11 Mart 2012 Pazar

Yunanistani Kurtarmak

Yunanistan in ekonomik krizini su an itibarıyla bir özetletelim.

Avrupa’nın Yunanistan’ı “kurtarma” maliyeti su an için toplam 240 milyar Euro.

Bunun yaklaşık 100 milyarı borç silme, gerisi para verme. Bu para verme borç seklinde. Yani AB 100 milyar borç silerken 140 milyar borç veriyor.

Avrupa, kendi halkını daha fazla kızdırmamak için geleneksel olarak verdiği bu yardımın veriliş seklini öyle karıştırdı ki, merkez bankalarının birinde on sene üst seviyede çalışmamış kimse ne olduğunu anlayamaz.

Valla ben ucunu kaçırdım, size bilmiyorum. Sorun bana ne oluyor, nasıl oluyor diye, size yukardakinden çok bir şey söyleyemem. Hatta yukardaki bir paragrafta söylediğimin bile altını cesurca imzalayamam.

Ne diyorum isin ucu kaçtı.

Yok efendim asli özel sektör alacaklılarının yüzde sekseni borcunun yüzde yetmişinin silinmesine katılmak için karar verecekmiş, ama, geri kalan yeni verilen borçlara eklenip üç vadede yüzde iki, üç ve dört oranında faize tabi olacakmış, da…

Artık biraz kar etmek isteyen piyasalar bu haberle hemen canlandı (?), iyimserlik kötümserliği yavaş yavaş ortadan kaldırmaya başladı.

Bu keşmekeşte isin aslıyla ilgilenen de kalmadı.

Nedir isin aslı?

Bir: Yunanistan su an itibarıyla iflas etmiş durumdadır.

İki: Alacaklılar, bu borçları babalarının hayrına silmeyecektir. Bu zarar Yunanistan’dan bağırta bağırta çıkarılacaktır.

Uç: Yunanistan’ı bu güne getiren yapısal sorunların henüz hiçbiri çözülmemiştir. Yapılan tek şey, Yunanistan in nakit sıkıntısını karşılamak olmuştur. Ha, geleceğe yönelik bir dolu “dilek” le birlikte...

Ve Dört – ki bu en belalısı: Yunanistan, arkadan gelen İtalya, İspanya ve Portekiz’in yanında çerez olacak kadar küçük bir durumdadır.

Avrupa’nın sorunu yapısaldır.

Bir araya gelip bir anayasa üzerinde bile anlaşmaktan acizdirler.

Birliğin temeli hangi ülkenin hangisine geçireceği üzerine kurulmuştur. Anayasal düzenlemeler hangi peynirin hangi ülkeye ait olduğunu açıklamak üzerine yoğunlaşmıştır.

Birliğin finansal tutarlılığı yoktur. Ülkeler KDV rejimleriyle bireysel çıkar elde etmek uğruna tarihin belki en kompleks vergi sistemini kurmuşlardır.

Ama en ciddisi, Avrupa üretememektedir. Maliyetleri yüksek, kaliteleri düşüktür.

Bati Avrupa’nın yakın zamana kadar yasadığı Dolce Vita (Tatlı Hayat), yeni Orta Avrupa ülkelerini topluluğa alıp, onların alt yapılarını kurarak ve o ülkeler kendilerini toparlayana kadar bu pazarlarda aslen pahalı ama gümrük rejimleriyle nispeten ucuz görünen malları satarak finanse edilmiştir.

Bu yeni ülkeler bugün gelişmelerini tamamlamış, bati Avrupa’ya rakip duruma donmuştur. Bu yeni ülkelerin işgücü batıya göre ucuz, nitelikli ve çalışmaya daha fazla meyillidir.

Bati Avrupa’nın işgücü ihtiyacı Cin’e kaymadan önce bu yeni Orta Avrupa ülkelerinde beklemektedir.

Bu yapısal sorunları çözmeden Avrupa’nın su anki yasam standartlarını koruması imkânsızdır.

Yani öyle şantajla Airbus satarak, Avrupa dışından gelen her mala fahiş vergiler koyarak, bir ülkeyi kurtarmak mümkün değildir.

Çünkü rekabet topluluğun içine kaymıştır.

Bir Polonyalı bir Fransız’a göre daha az para karşılığı emeğini takas etmeyi kabullenmiştir. Bati Avrupa ise Polonya sınırını yeniden açarak Polonya kökenli işgücünün dolaşımını durdurmak yada Polonya mallarına vergi koymak durumunda değildir.

...şimdilik!

Avrupa’nın bugün yapması gereken, kendisine ileri görüşlü, basiretli yöneticiler seçmek ve biraz zorluk çekmeyi göze almaktır.

Avrupa’nın bu günkü sistemi ne yazık ki bence bunu mümkün kılmıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...