İsmi Ioseb Besarionis dze Dzhugashvili.
Ancak tüm dünya gibi sizler onu bilinen ismi Joseph Stalin ile tanıyacaksınızdır.
Stalin, “Dzhugashvili” gibi buram buram Gürcistan kokan bir soyad yerine “Stalin” gibi gücü ve sertliği işaret eden, havalı bir Rus soyadı seçmiş. “Stal”, Rusça’da “çelik” demek. İngilizce’deki “steel” gibi. Her ikisi de eski Jermanik dillerden alınma. İsim olarak da, İncil’deki “Yusuf”, yani Gürcüce “Ioseb”, Rusça “Iosif” olmuş, batı dillerine ise “Joseph” olarak geçmiş, Böylece “İyoseb Cugaşvili” olmuş size “Josef Stalin”.
Stalin, elbette tartışmaya açık bir biçimde, tarihin gelmiş geçmiş eli en kanlı diktatörüdür sevgili arkadaşlar. Bir görüşe göre, Hitler’den de beterdir. Hitler Nazi ordusunda verdiği emirler sonucunda hayatlarını kaybeden askerler ve göreceli olarak az sayıda muhalifleri ile LGBTI bireyler dışında kendi vatandaşlarını öldürmemiştir. Stalin ise doğrudan yada dolaylı olarak önemli bir bölümü Sovyet sivilleri olmak üzere on milyonlarca insanı öldürtmüştür. Buna kendi öz oğlu da dahildir. Almanlar’a esir düşmüş oğlunu, ellerine sağ geçmeseydi deyip, onu esir bir Alman generalle takas etmeyi reddederek ölüme terketmiş, nitekim oğlu da sonrasında bir Alman esir kampında hayatını kaybetmiştir. Kısaca Stalin, Hitler’in Holocaust ile katlettiği Yahudilerden daha fazlasını doğrudan verdiği emirlerle öldürtmüştür. Karısı Stalin yüzünden intahar etmiştir - ki bu da biraz şüpheyle karşılanır ve insanlar bunda Stalin\in parmağı olduğunu düşünür. Göç politikaları, tarım politikaları, Gulag isimli çalışma kampları ve doğrudan infazlar sonucunda sayısı hala tam bilinmeyen insan hayatını kaybetmiştir. Milyonlarca insan evinden, yurdundan olmuş, Sovyetler Birliği’ndeki bir çok ülkenin demografisi değişmiştir.
Dünya ne yazık ki tarihinde iktidarı ele geçirmiş Stalin, Hitler, Leopold II, Franco, Pol Pot gibi manyaklar yüzünden çok acı çekmiştir. Bazı kaynaklar endüstrileşme politikalarının sonucunda ortaya çıkan kıtlık yüzünden ölen otuz milyon Çinli yüzünden Mao Zedong’u bu listenin başına koyarlar. Bu politikaların dar gürüşlülüğü ve aptallığı su götürmez elbette, ancak ben Mao’nun bunları bilinçli olarak insanları öldürmek için uyguladığını düşünmüyorum, o yüzden onu listeme almadım. Takdir sizin tabii.
Staline dönersek, Gürcistan’ın Gori kentinde doğmuştu. Ayakkabı tamircisi baba bir alkolikti ve hem Stalin’i hem de annesini şiddete tabi tutuyordu. Stalin sonrasında Lenin’in izinde devrim işine soyundu. Kim bilir kaç kez tutuklandı, sürgüne gönderildi, hapse atıldı, ama hepsinden bir yolunu bulup, kurtulmayı başardı. Bolşevik Parti’sine girdi ve orada yükseldi.
Lenin başta Stalin’i tutsa da, ölmeden kısa bir süre önce “Bakın bu adam manyak, ülkeyi buna bırakmayın” mealinde bir şeyler söyledi, ancak artık çok geçti. Stalin, Lenin’in ölümü ardından Sovyetler’in lideri oldu.
İlk iş ezeli rakibi Trotsky’yi (bizde anlayamadığım bir sebeple Troçki derler) önce sürdürüp, sonra öldürttü. Halbuki Lenin dahil bir çok Sovyet aydını Trotsky’yi Sosyalizm’in yayılmasındaki en önemli potansiyel figür olarak görmüştü.
Sonraki önceliğini beş yıllık planlarla ülkenin endüstrileşmesine ayırdı. Sayesinde Sovyetler Birliği önemli bir dünya gücü haline dönüştü.
Mao benzeri bir tarım kollektifleştirme planı uyguladı. Başta Ukrayna, milyonlarca insan açlıktan öldü. Stalin bu ölümleri göre göre, bilinçli olarak bu programa devam etti.
1936–1938 arasında The Great Purge dedikleri bir plan çerçevesinde milyonlarca muhalifini infaz ettirdi yada hapise tıktı.
Daha önce bahsettiğimiz Gulag isimli çalışma kamplarını inşa ettirdi. Milyonlarca insan bu kamplarda hayatlarını kaybetti. Dilimize yerleşmiş “Sibirya’ya sürülmek” deyimi, bu Gulaglar’a gönderilme anlamına gelir.
Sovyet milliyetçiliğini kabarttı, kendi anavatanı olmasına rağmen Gürcü kültürünü şiddetle baskıladı. The Great Purge esnasında çok sayıda Gürcü muhalifini de infaz ettirdi.
Sonrasında İkinci Dünya Savaşı başladı. Stalin, savaşın başında Hitler’le kankaydı - müttefiklik olmasa da bir saldırmazlık antlaşması yapmışlardı. Bir anlaşma ile Polonya’yı bölüşmüşlerdi. Bir gözü Orta Avrupa’da, diğer gözü de Türkiye’deydi. Eğer Hitler Rusya’ya saldırmasaydı, öyle tarihte Nazileri yenen kahraman müttefik lideri olarak değil, Nazi işbirlikçisi bir diktatör olarak geçecekti. Sonunda Nazileri yenilgiye uğrattı ama bu arada yirmi yedi milyon Sovyet vatandaşı hayatını kaybetti.
Savaş sonrası Sovyetler Birliği’nin ve Orta Avrupa’nın ırzına geçti. Muhalifleri öldürdü, hapsetti, halkları oradan oraya sürdü. Bir çok tarihçi soğuk savaşı Stalin’in başlattığına inanır.
Stalin 1952 yılında Yahudi doktorların Sovyet liderlerini zehirledikleri ve sağlık sistemini baltaladıkları iddasıyla Doctor’s Plot ismi ile anılan yeni bir terör dalgası başlattı. Hedefi Sovyet yönetimindeki tüm yahudileri ortadan kaldırmaktı - ezeli düşmanı Trotsky’nin de Yahudi kökenli olduğunu hatırlayalım. Neyse ki buna ömrü yetmedi ve bir inme sonucunda hayatını kaybetti. Bir çok kişi bunun Sovyetler’i Stalin’in elinden kurtarmaya yönelik bir suikast olduğuna inanır.
Gürcüler’in Sovyetler zamanında yaşamış yaşlı bir kesimi Stalin’e hala sempati beslemekte. Bunlar Stalin sayesinde Gürcistan dahil tüm Sovyetlerin endüstrileştiği argümanını öne sürmekte. Ancak başta gençler, Gürcüler’in büyük bir bölümü Stalin’den hiç haz etmemekte. Bunların farklı nedenleri var. Öncelikle Stalin kendisi de Gürcü olmasına rağmen Gürcülere çok eziyet etmiş. Özellikle batı yanlısı genç kesim, anlaşılır sebeplerden ötürü anti-Stalin’ci bir görüşe sahipler. Başka ilginç bir sebep ise Stalin’in Gürcü Ortodoks kilisesini kapatması. Gürcistanın günümüzde hayli dindar olduğunu unutmayalım.
Stalin, işte böyle biri. Yukarda anlattıklarımı, tarihsel olayların, hele eski Sovyetler tarafından sıklıkla manipüle edildiklerini ve önemli bir bölümünün de benim yorumlarım olduklarını aklınızda tutarak okuyun lütfen.
![]() |
Gori’ye bir minibüsle gittik. |
Gori’ye bir minibüsle gittik. Benzeri bir minibüse Moldova’da, Transdinyester’e gitmek için binmiştim. Aynı o minibüs gibi bizi Gori’ye götüren minibüs de mazot kokuyor, her parçasından ses geliyordu. Koltuklar o kadar dar, içinde o kadar çok insan istiflenmişti ki, benim hacmimde iki kişinin yan yana oturması imkansızdı.
🐝Mezzy🐝, hayatında ilk kez bu kadar pis, kötü kokan, kalabalık bir minibüse binmişti ve şaşkınlıkla etrafına bakıyordu. Biraz sonra alıştı ancak yolculuk iyileşmiyordu. Benim zamanımda "ördek yapmak" derlerdi, yolda bulduğu müşterileri de toparladı ve bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Gori’ye ulaştık.
Biz müzeye ulaştığımızda gökyüzü kapkaranlıktı ve lapa lapa kar yağıyordu. Stalin Müzesini gezmek için tam ideal meteoroloji koşulları sizin anlayacağınız.
![]() |
Stalin'in şahsi vagonu. |
Ben bu tarihi şahsiyetlerin doğup, büyüdükleri yerlere çok önem veririm sevgili arkadaşlar. Onları büyük birer yazar, ressam, heykeltraş yada canavar yapan koşulların çoğunun, bu yerlerde, onların çocuklukları esnasında şekillendiklerine inanırım. Şimdiye kadar Atatürk, Kristof Kolomb, Picasso, Mozart gibi ünlülerin doğduğu yerleri görme şansım oldu. Bugün bu listeye Stalin’i de ekleyecektik.
Müzenin çalışanları hayatımda hiçbir müzede görmediğim kadar ukala, umursamaz, kaba ve bilgisiz. Biletçi dışında İngilizce konuşan yok. Zaten müzede İngilizce tek kelime açıklama yok. Her şey ya Kiril, Ya Gürcü alfabesiyle yazılmış. Normalde bir “rehber” ile gezmek için bilet alıyorsunuz ama ortada rehber, mehber yok. Sadece Stalin’in portresinin altında bir kadın memur uyukluyor. Vagonu kitlemişler. Bilmeseniz, kimse gezilebilir demiyor. Malum hava karlı, kim gidip kilidi açacak, anlatacak falan… Dürttük de, bir babuşka lütfen kalktı, kapısını actı. Göstermek, anlatmak falan yok. Kapıda durup, şöyle burnunun ucuyla “Ahan vagon burası, gidin bakın işte…” gibisinden başını salladı.
![]() |
Stalin'in doğduğu ev. |
Müze üzerinde Stalin’in resmedildiği halılar, tablolar, vs. ile dolu. Yine ona ait pipolar, kılıçlar ve benzeri şahsi eşyaları var. Müzenin bir köşesinde Stalin’in ofisini canlandırmışlar. Gezinin sonunda da “death mask” dedikleri, öldüğünde yüzünün son halinin alındığı bir maske var.
![]() |
Bir yemek yedik. |
Yakın tarihin en önemli figürlerinden biri olan Stalin’in müzesini gezmek bence çok önemli bir deneyim. Ancak buraya gelmeden önce bol bol okumanızı kesinlikle tavsiye ederim.
Tiflis’e minibüsle değil, Bolt ile geri döndük.
Tiflis’in en renkli caddesi olan Rustaveli Avenue üzerinde bir Gürcü restoranında akşam yemeğimizi yedik. Biraz caddenin havasını koklamak için yürüdük. Özgürlük meydanı (Liberty Square) ve burada bulunan St. George heykelini görüp, biraz yürüdükten sonra saat kulesinin bulunduğu meydana ulaştık. Cafe Leila’da yine uzun sayılabilecek bir zamanda şarap tatmaya devam ettik.
Uçağımız sabah saat üçte kalkıyordu. Checkout yapmış olsak da otelimize geri dönüp, lobide biraz daha vakit geçirdik.
Bir Bolt yolculuğu bizi havaalanına götürdü.
En sonunda yıllardır gitmek istediğimiz Can Azerbaycan’a gidiyorduk…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder