Öncelikle kızımız 🐝Mezzy🐝, tarih derslerinde çağları okuyor ve Antik Çağın en önemli uygarlıkları da Mısır ve Yunan uygarlıkları. Sevgili kızım her ikisine de fazlasıyla ilgi gösteriyor. Biz de bu layover’dan doğan fırsattan yararlanıp, ilkin Antik Yunan’ın en önemli kalıntılarından biri olan Parthenon tapınağını görsün istedik.
Yunanistan çok güzel bir ülke, Atina da çok güzel bir şehirdir. Gerçi Yunanistan’a deniz-güneş tatili için gelenler Atina’dan pek haz etmez, adaları yada Halkidiki falan gibi tatil kıyılarını yeğlerler ama Atina da Atina’dır işte. Antik Yunan’ı tatmak için Acropolis’e değil de nereye gideceksiniz?
![]() |
Bir Yunan tanrıçası gibi Acropolis’i ziyaret etmişti. |
Yunanlılar çok iyi insanlar ve turistlere çok iyi davranıyorlar. Türk olduğunu söylemem en ufak bir farklılık yaratmadı. Aynı candanlıkla, aynı içtenlikle iletişime devam ettik.
Atina havaalanından bir metroya binip, şehir merkezini geçtik ve Pire limanına ulaştık. Burada çok güzel bir dönerci hatırlıyordum ve sevgili kızıma o döneri, yada Yunanca’daki ismiyle “gyros” ‘u tattırmak istiyordum.
Dönerci dediğime bakmayın, duvarlarında bütün Avrupa’nın kraliyetinin fotoğrafları vardı. İlk girdiğimde acaba burada döner yemeye rütbem yeter mi diye düşünmüştüm.
Döner ise Türkiye dahil, yediklerimin en güzellerinden biriydi. Yemek bitip, kalktıktan sonra Jelena’ya sen alışveriş’e devam et, ben geri dönerciye gidiyorum deyip, soluğu ikinci porsiyon için tekrar orada almıştım.
![]() |
Pire'de bir yemek yedik. |
Yunan şarapları çok iyidir. Henüz tür ve isim olarak detaylarına inemedim ancak hem anakara, hem de adaların, özellikle Girit’in şarapları bir içim su. Hal böyle olunca her durakta bir başka şarap denedim elbette.
Pire’den metroya binip, Monastiraki meydanına geldik. Burası Acropolis’in tam dibinde bir meydan. Bu meydanda ilginizi çekerse Tzistarakis yada bizdeki ismiyle Cizderiye camii var. Bir de sokak pazarı. Geçen gelişimizde bu meydanda çok yaşlı bir kadından Antep fıstığı almıştık, tadı mükemmeldi. Şöyle bir bakındım ama göremedim. Her halde emekli olmuştu.
Acropolis’e doğru yola koyulduk.
Acropolis dendiğinde herkesin aklına Atina’daki Acropolis gelse de terim jeneriktir. En tepedeki şehir anlamına gelir. Başka yerlerde de Acropoleis bulunur ama biz gelin Atina’dakine odaklanalım.
Atina kenti de, bu kentin Acropolis’i de tanrıça Athena’ya atfen kurulmuş. Acropolis’de birden fazla yapı var, ancak bunların en ünlüsü kuşkusuz Parthenon tapınağıdır. Yanlış olarak bu tapınağa Acropolis de derler. Bu tapınağın nefes kesen bir mimarisi vardır sevgili arkadaşlar.
Bu tapınak Tanrıça Athena’ya atfen miattan önce beşinci yüzyılda yapılmış, milattan sonra altıncı yüzyılda kiliseye, on beşinci yüzyılda da camiye çevrilmiş. Mora savaşı esnasında Osmanlılar bu yapıyı mühimmat deposu olarak kullanmışlar ve bir Venedik top mermisi Parthenon’u hedef alıp, depolanan barutu patlatmış. Tapınak bu patlamada çok hasar görmüş (ben yanlış olarak mühimmat deposu olarak kullanılan binayı Erechtheion olarak biliyordum ve isabet alıp patladığından da haberim yoktu, düzeltmiş olayım).
Bu komplekste Parthenon’dan başka törenler için kullanılmış Propylaea, yine Tanrıça Athena’ya adanmış Erechtheion gibi gerçek birer sanat eseri yapılar var.
Acropolis’in anlamı tepedeki şehir olunca görmek için de tepeye tırmanmanız gerekiyor sevgili arkadaşlar. O yüzden Acropolis’i gençken görmenizi tavsiye ederim. Tanrılara yakın olmak için bir tepeye kurdukları bu tapınağa çıkarken az kaldı, tanrıların yanına gidiyorduk. Tepeye ulaştığımızda nefes nefese, ne Jelena, ne ben konuşabildik. Bir on beş dakikadan sonra ancak kendimize gelebildik.
![]() |
🐝Mezzy🐝 ile tapınağı turladık. |
Antik Yunan mitolojisi çok enteresandır sevgili arkadaşlar. Öyküler, mekanlar falan çok renklidir. Mesela gök tanrısı Uranüs, yer tanrısı Gaia, zaman tanrısı Cronus (hala crono-meter yani kronometre deriz) gibi Titanlar, Olimpik tanrılardan önce hükümranlıklarını sürdürmüşlerdir.
İlk Titan hükümran Uranüs idi. Sonra Cronus bunu tahttan indirip yerine geçti. Cronus, kendi çocuklarının da onu tahttan indireceğini düşünerek bunların hepsini yemiş. İçlerinden sadece Rhea’nın sakladığı Zeus kurtulabilmiş.
Zeus büyümüş ve babasının yediği kardeşleri Poseidon, Hades, Hera, Demeter, ve Hestia’yı kurtarıp, Titanlar’a savaş açmış. War of the Titans falan diye duyduğunuz işte bu savaş. Zeus bu savaşı kazanıp, Titanlar’ı sürgüne göndermiş ve Olimpik tanrıların dönemi başlamış.
Olimpik tanrılar, Titanlar’a göre daha insanvaridirler. İnsani hisleri, dürtüleri vardır. En başta da seks.
Olimpik tanrılar arasında herkes birbirini götürür ama Zeus açık farkla bunların en sapığıdır. Kardeşleri Hera, Demeter ve Hestia’yı düdüklemiştir. Poseidon da kardeşi Demeter’i götürmüştür. Ensest olmayanların arasında da Afrodit başı çeker. Yakaladığını götürmüştür. Yunanca’yı Almanca’yla değiştirin, alın size 80’lerin pornosu.
Zeus’un marifetleri ensestle sınırlı değildir, ibneliği de vardır. Mesela Ganymede isimli bir Truva prensini düdüklemiştir. Aynı bağlamda Apollo, Hyacinthus isimli bir Spartalı genci, Poseidon da Pelops isimli bir prensi götürmüştür. Şarap tanrısı Dionysus, herhalde kafayı bulup, Ampelos isimli bir satiri düdüklemiştir. Malumunuz satirler yarı insan, yarı keçi varlıklardır. Yani Dionysus, bizim abaza Anadolu genci misali, faliyet alanını hayvanlarla genişletmiştir. İbnelik hususundaki tartışmasız lider ise Herakles, yani bizim Herkül’dür. Tuttuğunu götürmüştür.
![]() |
Son durak Hard Rock Cafe |
Tanrılar böyle. Gelelim biz fanilere...
Acropolis’ten aşağıya inip, günün son durağı olan Hard Rock Cafe’ye ulaştık. Burada Girit şarabının belini kırdım.
Bu kısa Atina durağı çok iyi gelmişti ama sıradaki Kafkas turu beni çok daha fazla heyecanlandırıyordu.
Havaalanına gidip, bizi Tiflis’e uçuracak Sky Express uçağına bindik.
Sonunda Kafkasya'yı görecektim.
Devam edeceğiz elbette.
Sevgi ile kalın ❤️
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder