16 Mart 2025 Pazar

Bakü - İlk İzlenimler

Otuz saattir uykusuzluktan sevgili karımın sigortaları atmış, bana “Bir taksiye binip gidelim otelimize” diye bağrınıyordu. Benim de nedense pintiliğim tutmuş, şehre giden otobüslere binmeye çalışıyordum.

Aslında pintilikten değil, bu gezimizi, önceden bol bol okuyarak ve gezi vloglarını izleyerek, çok ince detaylarıyla planlamış olduğum için, planlara sadık kalmaya çalışıyordum. Havaalanından şehir merkezine gitme etabı için Bakü’deki toplu taşım araçlarının tümünde geçerli bir “Baki Kartı” almak gerekiyordu - yazım hatası yok, “Baki Kart”. Bu kartın satıldığı makinenin yerini bile önceden harita üzerinde belirlemiştim.

Ben kartı almaya çalışırken taksiciler yaklaştı. Biri ısrarcı olmadan, nazikçe İngilizce “Fiyat farkı çok değil, istersen doğrudan otelinize götürebiliriz” dedi. Ben Türkçe “Biz otobüsle gideceğiz, kızmazsın değil mi?” diye cevap verince yüzü güldü, “Azərbaycan’a hoş geldin gardaş” dedi.

Otobüsle şehir merkezine geldik. Otoyollar tertemiz, pırıl pırıl ve yepyeni.

Aile saadetimizi korumak için hemen bir Bolt çağırdık. Ramin kardeşim bizi otelimize götürürken, yolda bol bol sohbet ettik. Üniversiteyi Tiflis’te okumuş. Bizim de Tiflis’ten geldiğimizi duyunca “Nasıl buldunuz?” diye sordu. Doğruyu söyledim. “İnsanlar bir felaket ama şehir güzel, bir özelliği, bir ruhu var, yine de tam tarif edemeyeceğim, yolunda gitmeyen bir şeyler hissettim” dedim. Güldü, tamamen haklı olduğumu söyledi. Sonrasında biraz daha Gürcistan dedikodusu yaptık.

Bu arada camdan, ağızım açık, şehri izliyorum. Bakü gerçekten bir dünya şehri arkadaşlar. Bazıları Bakü’yü, Dubai ya da Tiflis’le falan kıyaslıyorlar ama bana sorarsanız, bu beyhude bir çaba. Bakü’yü Tiflis’le karşılaştırmak, İstanbul’u Yozgat’la falan karşılaştırmaya benziyor. Dubai gibi sadece para harcayarak yapılmış, rüküş, sıcaktan ve kaldırımsızlıktan sokaklarında bile yürünülemeyen bir şehir ise Bakü’nün yanında sonradan görmüş köy ağası gibi kalıyor. Bence Bakü, Singapur ya da Hong Kong ayarında bir kent.

Eski ve yeni, klasik ve modern
Geniş caddeleri, parkları, kendine özgü mimarisi ile mükemmel bir ziyaret noktası. En çok ilgimi çeken, Sovyet mimarisinin neredeyse tamamen silinmiş olması Bugün Berlin’de bile bazen yürürken kendinizi Moskova’daymış gibi hissedersiniz. Detaylarını ziyaret noktalarımıza anlatırım elbette, ama Bakü, eski ile yeniyi, klasik ile moderni çok zevkli bir biçimde bir araya getirmiş bir kent.

Şehirde her türlü eğlence, dünyanın her yöresinden restoranlar var. Azerbaycan yemekleri, hele bir de kişniş ile aranızdaki husumeti atlatmışsanız, fazlasıyla lezzetli. Çoğu kişi fazla ilgilenmemiş olsa da, Azerbaycan şarapları mükemmel ötesi. Alışveriş olanakları da çok geniş. Hem fiyatlar uygun, hem de shopping mallarda yok yok. Toplu taşım tıkır tıkır işliyor, ama Bolt varken pek de gerek kalmıyor. Bütün bunlara müzeleri, tarihi noktaları, parkları, bahçeleri ve doğal güzelliklerini de eklediğimizde, Bakü benden tam puanla geçer not aldı.

Ancak bir şehir, insanları olmadan sadece bir beton yığını sayılır sevgili arkadaşlar. Bakü’yü Bakü yapan en önemli özelliği, bana sorarsanız, insanlarının iyiliği, güzelliği ve yardımseverliği. İşin aslı, doğup, büyüdüğüm ülkemin insanları için aynı şeyleri söyleyebilir miyim, o kadar emin değilim. Ancak gelin, burada duralım, bunu bir güzellik yarışmasına çevirmeyelim.

Otelimize geldiğimizde odamız henüz hazır değildi. On beş dakika bekleyin, hazır olur dediler. Biz de otelin rooftop barına çıktık. Hava dışarda oturulamayacak kadar soğuktu, biz de barın kapalı bölümüne geçtik. Kendimize Hazar Denizi manzaralı bir masa ararken, en güzel manzaralı masada oturanlar bizim için masalarından kalktılar, “Gelin buraya oturun” dediler. Böyle şeyler sadece Bakü’de oluyor sizin anlayacağınız.

Şaheser bir Hazar Denizi manzarasıyla ben şarabımı, kızlar da sağlıklı yaşam içeceklerini yudumladık. Garson bize bir de peynir tabağı getirdi ki, hayat artık yaşanılacak kadar güzelleşmişti.

On beş dakika için geldiğimiz barda bir saat geçirdik.

Resepsiyona gittiğimizde Ferhat kardeşim bize odamızı gösterdi. Üçümüzün de uykusuzluktan gözlerimiz kapanıyordu. Saatin öğlen on iki falan olmasına rağmen hemen uyuduk.

Akşam yedi gibi Jelena ikimizi de uyandırdı, “Hadi dışarı çıkalım, ben odada sıkıldım” diye. Otelimiz hemen deniz kıyısında, Qız Qalası yani Kız Kalesi’ne beş dakikalık mesafedeydi. Hava soğuk olsa da, manzaranın tadını çıkararak, Kaleye ulaştık.

Qız Qalası yani Kız Kalesi
Kız Kalesi aslında bir kaleden çok, bir kule. Kesin yapım tarihi bilinmese de, 12. yüzyılda bugünkü görünümüne en yakın şeklini almış.

İstanbul’daki Kız Kulesi gibi, Bakü’dekinin geçmişinde de bolca melodramatik aşk hikayeleri var. Ancak yaygın bir görüşe göre, burası eski bir Zerdüşt tapınağı. Azerbaycan’ın, aynı bölgedeki bütün halkların olduğu gibi, İslam öncesi bir Zerdüşt geçmişi var. Zerdüştlük dini ateşi kutsal sayar. Kesin kabul görmemiş de olsa, bazı araştırmalara göre Kız Kalesi’nin üzerinde de yedi tane ateş çıkışı vardır. Bunlar, cennete ulaşmak için yedi kat gök katmanını temsil ederler. Kule elbette yapısı ve konumu itibartıyla, sonraları savunma için kullanılmış.

🐝Mezzy🐝, midesini bozmuş, ilaç almak için bir eczane aramaya başlamıştık. Yoldan geçen birine “En yakın eczane nerede?” diye sordum. Anlamadı. “Nereden ilaç alabiliriz?” diye yeniden denedim, yine olmadı. “Derman?” deyince bingo olduk. Bize eczanenin yolunu gösterdi. Biraz yürüyüp, bir taksiciye doğru yolda olduğumuza emin olmak için bir daha eczaneyi sordum. Yine anlamayınca “Derman” deyip, “Siz Azerbaycan’da derman dükkanına ne diyorsunuz?” Diye sordum. “Aptek” dedi. Avrupa’nın yarısında, Slav dillerin hemen hepsinde “Eczane” ’ye “Apotek” benzeri bir şey derler. Yunanca bir sözcüktür. Neyse, o andan kelli, “Eczane”, Azerbaycan’da kaldığımız süre boyunca, bizim için “Aptek” oldu.

Kız Kalesi, Bakü’nün eski şehir, ya da doğru ismiyle İçerişeher’in sınırında. İçerişeher’i ertesi gün gezeceğimiz için biz bulvardan, Nizami caddesine doğru yürümeye devam ettik. Yol boyu o güzelim yapılar aklımı başımdan aldı. Şehri gerçekten çok özenerek düzenlemişler.

Nizami Caddesi
Nizami Caddesi, Bakü’nün hot spot’ı. Mağazalar, barlar, restoranlar falan hep burada. Bir yaya caddesi olduğu için de, arabalarla kavga etmeden, huzurlu huzurlu yürüyebilirsiniz.

Nizami Caddesi ya da Nizami Küçesi, ismini ünlü Azerbaycan şairi Nizami Gencevi’den almış. İsminden de anlayabileceğiniz üzere Nizami Genceli, Gence de bilebileceğiniz gibi Azerbaycan’ın ikinci büyük şehri.

Nizami şiirlerini Farsça yazmış da olsa kökeni itibarıyla Azerbaycanlılar ona sahip çıkıyor.

Nizami’nin en önemli, aslında eksiksiz olarak günümüze ulaşabilmiş tek eseri Hamse’dir (Arapça “hamse” beş sayısıdır). Toplam otuz beş bin beyitten oluşan beş “Mesnevinin”, yani beş uzun, hikaye türü şiirin toplamıdır.

Aşağıdaki satırlar beşinci mesnevi olan İskendername’den:

Kim dünyada bir yadigar qoymasa,
Öldükdən sonra sanki yaşamamış kimi olar.

Yeteri kadar anlaşılır ama yine de Türkiye Türkçesiyle yazalım:

Kim dünyaya bir iz bırakmazsa,
Ölümünden sonra sanki yaşamamış gibi olur.

Önemli bir not, yukarıdaki beyitin alındığı, İskendername’nin ikinci bölümü olan İkbalname, “Fa'ûlün Fa'ûlün Fa'ûlün Fa'ül” vezniyle yazılmış! Benim neslim okulda, bu Aruz Vezni’nden çok çekti, yazmadan duramadım. 😂

Nizami’ye saygımız sonsuz, ancak Nizami Caddesi, Nizami’den biraz daha fazla ilgi çekiyor haliyle.

Cadde üzerindeki cafeler birinci sınıf, çoğu da içecek ve yiyecek servis ettikleri bistro şeklindeler. Lokal yemekleri deneyebileceğiniz Azerbaycani ya da klasik McDonald’s türü restoranlar da elbette bol bol bulunmakta. Böyle yerlerin olmazsa olmazı, bütün designer mağazalar da cadde boyu sıralanmışlar.

Nizami caddesinde huzurla yürüyebiliyorsunuz sevgili arkadaşlar. Şehirlerin renkli caddelerinin mütemmim cüzleri olan dilenciler, sarhoşlar, bağırıp, çağıran gençler ve insanları rahatsız eden bıçkınların hiçbiri bu caddede yok.

Ağır bir yemek yemek istemediğimiz için yukarda bahsettiğim cafelerden birine girdik. Yemek olarak Continental, yani klasik Avrupa yemekleri vardı ancak mekan, halılarla, kilimlerle tam bir Azerbaycan ambiyansıydı.

🐝Mezzy🐝 koltuklardan birine yatıp, uyudu
🐝Mezzy🐝 koltuklardan birine yatıp, uykuya devam etti. Biz de sevgili karımla tatlı tatlı yorgunluk çıkardık.

Anlamadığım bir sebeple cafede şarap satmıyorlardı. Bu Bakü’de karşılaştığım, alkol satılmayan ilk ve tek cafeydi.

Neyse ki bir akşamlık, ateş suyu olmadan da yaşamak mümkündü.

Jelena kendine bir balık, ben de klasik olarak bir steak söyledim. Et çok güzeldi. Sosunu da tabağın kenarına, ufak bir kap şeklindeki bir çöreğin içine koymuşlardı. Yemeğin sonuna doğru sosu emen hamur bir lezzet abidesine dönüşmüştü.

Bu arada, her defasında tekrarlamıyorum ama, bütün siparişi Türkçe konuşarak verdim. İşin aslı Bakü’ye indiğimizden beri ben sadece Türkçe konuşuyordum, ne bir kelime İngilizce, ne bir kelime Fransızca. Ancak ilk gün olmasa da ilerleyen zamanlarda anladım ki Azerbaycanlı kardeşlerimiz ellerinden geldiğince bizim Türkçeyi konuşarak bizlere yardımcı oluyorlardı. Bu kez çok yapamadım ama, bir sonraki gelişimizde bu nezaketlerine karşılık ben de elimden geldiğince Azerbaycan Türkçesi konuşmaya çalışacağım. Kapıları bağlamak, otobüsten düşmek gibi terimler hem içime biraz sıcaklık, hem de yüzüme de biraz gülümseme getiriyor.

İkimiz de birer Azerbaycan çayı içtik
Yemekten sonra ikimiz de birer Azerbaycan çayı içtik. Okuduklarımdan ve seyrettiklerimden biliyorum, Azerbaycan’da çayı bize göre çok açık içiyorlar. Garson kız acaba kırmadan nasıl söylesem şeklinde “Siz Türkiye’de koyu içersiniz, çayı açık mı, koyu mu getireyim?” diye lafı dolandırırken, “Azerbaycan usulü, açık” dedim. Körün istediği bir göz, çay içmeyi, zehir gibi koyu yaptıkları için kırk yıl önce bırakmıştım zaten.

Çayı gerçek anlamda Azerbaycan usulü içmek için de, şekeri damağınıza koyup, çayla birlikte eriterek içmeniz gerekiyor. Artık bu sözde gezginlere çatmaktan sıkıldım ama çoğu “Efendim Azerbaycan’da çay kıtlama içilir” diyerek, çayı, şekeri ağızlarında at gibi katır kutur kırarak içiyorlar. Komik oluyor, yapmayın derim.

Akşamı burada kapayıp, eksik uykumuzun geri kalanını tamamlamak üzere otelimize döndük.

Ertesi gün Bakü’nün son beş yıldaki en soğuk günü olacaktı. Biraz enerji toplamak her üçümüze de iyi gelecekti.

Gecəniz xeyrə❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ljubljana

Galataport’ta bol bol kahve içip, kendimi uzun geceye hazırlamıştım. İstanbul’da akşam işlerimi bitirip, sabaha karşı Ljubljana’ya uçacaktım...