14 Temmuz 2012 Cumartesi

Tunus 6

Bugün Temmuzun on dördü. Yemek öncesi bir kokteylden sonra mum ışığı altında akşam yemeğini yedik. Yemek salonunun ortasında kırmızı, beyaz ve mavi renklerden oluşan dev bir pasta. Kimse yemeye kıyamadı, herkes fotoğrafını çekiyor.

Bu akşam tüm animasyonlar iptal. Havuzun kenarına bir sahne yapıldı, hem de bayağı büyük bir sahne. Otel personeli kılıklarını değiştirdi. Papyon falan takıyorlar. DEFCON 2 durumları yani.

Bu aşamadaki beklenen soru ise Temmuzun on dördünün öneminin ne olduğu. Tunus bağımsızlığını mı kazanmış? Habip Burgiba'nın doğum günü mü? Kuskusun keşif yıldönümü mü? Ne sahiden?

Bunların hiçbiri.

Ondört Temmuz Fransız devriminin yıldönümü. Daha doğrusu Bastile saldırıp yaktıkları gün - haliyle devrim aylar almış bir süreç, sembolik olarak ondört Temmuza indirgenmiş. Bu gün fransızların ulusal günü sizin anlayacağınız.

Peki Tunus'ta bir otele Fransız devriminin yıldönümü nedeniyle neyin girip çıktığını sorabilirsiniz.

Müşteriler Fransız, belki ondan deseniz değil. Üçbeş Fransız var o kadar. Çoğunluk Alman. Bilindiği üzere Almanların Fransız devrimi yada toptan Fransa için pek de sempatilerinin olduğunu söylemek zor. İkinci çoğunluk müşteri gurubu da Belçikalılar. Belçikalılar ise Belçikayı bile takmamakta, bırakın Fransanın ulusal gününü taksınlar.

Bu, sizin anlayacağınız, Tunusluların işi.

Birini çevirip sordum, "Hemşerim, Fransanın ulusal gününden size ne böyle kırk gün kırk gece kutlamalar yapıyorsunuz" diye. O da dedi ki "Tunus eskiden bir Fransız kolonisiydi".

E, ondan önce de Türk kolonisiydi, o zaman niye yirmidokuz Ekim'i kutlamıyorsunuz diye sormak vardı ama hadi neyse dedim.

Çünkü Tunuslular kendilerini Fransızca konuşarak, Fransız müziği dinleyerek ve Fransız adetlerini yerine getirerek Fransa'yla ilişkilendirmekten bir tür haz alıyorlar. Ondört Temmuz da işte bunlardan biri.

Fransa sanki Tunus'un modern dünya ile bağı. Aynı izlenimi tanıdığım Faslı ve Cezayirli arkadaşlardan da aldım. Her iki ülkenin de ana dili Arapça olmasına rağmen bir ikisi kendi aralarında bile Fransızca konuşuyordu.

İşin komiği, Fransa'nın Tunus dahil eski kolonilerine pek bir hayrı da dokunmuş değil. Hatta tarihe bakarsak, Fransa'yı sömürgeciliğin erbapları Birleşik Krallık, İspanya yada Portekiz ile karşılaştırdığımızda bu sömürgecilik işini Cezayir örneğine olduğu üzere fazlasıyla eline yüzüne bulaştırdığını söyleyebiliriz.

En azından Tunus'da gördüğüm kadarıyla Fransızlar bir çivi bile çakmamış. Oysa gidin bakın Şangay'a, Hong Kong'a. Koloni zamanından kalma bir çok bina, yol, vesaire görürsünüz. Tunus derseniz hak getire.

Buna rağmen Fransa diye ayılıp bayılıyor Kuzey Afrika.

Ne yapalım, canları sağolsun. Bu arada unutmayalım ki Osmanlı döneminde biz de yüz yıllarca Fransa diye ayılıp bayılmışız.

Neyse, Tunusluların derdi bizi germesin.

Fransanın Bastili yıkma gününden çok daha fazla önemli bir konu artık tatilin sonunun yavaş yavaş gelmesi. Pazartesi yarım günlük bir havuz vedasını saymazsak yarın son günümüz. Cerbe'ye veda etmek bayağı zor olacak. Bir de üstüne gelecek hafta çok önemli ve yoğun bir hafta. Neyse ki bu on beş günün şarjı fazlasıyla yeter.

Bugün Jelena'yla birlikte bol bol su altı fotoğrafı çektik. Techizatımız biraz iptidaiydi çünkü bir yanlış anlaşma sonucu snorkelleri getirmemişiz, ancak sonuç bence fena değildi. Resimleri büyük ekranda görünce anlayacağız ama umutlarım fazlasıyla yüksek.

Su altı dünyası büyüleyici bir dünya. Balıklar, bitkiler, kayalar inanılmaz güzellikte görüntüler vermekte. Bu da aynı güzellikte fotoğraflar demek.

Bu su altı fotoğraf işi beni bayağı sarmaya başladı. Şu anda beş metreye derinliğe dayanıklı ufak bir Point & Shoot kamerayla görüyorum işimi ama yakında bir plastik casing satın alıp bir DSLR ile dalmayı planlıyorum. Eğer bu işi becerebilirsem ilk hedef doğal olarak Kızıldeniz. Gelecek sene size beğeneceğiniz bir iki su altı fotoğrafı post edebilirim.

Yarınki program ise yunuslar. Tabi ki hava, yol ve yunusların keyif durumlarına göre değişebilir sonuçlar. Bir iki gün önce yunus kovalamaya çıkan bir gurup hayal kırıklığı ile geri döndü. Yunus munus görememişler. Ne yapalım, yunus göremezsek martı fotoğrafı çekeriz. Buranın martıları sarılı, siyahlı, çok ilginç martılar.

Bu günlük bu kadar. Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...