13 Şubat 2019 Çarşamba

Yaşlandım Ama Ölmedim - Yeni iMac

Yaşlandığınızı nasıl anlarsınız?

Ben geçenlerde bilgisayarıma baktığımda anladım.2011 yılında almıştım onu. Zamanında canavar gibi bir Mac'di. Sekiz sene sonra hala çalışıyordu ama bir sütçü beygiri gibi.

Hızlı zamanlarımda senede üç kez bilgisayar değiştirirdim - kendim yapardım o zamanlar. Ağzımın tadında olsun diye her parçasını da tek tek seçerdim, zevkle işletim sistemini kurar, fine tune ederdim.

Sekiz senelik bilgisayara bakıp, boşver lan (burada sansür var), kim uğraşacak şimdi yeni bilgisayarla, onu install et, bunu düzelt falan diye diye bu güne geldim.

İşte o an yaşlandığımı anladım.

Sonra kendi kendime yaşlı olabilirsin ama daha ölmedin, kaldır kıçını dedim, kendime yeni bir iMac aldım.

Bilgisayar işinde sekiz senelik bir teknoloji farkı yontma taş devriyle İnternet çağı arasındaki| farka benzer. Yeni bilgisayarı kurduktan sonra uzun bir süre hangi aksam eskiye göre "kaç kat" hızlı çalışıyor, onu hesaplamakla uğraştım.

Aranızda sekiz yıl bekleyip, benim kadar dramatik bir upgrade yapanınız yoktur eminim ama yine de deneyimimi sizlere anlatayım, eğer yeni bir iMac almaya niyeti olanınız varsa belki bir fikir verir.

Şu sıralar bir bilgisayar almak için gerçekten iyi bir nedene ihtiyaç var sevgili arkadaşlar. Amacınız İnternet surfing, email, biraz da oyun oynamaksa eskisi gibi bilgisayar başına çökmeye gerek yok. Birçok kişi bugünlerde sadece bir cep telefonu ile bu işleri ve çok daha fazlasını rahat rahat yapabiliyor.

Yok minicik bir ekrana bakmaktansa biraz daha ağızınızın tadıyla bir IT deneyimi yaşamak isterseniz, iPad tanrıların bir hediyesi durumuna dönüşüyor. Yatakta, banyoda, tuvalette, yolda, uçakta, gemide, uzay mekiğinde, her yerde keyifle emaillerinizi okuyabilirsiniz. İşin aslı ben iPad üzerinde Photoshop ile bilgisayarda yapabildiklerimin en az yüzde ellisini rahat rahat yapabiliyorum. Yine iPad üzerinde yazılarımı yazabiliyor, dizi ve diğer filmlerimi izleyebiliyor, en önemlisi müzik dinleyebiliyorum. Eskiden koca iki hoparlör, amfi, kasetçalar, pikap falan gibi aletleri bir araya getirip, evdekileri uyandırmadan sesi biraz daha açabilir miyim diye düşünürken, şimdi beş küsür bin şarkıyı iPad'e koyup, bluetooth bir kulaklıkla mükemmel müziğe doyuyorum.

Kısacası bir bilgisayar alıp, başına çökmek için gerçekten geçerli bir sebebiniz olması gerekiyor.

🐝Mezzy🐝 dahil hepimizin birer iPad'i var. Jelena ile bazen evde birbirimizi Facetime'lıyoruz! 🐝Mezzy🐝'nin iPad'i için yirmi dolara Amazon'dan lastik bir çerçeve aldık. Ama Alman nasıl yaptıysa 🐝Mezzy🐝 o iPad'i üst kattan aşağı attı, çizilmedi bile. Çizgi filmlerdeki gibi üzerinde tepiniyor, duvara fırlatıyor, iPad duvara çarpıp zıplıyor ve geri düşüyor. Yine bir çizik bile yok.

Kısacası iPad, yada başka bir tablet gündelik işler için yetiyor da artıyor.

Ben iMac'i programlama, web tasarımı ve fotoğraf editlemesi için kullanıyorum. Aktif olarak çalışan beş tane web sitemiz var, bunları da bir iPad ile ayakta tutmam olanaksız. Ucuzluktan aldığım bir portable Macbook Pro'm var ama fotoğraflar için 27 inçlik büyük bir ekran gibisi yok.

İşte bu duygu ve düşüncelerle yeni iMac'in kutusunu açtım. Boyu eski iMac ile aynı olsa da yeni iMac o kadar incelmiş ki, acaba arkaya başka bir parça mı takılıyor diye bakındım.

Evet, yeni iMac çok daha ince, ancak bu incelik bir CD Drive'a patlamış. Yeni iMac'lerde çoktandır bir CD Drive yok.

Bu çağda ne yapacaksın bir CD Drive'ı diye sorarsanız, arabamda hala bir CD Changer var, ona CD yazmak için kullanıyorum. N'apayım, sizler gibi USB Stick'li, Bluetooth'lu bir müzik sistemi yok arabada. İşin komiği araba daha yeni yüz bin'i devirdi, yani bir on sene daha rahat rahat kullanabiliriz. Arabayı değiştirmeye de kıyamıyorum, çok seviyorum falan. Ha bir de yenisi çok pahalı deyip bırakalım, konumuz araba değil 😛 Sözün kısası bir süre daha CD yazmaya devam etmek gerekecek.

Aşağıda bir yerde on beş sene önce aldığım external bir CD Writer vardı. Neyse ki yeni iMac ile çalıştı, ben de CD sorunumu halletmiş oldum.

Ancak işler yeni iMac'i prize takıp, çalıştırınca değişti. Bu iMac'in "Retina" bir ekranı var ki, eskisine göre beni birkaç çağ atlattı.

Bana sorarsanız bir 27 inch iMac ekranı, paranın satın alabileceği en güzel görüntü veren ekranlardan biridir. Ancak üstüne bu ekran bir de "Retina" olunca olay nirvana seviyesine ulaştı böyle.

Hemen bu Retina işini anlatayım size kısaca.

Biliyorsunuz, dijital cihazlarda bir görüntü pixel isimli noktalardan oluşur. Bu pixel'ler ne kadar küçük olursa o kadar az farkedilir ve görüntü de o kadar yumuşak olur.

Bir Retina ekranda bu noktalar o kadar küçük, o kadar yoğundur ki gözlerimizle normal bir bakma uzaklığından bu noktaları seçemeyiz.

Kısa bir örnek, ekranı Retina olmayan eski iMac'de her inch üzerinde 109 pixel var. Retina iMac'de ise bu sayıyı her inch üzerinde 218 pixel'e yükselmiş. Hemen iki katı yoğunluk diye atlamayıp, iki boyutlu düşünelim, Retina iMac'lerde yoğunluk eskilerine göre dört kat artmış.

Bu ölçü birimine ppi, yani pixels per inch derler. Retina 27 inch iMac'lerdeki 218 ppi aslında çok yüksek sayılmaz. Bir iPhone X'de mesela bu sayı 458 ppi'a çıkar. iPhone X'in 5.8 inch'lik küçük ekranında bu yoğunluğun getirdiği pixel sayısıyla uğraşmak mühendislik bakımından çok zor değildir. Ancak Apple eğer 458 ppi'lık aynı yoğunluğu iMac'in 27 inch'lik ekranında kullansaydı belki yoğunluk 16 kat yükselecekti ama garip grafik kartı da zilyonlarca pixel ile uğraşmak zorunda kalacak ve herhalde garip bilgisayarı bir buzdolabında soğutmak gerekecekti.

Ez cümle, 218 ppi... Good!

Yeni ekran bu haliyle 5120 x 2880'lik, kısaca 5K'lık bir çözünürlük sağlıyor ki, bu en baba 4K video'dan bir 1000 pixel daha yüksek. İşin aslı kendi ekranının üstüne, yeni iMac'e bir 5K yada iki 4K ekran daha bağlayabiliyorsunuz.

Ez cümle, yeni iMac ile ekran ve çözünürlük sıkıntımız yok.

Yeni iMac ile iki yenilik daha geldi. Biri klavye, öbürü mouse.

Yeni klavyenin ayrı bir rakam tuşu ve PC'lerden alıştığımız Home, End, PgUp, PgDn, Delete galan gibi tuşları var. Eski klavye küçüklüğüyle estetik olarak güzel dursa da, yeni klavye çok daha kullanışlı.

Ancak gecenin sürprizi, hem klavye, hem de mouse artık pil gerektirmiyor. Yanlış anlamayın ikisi de kablolu değiller, sadece içlerinde bir yerde şarj edilebilir pilleri var.

Eski klavyeyi, özellikle mouse'u kullananlarınız bilir, her iki haftada falan bir pil değiştirmek gerekirdi. Yeni mouse için Apple iki ay şarja gerek yok diyor. Henüz iki ay olmadı bilgisayarı alalı, ancak kurum esnasında non-stop 18 saat kullanımdan sonra mouse'un pili %90 dan %87'ye düştü. Yani şarj evladiyelik.

İşin daha da güzel tarafı klavye ve mouse'un nasıl şarj edildiği.

Her ikisinin de üzerinde birer Lightning Port'u var. Yani iPhone'u şarj ettiğiniz port. Bir iPhone kullanıyorsanız, zaten her daim iMac'e takılı bir Lightning kablosu vardır. Yapacağınız tek şey iki ayda bir bunu mouse'a takmak. Bir iki dakikalık şarj bir günlük kullanıma yetiyor, tüm pil de iki saatte doluyor.

Ez cümle, klavye ve mouse, Hallelujah!

Evde müzik, video, fotoğraf falan gibi paylaşılabilir medya için NAS denilen bir file server kullanıyorum. Bütün fotoğraflar ayrıca iMac'e bağlı bir external hard disk üzerine backup'lı. Bu backup diski de cloud'a backup'lıyorum. Biraz paranoya ama olsun o kadar.

Yukarda bahsettiğim hard disk iMac'e bir USB port üzerinden bağlı. Diskin kendisi USB 3.0 dedikleri standarda sahip olsa da sütçü beygiri iMac'in üzerinde sadece USB 2.0 portları var. O yüzden bu diske bir şeyler yazmak el yazısıyla kitap çoğaltmak gibi bir şey.

Yeni iMac'in üzerinde İse koç gibi dört tane USB 3.0 portu var. Backup hard disk uçuyor!

Biraz rakamlarla konuşmak gerekirse USB 2.0 saniyede 50 Megabyte, USB 3.0 ise saniyede 625 Megabyte bilgi taşıyabiliyor. Yani benim backup disk on kat falan hızlandı!

Çok detayına girmeden bir fikir verme bakımımdan bir harf çoğunlukla 1, "ç", "ğ" gibi egzotik harfler için de 2 Byte yer kaplar. 1 Megabyte = 1024 Kilobyte, 1 Kilobyte de 1024 Byte'dır. Kısaca USB 3.0 saniyede 1024x1024x625 harf taşıyabilir (aslında biraz daha az, çünkü 625 Megabyte/saniye'lik kapasitenin birazı disk ile bilgisayarın gönderilen verini doğru gidip gitmediğini anlamak için haberleşmelerinde kullanılır - bak gönderiyorum, tamam gönder, yakala, tuttum, ne yollamıştın, şunu yolladım, tamam doğru gibi).

Yine çok sık kullandığım fotoğraf makinelerindeki SD kartların okuyucusu da içerden başka bir USB portu ile bilgisayara bağlanır. Bu port aynı harici portlarda olduğu gibi eski iMac'da bir USB 2.0, yenisinde de bir USB 3.0 portudur,

SD kartlarının çoğu USB 3.0'ın 625 Megabyte/saniyelik kapasitesinin tümünü kullanacak kadar hızlı olmadıklarından yeni iMac'de on kat daha hızlı çalışmadılar ama yine hissedilebilir kadar hızlı veri transferi yapıyorlar.

Çok bir işe yaramasa da yine dahili bir USB port'a takılı, ekranın tepesindeki kamera da hem daha hızlı, hem de biraz daha yüksek çözünürlükte çalışıyor. Teorik olarak çözünürlüğü 720'den 1080p'ye çıkmış ama 27 inch ekranı omuzunuza alıp, çocuğunuzun doğum gününü videoya çekmeyeceğinize göre bu yenilik pek hayatınızı değiştirmeyecektir. Bu kameranın FaceTime yada Messenger chat'leri için kabul edilebilir bir görüntü vermesi bence yeterlidir. 720p de bu iş için çok bile.

Printer, scanner gibi USB 2.0 için bile yavaş cihazlarda herhangi bir hızlanma doğal olarak beklemiyordum, olmadı da.

Gelelim yeni iMac'in en karışık ama en eğlenceli bağlantı noktasına.

Yeni iMac'in arkasında iki tane Thunderbolt 3 port'u var. Apple ile Intel'in ortak çalışması bu manyak portun hızı 40 Gigabit/saniye yani 5 Gigabyte/saniye, yani 5 x 1024 = ~5100 Megabyte/saniye. USB 3.0'ın 625 Megabyte/saniyelik hızını hatırladınız mı?

Thunderbolt 3 ile sadece USB tarzı veri değil, dijital ekran bağlantısı yapmak da mümkün. Yukarda bahsettiğimiz ikinci ve üçüncü ekranlar da bu portlara takılıyor zaten.

Thunderbolt 3 bir USB-C bağlantısı kullanıyor. Herkes bu USB-C'yi bir USB protokolü zannediyor ama USB-C sadece konnektörün yani kablonun ucunun ismi.

Çok yakın zamanda Apple, Samsung, HP, vs., herkes, her yerde bu USB-C bağlantısını kullanacak. Bu fiş hem çok sağlam, hem de üzerinde bol bol elektrik var - kabloları ağızınıza almak gibi bir huyunuz varsa dikkat. Birçok cihaz artık duvardaki pirize takılı ekstra bir adaptöre ihtiyaç duymayacak.

Bu porta Thunderbolt olmayan bir USB 3.1 cihaz bağlamak da mümkün. Bu durumda port hızını otomatik olarak USB 3.1"in 1.25 ya da 2,5 Gigabyte/saniye hızına düşürüyor.

Aynı porta bir USB 3.0 ve aşağısı bir cihazı bir adaptörle bağlamak da mümkün ama bunun için aklıma yatan bir senaryo bulamıyorum. Belki beş external USB 3.0 hard diskiniz varsa, dört USB 3.0 portunun tamamını kullanıp, beşincisini bir adaptörle Thunderbolt portuna takabilirsiniz ama çok fantezi yapıyoruz burda...

Yeni iMac'i ise SSD ismi verilen, eski hard disklerin mekanik/manyetik veri saklama sistemlerinin aksine verileri elektronik olarak saklayan bir disk ile almaya karar verdim. İlk çıktığı günlerde biraz canımı yakmış olsalar da SSD'ler artık olgunlaştılar ve çok daha güvenli hale geldiler. Bu diskler özellikle boot denilen bilgisayarın ilk açılışı anında anormal hızlı çalışıp, bir kaç saniye içerisinde bilgisayarı kullanıma haIr hale getirirler. Yine genelde veri tabanı kullanan uygulamalarla çok hızlı çalışırlar.

256 Gigabyte ve 1 Terabyte'lık SSD seçeneklerinden 256 Gigabyte olanını aldım. Çünkü 1 Terabyte SSD'li model annesinin evlilik töreni kadar pahalıydı.

Eski iMac’de 1 Terabyte hard disk vardı. Bir kaplumbağa kadar yavaştı ama bana bol bol hard disk alanı sağlıyordu. Ben de bu müsrifliğe fazlasıyla alışmıştım, 256 Gİgabyte bir anda gözüme çok küçük geldi.

Gittim, kendime 130 Dolara 500 Gigabyte'lık bir external SSD aldım, onu da Thunderbolt portlarından birine taktım. USB 3.1 gibi çalışan bu disk, portun hızını 5 Gigabyte/saniyeden 1.25 Gigabyte/saniyeye düşürdü, ama kim takar, SSD'nin maksimum hızı zaten 500 Megabyte/saniye. Bu bile eski iMac'in asli hard diskinden çok daha hızlı.

Böylece yer sorunumu çözmüş oldum.

Maliyet düşürme amaçlı aldığım bu disk bana başka bir olanak daha sağladı. SSD external olduğu için cebime atıp, bütün dosyalarımı yanımda gezdirebiliyorum. Boyu da parmak kadar zaten, bir adaptöre de ihtiyacı yok, tam seyahatlik...

Dikkat ettiyseniz size hiç işlemciden, grafik kartından falan bahsetmedim. İşlemci eski iMac'de olduğu gibi bir quad-core, hızı da 400 Mhz daha yüksek. Yeni teknoloji biraz daha hızlı, biraz daha az sıcak, ama ayaklarımı yerden kesmedi işin açıkçası.

Grafik kartı tabi ki, iki 5K ya da bir 5K ve iki 4K ekranı destekleyecek kadar güçlü. Bir de çok derinine girmeden, Metal isimli bir teknoloji sayesinde uygulamalar grafik işlemcisini doğrudan kullanabiliyor, bu da başta yeni işletim sistemi Mojave, Photoshop gibi sınırlı sayıda bir iki programı hızlandırabiliyor. Yine de çok fazla heyecan yok bu cenahta.

Bellek olarak 16 Gigabyte aldım, ancak iki boş bellek slot'ı var, gerekirse beş dakikada 32 Gigabyte'a çıkabilirim. Eski iMac 12 Gigabyte'dı, şu an bile artı 4 Gigabyte hayatımı kolaylaştırdı.

Yeni iMac wi-fi için 802.11ac protokolünü kullanıyor. Yine 802.11ac bir router ya da access point'iniz varsa sizi çok çok memnun eden hızlara ulaşabilirsiniz. Ne yazık ki ben her iki iMac'i de ethernet portu üzerinden kablo ile network'e bağladım, o yüzden 802.11ac gibi önemli bir yenilik beni çok fazla heyecanlandırmadı.

Yeni iMac'in hoparlörleri kulağıma daha kaliteli geldi. Bilgisayar üzerinden müzik dinliyorsanız ilginizi çekebilir.

Başka güzel bir sürpriz işletim sistemiyle geldi. Sipariş formunda bile işletim sistemi için Sierra diyordu, geldiğinde bir baktım, yeni Mojave'yi install etmişler. Beni yarım günlük eziyetten kurtardılar.

Mojave'nin karanlık teması çok ilgimi çekti. Üretkenliğe katkısı Apple'ın beklediği kadar olur mu bilmiyorum ama otuz senelik beyazımsı parlak temadan sonra en azından farklı geldi. Evdeki NAS ile iletişimi bana biraz daha hızlı, biraz daha güvenli geldi. Uygulamaların hepsi tabi ki eskiye göre çok daha hızlı çalışıyor ama bunun kredisinin ne kadarı Mojave’ye verilir bilemiyorum. Bu hızlanma daha ziyade yeni hardware'in bir sonucu bana sorarsanız.

Başınızı çok ağrıtmadım umarım.

Apple bence Jobs'ın disiplininden çok çok uzakta, ama halen mükemmel kullanışlı ve estetik olarak güzel ürünler çıkarabiliyor. Bu yeni iMac beni mutlu etti.

Geçenlerde bir Windows 10 Virtual Machine yapayım dedim, bir anda deja-vu oldum. O driver yok, bunun update edilmesi gerekiyor, o key'i düzelt, bu dll'i bul, bu hotfix'i run et, forumları ara, makine yüzelli kere boot etsin, installation'ın tam ortasında crash, vs....

Apple hala güzel!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...