15 Eylül 2018 Cumartesi

Diş

Bu sağlık sigortası işlerinden çok anlamam ancak İsviçre'deki sigorta sisteminin kıymetini anlayacak kadar bilirim. Tedavinin maliyeti ne olursa olsun, nerede yapılırsa yapılsın, bir sene içerisinde cebinizden en fazla iki bin Frank çıkar. Eğer bir kaza sonucu başınıza bir iş gelmişse, o bile çıkmaz. Ülkede yaşayan herkes, mevkisi, geliri ne olursa olsun, aynı kalitede sağlık hizmetine ulaşabilir. Bu kadarını hiç bir yerde görmedim desem yeri.

Bu sağlık sigortasının kapsamadığı nadir tedavilerden birisi ise diş tedavisidir. Diş tedavileri o kadar yaygın, aynı zamanda da o kadar pahalıdır ki, dişi kapsayan sağlık sigortalarının pirimleri de hem oldukça yüksek, hem de coverage'ları, yani kapsama alanları biraz netamelidir. Bir çok tedavinin sigortanın karşılayacağı bir üst limiti bulunur, yani atıyorum, bir senede çürükler için en çok üç bin Frank gibi.

Ben bir ara çalıştığım şirketin sigortaya sağladığı kolaylıklardan faydalanıp, diş tedavisini de dahil edeyim istedim. Ne var ki, sigortamız olduğu halde diş tedavilerimizin çoğunu yine biz ödemek zorunda kaldık. Çünkü yukardakilere ek olarak, sigortanın masrafı karşılaması için, örneğin dolgu yapılan bir dişin, sigortanın başladığı tarihte yüzde yüz sağlam olması falan gerekiyordu.

Anladınız her halde, hep bu yüzden, insanlar sağlık sigortalarına büyük çoğunlukla diş harcamalarını dahil etmezler.

Sevgili karım Jelena'nın iki tane diş implant'i yaptırması gerekti. Yakın zamanda da tatile memlekete gideceğiz, hadi kendimizi Türk hekimlerine emanet edelim dedik. Bu da aradan çıkmış olur, biraz da ekonomi yapmış oluruz böylece...

Gugıl'a girdim, "diş+klinik+antalya" yazdım. Beklemediğim kadar sayıda sonuç geldi.

İlk sıradaki, gerçek ismi saklı kalsın hadi, Sütbeyaz Diş Kliniği'nin İnternet sitesine girdim.

Gerçekten profesyonelce hazırlanmış bir web sitesi. Hem İngilizce, hem Türkçe. Browser default language'im Ingilizce olduğu için Gugıl beni doğrudan İngilizce versiyonuna gönderdi, ben de biraz bakındım. Sitenin İngilizce'si de öyle süt mısırına milk egypt dedikleri gugıl tranzleytör İngilizce'si değil, cidden düzgün yazmışlar. Doktorların resimleri, özgeçmişleri falan bayağı düzgün. Kliniğin resimlerini koymuşlar, onlar da İsviçre'dekileri aratmayacak kadar modern, temiz ve zevkli.

Diş Turizmi diye bir sayfa da hazırlamışlar. Gözlerime inanamadım. Tatile gelen turistlere diş tedavi hizmeti veriyorlar. Sayfada bir form var, onu kullanarak şikayetinizi, ne tedavisi istediğinizi yazıyorsunuz, daha sizi görmeden hazırlıklarını yapıyorlar. Form üzerinde dosya göndermek için bir seçenek bile koymuşlar.

Bu kadarını beklemiyordum, işin açıkçası.

Hemen Jelena ve kendimin durumlarını yazdım, Jelena'nın diş röntgenlerini de ekleyip, gönderdim. Size kırk sekiz saat içinde geri döneceğiz diye bir mesaj gönderdiklerimin alındığını teyit etti.

Başka bir kliniğe bakmadım bile. Jelena'yı arayıp, bir klinik buldum diye haber verdim.

Yirmi dört saat, kırk sekiz saat, yetmiş iki saat geçti, arayan, soran yok.

Yeniden web sitelerine girdim. Telefon numaralarını alıp, aradım. Böyle bir numara kayıtlı değil diye bir cevap aldım. O zaman bir email yazayım dedim, iletişim sayfalarında bir email adresi bulamadım. Sadece ilk gün kullandığım form var.

Biraz daha bakındıktan sonra Hakkımızda falan gibi bir yerde ikinci bir telefon numarası daha gördüm. Hemen onu aradım.

Neyse ki bu çalmaya başladı.

Telefon açıldı, karşıda bir kadın sesi. Ancak ne bir selamlama, ne bir kendini ya da müesseseyi tanıtma. Sadece net bir...

"Alo"

Ama öyle bir "Alo" ki, nasıl yazıya dökerim, bilmiyorum. "Ay-Lo" gibi geliyor kulağa. "L" 'yi de alabildiğince incelterek, "lo" kısmını kısa kesip, hıçkırık tutmuş gibi söylüyor.

"İyi günler han-fendi, benim adım Bülent Gü...."

"Alo, alo, alo, alo!"

Cümlemi bitiremedim. Kadın bir histeri krizine tutulmuş gibi devamlı "alo" diyor. Bir sussa, duyacak beni ama öyle bir otomatiğe bağlamış ki çaresiz, krizinin geçmesini bekledim.

Abartmıyorum, bir dakika falan boyunca kesintisiz "alo" dedikten sonra sakinleşti.

"Şimdi duyuyor musunuz han-fendi?"

"Hah şimdi duyuyorum."

Aferin sana. Süper sekreter bir, telefon tanrısı sıfır. Kırdık kaderimizin zincirlerini...

"Benim adım Bülent Güven Nalcı. Sütbeyaz Diş kliniği mi orası?"

"Evet, kimi aramıştınız?"

Bir diş kliniğini arayan insanların genellikle arama nedenleri bir diş problemidir, tanıdıklarıyla görüşmek değil. "Kimi aramıştınız?" yerine "Buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?" gibi bir cevap daha mantıklı olabilirdi tabi.

Daha da kötüsü, eğer gayri ihtiyari "Özel birini aramadım" falan desem, çat diye kapatacak yüzüme.

O yüzden stratejik bir cevap verdim.

"Bir konuda bilgi almak istemiştim."

"Evet"

Tek kelimelik bir cevap. Kelime kirliliğine karşı bir savaş açılmış demek ki. Diş kliniğin sekreterinin ağızından birden fazla kelime almak, dişini çekmekten daha zor.

"Size eşim ve benim için birer form göndermiştim, sizden ce..."

"Hangi mail adresine gönderdiniz?"

"Mail göndermedim han-fendi, İnter..."

"Ne zaman postaya verdiniz?"

Yine bir gülme krizi geldi, zar zor bastırdım.

"İnternet sitenizden göndermiştim."

"Haa, form dediniz de, o yüzden sormuştum."

Form dedim diye email ya da posta tarihinin sormuş. Kabahat bende yani, form deyip yanılttım onu. Bütün Web sayfalarında bilgi yazıp, gönderdiğiniz haberleşme yapısına form denmesi, bizzati kendi sayfalarında aşağıdaki 'Formu' Doldurun, 'Form' Alındı falan gibi mesajların olması onu ilgilendirmiyor tabi.

"Hangi İnternet sitemizden göndermiştiniz?"

Anlamadım ne sorduğunu.

"Sizin İnternet sitenizden gönderdim."

Hoşnutsuzluğunu belli ederek biraz sertçe çıkıştı.

"Beyefendi dat kom'dan mı, dat kom dat ti-ar'dan mı gönderdiniz?"

Demek 'sutbeyazi.com' ve 'sutbeyazi.com.tr' diye iki ayrı web siteleri varmış.

Burada yanlış giden o kadar fazla şey var ki, hangisinin ucundan tutup kadına bir cevap vereyim bilemedim.

Bir kere niye ayrı ayrı iki isimde site kuruyorsun? Tek isimli bir site yap, insanların da kafası karışmasın. Yok eğer iki ismi de kullanmak istiyorsan, aptal gibi iki ayrı siteyi parelel olarak barındırmak yerine, iki ismi de tek bir siteye yönlendir, .com da, .com.tr da aynı sitede çalışsın.

Yok ben aptalım, böyle istiyorum, karışma bana diyorsan da, hangi siteden kim ne göndermiş, mesai harca, ikisini de takip et. Bana niye soruyorsun?

"Han-fendi, Gugıl'dan arayıp buldum, hangi adrese gittiğine dikkat etmedim."

"Beyefendi, bundan sonrası için söylemiş olayım, tarayıcınızın üstünde bir beyaz şerit var, oraya bakarsanız, hangi adrese gittiğinizi görürsünüz."

Allah kahretsin seni. Her linke tıkladığında kafanı kaldırıp, hangi adrese gittiğine bakıyor musun sen?

K&R C'yi okuduğumda yıl 1984'tü, o zamanlar sen dünyada bile yoktun. Yüz'den fazla web sitesi dizayn edip, kodladım. Bir tarayıcı nasıl çalışır, sen mi öğreteceksin bana?

Derin bir nefes aldım.

"Tarayıcı kullanmayı senden öğrenecek değiliz!"

Demedim tabi.

"Eyy Sütbeyaz Diş Kliniğinin sekreteri! Sen kimsin yaaa..."

Bu da içimden geçti, ama bunu da demedim 😛

"Han-fendi bu ikisi de sizin siteniz değil mi? Bakın, hangisinden göndermişim bulursunuz."

Bunu dedim ama...

"Ben bakıp, birazdan size döneceğim."

Dedi.

Teşekkür edip, kapattım. Bana dönmesini beklemeden, bir sonraki klinikten randevu aldım. Zaten o da bana geri falan dönmedi.

O kliniğin sahibi için üzüldüm sonra. İleri görüşlü biriymiş. Zamanını ve parasını harcamış, profesyonel bir web sitesi kurmuş. O gerçekten düzgün doktorları, uzmanları toplamış. Pazarın farkına varıp, sağlık turizmi için müessesesini hazırlamış.

Ama haftada yüz lira az vermek için telefonun başına koyduğu bir aşure beyinli yüzünden bütün yukardakiler ulaşılamaz bir durumda kalmış. Kliniğine harcadığı para, web sitesine harcadığı para, hep boşa gitmiş. İki implant, iki diş temizliği, bir iki de dolgu parasını on dakikada çöpe attı.

Bir hizmet işletmesinde, müşteri ile ilk teması kuran frontline man, müşterinin make or break noktasıdır. Gerisinde ne kadar deneyim, servis, fayda bekliyor olursa olsun, o ilk temas yanlış olursa müşteri kaçar, gider.

İsviçre’de ciddi organizasyonlarda bu kişiler çoğunlukla özel eğitim, en azından uzun bir süre on the job training alırlar. Telefona nasıl bakılır, müşteri ile nasıl konuşulur, bir dil problemi nasıl yumuşatılır ve çözülür, kötü haber nasıl verilir, vesaire, vesaire, ...

Bizde ise konuşmayı biliyorsa koy telefonun başına.

Siz siz olum, dişlerinize iyi bakın arkadaşlar ❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...