Bu alanda kat edilecek çok yolum var, ancak bu menzildeki en önemli hedeflerimden biri olan Azerbaycan’a ailem ile birlikte gidiyoruz.
Beni izleyenlerinizin bileceği üzere karım Jelena Sırp’tır ancak inanın o Azerbaycan’ı benden daha fazla merak ediyor. Bunun üzerine kızım Melissa’ya da kökenlerini tanıtmak fırsatı eklenince, Azerbaycan gezimiz çok fazla önemli bir hale dönüştü.
Bu gezideki hedefimiz Bakü. Karabağ’ı da çok görmek istiyorum ama henüz ziyaret edilebilir bir halde mi, emin değilim. Fırsat yaratabilirsem, mutlaka göreceğim tabii.
Azerbaycan hedef taşlarından sadece biri. Ömrüm ve gücüm yeterse Özbekistan’ı, Kırgızistan’ı, Kazakistan’ı gördüm ama bir daha niye olmasın, vize alabilirsem Türkmenistan’ı, başta Uygurlar, Çin ve Moğolistan içerisindeki Türk bölgelerini, Yakutistan’ı, Tataristan’ı, Başkurtistan’ı, Dağistan’ı, Karakalpakistan’ı, Çuvaş ve Başkirler’i, Nogaylar’ı, kaldılarsa Hazarlar’ı hep görmek istiyorum.
Altmışa yakın ülke gördüm, çok azından Gagavuzya ziyaretim kadar zevk aldım.
Amacım kuru, basma kalıp kafatasçılık değil. Sadece kökenlerimi, bir parçası olduğum halkları tanımayı ve anlamayı hedefliyorum.
İşte böyle.
Fazlasıyla Azerbaycanlı tanıdığım var, bir o kadar da Azerbaycan hakkında okuyup, izledim. Ancak görmek başka elbette.
Rotamızı Bakü’ye çevirdiğimiz şu dakikalarda biraz Azerbaycan’dan bahsedelim.
Azerbaycan ülkesi ve halkı, tanımlama ve hitap bakımından biraz özen gerektiriyor sevgili arkadaşlar.
Öncelikle bizim taraftan, “Azerbaycan” sözcüğü, yanlış olarak “Azerbeycan” şeklinde söyleniyor. Etmeyin, doğru diye bildiklerinizi unutun. Adamların ülkesinin ismi “Azerbaycan”.
İkinci ve hissettiğim kadarıyla daha da önemli olan ise “Azeri” sıfatı.
“Azeri”, bizim dilimizde Azerbaycan halkını, bu insanların konuştuğu dilin lehçesini, hatta müzikte bir makamı tanımlayan bir sözcüktür.
Azerbaycan halkı ise bu sözcüğü çok sevmiyor sevgili arkadaşlar.
Bunun bir kaç sebebi var.
Ruslardan başlayalım. Ruslar “Azeri” sözcüğünü, bir bölgede yaşayan ve ortak bir dili konuşan insanları tanımlamak için kullanmış. Keza İranlılar.
Burada ne yanlış yada eksik derseniz, tanımı itibarıyla Azeri sözcüğünün bir halkı, bu halkın kimliğini kapsamıyor olması.
Ruslar da, İranlılar da, “Azeri” tanımlamasını biraz küçümsemek, biraz da toplumsal değerleri törpülemek ve bastırmak için kullanmışlar.
Bire bir aynısı olmasa da, örneğin “Dadaş” yada “Efe” sözcüğü, “Azeri” sözcüğünde olduğu gibi bir halkı, onun kimliğini tanımlamaz, sadece coğrafik bir bölgeyi, biraz da adetleri, lehçeleri falan benzer olan grupları tanımlar. Efeler de Dadaşlar da Türktürler. Aynı şekilde Azerbaycan ve Azerbaycanlılar da her şeyleriyle kendilerine özel, etnisitesiyle, kültürüyle farklı, bağımsız bir ulus ve halktır. “Azeri” sözcüğü bu özellikleri gözardı eder.
Konuyu en iyi İlber Ortaylı izah etmiş: “Türkler arasında Azeri diye bir millet yoktur. Komünist şairler bile 'Türk kızları' diye yazar. Bunu Stalin hıyarı çıkardı. Stalin cahil bir Gürcü'dür, milliyetlerden anlamaz, felaket bir heriftir!”
Şöyle anlaşalım. “Azeri” yerine “Azerbaycanlı”, dil için de “Azerbaycan dili” yada “Azerbaycan Türkçesi” diyelim.
Yine de söylemeden geçmeyelim. "Azeri" sözcüğü Türkiye Türkçesinde sadece sevgi ve yakınlık kokar. O istenmeyen anlamların hiç biri, bu sözcüğü kullanan bir Türk'ün aklına bile gelmez. Bizde Azeri makamı, Azeri lehçesi vardır. Bu terimleri o kadar çok sık kullanırız ki, "Azeri" lafı arada ağzımızdan kaçarsa, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de alınmasınlar diyelim.
Peki kim bu Azerbaycanlılar?
En basit anlamıyla biziz sevgili arkadaşlar. Hatta diğer Türki toplumlar arasında Türkiye Türklerine en yakın olan halk Azerbaycanlılar’dır. Türkiye Türkleriyle aralarındaki tek fark, tarihin bir noktasında Türkiye Türkleri Araplara denk gelip, çoğunlukla Sünni, Azerbaycan Türkleri de İranlılara denk gelip çoğunlukla Şii olmuşlar (Teknik olarak önce Sünni, sonra Şii olmuşlar, çok detayına girip, başınızı ağrıtmayayım). Şii Türk kimliğinin üzerine Sovyetler döneminden ithal edilmiş sözcükleri ve Sovyet usulü bilimsel ve sanatsal katkıları da eklersek yekünde bugünkü Azerbaycan’ı tanımlamış oluruz.
Bu arada, izleyenleriniz zaten bilecektir, ne Sünnilikle, ne Şiilikle alakam vardır. Benim gözümde biri diğerinden daha iyi, daha makbul değildir. Yaşam ilkelerim doğrultusunda kim ne isterse o olur, beni ırgalamaz. Benim ne olduğumun yada olmadığımın da başka kimseyi ırgalamayacağı gibi. Neyse çok uzattık, anladınız herhalde.
Dünyada en fazla Azerbaycanlı, ilk bakışta zannedilebileceği gibi Azerbaycan’da değil, İran’da yaşar. Dünyadaki 30-35 milyon Azerbaycanlı’nın muhafazakar bir tahminle 20 milyon kadarı İran’da yerleşiktir. Azerbaycan’da ise sadece sekiz milyonun biraz üstünde Azerbaycanlı yaşar.
Gençliğimde buram buram Azerbaycan kokan bir şarkı meşhur olmuştu. Karıya aşık olup, iki bira çeken her hasso delikanlı ya bu şarkıyı söyler, yada söyletirdi. Şarkının ismi “Ayrılık” olunca, haliyle herkes bunun bir aşk şarkısı olduğunu düşünürdü. Halbuki “Ayrılık”, yada doğru biçimiyle “Ayrılıq”, Türkmençay anlaşmasının ayırdığı Rusya ve İran’da yaşayan Azerbaycan halkı için yazılmış. Müzik bir Güney Azerbaycanlı, yani İran Azerbaycanından gelme Ali Salimi’ye, sözler ise bir İranlı, yani Farsi olan Rahim Moeini Kermanşahi’ye ait. Biz gelin bunu en bilinen yorumuyla, 1950’lerde söylendiği gibi Raşit Behbudov’dan dinleyelim.
İşin sosyo-politiğine dalıp, kafa şişirmeyelim ama 85 milyonluk İran’ın içindeki bu 20 milyonluk Azerbaycanlı nüfus, durmaksızın İran’ın uykusunu kaçırır. Son Karabağ savaşında İran’ın Ermenistan’ı desteklemesi falan hep bundandır, keza İsrail’in de Azerbaycan’la kanka olması. Enemy of my enemy durumları…
Coğrafik olarak Azerbaycan, Türkiye’nin doğusunda kalır. Azerbaycan’la kısa bir sınırımız vardır ancak, sınırı geçip, Bakü’ye arabayla gidemezsiniz. Çünkü Türkiye ile sınırı olan Azerbaycan’ın toprağı Nahçıvan ile Azerbaycan’ın gerisinin arasına Ermenistan toprağı bir bıçak gibi girmiştir, daha doğru bir deyişiyle sokulmuştur. Türkiye ile Orta Asya’daki Türk devletlerinin kara bağlantısını kesmek için 1920’lerin başında Ermenistan sınırları, Nahçıvan ile Azerbaycanın arasını kesecek biçimde tanımlanmış.
Bu günlerde adını sıkça duyduğunuz Zengezur Koridoru, Nahçıvan ile Azerbaycan’ı Ermenistan üzerinden karadan bağlayacak bir yol projesidir. Gerçekleşirse, Edirne’den yola çıkan bir kamyon, Bakü’ye kadar karadan gidip, Hazar Denizi’ni feribot ile geçerek Kazakistan ve Türkmenistana, oradan da Kırgızistan ve Özbekistan’a ulaşabilecektir.
Azerbaycan’ın, deniz ile bağlantısı olmamasına rağmen, Hazar denizi ile kıyısı vardır. Hazar Denizi teknik olarak bir göl olsa da, dünyanın en büyük gölüdür ve haysiyetli bir deniz sayılır. Uluslararası anlaşmalarda kafadan deniz kategorisine girer. Alan olarak, Karadeniz, Karayipler ve Baltık Denizi gibi denizlerle kıyaslanabilir. Suyu da normal deniz suyunun üçte biri oranında tuzludur.
Gelelim Azerbaycan’ın tarihine. Çok baş ağrıtmadan, ilginizi çekebilecek bir kaç noktaya değinelim.
Azerbaycan, çoğunuzun düşüncesinin aksine, hiç bir zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun doğrudan bir parçası olmamış. Ermenistan'ın farklı bölgeleri zaman zaman Osmanlı İmparatorluğu içinde kalmış olsa da, Azerbaycan hep imparatorluk sınırları dışında kalmış.
Bizde pek bilinmez ama, Rusya ile İran arasında uzun süren savaşlar sonunda imzalanan Türkmençay antlaşması ile Azerbaycan, İran ile Rusya arasında paylaşılmış. Yukarda değindiğimiz İran Azerbaycanlılarının bugünkü konumu hep bu anlaşmanın sonucudur. Günümüzdeki Azerbaycan, Sovyetlerin dağılması sonucunda Türkmençay antlaşması ile Sovyet tarafında kalan Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesi sonucunda kurulmuştur. Tekrar edelim, Azerbaycan’ın büyük tarafı hala İran sınırları içindedir.
Azerbaycan, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olmasa da, imparatorluk tarihi boyunca her iki ulus varoldukları süre boyunca birbirleriyle güçlü ilişkiler kurmuş. Gerçi Yavuz’un Şii/Alevi takıntısı yüzünden Safeviler’le hoşlaşması araya biraz kara kedi sokar gibi olmuş ama her iki halk da birbirlerine sevgi duymayı hiç bırakmamış.
Peki kim bu Azerbaycanlılar?
En basit anlamıyla biziz sevgili arkadaşlar. Hatta diğer Türki toplumlar arasında Türkiye Türklerine en yakın olan halk Azerbaycanlılar’dır. Türkiye Türkleriyle aralarındaki tek fark, tarihin bir noktasında Türkiye Türkleri Araplara denk gelip, çoğunlukla Sünni, Azerbaycan Türkleri de İranlılara denk gelip çoğunlukla Şii olmuşlar (Teknik olarak önce Sünni, sonra Şii olmuşlar, çok detayına girip, başınızı ağrıtmayayım). Şii Türk kimliğinin üzerine Sovyetler döneminden ithal edilmiş sözcükleri ve Sovyet usulü bilimsel ve sanatsal katkıları da eklersek yekünde bugünkü Azerbaycan’ı tanımlamış oluruz.
Bu arada, izleyenleriniz zaten bilecektir, ne Sünnilikle, ne Şiilikle alakam vardır. Benim gözümde biri diğerinden daha iyi, daha makbul değildir. Yaşam ilkelerim doğrultusunda kim ne isterse o olur, beni ırgalamaz. Benim ne olduğumun yada olmadığımın da başka kimseyi ırgalamayacağı gibi. Neyse çok uzattık, anladınız herhalde.
Dünyada en fazla Azerbaycanlı, ilk bakışta zannedilebileceği gibi Azerbaycan’da değil, İran’da yaşar. Dünyadaki 30-35 milyon Azerbaycanlı’nın muhafazakar bir tahminle 20 milyon kadarı İran’da yerleşiktir. Azerbaycan’da ise sadece sekiz milyonun biraz üstünde Azerbaycanlı yaşar.
Gençliğimde buram buram Azerbaycan kokan bir şarkı meşhur olmuştu. Karıya aşık olup, iki bira çeken her hasso delikanlı ya bu şarkıyı söyler, yada söyletirdi. Şarkının ismi “Ayrılık” olunca, haliyle herkes bunun bir aşk şarkısı olduğunu düşünürdü. Halbuki “Ayrılık”, yada doğru biçimiyle “Ayrılıq”, Türkmençay anlaşmasının ayırdığı Rusya ve İran’da yaşayan Azerbaycan halkı için yazılmış. Müzik bir Güney Azerbaycanlı, yani İran Azerbaycanından gelme Ali Salimi’ye, sözler ise bir İranlı, yani Farsi olan Rahim Moeini Kermanşahi’ye ait. Biz gelin bunu en bilinen yorumuyla, 1950’lerde söylendiği gibi Raşit Behbudov’dan dinleyelim.
İran’daki Azerbaycanlılar her şeyleriyle Azerbaycanlı, Yani Türk. Türkçe konuşuyor, Türk yemekleri yiyiyor, Türk müzikleri dinliyorlar. Ben Tebriz’e gitmedim ama izlediğim kadarıyla her şeyiyle bir Türk şehri. Ali Hamaney’in babası, Mesut Pezeşkeyan’ın annesi ve babası hep Azerbaycanlı, yani Türk. Türkçe konuşurlar, Türk kültürüne fazlasıyla yakındırlar.
İşin sosyo-politiğine dalıp, kafa şişirmeyelim ama 85 milyonluk İran’ın içindeki bu 20 milyonluk Azerbaycanlı nüfus, durmaksızın İran’ın uykusunu kaçırır. Son Karabağ savaşında İran’ın Ermenistan’ı desteklemesi falan hep bundandır, keza İsrail’in de Azerbaycan’la kanka olması. Enemy of my enemy durumları…
Coğrafik olarak Azerbaycan, Türkiye’nin doğusunda kalır. Azerbaycan’la kısa bir sınırımız vardır ancak, sınırı geçip, Bakü’ye arabayla gidemezsiniz. Çünkü Türkiye ile sınırı olan Azerbaycan’ın toprağı Nahçıvan ile Azerbaycan’ın gerisinin arasına Ermenistan toprağı bir bıçak gibi girmiştir, daha doğru bir deyişiyle sokulmuştur. Türkiye ile Orta Asya’daki Türk devletlerinin kara bağlantısını kesmek için 1920’lerin başında Ermenistan sınırları, Nahçıvan ile Azerbaycanın arasını kesecek biçimde tanımlanmış.
Bu günlerde adını sıkça duyduğunuz Zengezur Koridoru, Nahçıvan ile Azerbaycan’ı Ermenistan üzerinden karadan bağlayacak bir yol projesidir. Gerçekleşirse, Edirne’den yola çıkan bir kamyon, Bakü’ye kadar karadan gidip, Hazar Denizi’ni feribot ile geçerek Kazakistan ve Türkmenistana, oradan da Kırgızistan ve Özbekistan’a ulaşabilecektir.
Azerbaycan’ın, deniz ile bağlantısı olmamasına rağmen, Hazar denizi ile kıyısı vardır. Hazar Denizi teknik olarak bir göl olsa da, dünyanın en büyük gölüdür ve haysiyetli bir deniz sayılır. Uluslararası anlaşmalarda kafadan deniz kategorisine girer. Alan olarak, Karadeniz, Karayipler ve Baltık Denizi gibi denizlerle kıyaslanabilir. Suyu da normal deniz suyunun üçte biri oranında tuzludur.
Gelelim Azerbaycan’ın tarihine. Çok baş ağrıtmadan, ilginizi çekebilecek bir kaç noktaya değinelim.
Azerbaycan, çoğunuzun düşüncesinin aksine, hiç bir zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun doğrudan bir parçası olmamış. Ermenistan'ın farklı bölgeleri zaman zaman Osmanlı İmparatorluğu içinde kalmış olsa da, Azerbaycan hep imparatorluk sınırları dışında kalmış.
Bizde pek bilinmez ama, Rusya ile İran arasında uzun süren savaşlar sonunda imzalanan Türkmençay antlaşması ile Azerbaycan, İran ile Rusya arasında paylaşılmış. Yukarda değindiğimiz İran Azerbaycanlılarının bugünkü konumu hep bu anlaşmanın sonucudur. Günümüzdeki Azerbaycan, Sovyetlerin dağılması sonucunda Türkmençay antlaşması ile Sovyet tarafında kalan Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesi sonucunda kurulmuştur. Tekrar edelim, Azerbaycan’ın büyük tarafı hala İran sınırları içindedir.
Azerbaycan, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olmasa da, imparatorluk tarihi boyunca her iki ulus varoldukları süre boyunca birbirleriyle güçlü ilişkiler kurmuş. Gerçi Yavuz’un Şii/Alevi takıntısı yüzünden Safeviler’le hoşlaşması araya biraz kara kedi sokar gibi olmuş ama her iki halk da birbirlerine sevgi duymayı hiç bırakmamış.
Unutmayalım, Safeviler ve Azerbaycanlılar aynı kökenden gelirler. Tam doğrusu, Safeviler, Azerbaycanlı bir Türk aile, yani hanedandır. Tıpkı Osmanlılar gibi. Safevilerin kurucu hükümdarı Şah İsmail de Türkçe konuşan, Türk yemeği yiyen bir Azerbaycan Türküydü. Büyük, bilge bir lider, aynı zamanda gerçek bir şairdi. Tabii ki Türkçe yazardı:
Safeviler'e ilk önemli darbeyi 1514'te Yavuz, Çaldıran savaşında vurdu, 1736’da da Nadir Şah tarafından yıkıldılar. Ama arkalarında bıraktıkları muazzam kültürel miras bugün Azerbaycan ve İran'da her anlamda sürmekte.
Rus İmparatorluğu’nun parçalanması sonucunda, 1918 yılında Azerbaycanlılar, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetini kurmuşlar. Bu devlet, İslam dünyasındaki ilk laik parlamenter demokrasidir.
Osmanlı İmparatorluğu da, bu yeni kurulan Türk devletini, özellikle Bolşevikler’e karşı desteklemek için Nuri Paşa (Enver Paşa'nın kardeşi) komutasında bir orduyu Azerbaycan’a göndermiş. Nuri Paşa özellikle Bakü’nün Ermenistan işgalinden kurtarılması esnasında önemli ölçüde yardımcı olmuş.
Nuri Paşa’nın gayretleri elbette Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonucunda son bulmuş, ancak varlığı ve yardımları Azerbaycanlılar tarafından hep hatırlanmış.
Bizim tarih kitaplarında ismi geçer mi, geçmez mi, bilmiyorum ama Nuri Paşa bugün Azerbaycan’da hala sevilen ve hatırlanan bir kişilik.
Gelelim Azerbaycan Türkçesine.
Gerçek Türkçeyi, Türkiye’de konuşulan Türkçe zannedip, başka lehçelere burun kıvıran zırcahilleri bir tarafa koyalım.
Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesi konuşanlar tarafından tamamen anlaşılır bir Türkçe.
Sadece biraz hayal gücü.
En sevdiğim Azerbaycan Türkçesi sözcük “şirin”. Tatlı demek, ama mecazi değil, baklava, şeker tatlıdır tatlısı!
Azerbaycan Türkçesinin gramerinde devamlılık yok. Yani “geliyorum” değil, “gelirem” diyorlar. Gidin Erzuruma, Dadaşlar da böyle konuşur. O yüzden çok havalanmayalım. Hele benim gibi bir de anadili Slav bir dil olup, master’ını Fransızca üstüne yapmış biri ile evliyseniz - çünkü her iki dilde de devamlılık yoktur, çok rahat alışıyorsunuz (yada “alışırsen”, daha da doğru şekli ile “öyreşirsen” :)
Diğer tüm Türk lehçelerinde olan, ama Türkiye Türkçesinde olmayan gırtlaktan gelen “kh” sesine biraz alışmak gerekiyor. “Kale” yerine “Khala” - “Bu gala daşlı gala” gibi. Fonetik yazıyorum, yoksa Azerbaycan alfabesiyle “kale”, aslında “qala” şeklinde yazılıyor.
“Çocuk”, “Uşak”, ki burada biraz Laz oluyoruz, “İyi” ise “Yahşi”, “Para”, “Pul”, "Nasıl" da "Neçe". Yani bilmediğiniz bir şey yok, tekrar etmek pahasına, sadece biraz hayal gücü.
Latince bazlı, yada Slav bir dil biliyorsanız “respublika” yada “prezident” gibi sözcükleri de hemen tanıyacaksanızdır. “Cumhuriyet” kelimesini Türkçe zannedip, Azerbaycanlılar’a niye Türkçe yerine Rusça bir kelime olan “Respublika” ‘yı kullanıyorsunuz diyenleri de İlber Hoca’ya havale ediyorum.
Sözün kısası, bir zorluk yok. Var diyenler de ilgi çekmeye çalışan hıyarlar, hepsi o. Gelmeden önce Bakü’de bir restoranı arayıp, Türkçe konuşarak, problemsiz biçimde bir rezervasyon yaptım.
Azerbaycanlılar gaza sonuna kadar basıp, öz Azerbaycan Türkçesi konuştukları zaman anlamak zorlaşıyor, ancak her iki dil de normal koşullarda tamamen anlaşılabiliyor. Bu arada, siz fark etmeseniz de, Azerbaycanlı kardeşlerimiz Türkiye Türkçesi konuşarak bizi fazlasıyla idare ediyorlar. Bu jeste karşı, Azerbaycan’a gidenlere ödev olsun, siz de biraz sıkın ve Azerbaycan Türkçesi konuşmaya çalışın.
Size biraz Azerbaycan havası koklatmaya çalıştım. Azerbaycanlıları ise sonraki yazılara saklıyorum. Bu güzel insanları sizlere ne kadar haklarını vererek anlatabileceğim, bilmiyorum. Görüp, tanımak gerekiyor.
Herneyse, başlamak, bitirmenin yarısıdır.
Məndən pəhri çəkən alimlər, füzəlâ
Xətayi həqq şərabın içdi, sərməndir bu gün
Yani:
Benden övgüyle bahseden alimler ve bilginler
Hatayi, hakikat şarabını içti, bugün mest olmuştur
Sufi felsefesi bu, hemen şarabı duyunca aklınız başka yerlere gitmesin. Ulvi, ebedi bilgi, gerçeklik, beni öylesine etkiledi ki, dünyada olup biten bunun yanında hiç bir şey diyor, mealen.
Safeviler zaman ilerledikçe İranlı/Farsi bir eksene doğru kaysa da, kökenlerinden kaynaklı Türk değerleri varolmaya devam etti.
Safeviler zaman ilerledikçe İranlı/Farsi bir eksene doğru kaysa da, kökenlerinden kaynaklı Türk değerleri varolmaya devam etti.
Safeviler'e ilk önemli darbeyi 1514'te Yavuz, Çaldıran savaşında vurdu, 1736’da da Nadir Şah tarafından yıkıldılar. Ama arkalarında bıraktıkları muazzam kültürel miras bugün Azerbaycan ve İran'da her anlamda sürmekte.
Osmanlı İmparatorluğu da, bu yeni kurulan Türk devletini, özellikle Bolşevikler’e karşı desteklemek için Nuri Paşa (Enver Paşa'nın kardeşi) komutasında bir orduyu Azerbaycan’a göndermiş. Nuri Paşa özellikle Bakü’nün Ermenistan işgalinden kurtarılması esnasında önemli ölçüde yardımcı olmuş.
Nuri Paşa’nın gayretleri elbette Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonucunda son bulmuş, ancak varlığı ve yardımları Azerbaycanlılar tarafından hep hatırlanmış.
Bizim tarih kitaplarında ismi geçer mi, geçmez mi, bilmiyorum ama Nuri Paşa bugün Azerbaycan’da hala sevilen ve hatırlanan bir kişilik.
Gelelim Azerbaycan Türkçesine.
Gerçek Türkçeyi, Türkiye’de konuşulan Türkçe zannedip, başka lehçelere burun kıvıran zırcahilleri bir tarafa koyalım.
Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesi konuşanlar tarafından tamamen anlaşılır bir Türkçe.
Sadece biraz hayal gücü.
En sevdiğim Azerbaycan Türkçesi sözcük “şirin”. Tatlı demek, ama mecazi değil, baklava, şeker tatlıdır tatlısı!
Azerbaycan Türkçesinin gramerinde devamlılık yok. Yani “geliyorum” değil, “gelirem” diyorlar. Gidin Erzuruma, Dadaşlar da böyle konuşur. O yüzden çok havalanmayalım. Hele benim gibi bir de anadili Slav bir dil olup, master’ını Fransızca üstüne yapmış biri ile evliyseniz - çünkü her iki dilde de devamlılık yoktur, çok rahat alışıyorsunuz (yada “alışırsen”, daha da doğru şekli ile “öyreşirsen” :)
Diğer tüm Türk lehçelerinde olan, ama Türkiye Türkçesinde olmayan gırtlaktan gelen “kh” sesine biraz alışmak gerekiyor. “Kale” yerine “Khala” - “Bu gala daşlı gala” gibi. Fonetik yazıyorum, yoksa Azerbaycan alfabesiyle “kale”, aslında “qala” şeklinde yazılıyor.
“Çocuk”, “Uşak”, ki burada biraz Laz oluyoruz, “İyi” ise “Yahşi”, “Para”, “Pul”, "Nasıl" da "Neçe". Yani bilmediğiniz bir şey yok, tekrar etmek pahasına, sadece biraz hayal gücü.
Latince bazlı, yada Slav bir dil biliyorsanız “respublika” yada “prezident” gibi sözcükleri de hemen tanıyacaksanızdır. “Cumhuriyet” kelimesini Türkçe zannedip, Azerbaycanlılar’a niye Türkçe yerine Rusça bir kelime olan “Respublika” ‘yı kullanıyorsunuz diyenleri de İlber Hoca’ya havale ediyorum.
Sözün kısası, bir zorluk yok. Var diyenler de ilgi çekmeye çalışan hıyarlar, hepsi o. Gelmeden önce Bakü’de bir restoranı arayıp, Türkçe konuşarak, problemsiz biçimde bir rezervasyon yaptım.
Azerbaycanlılar gaza sonuna kadar basıp, öz Azerbaycan Türkçesi konuştukları zaman anlamak zorlaşıyor, ancak her iki dil de normal koşullarda tamamen anlaşılabiliyor. Bu arada, siz fark etmeseniz de, Azerbaycanlı kardeşlerimiz Türkiye Türkçesi konuşarak bizi fazlasıyla idare ediyorlar. Bu jeste karşı, Azerbaycan’a gidenlere ödev olsun, siz de biraz sıkın ve Azerbaycan Türkçesi konuşmaya çalışın.
Size biraz Azerbaycan havası koklatmaya çalıştım. Azerbaycanlıları ise sonraki yazılara saklıyorum. Bu güzel insanları sizlere ne kadar haklarını vererek anlatabileceğim, bilmiyorum. Görüp, tanımak gerekiyor.
Herneyse, başlamak, bitirmenin yarısıdır.
Devam edeceğiz.
Yaxşı qalın, mehriban olun ❤️