22 Kasım 2018 Perşembe

Tapınak Şövalyeleri VII

Tapınak Şövalyeleri, Kudüs'te yetmiş beş yıl kalmışlardı. Bunun ilk on yılında hem sayıları çok azdı, hem de hiç paraları yoktu. On yılın sonunda ise kurucuları Avrupa'ya gitmiş ve kimsenin beklemediği bir biçimde, bol bol para, yüzlerce şövalye ve bunların lojistiğini sağlayacak personelle dönmüştü.

Komplo teoristleri, bu ani değişimi, şövalyelerin Solomon tapınağında buldukları hazinelere bağlarlar.

Bu iddanın savunucuları ilk on yıl boyunca dokuz kişilik kuvvetle, şövalyelerin her hangi bir hacı kafilesinin korunmasının imkansız olduğuna dikkat çekiyorlar. Benzeri bir şekilde, bu süre boyunca Hristiyan hacılar ya da Kudüs'teki Haçlı ordusunun kayıtlarında Tapınak Şövalyeleri ile ilgili hiç bir referans bulunamamış.

Peki şövalyeler bu on yıllık süre boyunca ne yapmışlardı?

İngilizlerin 1917 yılımda Kudüs'ü Osmanlılardan almasından kısa bir süre sonra, Mescid-i Aksa'nın altında, yerin diklemesine yirmi beş metre kadar altına giden tüneller bulundu. Bu tüneller daha sonra yüzeye parelel olarak yön değiştirip, Kubbet-ü Sahra'nın altına kadar ilerliyorlardı.

Bu tünellerden de Tapınak Şövalyelerine aidiyetleri tartışma götürmeyecek mızrak uçları, zırh parçaları gibi kalıntılar bulunmuştu.

Demek şövalyeler buralarda kazı yapmışlardı, hem de yerin önce 25 metre altına inip, sonra da metrelerce yatay ilerleyecek kadar uzun bir zaman ve ciddi bir lojistik gerektiren bir kazı.

Ancak ne bulduklarını elbette ki bilemiyoruz.

Haçlı seferinden sağ dönmüş bir askerin mektubunda, şövalyelerin kazılar esnasında Hz. İsa'nın gerildiği çarmıhın, yanı hacın bir parçasını bulduklarını yazmış. Başka söylentilere göre de, bazılarına daha önce değindiğimiz üzere - şövalyeler kutsal kaseyi, kutsal sandukayı, kutsal mızrağı ya da John The Baptist'in kesik kafasını bulmuşlardır.

Bunlar elbette ki doğruluğu çok şüpheli varsayımlardır.

Hz. İsa çarmıhtayken, Romalı askerler ölümünü hızlandırmak için normalde uygulanan bir yöntem olan bacaklarını kırmayı düşünmüşler. Askerlerin biri Hz. İsa'nın hayatta olup, olmadığını anlamak için mızrağını vücuduna batırmış. Sonuçta da Hz. İsa'nın zaten yaşamadığı anlaşılmış ve bacaklarının kırılmasına gerek kalmamış.

İnanca göre de Romalı askerin Hz. İsa'ya sapladığı bu mızrak kutsal sayılmış.

Ancak sorun bu mızrağı diğer mızraklardan ayırmakta. Sıradan Romalı bir askerin, üzerinde ayrıştırıcı bir özelliği bulunmayan yine sıradan bir mızrağının bin küsür yıl sonra kutsal mızrak olduğu nasıl anlaşılır? Ya da tünel kazıp bulunan bir tahta parçasının Hz. İsa'nın gerildiği haç'a ait olduğu neye dayanarak söylenebilir?

Söylenemez.

Söylenemediği için de yerli, yersiz her yerde ortaya kutsal olduğu idda esilen birer mızrak çıkmış, hatta bunlardan birini Sultan Beyazıt, Cem Sultan'ı hapiste tutması karşılığında Papa'ya bile göndermiştir.

Ne var ki, inanç bireyin ortaya koyduğu kişisel bir tercihtir, yani kimin neye inananacağına karışamayız. Eğer birileri, ellerindeki mızrağın kutsal mızrak olduğuna inanmışsa, biz kimiz ki öyle olamayabileceğine onu ikna etmeye çalışalım.

Birinci Haçlı Seferinde ele geçirdikleri Hatay'ı koruyan Haçlı ordusu Musul Atabeyi Kürboğa tarafından kuşatılmıştı. Açlıktan bitap askerler tam kenti teslim edecekken, Bartholomew isimli bir papaz, rüyasında Saint Andrew'nun ona kutsal mızrağı şehrin kilisesinde bulacağını söylediğini idda etti. Biraz kazınca da etrafındakilerin gözlerinin önünde, olasılıkla önceki gece kendisinin oraya yerleştirdiği bir mızrağa ulaştı.

Askerler kutsal mızrağı bulduklarına inandılar ve bunun sağladığı moralle Kürboğa'nın ordusunu geri püskürttüler.

Şimdi bulunan mızrak kutsal mı derseniz, bence değildi tabi, ama kenti savunan askerler onun gerçek mızrak olduğuna inandılar ve bu mücadeleyi kazandılar.

Tapınak Şövalyelerinin ahreti hazineleri rivayete göre bunlar.

Ancak yavaş yavaş inançları, dinleri ve efsaneleri bırakıp, sıcak, sevgi dolu kapitalist dünyamıza dönelim.

Tapınak Şövalyelerinin dünyevi varlıkları, zamanın Avrupa’sının en büyük zenginliğiydi.

Peki bu zenginliğe ne oldu?

Tam iki yüz yıl boyunca kazandıkları, biriktirdikleri para, pul, altın ve mücevherat nerede?

Kral Philip'in şövalyeleri hapsetmesinin ardından bir kuruş bile bulamadığını düşünürsek, şövalyelerin bu parayı başarıyla kaçırdığı sonucuna ulaşırız.

Para harcanırsa güzeldir. Ben şahsen bu paranın bir milenium boyunca toprak altında, ya da bir mağarada, başında bir şövalye nöbet beklerken çürüyeceğine inanmıyorum. Bu arkadaşlar birinci sınıf birer tüccardılar ve parayı Ben Gates ya da Indiana Jones bir gün gelip bulsun diye obliviona gömmemişlerdir.

Ancak gözünü para hırsı bürümüş hazine avcıları hala saklı bir yerde bu hazineyi bulacaklarına inanmakta.

İskoçya'da, Midlothian isimli bir bölgede Sinclair ailesi tarafından yaptırılmış Roslyn isimli bir kilise var - The Da Vinci Code'dan hatırlayabilirsiniz. Bir gün oralara yolum düşerse ziyaret edeceğim ilk yerlerden biri olacak burası.

Bu kilise Tapınak Şövalyeleri ortadan kalktıktan bir asır sonra yapılmış, ancak içi Tapınak Şövalyelerinin sembolleriyle dolu. Buranın sahibi Sinclair ailesi de zaten soylarını Tapınak Şövalyelerine dayandırıyor.

Tapınak Şövalyelerinin kaçıp, dağıldıkları zamanlar İskoç kralının Papa ile arasının açık olduğu düşünülürse şövalyelerin İskoçya'ya sığınmaları da kulağa oldukça mantıklı geliyor.

Define avcıları, tabi ki bu kiliseyi duyunca hemen kazma kürek buraya üşüşmüşler, İskoç hükümeti bunları zor durdurmuş ve kilise çökmeden etrafındaki her türlü kazıyı yasaklamış.

Eğer bir Tapınak Şövalyesinin torunu, İskoçya'nın göbeğine, her yeri "Burası Tapınak Şövalyelerinin kilisesidir!" diye bağıran bir mabed yapmış, ardından da muazzam değerde hazinesini bunun altına gömmüşse, her halde ona en hafif tabiriyle şövalyelerin en avanağı demek gerekecektir.

Ama para hırsı böyle bir şey işte, mantık dinlemiyor.

Başka define avcıları, şövalyelerin izini takip ederek Kanada'ya kadar gidip, Nova Scotia'da sağı solu kazmaya başlamışlar. Hatta bir kaç tanesi bu uğurda hayatını bile kaybetmiş.

Ama sonuç hep sıfır olmuş. Filmler haricinde kimse Tapınak Şövalyelerinin hazinesini bulamamış.

Bana sorarsanız, bu paraya ne olduğunu anlamak için şövalyelerden ziyade parayı takip etmek gerekir.

Tapınak Şovalyeleri’nin Kral Philip tarafından yakalandıkları gün birkaç gemi ve yükü belirsiz birkaç at arabası Paris'ten ayrıldı.

Haritaya baktığımızda kaçabilen şövalyelerin nereye gitmiş olabileceklerini tahmin etmek çok zor olmayacaktır.

Fransa’nın güney doğusunda Alp dağlarının oluşturduğu, ulaşması zor, orduların hareket yeteneklerinin çok kısıtlı olduğu bir alan bulunur. Bu bölgede yaşayan insanlar o zamanlar sadece tarımla uğraşıyordu.

Ancak çok kısa bir süre içerisinde, bölge halkı Avusturya kralının gönderdiği bir orduyu pusuya düşürüp yenilgiye uğratacak kadar üst düzeyde bir askeri deneyim ve disiplin geliştirdiler. Bu günkü ismi İsviçre olan bölgede söylentilere göre beyazlar giyinmiş şövalyeler halkı eğitmiş, onları yetkin bir askeri güç haline getirmişlerdi.

Yine İsviçre'de çok kısa bir zaman içerisinde, dünyanın gerisinden farklı, gizliliğe ve anonimiteye dayalı bir bankacılık sektörü gelişmişti.

Bu komplo teorisi doğrumudur bilmem, ama eğer İsviçre bankacılık sisteminin arkasında Tapınak Şövalyeleri varsa iyi bir iş başarmışlar demektir.

Tapınak Şövalyeleri ve hazineleriyle ilgili çok daha akla yakın ve benim de gerçek olabileceğine ihtimal verdiğim başka bir teori var ki, hem ortadan kaybolan şövalyeleri, hem de kayıp parayı açıklayabiliyor.

Bu teoriye göre tapınak Şövalyeleri lağvedildikten sonra Mason ismi altında varlıklarını sürdürdüler.

Bu teorinin devamında, intikam için Fransız devrimini bile Masonların başlattığı gibi biraz uçuk önermeler olsa da, temeli bana sorarsanız hala akla yakın.

Masonluk başlı başına bir yazı dizisi konusu, o yüzden burada çok detaylarına girerek konumuzu dağıtmayalım. Bizim genellikle Mason dediğimiz, aslen Freemasons diye isimlendirilen ve free stone isimli bir taş ile çalışan duvarcı ustalarının oluşturduğu bu topluluk, Ortaçağ'daki Templars, Hospitallers gibi şövalye guruplarının isimleri ve motiflerini kullanan alt localar oluşturmuştur. Ancak Masonlar'ın köklerini doğrudan Tapınak Şövalyelerine dayandıran her idda bugün Masonlar tarafından ısrarla reddedilmektedir.

İşin aslı, Masonlar bu iddayı zaten her hal ve karda reddedeceklerdi - idda doğruysa gizlilikten, yanlışsa da zaten yanlış olduğundan.

Tapınak Şövalyeleri görünüşe göre gizemlerini korumaya devam edecek.

Biz de böylece de hepimize hiç bitmeyecekmiş gibi gelen, eski deyimiyle 'otuz iki kısım tekmili birden' Tapınak Şövalyeleri yazımızın sonuna gelmiş olduk

Konumuz gereği biraz Ortaçağ Avrupasına, biraz da farklı dinlere ve bunların geçmişlerine değindik. Bunu yaparken ki amacım sadece konumuzun tarihi kontekstini oluşturmaktı, yoksa her hangi bir dinin deyimi uygunsa reklamını yapmak değil.

Her türlü inanca ve inançsızlığa sonsuz saygı duyarım, yeter ki kimse de benim inancıma ya da inançsızlığıma karışmasın.

Uzun sayılabilecek bir süredir Hristiyan ağırlıklı bir ülkede ve ortamda yaşıyorum. Bu toplumun, Müslüman ağırlıklı Türk toplumuna bakışı ve anlama şifrelerinin bir çoğu bence hep Ortaçağ tarihinde ve Haçlı seferlerinde gizli.

Eğer Avrupalıları, ve uzantıları olan Amerikalıları anlayıp, Müslümanlarla ilişkilerindeki bir çok "Niçin" sorusuna cevap bulmak isterseniz, size Haçlı seferlerini tarafsız bir kaynaktan okumanızı öneririm. İngilizce ile aranız iyiyse BBC'nin dört küsür saatlik bir belgeselini Youtube'dan bulup izleyebilirsiniz. Olayları tarafsıza yakın bir perspektiften çok güzel anlatmış.

Sağlıcakla kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...