7 Ağustos 2023 Pazartesi

Butlin

Sevgili kızımız 🐝Mezzy🐝 büyüdükçe daha fazla anlamaya başlıyor. Bizim ne kadar anladığını farketmemiz ise daha geç oluyor, o yüzden her defasında bizi şaşırtıyor.

Örneğin eskiden 🐝Mezzy🐝 için Fransa=Paris=Eyfel Kulesi idi, şimdilerde ülke nedir, şehir nedir, aradaki farkı anladı.

Daha geçen yıl Londra’da bir mağazada, tezgahtar 🐝Mezzy🐝’ye “Nerelisin?” diye sordu. 🐝Mezzy🐝 cevap olarak “Corcelles-Le-Jorat” dedi. Bir kaç yüz kişinin yaşadığı köyümüzün adı. İsviçreliler bile nerededir bilmez, İngiliz tezgahtar nereden bilsin? 🐝Mezzy🐝 köyün ismini Fransız aksanıyla söyleyince tezgahtar Fransa’dan geldiğimizi düşündü, “Fransa güzel yer” falan dedi, biz araya girip, “İsviçre” diye düzelttik.

Artık farklı ülkeleri, şehirleri, dilleri ayırabiliyor.

Dublin’e geldiğimizde “Neredeyiz biliyor musun?” diye sordum. 🐝Mezzy🐝 “İrlanda” dedi. Hangi şehir diye sordum, cevabı hem Jelena’yı, hem beni yerlere yatırıp, dakikalarca güldürdü.

“Butlin!”

Ondan kelli “Dublin” şehri, Nalcı ailesinde “Butlin” şeklinde anılmaya başlandı.

Bir sonraki gün Madrid’e uçağımız sabah saat 6’da kalkacaktı. O yüzden otelimizden ayrılıp, havaalanı yakınlarında başka bir otele yerleştik.

Soğuk!
Yağmur artık tahammül seviyemizi zorluyordu. İrlanda’daki üçüncü günümüzdü ve henüz güneşi görmemiştik. Yağmur hiç dinmemişti. Hava düzeldi, hadi yürümeye başlayalım dediğimiz zamanlar, yağmurun sağanak halinde yağmayıp, ufak ufak serpiştirdiği anlardı.

Temmuz’un sonu olduğundan yanımızda sadece şortlar ve t-shirt’lerimiz vardı. Yağmur ha şimdi, ha biraz sonra durur deyip, üzerimize bir şey de almıyorduk. Ancak yağmurun üstüne bir de soğuk bastırınca Jelena ile 🐝Mezzy🐝 H&M’e girip, kendilerine birer hoodie ve şemsiye aldılar.

Dublin’de ilk durağımız İrlanda’nın en eski üniversitesi olan Trinity College’dı. 1592’de kurulmuş, yani dört yüz küsür yıllık bir okul. İsmine bakınca, Katolik bir ülkede de olduğunuzu bir kez daha hissediyorsunuz. Malumunuz Trinity, yada Holy Trinity, Tanrı, İsa Ve Kutsal Ruh’u tanımlayan üçlemdir.

Trinity College’ın efsane bir kütüphanesi var. Binlerce orijinal kitap ve inanılmaz etkileyici bir dekoru var. 🐝Mezzy🐝 görsün çok istiyordum.Burada Kells’in Kitabı isimli, Yeni Ahit’in gospel’larını kapsayan bir İncil’in orijinali de var. İrlandalılar bu İncil’e çok önem veriyorlar.
Phil Lynott

Trinity College’ın girişinde kötü haberi aldık. O gün için turlar tamamen dolmuştu. Bir on dakika biletçiye ağladım ama para etmedi. Kütüphaneyi göremedik. O kadar üzüldüm ki anlatamam.

On dakikalık bir yürüyüş bizi ikinci ziyaret noktamıza ulaştırdı. Bu gerçek boyutlarında bir müzisyenin bronz heykeli. Yaşları benim kadar olanlar Thin Lizzy grubunu hatırlayabilirler. “The Boys Are Back In Town”, “Whiskey In The Jar” falan gibi çok bilinen şarkıları vardır. Bu heykel ise Thin Lizzy grubunun frontman’i, solisti ve bas gitarcısı Phil Lynott’un. Ana İrlandalı, baba zenci İngiliz, zor bir hayatı olmuş, genç yaşında da uyuşturucudan ölmüş. Çok iyi müzik yapar. İlginç bir öyküsü var, merak ederseniz burada.

🐝Mezzy🐝’ye Phil Lynott’u biraz anlattım. Yine çok fazla ilgisini çekeceğini düşünmüyordum.

Yanılmışım.

Dublin’den sonra deniz tatilimiz için Kanaryalar’a geldiğimizde, bir Irish pub’da otururken, 🐝Mezzy🐝 koşa koşa gelip, “Baba, baba, o Butlin’deki gitarcıyı gördüm” dedi. “Kızım, o öleli çok oldu” dedim, “Biliyorum, söyledin ya” diye çıkıştı, sonra da “Kendisini değil, resmini gördüm” dedi. Beraber kalkıp, gittik. Resim dediği bir rölyef, Lynott’mu değil mi pek anlaşılmıyor. “Pek belli olmuyor, Lynott olmayabilir bu kızım” falan dedim, 🐝Mezzy🐝 ısrarla “Hayır baba, o” dedi. Biz tartışırken barda canlı müzik yapan adam yan masada gitarını akort ediyordu. Bizi duymuş, gülerek “She’s right, it’s Phil Lynott” dedi. Güldük…

Irish Whiskey in Ireland
Yağmur yine hızlanmıştı. Kendimize bir kapalı yer aktivitesi bulmamız gerekiyordu. Başka bir kısa yürüyüş bizi Temple Bar’a getirdi. Temple Bar bir barın değil, barlarıyla meşhur bir bölgenin ismi. Temple Bar’da aynı zamanda Temple Bar Pub isminde bir bar, yani pub var. İrlanda’nın en ünlü pub’ı diyorlar. Bu günlerde İrlandalılar’dan çok turistler var elbette.

Biz daha yerel bir Pub’a girdik. O barın da ismi de Temple Bar bilmemnesi şeklinde tabii.

İrlanda’da iki şey içilir sevgili arkadaşlar. İlki Guinness birası, ki buna daha sonra geleceğiz, ikincisi ise İrlanda viskisi, yani Irish whiskey.

Kendimize en çok içilen Irish whiskey’i söyledik. Markası Jameson. Ben viski içen biri değilimdir. İşin aslı son yirmi yıldır şöyle bir düşünüyorum da, içtiğim tek viski Edinburgh’da bir bardak Johnnie Walker. İkincisi de bu Jameson oldu.
St. James's Gate Brewery

Dikkatimi çeken bir ayrıntı, İrlandalılar viskiyi, Amerikalılar gibi “whiskey” şeklinde yazıyorlar, İskoçlar gibi “whisky” şeklinde değil. Bu hayati bilgiyi de size aktardım ya, artık vicdanım rahat, gözüm arkada kalmaz…

Yağmur hala devam ediyordu. Bir sonraki durağımıza toplu taşımı kullanarak ulaştık. Otobüsten iner inmez burnuma kesif bir bira kokusu geldi.

Tahmin ettiğiniz üzere Guinness biralarının imal edildiği St. James's Gate Brewery’e gelmiştik. Burası 1759 yılında yılda 45 pound’a, 9000 yıllığına Arthur Guinness’e kiralanmış. Yani evladiyelik bir mekan!

Bu kompleksin içinde de Guinness Storehouse isimli, yedi katlı bir ziyaretçi merkezi var.

Yedi katlı bir ziyaretçi merkezi var
Her katta Guinness biralarının yapımı ve pazarlamasıyla ile ilgili farklı bir tema işlenmiş. Guinness biralarının temel dört hammaddesi olan arpa, su, hop dedikleri aroma için kullanılan otlar - siz Türkler buna ne diyor ben bilmemek ve Guinness formüllü bira mayası ilgi çekici bir biçimde anlatılmış. Guinness’in piyasaya çıktığı günden beri kullandığı reklamları da gösteriyorlar.

Guinness Storehouse’ın en ilginç noktası ise binanın tepesindeki Gravity Bar. Müzeyi gezmek için aldığınız bilete burada bir “pint” Guinness de dahil. Barın mükemmel bir manzarası var. Bütün Dublin’e tepeden bakıyorsunuz.

Jelena, kendi beyanı, hayatında ilk kez birayı burada tattı. Sevdi de. Ben biradan nefret ederim sevgili arkadaşlar, ancak Hollandalı bir patronumla yirmi sene öncelerinde çok Guinness içmişliğim vardır. Hem Guinness’imi içtim, hem de onu andım.

Akşam olmuş, hepimizin beklediği an gelmişti. Sevgili kızım sekiz yaşını bitirip, dokuz yaşına basıyordu.

Guinness Storehouse
🐝Mezzy🐝’ciğin her yeni yaşını bir Hard Rock Cafe’de kutlarız. Birinci yaşını Venedik, ikincisini İbiza, üçüncüsünü Las Vegas, dördüncüsünü Paris, beşincisini Nice, altıncısını Lyon ve yedincisini Londra Hard Rock Cafe’de bitirmişti. Sekizinciye kısmet ‘Butlin’ Hard Rock Cafe’ymiş.

🐝Mezzy🐝 ile yaptığımız pazarlık üzerine Hard Rock Cafe personeline doğum günü kutlayacağımızı söylemedik. Öyle ışıkları kapatıp, yanardönerli pastalarla, bağıra çağıra ‘🎶Happy Birthday🎶’ söyleyince utanıyor 🐝Mezzy🐝’cik.

Onun yerine Broken Biscuits isimli bir İrlandalı grubu dinledik. Hepsi, en az yetmiş yaşında dört pinpon dede. Nasıl güzel çalıp, söylüyorlar, anlatamam sizlere. Hem Irish, hem de British pop-rock çaldılar. Hard Rock Cafe için özel bir de şarkı yazmışlar, İçinde Dublin, Temple Bar falan geçiyor. Mükemmel olmuş.

Gravity Bar
İrlandalılar müzikten anlıyor sevgili arkadaşlar.

Hard Rock Cafe’den yine yağmur altında, titreye titreye çıktık, havaalanındaki otelimize geldik. Saat sabah dörtte uyanacaktık. Hemen uyuduk.

Sabah köründe yine yağmur altında, otelin shuttle’ı ile havaalanına ulaştık.

Uçağa binerken 🐝Mezzy🐝’ye sorduk. “Butlin’i beğendin mi?” diye. Tek kelimeyle cevap verdi “Soğuk!”.

Madrid’e indiğimizde sıcaklık 30 derece, öğlen vakti Gran Via’ya çıktığımızda ise 34 dereceydi. İnanın Jelena ve 🐝Mezzy🐝’yi uzun kollu sweatshirt’lerini çıkartmaya zar zor ikna edebildim.

Mutlu Yıllar Sevgili Kızım

Madrid’de bir gece geçirip, Kanarya Adaları’nda bulunan Gran Canaria adasına ulaştık. 🐝Mezzy🐝 hala “Butlin çok soğuktu!” diyordu.

Sevgili arkadaşlar, İrlanda bu fani dünyada bulunduğum ellinci ülke oldu. Ülke olarak çok ilginç bir yer. Görülecek doğal, tarihi yada kültürel ziyaret noktalarından çok, İrlanda’nın İrlanda olmasından kaynaklanan ruhu ilgimi çekti. Güneşli bir günde eminim size çok daha fazlasını görüp, anlatabilirdim ama kısmet bu kadarınaymış.

İrlanda’ya geri döner miyiz, bilmiyorum. Örneğin Moher Yamaçları çok görmek istediğim bir yerdi ama bu yağmurun altında gitmek saçma olacaktı. Yine İrlanda doğasını, köylerini ve dağlarını çok gezmek isterim. 🐝Mezzy🐝 “Çok isterseniz bir daha gidelim, ama son bir kez. Butlin çok soğuktu!” dedi.

Kim bilir, belki bir gün…

Sevgi ile kalın❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...