9 Haziran 2017 Cuma

Orta Doğu'da Bu Son Olanları Anlayamıyorum

Orta Doğu'da bu son olanları anlayamıyorum arkadaşlar. Aslında şu sıralar dünyada olup biten birçok şeyi anlayamıyorum ama bu başka bir konu.

Bu Katar'ın başına gelenler bence çok ciddi. Ancak niye oluyor, nasıl oluyor ve ne olacak, işte orada beynim duruyor.

Milliyetimin tabiatına aykırı olsa da, ben biliyorum, şu yüzdendir falan diye bir iddada bulunmadan aklıma gelen bir kaç farklı teoriyi sizlerle paylaşmak istedim.

Konumuz Katar'a ne oluyor...

Teori Bir: Uyu Bebeğim!

11 Eylül'de Amerikalılar ilk defa terörü görüp yaşadılar. İlk defa Amerikan toprağımda, hem de oldukça sansasyonel bir şekilde Amerikan vatandaşları yaşamını yitirdi.

Amerikan halkı haklı olarak bir karşılık verilmesini istiyor ve bekliyordu.

11 Eylül saldırılarını planlayan da icra eden de, arkasındaki örgütün kökeni de Suudi Arabistandı.

Ne var ki Suudi Arabistan'a bir karşılık vermek hiç de sevimli bir alternatif değildi. Dünyanın petrole ihtiyacı vardı, ancak İran yaptırımlar altında, Irak Saddamlı bir durumdayken bir de Suudi Arabistan petrolünü piyasadan çekmek tatsız sonuçlara yol açabilirdi.

Üstüne, fellahların bütün para ve yatırımları da ABD fon ve şirketlerimde idi.

Baby Bush hükümetinin çoğu zaten fellahlarla aynı yataktaydılar.

Acele bir düşman bulup, fellahları göz önünden kaldırmak gerekiyordu.

Garip Afganistan'ı buldular. Düşman Afganistan'dı artık. Bu fakir ülkenin tüm varolduğu zamanda elde ettiği gelirden çoğunu bir kaç ayda harcayıp, üsler kurdular, uçaklar uçurdular, askerler gönderdiler. Boş arazileri, dağı taşı bombaladılar.

11 Eylülün intikamı alınmıştı.

Amerikan halkı tabi ki bu zırvayı yuttu. Ne Afganistanı, ne Arabistanı bilir bu kendi içine kapalı, dünyadan bihaber halk. Ülkenin isminin sonu "istan" 'dı ya, yeterdi bunlara. Düşmanı yendiler, vatanlarını kurtardılar. Terörizm dünyadan silinmiş, GI Joe bir kez daha muzaffer olmuştu.

Katar teorisine dönersek...

Suudi Arabistan'ın üzerindeki terörizme destek suçlamaları artık saklanamaz hale geldi. Obama zamanında başladı bu. 11 Eylül kurbanlarına fellahları dava etme kanunu geçirildi. Ülkelerinde artan terör saldırılarından sonra, Alman, İngiliz ve diğer batı ülkeleri, hop, noluyoruz, bu adamlar aleni terörü destekliyor demeye başladılar.

Acele bir kurban lazımdı, Katarlı fellahları attılar ortaya, çünkü Trump Suudi fellahları seviyordu.

Bu senaryo gerçek ise Amerikan halkı bu peri masalını yer mi?

Hiç tereddütsüz yer.

Bilmezler çünkü kim kimdir. Katar'ı, Suudi Arabistanı farklı devlet zannederler. Her şeyiyle aynı bir halkın iki ailesinden bahsedildiğini anlamazlar. Bilmezler ki bir Teksaslı ile Bostonlu arasındaki fark, bu sözde iki ulusun halkları arasındaki farktan kat be kat fazladır.

Suudi Arabistan'ın Katar'a terörist demesi, bir sürahideki bir damlanın başka bir damlaya sen benden daha ıslaksın demesine benzer.

O zaman bu senaryo gerçek olabilir mi?

Çok olası değil bence.

Katar'a terörist deyip kaka atmak, sonra da bu ülkeyi "kapamak" Amerikanın işine gelmeyecektir.

Çünkü Amerikanın bu ülkede devasa bir askeri üssü var. Katarın yeni sahibiyle - mesela Suudilerle - anlaşacağını düşünsek bile, ambargolu, yaptırımlı, hatta belki de savaşlı geçiş sürecinde bu üs tam ağız tadıyla kullanılmaz hale gelebilir.

Kürtlerin vereceği üs henüz hazır değil. İncirlik ise malum, artık çok güvenli bir yer sayılmaz Johnny'ler için. Suriyede Ruslar yatıya gelmişken Katar'daki bu üssü kaybetmek hiç de sevimli olmaz.

Katar'ı kaybetmek Avrupa için de bir felaket olur, ama bu konuya sonra geleceğiz.

Teori İki: Müslüman Biraderler

Batı, Orta Doğuda İngilizlerin bok yemesinden doğan bu Arap diktatörlüklerinin ilelebet sürmeyeceğinin farkında idi. Mazallah, Türkiyede 1920'lerde olduğu gibi bir halk hareketi sonucunda bu diktatörler kontrolsüz bir biçimde devrilirse, bati petrolsüz kalabilir, üstüne bir de Atatürk gibi bir lider gelirse, petrolü almak öyle kolay olmayabilirdi.

Batı işte bu diktatörlerin yerine geçmesi için, çok fazla demokratik olması gerekmeyen, hala dine dayalı ama batıya zorluk çıkarmayacak bir hareket başlattı. Sözde "Ilımlı İslam", "Siyasal İslam" ya da bilinen isimleriyle Müslüman Kardeşler hareketi batının tam desteği ile gelişti. RTE, daha milletvekili bile değilken ABD'de ağırlandı, Obama zibidisi ilk yurt dışı gezisini Türkiyeye yaptı, bizimkini BOP eş başkanı ilan etti falan. Diktatöryel olmayan bir ülke İslami bir rejim ile nasıl yönetilir, onun demonstrasyonunu yapacaklardı.

Bu Ilımlı İslam projesi ilk Mısır'da kaka sardı. Mursi efendi ölü seviciliğini anayasaya koydu, Mübarekten daha diktatör bir diktatör oldu. Üstüne bizimki de hafiften otoritaryan falan olunca anladılar ki bu Ilımlı İslam sadece bir diktatörü götürüp, başka bir diktatör getirecek.

İşin aslı, MK hareketi bir tane bile diktatörlüğü yıkamadı. Yıktığı tek şey laik bir Müslüman ülkenin demokrasisi oldu.

İşte bu teoriye göre Katar meselesi MK'e karşı başlatılan bir mücadele. Katar eğer gerçekten MK'i destekliyorsa, bu hareketin finans kaynağını kesmek akıllıca bir hareket olurdu Amerika için.

MK hareketi fellah krallara ve monarşik rejimlerine direkt bir tehlike teşkil eder. Bu milyarlarca dolarlık silah pazarlıklarına SA ve körfez emirlikleri tarafından MK'in tasfiyesi de bir istek olarak eklenmiş olabilir.

Bu teori gerçek olabilir mi? Olabilir, bana sorarsanız.

Teori Üç: Priviet Tovariş!

En uçuk teorim bu arkadaşlar.

Bildiğiniz üzere Rusya Avrupaya doğal gaz satmakta. Avrupa sesini biraz yükselttiğinde ya gazı kesiyor, ya fiyatı ile oynuyor/oynamakla tehdit ediyor.

Kısa dönemde Avrupa tamamen çaresiz. Rusya'dan aldığı bu gazım yerine kullanabileceği bir başka enerji kaynağı yok.

İşte bunu değiştirmek için Rusya ile birlikte Katar'dan da gaz almaya karar vermişler. Hatta boru hattı Türkiye'den falan da geçecekmiş.

Eğer bu gerçekleşirse, Rusya'nın Avrupa üzerindeki bu enerji tehditi suya düşecek, en azından etkisi azalacaktı.

Avrupanın çıkar bir yol bulması bugünlerde Amerikayı da pek mutlu etmiyor.

O yüzden Rusya, Amerika ile anlaşarak bu Katar işini tezgahlamış olabilir.

İşte uçuk-kaçık üç teori size. Bunları hep aklımdan uydurdum. Doğrulukları hakkımda en ufak bir emare, kanıt, vesaire yok.

Ama en azından beynimizi çalıştırmış olalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...