14 Kasım 2018 Çarşamba

Tapınak Şövalyeleri IV

Tapınak Şövalyeleri, Kudüs'ün Selahaddin Eyyubi tarafından alınmasından sonra bir kıyı kenti olan Akka'ya taşımdılar ve yüz yıl kadar burada kaldılar. 1291 yılında burayı da kaptırınca, merkezlerini sırasıyla elde kalan kentlere taşımaya başladılar.

Anakaradaki son kentlerini kaybettiklerinde ise merkezlerini Limasol'a taşıyıp, Suriye yakınlarındaki Ruad adasını kullanarak, askeri bir rol üstlenmeye çalıştılar, hatta bunun için Moğollarla bile anlaştılar. Ancak 1303 yılında Memluklar bu adayı ele geçirince artık Kutsal Topraklarda bir garnizonları kalmadı ve Avrupa'ya geri döndüler.

Tapınak Şövalyelerinin ticari işleri hiç bir aksaklık göstermeden, tüm hızıyla devam ediyordu, ancak ortada hiç bir misyonu olmayan bir ordu kalmış, halen Papa'nın tanıdığı ayrıcalıklar sayesinde de kimseye hesap vermeden, Avrupa'da serbestçe dolaşmaktaydı.

Hemen yakınlarındaki bu güç, Avrupa'daki Monarkları çok huzursuz etmişti. Şövalyelerin yavaş yavaş, daha sesli bir biçimde dillendirdikleri bağımsızlık konusu da bu huzursuzluğu artırmıştı.

Bütün bunların dışında herkesin Tapınak Şövalyelerine dişlerini gıcırdattığı bir başka mesele vardı ki, geri kalan her şeyi gölgede bırakıyordu.

Avrupa'daki bir çok kral, kraliçe, prens ve prenses Tapınak Şövalyelerinden kredi almıştı, yani onlara borçluydu.

En çok da Fransa Kralı Philip IV!

Philip IV, İngilizlerle savaşa tutuşmuş ve bu savaşı da Şövalyelerden aldığı borçla finanse etmişti. Bu parayı geri ödeyecek durumu ise hiç yoktu.

Philip, işi kestirmeden halletmeye karar verdi.

Papa Clement V, Philip'in hem akrabası, hem de arkadaşıydı. Philip, Papa'ya biraz da baskı kurarak Tapınak Şövalyelerinin başefendisi ve CEO'su Jacques de Molay'yi Paris'e çağırttı. Papa sözde Knights Templar ile Knights Hospitaller'in birleşmesini konuşacaktı.

13 Ekim 1307 bir Cuma gününe denk geliyordu. Bu gün olacaklar, bir teoriye göre Hristiyan dünyasında ayın 13'üne denk gelen Cuma'ların uğursuz sayılmasına neden olacaktı.

Philip, verdiği bir emirle de Molay ve Fransa'da yerleşik bir gurup Tapınak Şövalyesini inançsızlık gerekçesiyle tutuklattırdı.

"Defenders of the faith", bir anda 'Enemies of the faith' olmuştu.

Philip'in niyeti hem borçlarını sıfırlamak, hem de şövalyelerin servetine çökmekti.

Şövalyelere yüklenen inançsızlık suçu putlara tapmak, kabul törenleri esnasında üç kere kutsal haç'a tükürmek, Hz. İsa'yı reddetmek, erkekler arasında uygunsuz öpüşmek, homoseksüel ilişkide bulunmak, sahtekarlık, dolandırıcılık yapmak gibi ithamlarla detaylandırılmıştı.

Inquisition, yani dilimize çok kötü bir okumayla çevrilmiş Engezisyon, mahkemeleri hemen devreye girdi.

Bu mahkemelerin temel ilkesi, sanıklar 'sorgulanırken' onları kesip, kan getirmemekti. Zamanından önce gelebilecek ölümleri engellemek amacıyla bu yönde bir karar alınmıştı. Bu nedenle de sorgulamanın en çok kullanılan tekniği, sanığın ellerini ve ayaklarını iplerle bağlayıp germekti. Germenin ardından kollar ve bacaklar çıkıyor, acıya rağmen kan ve ölüm gibi istenmeyen durumlar önleniyordu.

Bir başka sıklıkla kullanılan yöntem ise sanığın ayaklarını bağlayıp, altında yaktıkları ateşle onları kavurmaktı.

Devamlı kırbaçlama ve dövme ile de aralar dolduruluyordu.

Şövalyeler elbette ki bütün isnat edilen suçları 'itiraf ettiler'.

Papa Clement V, yayımladığı Papal bir kararnameyle Avrupa'daki bütün krallıklardan Tapınak Şövalyelerinin tutuklanmasını ve mallarına el konmasını istedi. Papa, sonrasında bir mahkeme kurarak şövalyelerin yargılanmasını başlattı.

Şövalyelerin hepsi Inquisition esnasında işkence altında verdikleri ifadeleri geri çektiler ve adil bir savunma hazırlamaya başladılar, ancak 1310 yılında, Papa'nın soruşturmayı yürütmekle görevlendirdiği Piskopos, Inquisition'ın aldığı ifadeleri geçerli sayıp, şövalyelerin bir çoğunu diri diri yakılma cezasına çarptırdı.

Kral Philip, Papa'yı askeri bir girişimde bulunmakla tehdit ederek, onu resmi olarak Tapınak Şövalyelerini lağvetmeye zorladı. Papa da 1312 yılında Viyana Konseyinde kurumu sonlandırarak, Avrupa'daki mal varlıklarının bir çoğunu Knights Hospitaller'a devretti.

Şövalyelerin son başefendisi Jacques de Moley ve üst düzey diğer bir şövalye Paris'te, Sen nehri kıyısına, öykümüzün başladığı noktaya, diri diri yakılmak üzer getirildiler.

De Molay ellerinin dua eder biçimde bağlanmasında ve Notre Damme Katedralini görecek bir biçimde konumlandırılmasında ısrar etti. Cellatlar bu isteğini yerine getirdiler.

Alevler arasındaki son sözleri “Tanrı kim haksız, kim günahkar biliyor. Çok yakında bizi ölümümüze gönderenlerin başına felaketleri gelecek” olmuştu.

Papa Clement V, hemen bir ay sonra öldü.

Kral Philip IV ise aynı sene içerisinde bir av kazasında hayatını kaybetti.

Ne var ki Tapınak Şövalyelerinin servetinden bir kuruş bile nakit para bulunamamıştı. Tutuklamaların olduğu gece bir kaç at arabası Paris'i terketmiş, Avrupa'daki diğer Tapınak Şövalyelerine ait yerleşim merkezleri boşaltılmış, şövalyelerin gemileri denize açılmış ve bir daha görülememiş, geride ise sadece taşıyamadıkları bağ, bahçe tarla ve çoğunluğu boş depolar kalmıştı.

Kral Philip borcunu sıfırlamıştı, ancak, özellikle Inquisition giderlerini düştükten sonra - malumunuz işkence yapmak masraflı iş, umduğu kârı gerçekleştirememişti.

Avrupa'nın gerisindeki Tapınak Şövalyelerinin çoğu Papa'nın emri çerçevesinde yakalanıp, yargılandı, ancak hemen hiç biri suçlu bulunmadı. Bunların çoğu başka şövalye topluluklarında hayatlarını sürdürdüler.

Papa Clement V'in Kral Philip'e yazdığı bir mektupta, günahlarını itiraf etmiş tüm şövalyelerin onur ve haklarını geri verdiğini söylemişti.

Yakın zamanda, 2001 yılında, Vatikan arşivlerinde yanlış bir yere koyulduğu için gözden kaçmış başka bir belgede ise Papa Clement'un şövalyelerini isnat edilen suçların tümünden beraat ettirdiği yazılıydı.

Vatikan bugün Papa Clement V'in Kral Philip'in baskısıyla bu kararları verdiğini ve şövalyelerin suçsuz olduklarını kabul etmektedir.

Bankacılık, kredi, faiz, çek, kar payı gibi kapitalizmin abece'si sayılan finansal enstrümanların ilk mucitleri Tapınak Şövalyeleri olmuştur. Başka bir deyişle kapitalizmin temelleri bu organizasyon tarafından atılmıştır.

Ancak Tapınak Şövalyelerinin kapitalizme katkısı şüphesiz aşağıdaki ilkeyi getirmiş olmalarıdır.

"Kafanı kopartmaya yerkisi ve gücü olan birine asla borç verme!"

Günümüzde para bundan üzerine çökebilecek birinin olduğu yerlere gitmez.

—-

Tapınak şövalyelerinin öyküsü burada bitiyor gibi görünse de asıl burada başlar sevgili arkadaşlar. Dünya hayli geçerli sebeplerden ötürü, bu ilginç topluluğun varken değil, ortadan kalktıktan sonra ne olduğuyla ilgilenir. Bu mistik konuya girmeden önce dilimin döndüğünce sizlere Tapınak Şövalyelerinin öyküsünü tarafsız ve mistisizmden arınmış bir biçimde anlatmak istedim. Çünkü buradan sonrası hep efsane.

Bu arada Tapınak Şövalyeleri gibi bir konunun beni niye gerdiğini, merak edeniniz varsa, onu da kısaca anlatayım.

Geçenlerde Fransızca bir kitap okumaya başlayayım dedim. Öyle Les Misérables falan gibi iç bayıltıcı bir kitap yerine eğlenceli olsun diye Chevaliers Templiers, yani Tapınak Şövalyelerini okumaya başladım.

Öyle bir sardı ki, Fransızcasını bıraktım, hızlı olsun İngilizcesiyle devam ettim.

Sonra da kim bilir kaç dökümanter seyrettim, başta Wikipedia, kaç makale okudum.

Sonra da bunları sizle paylaşayım istedim.

Devam edeceğiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...