dükkanını ise Louis Vuitton satın almış. İşe aynı markayla onlar devam ediyor.

Jelena ile 🐝Mezzy🐝, Rodeo Drive'dan bir şey almış olalım diye Guess'e girdiler ama kadın mantığı, hiç birini beğenmedim diye çıktılar 😛

Beverly Wilshire Hotel
Rodeo Drive'ın sonuma doğru, Wilshire Bulvarıyla kesiştiği yerde yine bir tarihi bina var, Beverly Wilshire Hotel. Ortaya daha fazla ünlü ismi atıp sıkıntı yaratmak istemiyordum ama bir bakın arkadaşlar şu insanlara, sonra da kızın isterseniz bana. Elvis Presley ve Warren Beatty burada yıllarca kalmış. John Lennon da karıyla kavga edip bu otelde üç beş ay geçirmiş. Diğer misafirler ise şöyle: On sekiz delik Barack Obama, Japon Imparatoru Hirohito, Dalai Lama, Sadruddin Aga Khan, Eric Clapton, Mark Knopfler, Elton John, Michael Caine, Michael Douglas, Farrah Fawcett, Bette Midler, Dustin Hoffman, Anjelica Huston, Robert Pattinson, Walter Matthau ve Al Pacino!

Pretty Woman'da Roberts ve Gere de bu otelde kalırlar. Ambassador otelinde çekilen lobi sahneleri dışında otel sahneleri hep burada çekilmiş. Filmi hatırlarsanız, beraber alış verişe çıktıkları mağazalar da hep Rodeo Drive'da.

Otobüs turumuzun geçtiği her noktada o film, bu artist anonslarını sonu gelmedi. Ben öyle çok filmobik biri değilimdir. Hatta çok avam bir zevkim vardır, verin bana James Bond, sabah akşam seyrederim. Öyle Besson, Tarantino, Kubrick filmleri seyredersem afaganlar basar, sonunu bile bekleyemem. Ancak ben bile sınırlı film zevkimle gördüklerim ve duyduklarımdan etkilenmiştim.

Downtown LA
Günün içerisinde bir de Downtown Los Angeles'a gittik. Klasik bir Amerikan grid city. Bol bol gökdelen, yarısı banka, diğer yarısı da diğer iş kolları.

Los Angeles'da de bir China Town var, ancak bir Korea Town'u ilk kez gördük. Los Angeles'da İran dışındaki en büyük İranlı popülasyonu ve yine çok büyük bir Ermeni komünitesi var.

Downtown'da gerçekten gördüğünde insanı etkileyen bir Disney Gösteri Merkezi, ve ilk Richard Harris'ten duyduğumuz, ancak benim neslimin Donna Summer'ın muhteşem sesinden dinlemeye alıştığı unutulmaz şarkının ismi ve konusu olan MacArthur Park bulunuyor.

Biraz daha az noble bir şarkı ile ilişkili başka bir nokta isterseniz, size merkezdeki Ritz otelini ve Taco'dan Puttin' On The Ritz şarkısını verebilirim.

İşin aslı, şarkının ilk solisti Taco değil, Harry Richman, Şarkıda ismi geçen Ritz de Los Angeles'daki Ritz değil, Londra'daki Ritz oteli. Puttin' On The Ritz ise Frapan giyinme anlamına gelen bir deyim.

Madame Tussaud Müzesi
Ama denemiş olduk böyle işte 😍

Bu otobüs turları arasında bir de Hollywood'daki Madame Tussaud müzesini gezdik, bunca zamandır görürüm, ama iştahımı hep Londra'ya sakladığım için bir kere bile gezmemiştim. Bu müze ziyareti, Hop Hop otobüslerine aldığımız biletin zoraki parçası olunca, güneşin tepede olduğu bir öğlen vakti girip, gezdik bu müzeyi.

Bu müzeyi kafamda hep karanlık, düzenli, heykellere dokunmanın, yaklaşmanın yasak olduğu bir yer olarak canlandırmıştım. Ancak her yeri çok rahat, aydınlık ve eğlenceli biçimde tasarlamışlar. Heykellere yaklaşabiliyor, dokunabiliyor, yanlarına bıraktıkları aksesuarları kullanarak resim çekebiliyorsunuz. Adamlar Don Corleone'nin yanına bir 'fötür' şapka, Clint Eastwood'un yanına bir kovboy şapkası, Rocky"nin yanına da bir çift boks eldiveni koymuşlar.

Madame Tussaud Müzesi
Müzedeki ünlülerin gerçek boyutlu heykelleriyle yan yana geldiğinde insan filmlerde ya da resimlerde gördüğünden çok daha fazlasını görüp, hissedebiliyor. O Lady Gaga denen kadın neredeyse 🐝Mezzy🐝 kadar, abartmıyorum. Ancelina ise maşallah, boyu, posu yerinde. Marilyn, Liz, Madonna falan gerçekten perdede ya da sahnede göründüklerinden çok daha küçükler. Arnold ise gerçek bir terminatör 😛

Umduğumuzdan çok daha güzel vakit geçirdik burada. Bir daha aynı müze bile olsa yine giderim.

Hollywood'da bir günümüzün öyküsü böyle işte sevgili arkadaşlar.

Bu uzun günün sonunda akşam oteli nasıl bulduğumuzu bilmiyorum. Üçümüz de yatıp, uyuduk.

Bu hepimize sonsuz gibi gelen Amerika yazılarının da sonu göründü neyse. Bir sonrakinde görüşmek üzere ❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...