7 Şubat 2019 Perşembe

Ülkeme Yakışan Aydın

Yıl 1989'du doğru hatırlıyorsam. Ziraat Bankası'nın Bankacılık Okuluna kabul edilmiştim. Okul Ankara'daydı ama iş olsun diye yatılı kalmayı seçmiştim. Oda arkadaşım da gırgır olsun diye arşivden mi, depodan mı, bir yerden bankanın kurucusu Mithat Paşa'nın bir resmini bulmuş, tam yataklarımızın karşısına asmıştı. Dokuz ay boyunca Mithat Paşa'yla uyuyup, Mithat Paşa'yla uyanmıştık. Hiç resmini gördünüz mü, bilmiyorum, sakallı, suratsız, meymenetsiz bir adam.

Neyse...

Şu sıralar bilgisayar başında çalışırken arkada Youtube'da Halk TV, KRT, Tele1 falan çalıyorum. Geçenlerde seçtiğim program bitti, Youtube'un otomatik olarak seçtiği sonraki video başladı, ben de başka bir program aramaya üşendim, bıraktım, devam etsin.

Merdan Yanardağ, Ceyda Karan, bir de Mehmet Ali Güler bir tartışma programında konuşuyorlar. Bu Merdan Yanardağ denen adamdan hiç haz etmem. Televizyon kanalının sahibi mi, müdürü mü, öyle bir şey, her programında ekibindekilere tepeden, hıyar hıyar konuşur, "Oğlum bul bunun haberini", "Koy bunun KC(?)'sini" falan şeklinde.

Önce ABD'ye bir peşrev çekip, #direnmaduro olduk haliyle, sonra laf döndü dolaştı, Ziraat Bankası'na geldi.

Bu Merdan Yanardağ kalkıp,"Yazık oldu yılların bankasına. Ziya Paşa kurmuştu, şimdi haline bak" falan gibi bir laf etti.

Anama küfür edilmiş gibi hissettim kendimi. Ne Ziya Paşa'sı ya? Koç gibi sakallı, suratsız Mithat Paşa kurdu memleket sandıklarını. Sonra da iyi günde zor günde bir Ziraat Bankası oldu ülkemde.

Bir de Ziya Paşa ne alaka? Tanzimat Fermanı değil ki bu, altı üstü bildiğin Ziraat Bankası.

Yine de aradan otuz sene geçmiş, bilmediğim, unuttuğum bir şeyler olabilir dedim. Gugılladım, Ziya Paşa ile Ziraat Bankasının tek alakası Ziraat Bankası'nın Ziyapaşa Şubesi! Bankanın web sayfasına gittim, tarihçelerini, milestone'larını falan bir daha okudum. Ziya Paşa, Miya Paşa yok!

İşin aslında devamı da vardı. Bu bankayı kuran Ziya Paşa dediğinde araya M. Ali Güler girdi, “Kurucusu galiba Mithat Paşa idi” gibi bir laf etmeye kalktı. Yanardağ derhal bunun ağzının payını verdi “Hayır! Ziya Paşaydı” diye. Hem de azarlayıcı bir tonla.

Sonra da bir düşündü, içine bir kurt düştü. İşi sağlama almak için “Mithat Paşa bankanın kurucusu değil ama ilk genel müdürüydü" dedi. Sonra iş biraz daha kaka sardı. Tanzimat döneminde genel müdürlük diye bir ünvanın olmadığına uyandı. "Yani genel müdürlüğün o zamanki karşılığı" falan gibi bir laf etti. Etraftakiler "CEO" 'su falandır diye espiri yaparken bu gargaraya getirip, konuyu değiştirdi.

Ancak, ukalalığa bakar mısınız? Adam yılmıyor, kanının son damlasına kadar çırpınıyor. Battıkça çırpınıyor, çırpındıkça daha da derine batıyor.

Tam anlamıyla ülkeme yakışan aydın.

Ağızından Ziya Paşa çıktı ya, bizim Mithat Paşa'yı "Yavlum Mithat" yapıp, "kurucu" Ziya Paşa'nın yaverliğine genel müdür titriyle atadı. Mazallah, ağzından "Bankanın kurucusu Namık Kemal'di" gibi bir şey çıksaydı, koca şaire Vatan Yahut Silistre oyununda memleketi çiftçiye verilecek uzun vadeli düşük faizli krediler kurtaracak dedirtirdi.

Bir daha tekrarlıyorum, ülkeme yakışan aydın tarifi: Elli gram ukalalık, bir çorba kaşığı hıyarlık, yarım kilo inat, üç sap klişe, kaba ateşte pişirilip, hayali tabaklarda çav bella eşliğinde servis edilir. Sol eller havadayken, sağ eldeki kaşıkla yenir.

Bir tivit attım. Hak getire tabi. Bu insanlar "Ben yanılmışım" falan dererler mi?

Başka bir gün yine Youtube'da halleniyorum.

3Gen isimli bir ekonomi programı var. Üç ekonomist ülke ekonomisine bakıyorlar. Fena da değiller. Bir anti-ukalalık filtresiyle gayet dinlenebilir oluyorlar.

Bunlardan biri Selçuk Geçer. Hararetli bir devletçi vs. piyasa ekonomisi tartışmasının bir noktasında "Size bir örnek vereceğim. Alın eski Yugoslavya'yı mesela" dedi, ve devam etti.

"Daha kominist bir ülke bile değildi!"

Lan oğlum ne diyorsun sen? Eski Yugoslavya'da insanlar Komünist Parti'ye kayıtlı doğarlarmış. Eski Sovyetler Birliğinden bile daha kominist bir ülkeymiş Yugoslavya. Trump'ın karısı Melania'nın babasının KP üyesi olduğunu keşfeden bir çav bella muhabir, onun zoraki parti üyesi yapıldığını anlamadan "Komünist Partisi üyesi emekçi babanın kızı Melania, kapitalist dünyanın först leydisi oldu" şeklinde bir haber bile yapmıştı 😛

Karım dahil yüzlerce ex-Yugoslav tanıyorum. Yugoslavya komünist değilmiş desem, önce beni bir doktora götürüp, muayene ettirirler, sonra da ülkeden sınırdaşı...

Yugoslavya soğuk savaş süresince Varşova Paktı'nın bir üyesi değildi, belki onla karıştırdı, bilmiyorum.

Ama Yugoslavya'ya komünist değildi demek baştan aşağı zırva...

Buna kibarca durumu anlatan bir tivit attım. Oblivion! Ne bir itiraz, ne bir ikrar. Eh, yukardaki aydın tarifini tekrarlamayayım bir kez daha.

Aslında bu aydınların hemen hepsinde bulunan anlaşılmaz bir saplantı daha var sevgili arkadaşlar.

Dilbilimine, daha doğrusu yabancı sözcüklerin etimolojilerine karşı tarifi zor, tuhaf bir tutku!

Ama bunca tutkuya rağmen çoğu Türkçeyi bile doğru düzgün konuşamadan, yabancı sözcüklerin anlamlarını hayasızca kıçlarından uyduruyorlar.

Buna o kadar çok örnek var ki, burda sıralasam mideniz ağrır.

Neyse, Selçuk Geçer aynı programda Yugoslavya sözcüğünün Büyük Slavlar demek olduğunu idda etti.

Yugo kelimesini İngilizce Huge'a mi benzetti, bilinmez. Ancak bir kaç kez, hem de üstüne basa basa "Bakın YYYUGO- SLAVYA, yani BÜYYÜK SLAVLAR" diye tekrarladı, durdu.

Halbuki Niş'te geçirdiğim üç sene boyunca kim bilir kaç yüz kere otoyolda "Niš Jug" yani "Niş Güney" çıkışını aldım. Kısaca "Jug" yani "Yug", "Güney" demek. "Jug-o-Slavija" yani "Yugoslavya" da "Güney Slav'ların ülkesi"...

Bir tivit daha attım, kapı duvar tabi...

Artık her zırvaya bir tivitle karşılık veriyorum.

Bugün Can Afaklı Macron'a hitaben yazılmış Fransızca bir mektubu okuyordu.

"Monsenyör Makron" diye başladı.

Ne diyor bu ya? Papa'yla mı konuşuyor dedim.

Sonra uyandım.

Mektup olasılıkla "Monsieur Macron" diye başlıyordu. Bu "Monsieur" bizim "Mösyö", ama olmayınca olmuyor işte 😛

Bir tivit daha attım, şimdilik ses yok tabi.

Ama bu ilk husumetimiz değil Can Ataklı ile. Onu epeydir taciz ediyorum, ve gerçekten çok kızdırdım. Bir denk gelirse sonum kötü sizin anlayacağınız.

İşte böyle.

Birgün ortadan kaybolursam sanmayın ki size küsüp Facebook'u bıraktım. Anlayın ki bunlardan birinin eline düştüm.

Geceniz güzel olsun...

2 yorum:

  1. bunlara "yarım aydın" deniyor. yarım doktor candan, yarım hoca imandan, yarım aydın da aydınlıktan ediyor demek ki insanı..

    ama özünde bu insanların ortak özelliği yobaz olmaları. haa öteki mahallenin değil de, bu mahallenin yobazı bunlar. yobaz deyince herkesin aklına sarık-cübbe gelir. ama yakasında Atatürk rozeti olan o kadar çok yobaz var ki..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu insanlar özünde yararlı işler peşindeler, ancak coğrafyanın kabusu, ukalalık, kibir, her şeyi bildiklerini, bilmedikleri tarafını da şeytani zekalarıyla kıvıracaklarına inanmaları bütün kredibilitelerini silip, götürüyor. Bir yobaz, temelde kendisini sorgulamayan biridir. Bir aydın ise kendisini sorguluyan, yanılabileceğine inandığı için şüpheci, bilgiyi kaynak alan biri. Bu bakımdan söylediğinize katılıyorum. Yukardakilerin yaptığı "çağdaş" yobazlık.

      Sil

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...