15 Ekim 2022 Cumartesi

Londra X - Geri Dönsek Mi?

Karım Jelena alış-verişi çok sever sevgili arkadaşlar. Henüz arkadaş olduğumuz günlerde bile, bir yere gittiğimizde mutlaka etraftaki AVM'lere gider, ne var, ne yok diye, almasa bile en azından bir bakardı.

Benim çarşı pazar gezmeyi sevmediğimi bildiğinden, ben uyurken erkenden kalkar, gezimizin alış veriş kısmını tek başına yapardı.

Şimdi bakıyorum da neredeyse son on senedir AVM'lere gitmemizin tek nedeni bir tuvalet bulmak.

Sevgili karım tabii ki alış-verişten soğumuş değil, ama mağaza mağaza gezip, ellerindeki kısıtlı envanterden zar zor beğendiği bir şeyi fahiş bir fiyata satın almaktansa, iPad ile yarım saat harcayıp, sınırsız seçeneklerden kötülerin iyisini değil, tam olarak istediği şeyi, hem de saçma düzeylerde düşük fiyatlarda bulup, alabiliyor.

Anladığımdan değil, sadece duyduğumdan söylüyorum, kendisine bir Moschino bilmemnesi almış. Verdiği para, Lozan'da sokakta bulabileceği bir noname giysiden daha ucuz.

Hayat böyle işte. Retail, yani perakendeci giyim, ayakkabı, vesaire mağazaları hep ölmekte olan sektörler. Tıpkı analog film, kağıt gazete ve kağıt kitap gibi. İnternet üzerinden, zerre kira, tezgahtar maaşı ve envanter maliyetlerine katlanma gereksinimi olmayan mağazalar, ürünlerini çok daha ucuz olarak son kullanıcıya ulaştırabiliyorlar.

Bundan en çok etkilenen kentlerden biri de Londra.

Londra, uzun yıllar boyu tüm avrupa için posh bir alış-veriş kenti olmuş sevgili arkadaşlar.

Sadece üçüncü dünya ülkelerinin zenginleri için değil, batılı, gelir seviyesi yerinde bir çok ülke için bile hafta sonu alış veriş yaptım demek için gidilen bir haline gelmiş.

Regent Street
Ama İnternet icat olmuş, yiğitlik bozulmuş.

Buna rağmen Londra'nın büyük alış-veriş caddeleri hala bir şekilde cazibelerini koruyorlar.

Bu caddelerin en önemlilerinden biri de Regent Street.

Tarihi binaları ve büyük mağazaları ile gerçekten çok güzel bir yer. Aslında aynı şey, Londra'nın diğer bilinen caddeleri için de geçerli. Oxford, Cambridge, Coventry, vs. 'streets'. Alış veriş başta, yemek, sinema, tiyatro, vs. eğlence aktivitelerinden bol bol var buralarda.

Regent Street'ten yürüyerek Piccadilly Circus'a ulaştık.

Piccadilly Circus
New York için Times Square ne ise, Londra için de Piccadilly Circus aynı şey demek. Bu arada 'Circus' İngilizce'deki 'Sirk' değil, Latince'deki 'Daire' anlamımda. Gerçekten de Piccadilly Circus, başta Regent Street, Londra'nın üç-beş önemli caddenin kesiştiği bir meydan. Hayli neşeli bir yer.

Akşam olmuştu ve bizler de fazlasıyla yorulmuştuk. Günün son ziyaret noktasına doğru yola koyulduk.

Deptford, Londra ile otelimizin bulunduğu Greenwich arasında bir semt.

Tarihi olarak gerçekten önemli bir yer, hatta Thames üzerinde eski, işlek bir liman. Ancak Deptford'un şahsımı ilgilendiren tarafı ise ne Cutty Sark gemisi, ne de Sir Francis Drake.

Deptford, parasızlıktan, kardeşi ile ucuz olsun diye Londra’nın en kötü yerlerinden birinde bir daireyi paylaşan Mark Knopfler isimli bir müzisyenin, rock tarihinin en çok bilinen şarkılarından birini yazdığı, ve bu şarkının sözlerinin konusunun geçtiği yerdir sevgili arkadaşlar.

Mark Knopfler bilebileceğiniz üzere Dire Straits grubunun frontman'idir. Hem çalar, hem söyler. Bir Fender Stratocaster gitarını alır, onu penasız, bir mandolin gibi hem ağlatır, hem güldürür.

Dire Straits grubunu dünyaya tanıtan şarkılarının ismi Sultans Of Swing'dir ve bu şarkı başından, sonuna kadar Deptford'da geçer. Knopfler, bu şarkıyı yazdığında Dire Straits diye bir grup bile yokmuş hattızatında.

Sultans Of Swing, Deptford'da, yağmurlu bir akşamda, kendini bir pub’a atan Knopfler'ın içerde dinlediği, Dixieland çalan bir müzik grubunu konu alır.

South of the river, you stop and you hold everything,
Way on down-south London town
A band is blowing Dixie, double four time,
You feel alright when you hear the music ring

Bu grup öyle çok istekli, arzulu, sofistike bir grup değildir. Knopfler'in çizdiği portrede gitarist, gitarını zar zor alabilmiş, öyle solo falan atmakla uğraşmayan, sadece ritim çalan tembel biridir.

You check out guitar George, he knows-all the chords,
Mind, it’s strictly rhythm he doesn’t want to make it cry or sing!
They said an old guitar is all, he can afford!
When he gets up under the lights to play his thing. 

Piyanist ise gün içinde başka bir işte çalışan, piyanosunu da iş olsun diye çalan biridir.

And Harry doesn’t mind, if he doesn’t, make the scene!
He’s got a daytime job, he’s doing alright
He can play the Honky Tonk like anything!
Savin’ it up, for Friday night

Ama knopfler'ı en çok etkiliyen şey, gecenin sonunda solistin "Teşekkürler, iyi geceler, artık eve gitme zamanı, Bizler Sultans of Swing, yani Swing'in Sultanları'yız" anonsudur.

And then the man he steps right up to the microphone
And says at last just as the time bell rings
"Goodnight, now it’s time to go home”
Then he makes it fast with one more thing
We are the Sultans, we are the Sultans of Swing

Bildiğiniz üzere Swing, caz benzeri bir müzik türüdür. Bu arada Knopfler'ın şarkısının Swing ritmi ile bir alakası da yoktur.

Bu şarkı dünyaca meşhur olmuştur. Buna rağmen kimse, şarkıda geçen Sultans of Swing grubu biziz diye ortaya çıkıp, bir iddada bulunmamıştır.

Ben şahsım, Dire Straits için deli olurum. Müzikleri benim genel zevkime göre biraz fazla yumuşaktır ama kim takar… Çocukluğumdan beri tutkuyla dinlerim bu adamları.

Trende bir istasyon beklesek Greenwich'de otelimize gidecekken Deptford'da indik. İstasyondan ayrılıp, nehre doğru yürümeye başladık.

İstasyon fena değildi ama içeri girdikçe manzara değişmeye başladı. 🐝Mezzy🐝 "Daddy, this place stinks!" dedi, yani "Baba, burası çok pis kokuyor!"

Gerçekten de Londra'da değil, Uganda'da gibiydik. Londra'nın bal dök, yala sokakları gitmiş, yerine post-apokaliptik bir Mad-Max sahnesi gelmişti.

Bu konu açıldığında hep aynı örneği veririm, ikinci baskı oluyorsa affınıza sığınıyorum.

Sevgili karım hiç de öyle mızmız, çıtkırıldım biri değildir.

Hem master’ını yaptığı, hem de öğretim görevlisi olduğu sıralarda Priştina’da kafasının üzerinden mermiler vızır vızır geçerken, tankların arasından yürüyerek, her gün evden okula gitmişliği vardır. Bu öykülerin çok daha fazlası da var, ancak çoğu tatsız olduklarından burada bırakayım.

Jelena’nın gözü karadır sizin anlayacağınız.

Meksika'nın en heyheyli zamanlarında büyük şehirlerinin birinde, arka sokaklarında yayan yürümüşlüğümüz, Moskova'da, Tayland'da, New York'un o malum bölgelerinde, gece vakti Hollywood Boulevard'ın karanlığında, orospuların arasında, çoğumuzun girmekten korktuğu yerlerde gezip, dolaşmışlığımız, oturup, içmişliğimiz vardır onla.

Ancak bu kez döndü, ve "Bugi, buraları tekin değil, hadi geri dönelim" dedi.

Deptford, Geri Dönsek Mi?
Çok az böyle "Gel yapmayalım" demişliği vardır.

Bir keresinde, eski Yugoslavya yapımı askeri bir jet uçağında uçacaktım,"Eğer o uçağa binersen, yarın evde beni bulamazsın" demişti. Uçmadım. Bir de Dominik'teyken, aynı adada bulunan Haiti'ye gitmek istemiştim, "Gitme Bugi!" demişti.

Konuyu tamamlama açısından, sevgili karımı öyle Xena gibi, at üzerinde kılıç sallayan bir Amazon şeklimde düşünmememiz bakımından söyleyeyim, Jelena roller coaster'lardan acayip korkar.

Bir keresinde Disneyland'de Indiana Jones'a beraber binmek için bayağı dil dökmüştüm. Indiana Jones, bayağı sert, öyle taklalı, tombalaklı bir roller coaster. Hayır dedi. Evliliğimizin ilk yılları, ona "Hani iyi günde, zor günde beraberdik?" şeklinde duygu sömürüsü yaptım. Mecburen benle birlikte roller coaster'a bindi ama aradan on beş yıl geçti, hala dişlerini sıkarak anlatır bu maceramızı…

Herneyse, sevgili karım bu kez haklıydı. 🐝Mezzy🐝'yi de düşünerek, geri istasyon'a döndük.

Tifüs yada kolera kapma olasılığımızın göreceli olarak daha az olduğu bir barda iki kadeh şarap içip, Sultans of Swing'i andık ve ilk trenle Greenwich'e geçtik.

Londra’da son bir günümüz kalmıştı.

Bir aksilik olmazsa tez zamanda bitiriyoruz sevgili arkadaşlar.

Sevgi ile kalın ❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...