7 Ocak 2019 Pazartesi

EOS R - 2

EOS R Canon firmasının yaptığı full-frame yani 35 mm'lik bir sensöre sahip, EVF adı verilen Electronic Viewfinder yani elektronik görüntü bulucuya sahip ilk kamera.

Canon'la birlikte Nikon ve uzunca bir süreden beri Sony markalı benzeri full-frame EVF kameralar piyasada bulunuyor. Panasonic de benzeri bir kamera lanse edeceğini açıkladı.

Daha önce de değindiğimiz gibi bu kameralarda gözünüzü dayadığınızda kameranın lensinden çekeceğiniz fotoğrafı gördüğünüz OVF, yani Optical Wiewfinder'lar yerine gözünüzü dayadığınızda küçük bir ekrandan çekeceğiniz fotoğrafı gördüğünüz bir EVF var.

Bu EVF, DSLR kameralardaki OVF'lere göre birçok avantaja sahip.

Bunlardan ilki, OVF'li DSLR kameralarda bulunan ve kameranın lensinden gelen görüntüyü insan gözüne aktaran açılır kapanır ayna ve prizma gibi hem optik, hem mekanik düzeceğin bu yeni kameralarda bulunmaması.

Bu düzenek olmadığı için yeni EVF kameralar daha hafif, daha küçük ve mekanik aksamın olmamasından dolayı bozulma şamsı çok daha düşük. Bu yeni sistem sonraki nesil kameralarda saniyede çekebileceği fotoğraf sayısına göre bir hız üstünlüğü de sağlayacak, ancak şimdilik uzmanlık DSLR kameraları bu alanda daha hızlı.

Eğer almayı düşündüğünüz kameraların özelliklerini yan yana koyup, karşılaştırmayı seven biriyseniz peşinen söyleyeyim, bu kamera sizi mutlu etmeyecektir.

EOS R kamera özellikleri bakımından rakiplerinin arasında en geride olanı.

Peki, niye gittin, kendine bunu aldın diye sorarsanız hemen arzedeyim.

Tanıdığım bir büyük şirkette yöneticilik yapan biri vardı. Adamın hali vakti yerinde, kendisine bir Porsche almaya karar verdi. Okudu, test drive yaptı, karşılaştırdı falan, ve sonunda parayı bayılıp, kendisine düz vitesli bir model aldı. Buralarda düz vitesli araba neredeyse kalmadı. Herkes otomatik vitesli arabaları tercih ediyor.

Bu adamın düz vites alma nedeni ise şöyle.

Otomatik vitesli Porsche, düz vitesliye göre 0-100 km'ye meğer yarım saniye falan geç çıkabiliyormuş!

Dahası da var. Otomatik Porsche'larda vites, direksiyonun sağ ve solundaki, Tiptronik ismi verilen düğmelere basarak değiştirilir. Viraj yada dönüş esnasında bu düğmelere basmak zor oluyormuş, o da bir kaç saniye vakit kaybetmesine yol açıyormuş!

Adam da bu arada yarışçı falan değil. Finansçı!

Neyse, sonuçta özellikleri bakımından daha 'hızlı', daha 'atak', düz vitesli modeli aldı.

Bu daha 'iyi' modeli aldı da ne oldu? Hayatında kaç kere 0-100'e yarım saniye geç çıktığımdan bir toplantıyı kaçırdı, ya da kaç kere virajda vites değiştirirken bir saniye kaybetti diye para kaybetti?

Neyse, bu arkadaş böyle bir kaç sene hamal gibi debreyaj-vites gezdi, sonra da kimse düz vites istemediğinden arabasını satamadı, elinde patladı.

Kısacası özellikler her şey demek değil. Bazen uygunluk, kullanılabilirlik, kullanım amacı ve tarzı, özelliklerin çok önüne geçebiliyor. EOS R bana bu yüzden çekici geldi.

EOS R'ı almadan hem Nikon, hem de Sony'i elime alıp şöyle bir tarttım. EOS R hem diğerlerinden büyük, hem de daha ağır. Benim ellerim çok büyüktür, o yüzden EOS R elime çok güzel oturdu. Diğer kameralarda parmaklarımın hepsi 'grip' denilen, kamerayı tuttuğunuz aralığa sığmıyordu.

EOS R yine bana daha derli-toplu, daha sağlam göründü.

Disneyland'de dan dun çarpanlara, yağmura, Roller Coaster'ların sarsmalarına, Karayip Korsanlarının sıçrayan sularına bana mısın demedi. Kamera metal bir iskelete sahip. Canon bu korumanın 6D II seviyesinde olduğunu söylüyor. İşin açıkçası, Canon markasını kullandığım on küsür sene boyunca her hangi bir kameramın hava koşulları ya da çarpmalardan etkilendiğine tanık olmadım. Sadece Dominik Cumhuriyetinde denize düşen bir lens - ki bu Canon'ın profesyonel kalitede değil, oldukça amatör bir lensiydi - yavaş Auto Focus yapmaya başlamıştı.

Youtube'da Jared Polin isimli bir manyak var. Kameralara 'snif test' yapıyor, yani koklayıp, kokularını yorumluyor. Görünüşe göre EOS R'ın kokusunu beğenmiş, bunu da yazmış olalım.

EOS R’ın 35 mm film boyunda, full-frame 30.4 megapixel'lik bir sensörü var. Bu sensörün üzerindeki Dual Pixel özelliği çok hızlı ve yumuşak, yani ileri-geri aramadan Auto Foucus yapabiliyor.

Auto Focus için 5,655 nokta kullanıyor. Garip 5D II'mda 9 nokta vardı! Bu beş küsür bin noktalar ekranın enlemesine %100'ünü, boylamasına da %88'ini kaplıyor. Daha bir kaç sene öncesine göre bile delice sayılabilecek değerler bunlar. Bir çok farklı amaca uygun Auto Focus yöntemi var, bunlara daha sonra geleceğiz.

Bu sensör ne yazık ki rakipleri Nikon ve Sony'de bulunan IBIS (In Body Image Stabilisation, yani kamera içi görüntü dengeleme) özelliğine sahip değil. İşin aslı, rakipleri ile karşılaştırıldığında olmadığına üzüldüğüm tek özellik bu.

ISO 100-40,000 aralığımda çekim yapabiliyorsunuz. ISO 102,000'e çıkmak mümkün ama...

1/8000 saniyeye kadar da shutter speed mümkün.

EOS R, lens bağlantısı için Canon'un ilk defa tanıtıp, kullandığı R-Mount isimli yepyeni ve gelişmiş bir bağlantı standardı kullanıyor. Bu konuya da daha sonra geleceğiz.

Hızlı modda saniyede sekiz, eğer her kare için yeniden odaklanma yapmak isterseniz de saniyede beş resim çekebiliyorsunuz. Elektronik perde kullanarak tamamen sessiz fotoğraf çekmek de mümkün.

EOS R bir video kamerası değil. Eğer ileri video özellikleri arıyorsanız, okumayı burda bırakın derim.

EOS R, 4K videoyu saniyede 30 kare (30 FPS) ile sensörün ortasından bir crop alıp kaydediyor. Bu da fotoğrafa göre 1.8 katı daha büyütülmüş bir görüntü veriyor. Neyse ki 5D IV'daki aptalca Motion JPEG yerine çok daha medeni H.264 codec'ini kullanıyor.

HD 1080p modunda bütün sensörü kullanıyor, yani bir crop almaya gerek kalmıyor. Burada da 30 ve 60 FPS çekim yapabiliyorsunuz.

Ancak en çok sinirimi kaldıran yavaş çekimde sadece HD 720p, 120 FPS modunu kullanabilmesi. Burada da ses kaydetmiyor. Bu tamamen kullanıcıya eziyet olsun diye düğmeleri kapamak. Canon'da buna kim karar verdiyse tez zamanda Hara Kiri yapa...

Harici bir mikrofon ve kulaklık bağlamak mümkün. HDMI portu üzerinden harici bir cihaza 10 bit 4K video da kaydedebiliyorsunuz.

Hala inanamıyorum, iPhone bile EOS R'dan daha fazla video özelliklerine sahip. EOS R ile sadece günlük video çekmek mümkün. Canon Cinema Line isimli ürün serisini korumak için bir çok özelliği kaldırmış ve bence çok tehlikeli bir seçim yapmış. Rakip Nikon ve Sony kameraların video özellikleri Canon'ı tuvalete sokup, sifonu çekiyor.

Neyse ki video ile iştigalim sadece ilginç bir şey gördüğümde videosunu çekmek. Bunun için de zaten iPhone'u kullanıyorum. iPhone'un H.265 codec'i çok daha küçük video dosyaları oluşturuyor, yer kaplamıyorlar.

4K video çekmek için de Henüz geçerli bir sebep göremiyorum. Özellikle Internet'e yüklemek ya da indirmek bir eziyete dönüşüyor. HD formatı en azından bana fazlasıyla yetiyor.

Ama yine de Canon ayıp etmiş bu video işinde. Üç bin küsür dolarlık kamera üzerinde insan biraz daha fazlasını bekliyor.

EOS R'ın belki de en önemli özelliği 0.5 inç boyumdaki 3.69 milyon noktalık OLED EVF, yani elektronik görüntü bulucusu. Kusursuz, pırıl pırıl bir görüntüsü var. Ve tabi ki çok daha da fazlası.

EOS R'ın ekranı dokunmatik, her yöne dönebilen, görüntüsü şimdiye kadar gördüğüm en netlerinden biri. 2.1 milyon noktalı ve 3.15 inç boyunda.

Tam dönebilen ekran benim için hayati önem taşıyan bir özellik ve rakiplerin hiç birinde yok. Bu ekran sayesinde selfie ve kendinizin videosunu çekmek olanaklı.

Ayrıca bir kalabalığın ortasındayken ekranı aşağı çevirip, kamerayı baş üstüne kaldırarak ya da ekranı yukarı çevirip, kamerayı yere doğru alçaltarak çok farklı açılardan resim ve video çekilebiliyorsunuz.

Beğendiğim ya da popülaritesi yüksek resimlerin önemli bir bölümü hep bu farklı açılardan çektiklerim.

EOS R'ın menüleri de çok kullanışlı. Diğer Canon DSLR'ların menülerine çok yakın. Canon'un menüleri evvel ezel tutarlı ve düzenlidir. Aradığınızı çok kolay bulursunuz.

Çok tanımamama rağmen Nikon'larda da yolumu bulabiliyorum.

Ancak Sony bu menü işinde tam bir felakettir. Her şey her yere dağılmıştır. Ekranın yarısı boş olmasına rağmen 'estetik' olsun diye ufacık fontlarla, işlevleri oraya buraya serpiştirirler. İkonlarını anlamak mümkün değildir.

On sene önce aldığım bir su geçirmez kameraları var, hala kart nasıl formatlanır bulamıyorum. NEX model başka bir kameraları var, mükemmel de fotoğraf çeker ama sadece menülerine duyduğum nefretten dolayı yıllardır elime almıyorum. Yeni modellerinde menüleri baştan tasarımlayıp, daha anlaşılır, daha intüitif bir hale getirmişler diye duydum ama süt ve yoğurt işte...

EOS R'ın üst kenarında bir Canon DSLR'da hiç görmediğim, ve görünce de gerçekten mutlu olduğum dijital bir LCD ekran var. Kameranın kritik değerlerinin gösterildiği çok kullanışlı bu ekran her nedense eski modellerde bizim çocukluğumuzda dedemin Hac'dan getirdiği Casio saatlerdeki gibi gri-siyah, tatsız bir ekrandı.

Bu ekran hala monokrom ancak hem çok daha modern görünüşlü, hem de çok daha kullanışlı şekilde tasarımlanmış.

EOS R'ın üzerinde bir flaş yok, ancak hot shoe dedikleri klasik bağlantı noktasını kullanarak uygun her flaşı takıp kullanmak olanaklı.

EOS R'ın üzerindeki düğme sayısı, muadili bir DSLR'dan çok daha az. Bir çok kamera sahibinin egosu bakımımdan hoş bir özellik değil bu. Önünde, arkasında, sağında, solunda yüzlerce düğme elbette kamera sahibinin 'önemini' artırmakta. İşin aslı, kamerayı bir Boeing-747'nin kokpitine döndürmektense, az sayıda akıllıca tasarımlanmış düğmeyi her zaman tercih ederim.

Bana kalırsa Canın bu işi çok iyi becermiş. Düğmeler ilk başta biraz alışma gerektirse de bir saatten az bir sürede ben problemsiz uyum sağladım.

Hem basılabilen, hem de çevrilebilen düğmeler fiziksel olarak da çok sağlam ve kullanıldığında tıklayarak temiz bir geri bildirim veriyorlar.

EOS R'da menü ve AF noktalarını değiştirmeye yarayan bir joystick yok. Onun yerine dokunmatik ekranı kullanıyorsunuz. Bana sorarsanız ekran joystick'ten çok daha kullanışlı.

Ancak Youtube'a giderseniz, orada yüzlerce yorumcunun bu joystick bulunmamasına kafayı takıp, kıçlarını yırttığını göreceksiniz. Bunlar abartıp, işi joystick yok diye kamerayı almayın'a kadar getiriyorlar. Bunların çoğu, camiada lafı geçen birinin yorumunu alıp, amplifiye eden müptezeller. Ben joystick olmamasında hiçbir mahzur görmüyorum. Ekranı kullanmak çok daha çabuk, etkili ve duyarlı.

EOS R, bellek olarak bir tane SD tipi kart kullanıyor. UHS-III dahil yüksek hızların tümüne uygun ancak uzun süreli 4K video çekmeyecekseniz, hele fotoğraflar için hemen her tür SD kartı kullanabilirsiniz.

Burada yine başka bir Youtube fenomeninin ortaya attığı bir argümana değinelim.

Efendim, sadece bir bellek kartı aldığı için bu kamera güvensizmiş ve önemli işler için kullanılmazmış. Eğer yedekleme amaçlı iki kart alsaymış pro bir kamera sayılabilirmiş.

Yaygaracılık, başka hiç bir şey değil.

1996 yılından beri dijital kamera kullanıyorum, bellek kartları sadece üç kere sorun çıkardı. Yani yirmi küsür yılda üç kez!

İlk bellek kartı sorunumu Canon 5D-II ile yaşadım - 5D-II tam bu egomanyakların 'profesyonel' sayacağı iki tane kart alabilen bir kameradır.

Ne acıdır ki içinde sadece bir tane kart vardı. Yani böylesi de mümkün 😛

Kart bozulduğunda son çekilen kare hariç bütün resimler ulaşılabilir durumdaydı. O kartı çıkarıp, başka bir kart taktım ve hayat devam etti.

İkinci vukuatım bir 6D üzerinde oldu, bu kez iki kare kaybettim. Kartın üzerinde geriye kalan bütün fotoğraf ve videolar ulaşılabilir durumdaydı.

Üçüncüsü ise sıkı durun, EOS R ile Disneyland'de geldi başıma. Ali Express'ten beş dolara mı ne, 256 GB bir SD kart almıştım. Ya tutarsa diye denemek için taktım. Kartın çalışması bile zaten mucizeydi, hatta bir gün boyunca hiç vukuatsız resim çekti!

Akşama da hakkın rahmetine kavuştu...

Bu kart üzerinde bile sadece bir kare kaybettim ve çekmek istediğim bir kareyi de kaçırdım. Hadi toplam iki kare diyelim.

Yani bir kart ile iki kart arasındaki risk çoğunlukla son kareyi kaybedip, kartı değiştirirken kaybedeceğiniz zaman. Bunun için de bence bu kadar yırtınmaya değmez.

Bu işi büyütenler sanki kameranın tek sorun çıkaracak parçası bellek kartıymış gibi davranıyorlar. İki bellek kartı kullanıyorsunuz diyelim, atıyorum ya shutter çalışmazsa ne yapacaksınız mesela?

Yirmi küsür senede, birinin geleceği bariz toplam üç bellek kartı problemi yaşadım. Ancak aynı süre içerisinde pilim bozuldu, lens değiştirdiğimde kamera lensi tanımayıp, ha bire reboot etti, kameraya kum doldu, bir çocuk yağlı elleriyle lensin ön camını sıvadı, bir keresinde de adaptör bozuldu, hatta yukarda söylediğim gibi kamera lensle birlikte denize düştü. İkinci bellek kartının olup olmaması bunların hiç birini çözmeyecekti.

Kısacası, bir roket fırlatılması ya da kızkardeşinizin nikahını çekecekseniz, iki bellek kartı ile redundancy oluşturmaya çalışmak yerine, yanınıza yedek bir kamera almanızı öneririm.

Çok büyütmeyin bu kendini profesyonel zannedenlerin ukalalığını...

EOS R'ın üzerinde hem Wi-Fi, hem de Bluetooth var. Her iki fonksiyonda biraz 'eh işte' çalışıyor. Canon, henüz bir yazılım firması olamamış, ondandır, bu bağlantılardan fazlaca mucize beklemeyin.

Wi-Fi ile doğrudan ya da aynı ağ üzerinden bir smartphone veya tablete bağlanabiliyorsunuz. Bu bağlantıyı kamerayı remote olarak uzaktan kontrol etmek, ya da fotoğrafları transfer etmek için kullanabiliyorsunuz. RAW formatında transfer olanaklı değil. Bütün transferler JPEG'e dönüştürülüp yapılıyor. Çekilen fotoğrafları otomatik olarak transfer etmek de olanaklı ancak diğer cihaz ile devamlı bir Wi-Fi bağlantısı gerekiyor. Bu da ekstra pil kullanımı anlamına geliyor tabi.

Bağlantı zahmetsiz değil. Kamera üzerinde her nedense iki menü fonksiyonuna gitmek gerekiyor, ancak ilk Canon kameralarına göre birden fazla cihazı aklında tutabiliyor. Bu da biraz işinizi kolaylaştırıyor.

Bluetooth ise benim için çok önemli bir işlevi gerçekleştiriyor. Fotoğraf çekildiğinde telefonun üzerindeki GPS'den konum bilgisini alıp fotoğraf dosyalarına yazıyor. Bütün parkuru kaydedip, zaman bilgilerine göre resimleri sonradan geotag'lemek de mümkün.

Bluetooth bağlantısı neredeyse hiç pil tüketmiyor. Benim iPhone X'im günün sonunda yüzde on falan pil kullanmıştı. Bu arada tabi ki GSM ve Wi-Fi açıktı.

Hem Wi-Fi, hem de Bluetooth için telefon ya da tablette Canon'ın CameraConnect aplikasyonunun yüklenmiş ve çalışıyor olması gerekiyor. Bluetooth üzerinden geotagging yaparken de bu aplikasyon önde (foreground) iken ekranı kapatmanızı öneririm. Geri planda da geotagging yaptığını idda etse de en azından benim kullanımımda bir kaç kez bağlantı koptu. Aplikasyon öndeyken hiç problem yaşamadım.

CameraConnect daha çok fırın ekmek yemesi gerekli bir aplikasyon. Bana sorarsanız hala emekleme devresinde. Bazı basit işlemlerde bile çuvallayabiliyor.

Örneğin Apple cihazlarda GPS, GSM bağlantısını sağlayan chip'in üzerindedir. Birçok iPad GSM bağlantısına sahip olmasa da bazılarında, örneğin benim iPad'imde bu özellik mevcuttur. Ancak bu aplikasyonu geliştiren Hiro Nakamura, eğer bağlantı iPad'e ise nasılsa konum bilgisi yoktur diye kesip atmış. Böylece üzerinde GPS özelliği bulunsa da iPad üzerinden EOS R'a konum aktarmak mümkün olmadı.

Böyle basit şeyler işte.

Ancak bu gün bile ne istediğinizi bilip, daha fazlasına göz dikmezseniz bu aplikasyon gayet güzel çalışıyor.

Connectivity sizin için önemliyse, bu işin erbabı Sony. Nikon ise duyduğum kadarıyla acınacak durumdaymış. SnapBridge isimli aplikasyonları herkese saç baş yolduruyormuş.

EOS R, son on senedir Canon DSLR'larda kullandığımız LP-E6 pilini kullanıyor. Yani elinizde varsa eski piller işe yarıyor. Kamerayla gelen yeni DSLR'lara mahsus LP-E6N modeli ise biraz daha uzun dayanıyor.

Hiçbir güç ekonomisi seçeneğini aktive etmeden, gün boyu fotoğraf çekerek, devamlı Bluetooth geotaging aktif haldeyken ve zaman zaman resimleri Wi-Di üzerinden aktarmak kaydıyla bir pil bana tam bir gün yetti.

Unutmayalım EVF devamlı pil kullanan bir özellik. Eski OVF'ler hiç pil kullanmazdı. Yine unutmayalım, EOS R'ın işlemcisi DIGIC 8 daha hızlı ve daha güçlü bir işlemci. Kamerayla gelen birçok yeni özellik kulağa hoş gelse de, bunların hepsi daha fazla enerji kullanıyor.

Eğer EOS R ile seyahat ediyorsanız, kesinlikle ikinci bir pil almanızı öneririm.

EOS R'ın üzerinde bir USB-C portu var ve DSLR kameraların aksine, bu port üzerinden kameraya takılı pili şarj etmek mümkün. Ne yazık ki bu işlem için sadece Canon'ın iki yüz dolara sattığı kendi adaptörünü kullanabiliyorsunuz.

Bir USB adaptöre iki yüz dolar vermek akla zarar bir şey. Onun yerine iki yeni pil almak daha mantıklı. Yine aklınızda olsun, yeni Macbook Pro adaptörlerinin de EOS R'ı şarj edebildiğini duydum. Kendim denemedim ama 'güvenilir kaynaklar' bu bilgiyi doğruladı. Zaten bir Macbook Pro'nuz varsa adaptörü EOS R ile de işe yarayabilir.

İşte size bir nefeste EOS R.

Sonraki yazılarda biraz daha detaya gireceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...