9 Mart 2012 Cuma

Ya Tutarsa?

Bir gün hocayı gölün kenarında, suya maya çalarken görmüşler. Görenlerden biri demişi:

“Ya hoca, hiç koca göl maya tutar mı?”

Hoca da dönüp demiş ki:

“Ya tutarsa?”

...

Ağustos böceği bütün yaz saz çalmış. Bu arada karınca hiç durmadan yiyecek taşımış yuvasına. Kış geldiğinde karınca depoladığı yiyecekleri yerken ağustos böceği yiyecek bulamamış, açlıktan ölmüş.



Deveye sormuşlar “Neden boynun eğri?” diye. Deve de cevap vermiş.

“Siktir Lan!”



Kıssadan hisse, hayatta her şey olması gerektiği gibi olmuyor. Arada bir beklenmedik, teoride olmaması gereken şeyler de olabiliyor.

Kendilerini daha da akıllı zanneden, yani leb demeden leblebiyi anlayan türde insanlar, ki profesyonel hayatta elinizi sallasanız bunlardan elli birine dokundurursunuz, devenin cevabını dinlemeye tenezzül bile etmeden devam ederler:

“Burada deve nerem doğru demiştir çünkü anatomik olarak devenin çizgileri çoğunlukla eğrilerden oluşur. Bu kısa hikayenin ana fikri devenin bu anatomik özelliğini kullanarak küçük bir bozukluğa odaklanmadan büyük resmi görmek…”



Esimle ben Singapur’da açlıktan bayılma safhasındaydık. Çünkü Asya’da yenilebilir Asya yemeği bulmak bayağı bir iş. Bir taksiye bindik, şoför bizi bir Outback’s Restoran’ının yakınında bıraktı.

Cennet.

Hemen bir Nacho Chips ve biftek söyledim. Sonrasında da garson kıza yalvardım (beni tanıyanlarınız bilir):

“No tomatoes please…”

Yani domates koymayın. Dil probleminin ne demek olduğunu acı tecrübelerle öğrendiğim için “No tomatoes” derken her harfi beş saniye boyunca yavaş yavaş telaffuz ederek kızın anladığına emin oldum.

Sonunda kız dedi ki “No tomatoes sir, I understand.” Yani anladım domates koyulmayacak” ve içinden devam etti “Ne uzatıyorsun?, salak miyiz burada…”

Tamam bacım dedik, kızmayansın sen, susarız. Başladık beklemeye. On beş dakika sonra garson kız elinde koca bir tabak Nachos’la geldi. Ben kor gözümle beş metreden nacholarin üzerindeki domates dağini daha kız tabağı masaya koymadan gördüm.

Sesimi çıkarmadım. Kızımız tabağı koydu ve bana dondu:

“Exactly as you ordered sir, no tomatoes”

Yani “Tam istediğiniz gibi, domatessiz” dedi. Bunu derken de aslında bana da sitem ediyordu “Bak, sen beni geri zekâlı yerine koydun, adama böyle geçirirler.”.

Kızla tabaktaki domates yığını arasında 50 santim ya var ya yok.

Bir ara söyle bir gittim geldim, bana saka mi yapıyor diye, ama kız ciddi.

“Look, what we have got here.”, yani “Bak burada ne var.” dedim.

Ancak o zaman bu dünyanın en zeki varlığı aptalca ettiğim lafı döndürüp dolaştırıp yavaş yavaş bana geri geçirdiğini düşünmeyi bıraktı ve tabağı eline aldığından beri belki ilk defa ona ciddi olarak baktı. Asyalıların soluk ten rengi gitti, yerine domatesten kırmızı bir ten rengi geldi.

Siz siz olun, düşmeyin bu duruma.

Acayip koyar insana, nerede, kimle, nasıl olursa olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...