23 Ağustos 2023 Çarşamba

Bordeaux

Sevgili arkadaşlar, şu anda Fransa’nın, malumunuz, şarapları ile ünlü Bordeaux bölgesinin, Pauillac civarındaki Bages kasabasının, Café Lavinal isimli restoranında, sevgili kızım ve karımla, elli yedinci doğum günümü kutluyoruz.

Sevgili kızım ve karımla, elli yedinci
doğum günümü kutluyoruz
Sağ olsun Jelena ayarladı bu geziyi. Gün boyunca da şaraplara karşı özel bir ilgisi olmamasına rağmen, beni idare etti.

Gelin sizlere biraz geri plan bilgisi vererek ortamı ve mekanı anlatayım.

Pauillac, Bordeaux’nun Margaux, Saint-Julien ve Saint-Estèphe ile birlikte en ünlü ve en pahalı şaraplarının yapıldığı, Big Four dedikleri dört bölgesinden biridir. Bir çok şarapsever, Bordeaux’nun en güzel şaraplarının Pauillac’da yapıldığını idda eder.

Jean-Michel Cazes bir Fransız “Şarap Baronu” sevgili arkadaşlar. İşin şakası bir kenara, bu şahsiyetin sadece Bordeaux’da değil, Fransa’nın bir çok bölgesinde şarapçıları var.

Bordeaux’da şaraplar şatolarda yapılır. Jean-Michel Cazes’ın da Pauillac’da iki şatosu var. Bunlardan ilki, Napolyon’un emri ile yapılan Bordeaux’nun en güzel şarapları listesine girmiş Château Lynch-Bages, ikincisi ise bugün aynı zamanda otel olarak da hizmet veren Château Cordeillan-Bages şatoları.

Château Cordeillan-Bages’ın, diğer şato Château Lynch-Bages’ın bağlarının ortasında Café Lavinal isimli bir restoranı var. Lavinal, Jean-Michel Cazes’ın büyük annesinin kızlık soyadı.

İşte biz bu restorandayız.

Château Cordeillan-Bages
Yemekteki şarabımız ve yapıldığı şato
Kendimize restoranın da bir parçası olan Château Cordeillan-Bages’dan bir 2013 kırmızı şarap söyledik. Mükemmel ötesi bir şarap, ancak 1855 sınıflandırmasından bir Cru Classé şarabı değil Eğer Cru Classé olan bir Château Lynch-Bages alsaydık, eve döndüğümüzde herhalde inşaatlarda çalışmak zorunda kalırdım. Hıyarlık olmasın diye tam fiyat vermiyorum ancak averaj bir Château Lynch-Bages bir kaç yüz euro civarında.

Cru Classé şarapların da kendi aralarında beş derecesi var. Bunlardan en iyisi olan Premier (Birinci) Cru Classé şaraplardan listede bulunanlardan birinin şişesi beş bin euro civarındaydı. Bu birinci klasmanda sadece beş adet şato var sevgili arkadaşlar, bunlardan üçü de Pauillac’ta.

1855’te yapılan bu sınıflandırma bir daha hiç tekrarlanmadığından bu listeye yeni bir şatonun girmesi yada alt sıralardaki bir şatonun üst klasmanlara çıkması olanaklı değil.

Şarapların detayları ile çok başınızı ağrıtmayayım. Okumak isterseniz burada uzun uzun yazdım.

Bordeaux’ya dün akşam saatlerinde inmiştik. Hemen havaalanından bir araba kiraladık. Bordeaux’da bir arabanız olması şart, yoksa şatoların neredeyse hiç birini ziyaret edemezsiniz.

Arabayı kiralamasına kiraladık da, bu esnada öyle bir köylülük yaptık ki sevgili arkadaşlar, anlatayım da gülün.

İşlemleri bitirdik, arabayı bulduk ve içine oturduk. Uzay gemisi gibi bir araba. Her yerinde düğmeler, ekranlar falan var. Çok da umurumuzda değil. Bizi gideceğimiz yere götürsün de…

Neyse, ”Start” düğmesine bastık, ama motor çalışmıyor.

Bir-iki kez daha denedik, nada! Kontak anahtarı falan yok zaten, sadece o elektronik siyah kumanda var. Acaba onu bir yerlere mi sokmak gerekiyor diye bir on dakika daha arandık, bulamadık.

Jelena gitti, Avis adamını getirdi. Düğmeye basıp, adama "Bak çalışmıyor!" demosu yaptık.

Adam güldü, "Çalışıyor" dedi, "sadece siz duymuyorsunuz!"

Araba hibridmiş!

Elektrik motoru takdir edeceğiniz üzere tamamen sessiz.

Herifin kabahati! Elli yedi yaşına basmış, benim gibi bir adama öyle hibrid-mibrid araba verilir mi? Anahtarı çevirince "Hırt, hırt, hırt, vınnnnnnn!" yapmazsa, nereden anlayayım ben motorun çalıştığını?

Hemen gazlayıp, uzaklaştık oradan. Otelimize gittik ve uyuduk.

Bordeaux bölgesi üç nehrin etrafında şekillenmiş. Güneydoğu’dan, kuzeybatıya doğru akan Garonne ve Dordogne nehri birleşip, okyanusa dökülen, aslen bir su yolu olan Gironde nehrini oluşturur. Bordeaux kent bu iki nehrin birleştiği noktada kurulmuştur. Garonne ve Gironde’un solundaki bölgeye Rive Gauche yani Sol Kıyı, Dordogne ve Gironde’un sağındaki bölgeye ise Rive Droite yani Sağ Kıyı derler. İki nehrin arasındaki bölge ise Entre-Deux-Mers yani İki Denizin Ortası şeklinde isimlendirilir.
 
Médoc'un taşlı toprağında Cabernet
Sauvignon yetişir
Sol Kıyı’da,Bordeaux kentinin kuzeyine Médoc, güneyine ise Graves derler. Sağ kıyıda ise Saint-Émilion, Pomerol gibi şarap bölgeleri bulunur.

Sol Kıyı’nın taşlı toprağında mükemmel Cabernet Sauvignon, Sağ Kıyı’nın killi topraklarında ise Merlot türü üzümler yetişir. Sol Kıyı şarapları bu nedenle Cabernet Sauvignon, Sağ Kıyı şarapları ise Merlot ağarlıklı olurlar. Entre-Deux-Mers’de ise genelde beyaz şarap yapılır.

Bu seyahatimizde sadece Médoc bölgesini ziyaret edecektik. Gezerken ünlü ve gösterişli şatolar yanında, çok ünlü olmayan, ancak evde şaraplarını içtiğimiz şatoları da görmeyi planladık.

Önce Graves bölgesinin kuzeyindeki Pessac bölgesinin kuzey sınırına, oradan da Haut-Médoc bölgesine ulaştık.

Buradaki ilk durağımız Château Cambon la Pelouse oldu. Çok güzel bir Cru Bourgeois’dır, sıklıkla şaraplarını içeriz. Şato, tam anlamıyla bir şato sayılmaz, modern görünümlü endüstriyel bir yapı. Ancak bu sizi aldatmasın, şarabı binalar değil, insanlar yapar.

Yeri gelmişken bir kaç sözcük ile Cru Bourgeois’ya değinelim. Cru Bourgeois, Napolyon’un 1855’de yaptırdığı sınıflandırma gibi Sol Kıyı’nın bir değerlendirme sistemi. Ancak 1855 sınıflandırmasının aksine, Cru Bourgeois her şarap için her yıl yeniden yapılır. Yani şaraplar yapıldıktan iki yıl sonra bir heyet şarapları tadıp, beklenen kalitenin erişilip, erişilmediğini test eder, ancak onaylanırsa Cru Bourgeois etiketinin konulmasına izin verilir. Yeni şaraplar, eğer kaliteleri Cru Bourgeois standardlarını yerine getiriyorlarsa Cru Bourgeois sınıflandırmasına girebilir, yada listedeki bir şarap istenen kaliteyi bulamadıysa listeden çıkarılabilir.

Unutmayalım, 1855’de yapılan sınıflandırma bir daha tekrarlanmamış. Yüzyıllar içinde şatoların sahipleri, toprağın kompozisyonu falan değişmiş de olsa, 1855’de Cru Classé olan bir şarap bugün hala Cru Classé. İşin daha da komiği, 1855’deki sınıflandırma şarapları tadarak yapılmamış, sadece fiyatları ve tanınılırlıkları dikkate alınmış. 1855’den sonra ortaya çıkan bir çok şato en az 1855’dekiler kadar güzel şarap yapsa da, bu sınıflamaya girememiş.

Château Palmer
İşte bu yüzden Cru Bourgeois seçimine çok güvenirim. Şimdiye kadar aldığım hiç bir Cru Bourgeois düşük kalitede çıkmadı.

Le Pian-Médoc’da durup, tipik bir pâtisserie’de ufak bir kaç börek-çörek yedik ve yeniden yola koyulduk.

Margaux kasabasına ulaştık ve ilk Bordeaux stili şatomuzu gördük. Château Palmer gerçekten cazibeli bir şato. Özenle tasarlanmış bahçesi, yüzlerce yıl yaşındaki siyah damı, taş duvarları ile insanı etkiliyor.

Bu şatonun şarapları 1855’de Üçüncü Cru Classé olarak sınıflandırılmış. Château Palmer yeni sayılabilecek bir şato, 1810'larda yapılmış. O zamanki ismi Château de Gascq’mış ve şarapları Louis XV zamanında Versailles’da içilmiş. Palmer ismi, bir süreliğine şatonun sahibi olan İngiliz general Charles Palmer’dan gelme.

Şatonun bugünkü sahibine ait hemen yakınındaki Château Desmiral ile birlikte içimi mükemmel şaraplar yaparlar.

Château Malescot Saint-Exupéry
Bir sonraki şatomuz Margaux’nun merkezindeki Marquis Alesme Chateau, yine bir Üçüncü Cru Classé. Şaraplarını henüz denemedim ama sevilen bir şato.

Yavaş yavaş Margaux kasabasını gerimizde bırakırken başka bir Üçüncü Cru Classé şarabı olan Château Malescot Saint-Exupéry’yi gördük.

Kasabanın dışında, belki de dünyanın en bilinen şarabının üretildiği Château Margaux’ya ulaştık. Söylemeye bile gerek yok, bu şatoda aynı isimli Birinci Cru Classé şarap üretilir.

Atatürk’ün vefatından sonra mahzeninde yapılan envanterde bu şaraptan aklımda yanlış kalmadıysa dört şişe bulunuyordu. Dünyanın bütün liderlerinin mahzenlerinde, davetlerinde, yüksek profilli toplantılarda hep Château Margaux servis edilir.

Château Margaux
Averaj bir Château Margaux bakkalda bin euro civarlarında bir fiyata sahip. Kız arkadaşınızla bir restoranda bir şişe açarsanız, beş bin euro gibi bir miktarı cebinizden çıkarmaya hazırlanın. Tamam, bence de uçuk fiyatlar bunlar ama şarap da şarap hani.

Şato çok büyük bir alana sahip. Uzun, ağaçlı bir yoldan geçip, şatonun kendisine ulaşıyorsunuz. Tabii ki demir kapılar, “Özel Mülkiyet” tabelaları vesaire var. Bağları da hemen şatonun yanında. Buradan bir tane Château Margaux Cabernet Sauvignon üzümünün tadına baktık.

Şato on ikinci yüzyıldan, beki de daha eski. Yani Alparslan atının kuyruğunu bağlarken, burada şarap üretip, içiyorlarmış. Marggaux ismi ise on beşinci yüzyılda ortaya çıkmış.

Şato bir kaç kez el değiştirmiş. Fransız ihtilalindeki sahibi giyotinde kafasını kaybetmiş.

1800’lerde şato yeniden inşa edilmiş. 1970’lerde Coca Cola şatoyu alacakken, zamanın Fransa Başkanı Valéry Giscard d’Estaing bu satışı engellemiş.

Thomas Jefferson bu şarabı çok severmiş. Üzerine imzasını attığı bir şişe Château Margaux kırılınca sigorta bugünkü değeriyle yarım milyon dolar ödemiş. Bir şişe şarap yani!…

Margaux Hemingway’i hatırlayanınız olabilir, Ernest Hemingway’in torunu, ayrıca ünlü bir model. Bu hanımın asıl ismi Margot imiş, ancak anne ve babası. kendisinin dünyaya gelmesiyle sonuçlanan gecede aganigi yapmadan önce bir şişe Château Margaux içmişler. Bunun anısına Margot, ismini Margaux olarak değiştirmiş. Hoş her ikisinin de okunuşu aynı, hatta Margaux, kulağıma Margot’un çoğulu olarak geliyor ama çok güvenmeyin, delilim yok.

Margaux’dan tekrar Haut-Médoc bölgesine geçtik ve Château d’Arcins’a ulaştık. Çok sık içtiğimiz, mükemmel bir Cru Bourgeois. Şato ise, elbette bir Château Margaux olmasa da güzel bir yapı.

Bir sonraki durağımız, Moulis-en-Médoc bölgesindeki, yine Nalcı malikanesinde popüler bir Cru Bourgeois olan Château Chasse Spleen. “Geyik dalağı” gibi bir anlamı var. Ufacık, hırpani bir şato, ancak şarabı bir harika.

Château Larose Trintaudon
Pauillac’a ulaşmıştık.Yazının başında da söylediğim üzere Pauillac çok seksi, popüler bir bölge. Buradaki ilk şatomuz ise Château Larose Trintaudon. Bir Cru Bourgeois. Bu şarabı öyle severim ki sevgili arkadaşlar, çok ama çok içtim. Şişesinin de bordo, çok güzel bir etiketi vardır. Sevgili kızım doğduğunda iki kasa 2015 aldım, büyüyünce içer, beni hatırlar.

Mükemmel cazibeli şato binası tadilat altında, ancak yolun karşısındaki imalat son hızıyla devam ediyor. Bu şarabı benim zevkim olarak not edin. Bence en az bir Cru Classé kadar güzel.

Pauillac kasabasında bir bardak şarap içip, dinlendik ve buradan önce Saint-Estèphe’e, oradan da Cissac-Médoc’da bulunan Château d’Hanteillan’a ulaştık.

Château d’Hanteillan, bundan on sene kadar önce el değiştirdi ve tanıtım amacıyla “Penetration Price” dedikleri çok düşük bir fiyatla İsviçre’de satışa sunuldu. Bu dönemde bu güzel şarabı bol bol alıp, hem içtim, hem de stokladım. Tadı mükemmel bir Cru Bourgeois.

Pointe de Grave
Güneş iyice tepedeydi, bu da fotoğraf çekmek için uygun olmayacaktı. Şatolara ara verip, kırk kilometre kadar kuzeydeki Pointe de Grave bölgesine geçtik. Burası Gironde’un Atlas Okyanusu ile birleştiği nokta. Muazzam bir kumsalı, deniz fenerleri ve yelkenli tekneleri ile biraz zaman geçirilebilecek şirin bir yer. On iki yıl önce bu kumsalda sevgili kızımız Koni ile koşuşturuyorduk. Koni 2014 yılında aramızdan ayrılan köpeğimiz. Onun yerine gerçek kızımız 🐝Mezzy🐝’nin peşinde koşmaya başladık. Üzerindekilerle denize girdi, bir torba deniz kabuğunu eve götürmeye kalktı, zar zor arabaya sokabildik.

Gün ilerlediğinde Saint-Julien bölgesine geldik. Saint-Julien, Big Four’un en narin olanı. Buradaki ilk şatomuz da Château Beychevelle oldu.

Château Beychevelle
Château Beychevelle Dördüncü Cru Classé şarap üreten bir şato. Bu şarabı da çok içmişliğim var. Niye Dördüncü Cru Classé olduğunu anlamak zor. Kolayca birinci grupta olabilecek kadar güzel bir şarap bence.

Beychevelle, eski Fransızcada “İndirilmiş Yelken” anlamındaki “Baisse-Voile” sözcüklerinden gelme. Gerçekten de şişenin etiketinde yelkenlerini indirmiş bir tekne bulunur. Rivayete göre tekneler bu güzelim şatonun yanından geçerken, onu selamlamak için yelkenlerini indirirlermiş. Şato 1600’lerde yapılmış. Kendisi de, bahçesi de çok çok güzel.

Akşam yemeği için yaptığımız rezervasyonun saati yaklaşıyordu. Biz de Saint-Julien’den Pauillac’a geri döndük.

Château Pichon Longueville
Comtesse de Lalande
Pauillac’da bu kez Château Pichon Longueville Comtesse de Lalande’e ulaştık. Bu şatonun İngilizce’de dedikleri gibi “a mouthful”, yani çok uzun bir ismi var. Genelde Pichon Lalande yada Pichon Comtesse diye kısaltırlar. İkinci Cru Classé şarap yaparlar. Şarapları elbette çok güzeldir, şarap içmeye başladığımdan beri düzenli olarak içerim. Ancak şaraplarından çok bu şatonun kendisi öne çıkar. Bana sorarsanız Bordeaux’nun en güzel şatosudur. 1600’lü yılların sonunda yapılmış. Sanki içinden şövalyelerin arasında bir prenses fırlayacakmış gibi geliyor insana. Filimlerde görebileceğiniz, rüya gibi bir şato.

Bir kez daha vurgulayalım. 1855 yılında yapılan sınıflandırmanın içinde sadece beş tane Birinci Cru Classé şarap bulunur. Bunlardan üçü Pauillac bölgesinden gelir. Bu üç şatodan ikisi de Rothschild ailesine aittir. Rothschild’ler bildiğiniz üzere bankacılıkla iştigal eden Yahudi kökenli Alman ve Fransız bir ailedir. Yüzyıllardır komplo teorilerine konu olmuşlardır. Rothschild’leri seversiniz, sevmezsiniz size kalmış, ancak şarapları tek kelimeyle mükemmeldir.

Château Lafite Rothschild
Gezimizin sonuna yaklaşırken, dünyanın en pahalı şarabının üretildiği Château Lafite Rothschild’e geldik. Bu şarap elbette bir Birinci Cru Classé ve bir çok kişi tarafından dünyanın en güzel şarabı olarak değerlendirilir. Bir şarap için ödenen en yüksek meblağ, 2010 yılında, bu şatonun 1869 yılından bir şişesine ödenen 234 bin dolar.

Rothschild’ler Château Lafite Rothschild’i 1868’de satın almışlar. Ne yazık ki bu şatoya yaklaşmak olanaklı değil. Yolun kenarından sadece ufak bir bölümü görülebiliyor.

Rothschild’lerin Pauillac’daki ikinci şatosu ise Château Mouton Rothschild. Rothschild’ler bu şatoyu 1853’de, yani 1855 deki sınıflandırmadan iki yıl önce almışlar. Bu şatonun şarabı elbette bir Birinci Cru Classé, ve kulunuz bu şarabı bir kere olsa da tatmıştır. Château Mouton Rothschild’e yaklaşmak olanaklı, hatta bir tane üzümlerini alıp, yedik. Bakalım, Türkiye’ye salgın hastalıklar, nükleer füzeler falan yollanacak mı? İşin şakası bir kenara, bu mükemmel şarabı tatmanızı tavsiye ederim.

Rothschild’lerin başka şarap ve şarapçıları da var elbette. Örneğin Disneyland'de, restoranlarda çoğunlukla Mouton Cadet isimli, ölümlülerin de ödeyebileceği bir şarabını içerim. Ağzımın tadına göre biraz fazla Merlot olsa da, içerken acayip zevk alırım.

Château Mouton Rothschild
Yemek için Bages’a geldiğimizde hala bir on beş dakika zamanımız kalmıştı. Onu da yemekte içeceğimiz şarabın yapıldığı Château Cordeillan-Bages’ı ziyaret etmek için kullandık.

Bir günlük Bordeaux gezimiz bu kadar sevgili arkadaşlar. Unutmayın, sadece Médoc'ta, fazlasıyla subjektif bir seçimle belirlediğimiz şatoları gezdik. Bordeaux'ta beş binden fazla şato ve şarapçı var. Her yeri görmek çok ciddi bir zaman yatırımı gerektirebilir.

Buralara yolunuz düşerse örneğin Sağ Kıyı'da bulunan Pomerol ve özellikle Saint-Émilion'u da görmenizi öneririm. Hem doğası, hem köyleri mükemmeldir.

Bordeaux, biraz ihtisas gerektiren bir gezi. Şarapla aranız yoksa yanından bile geçmemeniz gerekli bir bölge. Buraya ilk gelişimiz değil ancak geçmişe göre daha bir gezilmesi zor hale gelmiş. Örneğin gün içerisinde oturup, bir şeyler içebileceğimiz sadece bir mekan bulabildik. Geri kalan her şey şarap şatoları. İlginiz varsa cennette sayılırsınız. Ancak yoksa sıkıntıdan tırnaklarınızı yersiniz.

Sevgi ile kalın❤️

2 yorum:

  1. Sağlık ve mutlulukla nice yıllara Bülent bey... Mezzy ve eşinizle birlikte

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. 57 büyük rakam ama son değil! ❤️

      Sil

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...