26 Nisan 2014 Cumartesi

Normandiya, Pointe du Hoc

Normandiya çıkarmasına bir çok yerde D-Day (Di dey) derler. Niye diye merak edeniniz, cevabı şöyle. "D", İngilizcede gün anlamına gelen "Day" sözcüğünün baş harfidir. D-Day'ı Türkçeye çevirebilseydik, G-Günü falan dememiz gerekirdi.

Bu terimin, her şeyin olacağı, tamamlanacağı, değişeceği, en önemli günü sembolize eder. Dananın kuyruğunun koptuğu gün olarak da düşünebiliriz.

Aslında bu D-Day terimi, sadece Normandiya çıkarması için de kullanılmaz. Başka herhangi bir önemli günü de sembolize etmek için kullanılabilir. Ancak bu terim, Normandiya çıkarmasıyla o kadar özdeşleşmiştir ki, artık neredeyse çıkarmanın alternatif bir isimi haline dönüşmüştür.

Tamamlamak açısından, nasıl dananın kuyruğunun koptuğu gün için D-Day deniliyorsa, dananın kuyruğunun koptuğu saat için de H-Hour (Eyç Aur) terimi kullanılır demiş olalım ve çıkarma gününe dönüp, hikayemize devam edelim.

Bir çıkarma harekatının en önemli amaçlarımdan biri, harekatın ilerleyen safhalarında, sıradaki kuvvetlerin karaya çıkabileceği güvenli bir alan oluşturabilmektir. Bu alanın bir adı bile vardır, Beachhead (Biiçhed), yani Kumsal başı derler İngilizcede.

Bu güvenli alanı oluşturabilmek için de harekatın ilk safhalarında savaş, çıkarma yapan kuvvetlerin saldırıp, bölgedeki düşman güçlerini elimine etmesi gerekir. Harekatın en çok kan dökülen kısmıdır bu, çünkü düşman genelde savunma için hazırlıklıdır.

Savunma yapan taraf tarafından önceden koruganlar kurulmuş, sığnaklar inşa edilmiş, siperler kazılmış, stratejik noktalara ağır silahlar yerleştirilmiştir.

Saldıran taraf ise genelde taşıyabileceği hafif silahlarla karaya çıkar, kendisini bu hazırlıklı düşmanın önüne atar.

Saldıran tarafın başarısı ve kayıplarının azlığı, çıkarmadan önce savunma yapan tarafın savunma önlemlerini ne kadar etkisiz hale getirebildiği ile doğrudan orantılıdır.

Bu yüzden hemen her zaman, çıkarma öncesinde, düşman savunmasını zayıflatmak için havadan ve denizden yoğun bir bombardıman yapılır.

Günümüzde lazer yada GPS güdümlü bir bomba birkaç metre hassasiyetle hedefini bulabilmekte. Ne var ki, İkinci Dünya Savaşı günlerinde bu bombardımanın hassasiyeti hiç de bugünkü gibi değildi. Örneğin bir fabrikayı havadan bombalamak için onlarca uçak, yüzlerce bomba kullanıyor, atılan bunca bombadan birinin hedefe isabet edeceği umuluyordu.

Amerikalıların çıkması için planlanan Omaha ve Utah kumsallarının ortasında, bir yamaçın üzerinde Almanların işte böyle önemli bir savunma noktası vardı. Keşif uçaklarının çektiği fotoğraflar, bu noktada 155 mm çapında, dev boyutlarda, tahrip gücü çok yüksek topları görüntülemişlerdi.

Bu topların ateş açmaları için hedefin doğrudan görüş alanı içinde olması bile gerekmiyordu. Bulundukları noktadan hem Omaha, hem de Utah kumsallarını ateş altına alabiliyorlardı.

Almanlar sadece bu topları yamaca yerleştirmekle kalmamış, bir de tamamen yer altına inşa ettikleri koruganlarla kuvvetli bir istihkam alanı da kurmuşlardı.

İşte bu yamaçın ismi Pointe du Hoc. Fransızca ismi "Puant dü ok" diye okunsa da, kimse onu Fransızca'daki haliyle okumuyor. Çünkü, sonra anlatacağım nedenlerden dolayı, bu yamaç aslında Fransız değil, Amerikan toprağı.

Pointe du Hoc
Amerikalılar da her nedense bu Fransızca kelimeleri çok severler, yalan yanlış da olsa her fırsatta kullanırlar. Örneğin, yemekte ilk tabağa Fransızca "Antre" derler ama Amerika'da "Antre", birçok yerde, katastrofik bir yanlış olarak, asıl yemek için kullanılır. Bir de Amerikan aksanıyla "Aentçrey" gibi komik bir biçimde söylerler ki birkaç kez kendimi tutamayıp gülümsemiş, etrafımdakileri utandırmıştım.

Herneyse, Pointe du Hoc da, Fransızca olmasına rağmen, Amerikalıların yalan yanlış telaffuzuyla olmuş size "Point dö Hak" :)

Pointe du Hoc'daki toplar, çıkarmanın her unsuruna büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. 155 mm'lik bir top mermisi, sahilde savaşan Amerikan birlikleri için kesin bir ölüm demekti. Bu yüzden Pointe du Hoc'ın çıkarma başlamadan önce etkisiz hale getirilmesi gerekiyordu.

Bu görev de Amerikan ordusunun seçme birliklerinden Ranger'lara (Reyncır) verilmişti.

Ranger'lar, bu saldırıyı detaylarıyla planlamıştı. Hatta İngiltere'de, bir adada provasını bile yapmışlardı.

Önce bütün alan, denizden yoğun bir top ateşine tutuldu. Ancak bu topçu bombardımanı, yukarda da bahsettiğimiz üzere öyle nokta atışı hassasiyetinde değildi.

Top mermilerinin açtığı kraterler
Kim bilir kaç top mermisi düşmüştü bu tepeye. Bugün bile, düşen top mermilerinin açtığı kraterler yüzünden düz bir çizgide yürümek imkansız hale gelmiş. Bütün alan Ay'ın yüzeyi gibi. Ancak görünüşe göre, Alman koruganları bu yoğun ateşten pek de etkilenmemişler. Yine bugün, bu koruganları eski halleriyle görmek mümkün.

Deniz bombardımanına zaten fazlaca bel bağlamayan Ranger'lar, bu mevziyi ele geçirmek üzere on çıkarma teknesiyle yola çıktılar. İki diğer çıkarma teknesi, bu birliğin araçlarını, dört amfibik kamyon da, Londra itfaiyesinden sipariş edilen otuz metre boyundaki merdivenleri taşıyordu. Pointe du Hoc, 30 metre yüksekliğinde, sarp kayaların tepesinde bir yerdi, ve bu noktaya deniz tarafından ulaşmanın tek yolu ise, bu dik yamaçı tırmanmaktı.

Alman ateşi sonunda içlerinde askerlerin bulunduğu bir tekne battı ve biri hariç, içindekilerin hepsi boğularak hayatlarını kaybettiler. İkinci bir tekne de suyla doldu ve ilerleyemedi. Malzeme taşıyan teknelerden de biri batmış, diğeri ise batmamak için taşıdığı malzemeleri denize atmıştı. Merdiven taşıyan dört amfibik araçtan biri de Almanlar tarafından batırılmıştı.

Ranger'ların tırmandığı yamaç
Sonunda ilk yola çıkan 500 kişilik kuvvetin ancak yarısı kadarı sahile çıkabildi. Şimdi önlerinde, ateş altında tırmanmaları gereken otuz metre yüksekliğinde bir yamaç bulunuyordu.

30 metre çok uzun bir mesafedir arkadaşlar. Elinize ufak bir taş alın ve fırlatmayı deneyin. 30 metreye ulaşamayacaksınızdır.

İşte tam burada, Ranger'ları kötü bir sürpriz bekliyordu. Merdivenler yamaçın seviyesine ulaşamayacak kadar kısa kalmıştı.

Bu sebeple Ranger'lar, B planını devreye soktular ve uçlarında kanca bulunan ipleri, havan topu benzeri bir top sayesinde bu kadar yüksekliğe ulaştırmayı denediler. Harekatı prova ettiklerinde de, bu acayip havan topu kancaları, oldukça başarılı sonuç vermişti.

Çıkarma günü ise, provalarda gözden kaçan ufak bir ayrıntı bütün işleri karıştırdı. Tekneyle kıyıya gelirken, kancalara takılı ipler ıslanmıştı. Bu yüzden de ağırlaşan iplerin çoğu, havan toplarıyla yukarı fırlatıldıklarında, 30 metre yükseklikteki tepeye ulaşamamıştı.

Ranger'lar gerçekten Hollywood'un istese bile abartamayacağı kadar büyük bir kahramanlık gösterdiler ve az sayıda iple, ateş altında yamaçı tırmandılar. Amerikan donanmasının iki gemisi, tepedeki Almanları top ateşime tutmuş, aşağıdan gelen Ranger'lara ateş açmalarını engellemeye çalışıyordu.

İşleri kaka sarmaya başlamıştı. İşaret fişekleriyle, yine orijinal plan dahilinde, gerekli olursa destek sağlayacak yedek birliği çağırdılar. Ancak, gemiyle gelirken kayıplar yüzünden gecikmişler, yedek birlik de bu arada Omaha kumsalına çıkmıştı.

Tepeye ulaşan Ranger'ları ise yine başka bir sürpriz bekliyordu. Radyoları yetersiz kalmıştı ve kimseye ulaşamıyorlardı.

Alman Koruganları
Ancak asıl kötü haber, ilk askerlerin Alman koruganlarına yaklaşmasıyla geldi.

Pointe du Hoc'da bir tane bile top yoktu.

Sadece Almanların yanıltma amaçlı, top gibi yerleştirdikleri elektrik direkleri bulunmaktaydı. Bunca çile boşa çekilmişti.

Ranger'lar Pointe du Hoc'tan içerilere yönelerek Almanların söküp götürdüğü bu topları aramaya başladılar. Bir süre sonra, altı toptan beşini bulup çalışmaz hale getirdiler.

Yine Ranger'ların bir bölümü, Omaha kumsalına çıkan birlikleri ateş altına alan bazı Alman savunma noktalarını arkalarından dolaşarak etkisiz hale getirdi.

Pointe du Hoc'da kalan birliklerin ise çilesi halen bitmemişti. Almanlar, yamaçı geri almak için ha bire karşı saldırı yapıyor, Ranger'lar da dışardan yardım almadan direnmelerini sürdürüyorlardı.

Pointe du Hoc'daki Ranger'lar ancak 7 Haziran akşamı yani neredeyse iki gün sonra, müttefik zırhlı birliklerin gelmesiyle direnişlerini sonlandırdılar. Yola çıkan 500 Rangerden sadece 250'si karaya çıkabilmiş, iki gün sonra yardım ulaştığında da, bu 250'den sadece 90 tanesi hayatta kalmıştı.

Pointe du Hoc'ın bu tarihi önemi sebebiyle Fransız Hükümeti, Alman koruganlarının bulunduğu bölgeyi ABD'ye verdi. ABD'de bölgenin orijinalliğini bozmadan bir müze halime dönüştürdü. Mutlaka görğlmesi gerekli bir yer.

ABD'nin ölümcül hatası ise, bu alana girişi parasız yapması. Bedava olduğundan, herkes çoluğu, çocuğu toplayıp buraya geliyor. Ağlayan, bağıran, koşan, oynayan, koruganlara girip çıkam, toplara tırmanan yüzlerce çocuk, bölgenin bütün havasını kaçırıyor. Adam başı bir yuro alsalar, bu çocukların yüzde onu kalmaz.

Biz oradayken, bir iki yaşlı Amerikan gazisi de bölgeyi ziyaret ediyordu. Bir tanesi zannedersem ağlıyordu bile. Geri planda ise çocuklar kraterlerde birbirlerini kovalıyor, paraşütçü klik-klak'larıyla herkesin kafasını şişiriyorlardı.

Bu alan, insanların kanlarının döküldüğü tarihi bir yer. Bence çocuklar ve piknik için çok yanlış bir seçim.

Arkası yarın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...