27 Nisan 2012 Cuma

Avrupa Kültürü

Avrupa kültürü, medeniyete sayısız önemli katkılarda bulunmuştur. Rönesans, reform, teknoloji, sanat, müzik hep Avrupa’nın hediyesidir bize.

Bunlara hiçbir sözümüz yok. Sadece teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Burada size Avrupa kültürünün başka bir yüzünden bahsetmek istiyorum.

Bir küçük problemimiz var ancak. Çünkü Avrupa kültürünün bu kötü tarafını anlatacak doğru kelimeyi Türkçede bulamıyorum.

İngilizcesi “integrity”.

Yani tutarlılık, sağlamlık, bütünlük, dürüstlük falan gibi toparlayabiliriz dilimizde.

Avrupa kültüründe ne yazık ki bir söz verip dönmek, yada doğruyu söylememek fazlasıyla normal karşılanır.

Ancak burada Avrupa inceliği olaya girer ve olayı sözden dönmekten yada yalancılıktan çıkarmak için ipe sapa gelmez bir bahane bulur ve bu bahaneye tüm kalbiyle inanarak vicdanini rahatlatır.

Krallar, imzalamak istemedikleri kanunlar önlerine geldiğinde, kendilerini bir günlüğüne “deli” ilan etmiş, başka biri bu kanunları imzaladıktan sonra mucizevi olarak iyileşmişlerdir. Bu aşamada, kimsenin bu olanların etikliği hakkında bir kuşkusu olmamıştır.

Simdi bu bize nasıl dokunuyor, ona bakalım.

Bugün bir Türk vatandaşının Avrupa’da vizesiz gezmesi anlaşmalardan doğan bir haktir.

Hadi alin elinize pasaportunuzu, mesela Paris’e gitmeye bir kalkın da görün.

Uçağa bile binemezsiniz.

Ancak yok kardeşim, ben senin bu anlaşmalardan doğan hakkini geçersiz sayıyorum diyen bir Avrupa ülkesi de bulamazsınız.

Eğer bulabilseydiniz, bu sözden dönmek olurdu ki böyle bir şey kabul edilemez, çünkü “etik” değildir.

Aksine, Avrupa ülkeleri, vicdanlarını rahatlatacak bir bahane bulup, Türklere vizeyi kaldırmayacaktır.

Son günlere kadar bu bahane Türkiye’nin henüz kacak göçmenleri geri kabul anlaşmasını imzalamamış olmasıydı.

Geçenlerde Türk tarafı, tamam lan imzalıyorum kaldırın vizeyi dedi, ama karşılığında Almanya, Fransa ve Avusturya hayır olmaz kardeşim diye cevap verdi.

Ama uygarlığın inceliği işte burada.

Adamlar ben size vizesiz seyahat olmaz demiyorum, sadece bu konuyu görüşmelere almayacağız diyorum diyor.

Adam yalancı mi? Yoo. Sözünde mi durmuyor? Yoo. Kendilerine sorarsanız, dürüstlükleri, sözlerine sağdıklıkları, bir tüm bütün, “lekesiz”.

Ama (aklımda yanlış kalmadıysa) 1995’den beri hakkimiz olan serbest dolaşım neredeyse yirmi senedir ne tanınıyor, ne geçersiz sayılıyor.

Bu arada neredeyse tüm Güney Amerika ülkeleri, Moldovya, Rusya serbest dolaşım hakkini ya aldı yada almak üzere.

Bizim neyimiz eksik diye sorarsanız, cevap olarak bu konuda şimdiye kadar duyduğum en doğru tanımı size aktarayım.

“Bunlar Hristiyan Kulübü.”

Ne Erbakan’ı severim, ne de onun görüşleri ile en ufak bir paralelim vardır. Ancak bozuk saat günde iki kez doğru zamanı gösterirmiş ya.

Necmettin hoca burada haklı.

Tüm Avrupa’da belki de doğruyu söyleyen tek kul şu geçenlerde konuşan Hollandalı faşist.

“Türkiye Avrupa Topluluğuna girmeyecek.”

Diğer “uygarlar” ne diyor?

“Görüşmeler başlamıştır ve hedef tam üyeliktir. Sadece süreç beklediğimizden çok daha yavaş ilerliyor...”

İşin kötüsü ne biliyor musunuz? Bunu söyleyen kendisini de söylediğinin doğru olduğuna inandırıyor...

Ve vicdani rahat ediyor.

Yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim. Bu uygarca kıvırma sadece Türklere karşı değildir, ve coğrafya, din irk ve dile bağlı dereceleri vardır. Biz bu sıralamada en altta olsak da, bizden üsttekiler de bu kıvırmaya bağışıklı değillerdir.

Ben simdi bu kader birliği yaptıkları ve Rusya’dan kurtarıp seneler sonra kucaklayıp kavuştukları Orta Avrupa ülkelerine ne yapacaklar onu merakla bekliyorum.

Bu kavuşma sonrası gümrük duvarları sayesinde bu yeni ülkelerin bütün altyapıları Bati Avrupa tarafından yapıldı, bütün şehirlerinde Avrupa süper market zincirleri mağazalarını açıp satışlarını katladı.

Ancak bu mutluluk kısa sürdü. Çünkü Orta Avrupa’nın batıya göre kat be kat nitelikli ve az paraya çalışmaya razı işgücü bir anda bunlara rakip oldu.

Sarkozy suyu ısıtmaya başladı bile. Schengen kalksın, iş öncelikleri Fransızlara verilsin falan diyor şu sıralar.

Bekleyelim ve görelim bakalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...