30 Eylül 2018 Pazar

Sibernetik

Robot cerrahın on altı kolundan dördü hastanın beyni, üçü kalbi, ikisi ak ciğerleri, geri kalanları da diğer organları üzerinde büyük bir hassasiyetle çalışıyor, donma sonucunda kristalleşmiş vücut sıvılarının verdiği hasarı onarıp, hasta uyanmadan bu organları çalışabilecek hale getiriyordu.

Robotun çalıştığı ameliyat odası tamamen karanlıktı. Hasta hayata döndüğünde fotosensitif, yani ışığa duyarlı olacağından görünebilir banttaki bütün radyasyon engellenmişti. Ancak bu karanlık robot cerrah için hiç bir güçlük çıkarmıyordu. Işıklar açık olsaydı bile o halen karanlıkta kullandığı kızıl altı sensörlerini kullanmaya devam edecekti. Böylece üzerinde çalıştığı organları sadece "görmekle" kalmayıp, onların ısılarını da ölçme şansını bulacaktı.

Robot cerrah, odanın ısısını eksi on beş dereceye yükseltti. Hastadan aldığı kanın analizini tamamlamış, uyandıktan sonra gereksinimi olan yapay kanı sentezlemişti.

İki binli yılların başında gezegenin iklimi tamamen değiştirip bilinen tarihteki ikinci büyük buz çağını başlatarak milyarlarca insanın ölümüne yol açan bu dönemin insanı, bir azizlikle başlattığı buz çağının sayesinde masada yatan hastanın ölmeden çok hızlı biçimde donmasını sağlayıp, hayatını kurtarmıştı.

Modern zamanların kriyojenik stasis sistemleri bile bir insanı bu kadar hassas bir biçimde donduramıyordu. Bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, doğa hala böyle sürprizler yapabiliyordu işte.

Robot, odanın ısısını önce sıfır, sonra da beş dereceye yükseltti. Önce beyin bölgesini ısıtıp, hemen bol oksijenli yapay kanın bu organa ulaşmasını sağladı. Sonra da doğal kan dolaşımını başlatmak için kalbe bağlı sinirlere düşük voltajlı bir elektrik akımı uyguladı.

Hastanın gözleri açılmış, parmak uçları kımıldamaya başlamıştı.

Bundan kısa bir süre sonra alarm zilleri çalmaya başladı.

Hastanedeki biyolojik zekalı tek hekim koşarak ameliyat odasına girdi. Hemen ışıkları yaktı ve gördüğü manzaraya kendisi de inanamadı.

Cerrah robot hareketsiz duruyor, arkeolojik kazıdan çıkarılan donmuş hasta da elinde bir metal cihaz, yatağın köşesinde oturuyor, avazı çıktığı kadar da bağırıyordu.

Hemen güvenliği aradı.

"Ameliyat odasındaki hasta, cerrah robotu etkisiz hale getirmiş, elinde de bir rektal prob var. Anlayamadığım bir dilde bağırarak bir şeyler söylüyor. Bir üniversal çevirici alıp hemen buraya gelin."

Bir kaç dakika içinde güvenlik görevlileri odaya girip, üniversal çevriciyi çalıştırdı. Artık hastanın dediği anlaşılabiliyordu.

"Hangi hayvan soktu bunu g.tüme lan?"

İlk şaşkınlıklarını üzerlerinden atan güvenlik görevlileri hemen kollarına girip, hastayı yatağına yatırdılar. Bir teknisyen de cerrah robotu incelemeye başladı.

"Pozitronik beyni sökülmüş bunun..."

"Kafasını koparmadığıma dua etsin şerefsiz. Bana parmak attı, ben de çaktım bir tane..."

"O sizi tedavi etmeye çalışıyordu beyefendi. Rektal prob sindirim sisteminizi gözlem altımda tutmaya yarayan bir medikal cihazdır."

"Yapma ya? Benim aklım da nerelere gitmiş bak, üzüldüm şimdi. Neresi bozulmuş dedindi? Elettronik beyni mi?"

"Pozitronik..."

"Herneyse. Düzeltiriz şimdi. Kaldır şunun kolunu, bas marşa, ben tutuyorum bu taraftan."

"Siz bir şey yapamazsınız beyefendi. Ben sibernetik onarım servisini aradım, onlar gelip bakacaklar."

"Sen de bizi şey durumuna soktun şimdi bak. Ben bunlardan çok gördüm, çok tamir ettim. Anlarım bu işlerden."

"Bu robot siz donduktan yedi bin yıl sonra yapıldı beyefendi. Görmüş olmanız olanaksız."

"Yani gördük dediysem illa bu aynısını gördük demedim. Hanım almıştı mutfak robotu. Ha mutfak robotu, ha hastane robotu, aynı şeyler bunlar."

Hasta ayağa kalkıp, üstünü başını düzeltti. Sonra da elindeki trikorderle bozulan pozitronik beyni inceleyen teknisyenin yanına gitti.

"Abi bu elindeki pos makinesi de mi?"

"Hayır, bu bir trikorder. Ölçüm yapmaya yarar."

"Tamam işte, ben de onu demiştim. Bizim yan dükkanda Tayfun abide de var aynısı, oradan biliyorum."

"Siz her şeyi biliyorsunuz beyefendi."

"Eh, biraz görmüşlüğümüz var tabi. Şimdi sen o aleti yukarı doğru tut, daha iyi ölçer. Aşağıdan iyi çekmez bunlar."

"Beyefendi, lütfen uzanın yatağa. Hala durumunuz iyi değil."

"İyi olmaz tabi abi. Hep dış güçlerin işi bunlar."

"Hangi dış güçler beyefendi?"

"Amarika, İsrayil, fayiz lobisi ve Merkel."

"?"

"Bunlar hep bizi kıskanıyor abi. Bir de Cehapeliler var."

"Siz kimsiniz beyefendi?"

"Türküz"

"Cehapeliler Türk değil mi?"

"Ya, karıştırma işte. Türk ama hep İnönü'nün yüzünden. Camileri ahır yaptılar..."

"Biriniz yoğun bakım cihazına baksın. Hasta halüsinatif ama makine ilaç vermiyor."

"Hasta halusinatif değil, tamamen kendinde doktor bey. Söyledikleri bilinçli, normal kraniyal aktivite gözlemliyoruz."

"Bu bana pek normal gelmedi. Şu pos makinesini alıp, yoğun bakım robotunu da bir ölçün hemen."

Doktor yeniden hastaya döner.

"Bunlar niye sizi kıskanıyorlar?"

"Çünkü bizde bor madeni var. Aynı zamanda dünyanın en cennet ülkesiyiz."

"Bir yanlışınız olmasın? Sizi bulduğumuz bölge zamanın diğer bölgelerinden yüz yıl kadar geride kalmış. Yetersiz beslenmeden, akraba evliliğinden falan dolayı düşük zeka seviyeleri gözlemledik. Gerçi çok küçük bir alanda bir saray, bir de lüks bir hava taşıtı bulduk ama gerisi hep sefalet."

"Fetöcümüsün lan sen? O ne biçim laf öyle? İtibarın fiyatı mı olurmuş?"

"Ben doktorum beyefendi. Duyduğumu söylüyorum."

"Sen her duyduğuna inanma. Yalan onlar. Bizim önümüz açık, on sene sonra dünya bize öyle aşağıdan bakacak. Ümmet, hilafet, Osmanlı ve Abdulhamit Han!"

"Baktınız mı makineye?"

"Halen normal çalışıyor gösteriyor doktor bey. Hasta tamamen kendinde."

"Doktor abi, bırak bunları şimdi. Gel yanıma şöyle hele."

"Buyrun beyefendi."

Hasta fısıldar.

"Şu robotlar felan var ya..."

"Evet."

"Hani sen de az önce 'sibernetik' falan da deyince..."

"Ee.."

"Ben de hafiften hallendim. Yok mu bunlardan şöyle etek falan giyeni?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...