15 Haziran 2017 Perşembe

Bazen Hayat...

Karım Jelena uyuduğu yastık üzerinde çok hassastır arkadaşlar. Evlendiğimizden beri abartmaksızın yirmiden fazla yastık almış, denemiş, hiçbirinde rahat edemeyip bir kenara atmıştır.

Melissa'ya hamile olduğunu öğrenir öğrenmez yaptığımız ilk iş öyle çocuk odası, arabası falan değil, bir hamile yastığı almak olmuştu. Hani şu muza benzeyen büyük yastıklardan. Bir gün kullanıp hemen geri götürdü. Rahat edememişti. Sonrasında uzun bir süre eve her iki günde bir yeni bir yastık geliyor, sonrasında ya mağazaya geri gidiyorlar, ya da bodrumdaki yastık mezarlığına transfer oluyorlardı. Sonunda istemeye itemeye bir tanesine razı oldu.

Bu kadar kritik bir konu sizin anlayacağınız.

İsviçreye taşındığımız ilk yıl boyunca Jelena'nın yastık misyonu sürdü. Sonrasında İsviçre Ortopedi bilmemnesi onaylı, kafanızı koyduğunuzda ortopedik olarak kafanızın şeklini alan, ama çok içeri göçmeyip, doğru yükseklikte duran, yapımımda kullanılan özel bir madde sayesinde kafanızın yastığa deyen kısmını havalandırıp, terlemeyi önleyen funky bir yastık buldu. Görgüsüzlük olsun diye değil, olayın ciddiyetini anlatmak bakımından söylüyorum, iki yüz frankın üstünde de bir para verdi - yedi yüz lira diye düşünün.

Uyumak için yatağa bile ihtiyaç duymayan ben neandertal kulunuz hala anlamam bu hassasiyeti, ancak evli olan hemcinslerim de teyit edeceklerdir ki, zaman zaman bazı şeyleri çok kurcalamadan başınızı sallayıp, kabul hanenize yazarsınız.

Ben de öyle yaptım.

Aradan ben diyeyim sekiz, siz deyin dokuz sene geçti ve geçenlerde bu yastığı aldığımız firmadan bir mektup geldi.

"Bilmem kaçıncı kuruluş yıldönümümüz dolayısıyla yaptığımız hediye dağıtımımda bir haftalık tatil kazandınız, gelin, tatil voucher'ınızı verelim."

Tanrı biliyor ya, pazarlama zırvası deyip, dikkat bile göstermedim.

Ertesi gün Jelena, "Bugi, bunlar ciddi herhalde, beni telefonla da aradılar" dedi.

Mektubu bir daha okuduk. Kayıtsız, şartsız, hiçbir satın alma zorunluluğu olmadan tatil ve yanında başka hediyeler...

İki gün önce verdikleri adrese gittik.

Jelena zaten yatağı değiştirmek istiyordu. Yataklarına, salon takımlarına falan baktık. Hafif bir "hadi alın" baskısı var ama, İsviçre klası, gerçekten hiç bir zorlama yok. Bir kaç yıl önce Meksika'da bir time share kampanyası hatırlıyorum da Jelena neredeyse polis çağıracaktı "hadi alın" ısrarından sonra.

Hiç bir şey almadan toplantıyı bitirdik.

Tatil gerçek. Kıbrıs'ta, uçak bileti, otel falan hep onlardan, sadece vergileri biz ödüyoruz. Seyahat Kasım'da. Zamanımızı ayarlayabilirsek gideceğiz, size Kıbrıs'ı anlatırım bol bol. Güneyini tabi...

Tatilin yanında iki şişe Bordo şarabı, kaz ciğeri, bıçak takımı gibi hediyeler de verdiler. Şarapların ömrü çok uzun olmadı tahmin edeceğiniz üzere.

Tatlı bir sürpriz olmuştu.

Dün Jelena yine biraz şaşırmış bir biçimde geldi. "Bugi, sağlık sigortasından aradılar. Son dört yıldır pirimleri hiç aksatmamışız, hiç de para talep etmemişiz. Bize beş yüz frank indirim yapıyorlar" dedi.

Güldük. Herhalde yakında öleceğiz, ondan böyle şeyler başımıza geliyor diye şakaya da vurduk işi.

Öğrencilik zamanımda ilginç bir yaz geçirmiştim. Annemle babam yazlığa gitmiş, ben Ankara'da kalmıştım. Bana bir ay için verdikleri paranın hepsini bir haftada harcamış, arkadaşların evlerinde yiyip, içiyordum.

Son paramla bir piyango bileti almıştım.

Cart, amorti çıktı. Değiştirip yeni bir bilet aldım. Amortinen bir üstü çıktı. Bir yemek üstüne de bir plak almış, paranın gerisini yine bir çeyrek bilete yatırmıştım.

Yine amorti çıktı. Yeni bir bilet almış, ona da amorti üstü birşeyler çıkmıştı.

İnanın bir yaz boyunca bir kaç yemek, bir kaç plak geride kalmış, bu minik ikramiyelerle günlerimi geçirmiştim.

Arada bir oluyor işte.

Sevgi ile kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...