26 Mart 2025 Çarşamba

Bakü Gezimiz Sonlanırken

Gece uyumadan tesadüfen emailime bakıyordum, A-Jet’den bir mesaj gördüm, “Yarınki uçuş iptal oldu” diye. Ama sadece bu kadar, başka bir kelime yok, hani onun yerine şu uçağa binin, ya da paranızı iade etmemiz için şunu yapın falan gibi.

Gezi planımız da o kadar karışık ki, A-Jet ile Sabiha Gökçen’e uçuyoruz, indikten iki saat sonra kızlar Pegasus ile Cenevre’ye gidiyorlar, ben de Ataşehir’de bir otel’e geçip, ertesi gün bir evrak işini hallettikten sonra kızların bir gün önce uçtuğu saatte Cenevre’ye gidiyorum.

A-Jet Bakü-İstanbul uçuşunu iptal edince her şey bir anda değişti. Plana sadık kalsaydık, Bakü-İstanbul için Cenevre-New York kadar para verecektik. Bir gün sonrasına makule yakın bir bilet bulduk. Oteli bir gün uzattık, Kızların ilk İstanbul-Cenevre uçuşunu iptal ettik.

A-Jet’in başımıza açtığı bu iş bize yaklaşık iki bin dolara mal oldu. Çok küfür ettim onlara, buraya yazsam mahkemelik oluruz.

Mukadderat…

Ertesi gün açık bir Azerbaycan çayı ile bol pendirli/peynirli bir kahvaltıdan sonra otelimizden çıktık. Hava hala soğuktu ancak güneş açmış, masmavi bir gökyüzünün altında Bakü gezimiz devam ediyordu.

Dağüstü Park’a gitmek için bir fünikülere binecektik. Aslında bindiğimiz Bolt bizi parka kadar götürebilirdi ama videolarda gördüğüm bu fünikülerle çıkmak ziyaretimize farklı bir tad getirecekti.

Fünikülere geldiğimizde, Sovyet zamanlarından bu yana alışkanlıkların tamamen değişmediğini gördüm. Fünikülerin kabini istasyonda ve bir grup turistin de dışarda soğuktan titremesine rağmen, fünikülerler kralı kapıyı açmıyor, hiçbir şey yapmadan, kapının diğer tarafından bizleri seyrediyordu. Kabine binemesek de, en azından kapıyı açsa, soğuktan donmayacaktık, ancak umrunda bile değildik.

Kral bir on beş dakika falan sonra kapıyı açtı!

Kredi kartını gösterince, sen şöyle geç kenara dedi. Biletli diğer insanlar binmeye devam ederken başka biri bana bilet makinesini işaret etti. Gidip, biletleri aldım ancak kral ne beni sıraya alıyor, ne de ne yapmam gerektiğini söylüyordu. Öyle hıyar gibi beklemeye devam ettik. Bir ara gözü bana takıldı, “Niye orada, arkamda bekliyorsun?” diye ilkokul çocuğunu azarlar gibi sordu. Bakü’de karşıma çıkmış ilk ve tek dangalak buydu. “Söylesene o zaman nerede duracağımı” diye hırladım. Bir şey demeden biletlerimizi aldı, ben de ağzımızın tadı bozulmasın diye uzatmadım.

Yolculuk kısa ama çok güzeldi. Yükselen irtifamız ile tamamen camla kaplı kabinden, Bakü manzaramızı değişik açılardan görmüş olduk.

Dağüstü Parkı ve Alev Kuleleri
Dağüstü Parkı, deniz kıyısındaki Bakü Bulvarı’ni gören bir tepeye yapılmış çok güzel bir park sevgili arkadaşlar. Bir tarafında deniz, diğer tarafında da Bakü’nün belkide en bilinen simgesi olan Alev Kuleleri isimli üç gökdelen bulunmakta. Alev Kuleleri’ni gece görmek çok önemli. Binanın yüzeyinde ışıklar ile inanılmaz bir şov yapıyorlar. Şovun içeriği askerli, bayraklı, yani biraz militaristik, ancak fazlasıyla görülesi.

Kulelerin hemen yakınında ise Azerbaycan Meclis Binası bulunmakta.

Dağüstü parkının benim için önemi burada bulunan şehitlik sevgili arkadaşlar.

Ben bir asker çocuğuyum. Askerlerin arasında doğdum, büyüdüm. O yüzdendir asker kimdir, hangi ruh haline sahiptir, bilmekle kalmam, aynı zamanda içimde hissederim. Bu nedenle milliyeti ne olursa olsun, askerlere - ama gerçek askerlere, çapulculara değil, fazlasıyla takdir besler ve saygı duyarım.

Aynı duyguları örneğin bir Kızıl Ordu şehitliğinde, ya da General Patton’ın yattığı Amerikan Üçüncü Ordusu’nun şehitliğinde de hissettim. Henüz ziyaret etmedim ama etseydim, bir Yunan ya da Ermeni şehitliğinde de aynı saygı ve takdir duygularına sahip olurdum.

Bazıların isimleri bile yok...
Yine tekrarlayayım, gerçek askerlerden bahsediyorum, sivillere eziyet eden, kadınlara tecavüz eden, katliam yapan, hırsızlık yapan şerefsizlerden değil.

Bu insanların ölmeyi nasıl meslek edindiklerini, inandıkları şeyler için neler yapabileceklerini iyi bilirim. Bu yüzden sonsuz saygı duyarım.

Parktaki şehitlikte, Azerbaycan’ın 1990 yılında Sovyetler’e karşı gerçekleştirdiği ayaklanma sırasında hayatlarını kaybeden siviller ile her iki Karabağ savaşında şehit olan asker kardeşlerim var.

Sönmeyen ateş ve bir anıt ile Azerbaycanlı şehitler anılıyor.

Bu şehitliğin bir bölümü ise 1918’de hayatlarını kaybeden Nuri Paşanın askerlerine ayrılmış. Yani bizim şehitlerimiz. İsimlerinin hepsi mermer üzerine siyah plaketlere yazılmış. Hepsi dedim ama bir bölümünün isimleri bile yok, sadece "Türk Şehidi" yazıyor. Osmanlının dört bir yanından gelme kahramanlar, son nefeslerini Azerbaycan topraklarında vermişler..

Kızım görmesin diye biraz uzaklaştım, gözlerimden bir-iki damla yaş geldi.

Bizimkiler, şehitliğin yanına bir anıt, bir de cami yapmışlar. Anıttaki yazıt Türkiye ve Azerbaycan halklarının kardeşliğine atıf yapıyor.

Parktan çıkarken iki gençle karşılaştık. Nasılsın, iyi misin derken, laf arasında “Şehriniz çok güzel” dedim. Gençlerden biri “Bu da senin şeherindir qardaş” diye cevap verdi. Ben bu insanları seviyorum sevgili arkadaşlar.

Fünikülerdeki hıyarı bir daha görmemek için bir Bolt çağırdık ve Deniz Mall’a doğru yola çıktık.

Deniz Mall etkileyici modern mimarisi ile muazzam bir alış-veriş merkezi sevgili arkadaşlar. Kısa/orta vadede bütün dünyada ortadan kalkacak bu alış-veriş merkezi konsepti için çok para harcamışlar bana sorarsanız, ama ilerde binayı bir müze, sinema yada sanat aktiviteleri için bir salon olarak kullanabilirler elbette.

Şoförümüz, Deniz Mall’a giden göbekte bir başka bir arabayla kafa kafaya geldi, neredeyse birbirimize giriyorduk. “Koyun oğlu koyun” diye bağırdı, diğer arabanın şoförüne. Kendimi tutamadım, gülmeye başladım. “Niye gülirsen?” diye sordu bizim şoför. “Koyun oğlu koyun dedin, ona gülüyorum” dedim. “Siz ne dersiniz?” diye sordu. “Eşşoğlueşşek” dedim. 😂

Deniz Mall, marka alış-verişi içi çok uygun. Fiyatlar Türkiyeden ucuz - İsviçre’yi düşünün bir de, ve hemen her markayı bulabiliyorsunuz. Foodcourt ise hayli donanımlı, her şeyden önemlisi pide, döner, vesaire, hepsi var.

🐝Mezzy🐝 ise çoklu-katlı bir kayak için deli oldu. Kayak tüp şeklinde ve torpido kovanı gibi ucundan açıp, sizi bir mat üzerinde aşağı yolluyorlar.

Deniz Mall’da yemeğimizi yiyip, alış-verişimizi tamamladıktan sonra rotamızı Filarmoni Park’a yani Filarmoniya Bağı’na çevirdik.

🐝Mezzy🐝 hayali piyanosunu çalarken
Burası çok zevkle tasarlanmış bir park sevgili arkadaşlar. Biz oradayken hala yeşildi ama buranın İlkbahar’daki halini düşünemiyorum. Bana Paris’te, Viyana’da görebileceğiniz parkları çağrıştırdı. Park ismini yakındaki Devlet Filarmoni Orkestrası’ndan almış. Parkın göbeğinde de koca, kuyruklu bir piyano var. Bu soğukta ne çalacak biri, hadi onu buldunuz, ne de oturup dinleyecek kimse olduğu için üzerini örtüp, zincirlemişlerdi. Onun yerine sevgili kızım bize hayali piyanosuyla bir konser verdi.

Parktan ayrılıp, kısa bir yürüyüşle Bakü Bulvarına ulaştık. Burası kıyı boyunca uzanan büyük bir cadde. Caddenin üzerindeki önemli ziyaret noktalarından biri ise Denizkenarı Milli Parkı. Burada başka mükemmel bir Bakü manzarası görmek mümkün. Hatta bana sorarsanız Alev Kuleleri buradan daha bir güzel görünüyor.

Parkın bir bölümü ise Mini Venedik şeklinde isimlendirilmiş. Burada gerçekten kanallar ve bu kanallarda, biraz çağımıza uyarlanmış modernlikte olsalar da gondollar var. Kanalların kıyısında ise restoran ve cafeler bulunmakta. Bunlardan birine girip, biraz şarap ve tatlı takviyesi yaptık.

Akşamki son durağımız yine Nizami Caddesi oldu. Burada bir Cafe’ye oturduk ve mükemmel bir kaç saat geçirdik.

Bakü gezimiz, ertesi gün, ilk başladığı yerde, yani otelimizin rooftop barında son buldu.

Gezimiz başladığı yerde son buldu
Bar'a çıkarken düğün için photoshoot yapan bir ekibe denk geldik. Jelena bir Azerbaycanlı gelin görmek istiyorum dedi. Beyaz bir gelinlik giymiş kızı gösterdim, "Gelin bu" dedim. Sevgili karım duvarın yanında bekleyen başka bir kızı işaret etti, "Bu da gelin" dedi. Kız çok güzel giyinmiş ve makyaj yapmış. Ancak üzerinde bej bir gown var, o yüzden gelin sıfatını konduramadım, "Kız sen Sırpsın, bilmezsin bizim adetleri, bu gelinin en yakın arkadaşı, bridesmaid gibi" dedim. Jelena ısrar etti, "Hayır o da gelin". Gittim kıza "Siz de gelin misiniz?" diye sordum, hemen ardından nasıl büyük bir çam devirdiğimi anladım, ama iş işten geçmişti. Kız biraz da bozuk, "Tabii ki gelinim" dedi. Özür falan diledim ama kalbini kırmıştım çoktan, sanki gelin olabilecek kadar güzel giyinmemiş gibi. Sonradan düşündüğümde de çok üzüldüm ama...

Kar başlamıştı. Havaalanına gitmek için bir Bolt çağırdık. Trafik o kadar sıkışıktı ki, havaalanına gitmek bir saatten fazla aldı. Uçak da iki saat rötar yapınca, dönüş yolculuğu böyle vicdan azabı halini aldı.

Kar yüzünden uçuşumuz gecikti
Uzun süredir Türk Hava Yolları ile uçmamıştık. Havayolumuz gerçekten güzel sevgili arkadaşlar. Mükemmel konfor, mükemmel servis. Ancak son beş senenin en ciddi soğuk hava dalgası sağolsun, kar yüzünden gerçekleşen rötar sayesinde akşam saat yedide olmamız gereken İstanbul Havaalanına ancak gece on birde ulaşabilmiştik.

O saatte bir de taa Ataşehire mahşeri bir metro artı metrobüs yolculuğu yaptık. Otele geldiğimizde odalar karışmıştı, bir saat de onun düzelmesini bekledik. Yattığımızda saat sabah üç olmuştu.

Bakü gezimiz tatsız başlayıp, tatsız bitmişti, ama gezinin kendisi mükemmeldi.

Toparlarsak, Bakü mükemmel insanların yaşadığı mükemmel bir şehir sevgili arkadaşlar. Özellikle ilk kez yurtdışına çıkanlarınız için belki de en çok önereceğim bir destinasyon.

Türkiye’den komik sayılabilecek fiyata bir uçak bileti alıp, sadece kimliğinizle dilini konuştuğunuz, iyi, yardımsever insanlarla dolu, modern bir dünya kentine geliyorsunuz. Yemekler mükemmel, içecekler harika ötesi. Gezecek görecek hem tarihi, hem modern bir çok ziyaret noktası var. Fiyatlar da çok uygun.

Ee, bundan iyisi Şam’da kayısı. Daha ne bekliyorsunuz? Azerbaycan Türkçesiyle söyleyelim “Zahmet olmazsa” haydi Bakü’ye…

Bu arada hiç mi olumsuzluk yoktu derseniz, vardı elbette. Sigara! Azerbaycanlı kardeşlerim, en acısı da gençler her yerde, her zaman, külli miktarda sigara içiyorlar. Hani on beş yıl önce bırakana kadar, otuz yıl boyunca günde üç paket sigara içmiş biri olarak bana mı düşer bu yormu yapmak, emin değilim, ama içmeyin be abicim...

Bu gelişimizde hava muhalefeti yüzünden Bakü dışına çıkamadık, Gobustan, çamur volkanları ve Yanardağ’ı bir dahaki gelişimizde göreceğiz. İkinci gelişimizde kesinlikle Gence ve Karabağ’a da gideceğiz. Hankendi, Hocalı ve Şuşa listemizde.

Şimdilik hoşçakalın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ljubljana

Galataport’ta bol bol kahve içip, kendimi uzun geceye hazırlamıştım. İstanbul’da akşam işlerimi bitirip, sabaha karşı Ljubljana’ya uçacaktım...