4 Ekim 2022 Salı

Londra V - Elementary My Dear Mezzy

Napolyon, Avrupa’ya çok çektirmiş sevgili arkadaşlar. İngiltere’den Rusya’ya, her yere saldırmış, tehdit etmiş, taciz etmiş, yağmalamış, bazen de işgal etmiş.

Waterloo meydanında Napolyon’un yenilgiye uğradığı Waterloo Savaşı’nı hatırlamıştık. Trafalgar meydanında da benzeri bir savaşı yad edeceğiz.

Trafalgar, bir deniz savaşıydı ve İngiliz donanması, Napolyon’un Fransız donanması ve ortağı İspanyollar’la karşı karşıya gelmişti. İngiliz Amiral Nelson, savaşı hiç bir kuşkuya, yoruma yer bırakmayacak şekilde kazandı, akıllıca bir taktikle düşman donanmasının tozunu attı. Gerçi savaş sırasında kendisi de tanrısına kavuştu ama olur o kadar.

Trafalgar Meydanı
Bu zaferin sonucunda da Londra’nın en güzel meydanlarının birine Trafalgar ismi verilmiş. Ziyaret ettiğimiz bir önceki Waterloo Meydanı bana biraz fazlaca business gelmişti. Trafalgar Meydanı ise barları, restoranları, tiyatroları, sinemaları ile ile daha renkli bir yer.

Üçümüz de sıcakta yürümekten yorulmuştuk. Trafalgar’da tipik bir Ingiliz Pub’ına oturduk.

Birleşik Krallık pub’ları ile ünlüdür sevgili arkadaşlar. Bu sadece günümüze özgü bir fenomen değildir, bayağı eskilere dayanır.

Pub kelimesi “Public House”, yani “Umumi Ev” ‘in kısaltılmış halidir. Umumi ev deyince aklınız başka yerlere gitmesin. Umumi denmesinin sebebi buralara herkesin gidip, bir üyelik, bir davet olmadan içki içebilmesi.

Eh, ne demişler, Roma’dayken Romalıların yaptıklarını yap. Biz de Londra’dayken birer Cin-Tonik, yada lokal kısaltmasıyla “G&T” içelim dedik. Ancak menüde Cin-Tonik bölümü yarım sayfa. Hem Londra işi, hem de iyice avam olsun diye kendimize iki Tanqueray söyledik. Tanqueray hem tatlı, rahat içilebilir, hem de çok güzel kokulu bir cin. Late Amy Winehouse’dan bir alıntı ile:

    Meet you downstairs in the bar and hurt
    Your rolled up sleeves in your skull T-shirt
    You say “what did you do it with him today?”
    And sniffed me out like I was Tanqueray

Cini ilk kez Hollanda’da yapmışlar. Hollanda cini bugün bildiğimizden çok farklı. Ancak yolunuz düşerse mutlaka bir Genièvre deneyin. Toprağı bol olsun Dutch bir patronum vardı, onla zamanında çok sıkı Genièvre içmişliğimiz vardır. KLM’den milenyum sonu özel yapım Genièvre sipariş etmişti, bu yüzden çalıştığımız şirkette Operasyon Finans aktiviteleri bir süre boyunca ciddi olarak aksamıştı!

Tanqueray
Sonrasında cin kendisine Ingiltere’de güçlü bir yer buldu. Bir kere şaraptan çok daha ucuzdu ve şaraba göre neredeyse dört kat fazla alkol içerdiği için cin ile kafayı bulmak çok daha çabuk ve kolay oluyordu.

Ancak cinin popülerleşmesi, neredeyse üzerinde güneş batmayan İngiliz imparatorluğunun sonunu getirecekti. Uzun seyahatlerde şarap yerine cin içmeye başlayan denizciler seyahatin sonuna doğru patır patır ölüyorlardı. Cinin yüksek alkol içeriği içindeki bütün C vitaminini yok ediyor, Scurvy denilen vitamin eksikliğine yol açıyordu. Neyse ki buna uyandılar ve denize açılan gemilere bolca limon koymaya başladılar. Günümüzde sadece cin değil, diğer bir çok sert alkolün servis edildiği bardakların kenarına bir dilim limon konması bu eski korkudan kaynaklı geleneğe dayanır.

İçkilerimizi bitirip, yeniden yola koyulduk.

221B Baker Street’e ulaştığımızda, kapıdaki yoğun kalabalığın içinde kaldık. 221B Baker Street tarihin belki de en ünlü özel dedektifinin bürosu ve eviydi sevgili arkadaşlar. Sherlock Holmes’den bahsettiğimi anladınız herhalde.

Holmes, 221B Baker Street’te yaşar dedik de, gelin bunu biraz açalım, çünkü hayatta bir çok şey gibi bu da o kadar basit ve kolay şekilde geçiştirilecek gibi değil.

Öncelikle Holmes hayali bir karekter, yani gerçekte yaşamamış. O yüzden ne Baker Street’te, ne de başka bir yerde fiilen oturmuş.

İkincisi, Holmes karekterini yaratan yazar Sir Arthur Conan Doyle, Holmes hikayelerini yayımladığında Baker Street’teki numaralar 221’e kadar gelmiyormuş. Sonrasında tabii ki cadde genişlemiş ve numaralar da 221’i içine alacak şekilde büyümüş. 221 numara, 219 ile 239 arasına inşa edilen bina kompleksinin içinde kalmış, buraya da Abbey Road Building Society isimli bir şirket yerleşmiş. Şirket buraya yerleşir yerleşmez de Sherlock Holmes’e yazılmış binlerce mektup almaya başlamış. Sadece bu mektuplarla ilgilenmesi için full-time bir sekreter tutmuşlar.

1990 yılında 239 Baker Street'de, 1815 yılında yapılmış Georgian tarzında bir ev içerisinde bir Sherlock Holmes Müzesi açılmış. Bu ev görünüm itibarıyla Sir Arthur Conan Doyle'ın Holmes hikayelerinde tasvir ettiği 221B Baker Street'deki büroya tam olarak uyuyormuş. Westminster Valiliği özel bir izinle bu müzeye 221B numarasını tahsis etmiş.

Ancak, Holmes’e gelen mektupların bu müzeye mi, yoksa teorik olarak 221 numarayı içinde bulunduran bina kompleksindeki şirkete mi gideceği hususunda bir husumet çıkmış. Neyse ki 2002 yılında şirket başka bir adrese taşınmış da, müze rahat etmiş.

Sherlock Holmes karekteri itibarıyla ters, geçimsiz biri. Kokain çeken, pipo içen, Farsi terlikleriyle gezen snob-ish bir İngiliz centilmeni.

Ancak çok zeki biri. Deductive reasoning - siz Türkler nasıl diyor, ben bilmiyor, yöntemiyle suçluları şakkadanak bulur.

Bir keresinde şöyle der: “When you have eliminated all which is impossible, then whatever remains, however improbable, must be the truth." Yani, "İmkansız tüm seçenekleri elediğinizde geri kalan, her ne kadar olasılık dışı görünse de gerçektir."

Asilzadeler, tanınmış kişiler, hatta Scotland Yard, suçluların bulunması için Holmes'ün yardımını isterler.

Yanında çoğunlukla, hikayeleri ağızından dinlediğimiz, Dr. Watson isimli bir sidekick'i bulunur. Holmes'ün belki de en çok bilinen sözü Watson'a hitaben "Elementary, my dear Watson!" 'dır. Ne var ki, "Çok basit, sevgili Watson!" anlamına gelen bu sözü aslen hiç bir öyküsünde söylememiştir. Bol bol "Elementary" yada "My dear Watson" demiş olsa da, bunların ikisini aynı cümle içerisinde hiç kullanmamıştır.

Her ne olursa olsun, Sherlock Holmes, 'forensic' bilminin işlendiği ilk kurgu karekterlerden biridir. Günümüzün Gil Grissom'ları, Mac Taylor'ları ve tabii ki Horatio Cane'leri, Holmes'ün birer spin-off'u sayılabilirler.

Elementary, My dear Mezzy
221B Baker Street'deki Holmes Müzesi'nin önünde sevgili kızımla bir resim çektirdik. Müzeye girmedik, ancak okuduklarıma göre, içeride Holmes'ün çalışma odasının bire bir canlandırılmış hali var.

Size ilginç gelebilir, Holmes'ün çalışma odasının bire bir canlandırıldığı başka bir müze, İsviçre'de, Lucens kentinde var. Lucens, bizim oturduğumuz yere beş dakika uzaklıkta. Hatta neredeyse evimizi oradan alacaktık, ancak Jelena son anda fikir değiştirdi.

Herneyse, Lucens'da şimdiye kadar gördüğüm şatoların en güzellerinden biri bulunmakta. Bu şatonun geçmiş zamandaki mukimlerinden biri de Adrian Conan Doyle, Sir Arthur Conan Doyle'un oğlu. Babasından edindiği Holmes’ün zamanına mahsus eşyalarla bu müzeyi kurmuş.

İsviçre'de yine Meiringen kentinde başka bir Sherlock Holmes Müzesi var. Meiringen, Holmes’un baş düşmanı Profesör Moriarty ile son kez hesaplaştığı Reichenbach Şelaleleri'nin bulunduğu kent. Gerçi öyküde her ikisi de ölür ama Doyle, Holmes’ü ilerki maceralarında geri getirir. Reichenbach Şelaleleri de çok güzeldir. Yolunuz düşerse mutlaka görün.

Elementary, sevgili arkadaşlar 😀

Londra gezimiz sürüyor. Bizi izlemeye devam edin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...