9 Temmuz 2018 Pazartesi

Viva Las Vegas

Sevgili arkadaşlar, bir süredir Amarika modumdayım, fark etmişsinizdir (bu arada AmArika yazdığımın da farkındayım, bilerek yapıyorum bunu, anlamışsınızdır umarım) Yakın bir zamanda size biraz daha uzun, biraz daha detaylı yazacağım bu ilginç ülkeyi. Şimdilik ısınma halinde bırakalım.

Bugün size biraz Las Vegas yazayım istedim.

Las Vegas, Amarika'nın en nevi şahsına münhasır yeridir desem yeri olur herhalde.

Tarihi, Lucky Luciano (Şanslı Luciano) gibi, Cosa Nostra dedikleri, kısa ismi ile Mafya'dan başlar, bir tutam Elvis Presley ille tatlanıp, Howard Hughes dahil bir çok namlı girişimciyle palazlanır, Oceans Eleven ile birlikte, bugünkü şirketleşmiş halini alır. Burada çok başınızı ağrıtmayayım, ilginizi çekerse Harold Robbins'in Sin City kitabını okuyun. Edebi bir kurgu ile tarihi o kadar güzel anlatmış ki, hem eğlenip, hem de öğreniyorsunuz (bu arada kitabı tamamlayan Robbins değil, Padawan'larından biri).

Kitabın ismi zaten kentin varoluş nedenini anlatıyor. Sin City, yani Günah Kenti!

Kumar, fuhuş, içki... Çölün ortasına kurulu bu ışıltılı kent bütün bunları kullanışlı bir paket halinde ziyaretçilerine sunuyor.

Günümüzde bu günahlar biraz sevabi sunumlarla dengelenmeye çalışılmış.

Las Vegas otelleri, kendilerine has temalarıyla müşterilerine günahlardan biraz fazlasını vermekte.

Stratosphere otelinin yüz metre yüksekliğindeki kulesinin tepesinde sizi boşluğa bırakan kayaklar, Hotel Mirage'ın patlayan volkanları, yunusları, beyaz kaplanları, Hotel MGM'in aslanları, Hotel Mandalay Bay'in köpekbalıkları, Hotel Treasure Island'ın korsanları, Venetian otelinde bir gondol turu ve San Marco meydanında bir akşam yemeği, Hotel Caesar's Palace'da Romalı gladyatörler, Hotel NY NY'da Özgürlük anıtı ve Brooklyn bridge, Hotel Paris'te de Eyfel kulesi.

Bunların üzerine her otelde şovlar, müzikaller, tiyatrolar, daha ismini yazamadığım yüzlerce başka atraksiyonlar. İsterseniz bir Elvis taklidi papaz vekili nikahınızı bile kıyabilir, sorgusuz, sualsiz hemde...

Hepsi de yürüyüş uzaklığında...

Ancak her yerdeki en önemli ortak özellik kumar.

Kaldığım bir iki otelde Asansörlerde, hatta tuvaletlerde bile slot oynayabiliyordunuz.

Kumarın en popüleri poker, rulet falan değil, iki zarla oynanan Craps isimli oyun. Aynı baseball gibi, en azından benim bir türlü anlayamadığım kuralları var. En iyisi gelin Elvis'e kulak verelim...

Lady luck please let the dice stay hot
Let me shout a seven with ev’ry shot
Viva Las Vegas

Yani:

Şans tanrısı, zarları sıcak tut,
Her atışımda yedi diye bağırayım.
Yaşa Las Vegas!

Craps'de yedi 🎲🎲 çok önemli, Size o kadarını söyleyebilirim 😛

Craps bilmesemde Vegas'da ciddi para kazanmışlığım vardır. Hem de bir krupyenin bir bardak konyakla gelip, bana klüp aboneliğini önerdiği kadar önemli bir miktar sizin anlayacağınız, bir de Blackjack'de (aklımda doğru kaldıysa).

On beş sene oldu, bir iki dolarlık iş olsun diye slot çekmeler dışında bir daha kumar oynamadım Vegas'da. Ondandır zaten size böyle kazandım diye kabarabiliyorum 😍

Öyle Las Vegas dediğime bakmayın, buranın abonesi sayılmam sadece bir kaç kez gitmişliğim vardır.

Her gidişimde de mükemmel vakit geçiririm. Hatta sevgili karımla balayımızın bir bölümünü de burada geçirmiştik.

Bir Amarikan "atasözü" what happens in Vegas stays in Vegas der, yani Vegas'ta olan, Vegas'ta kalır.

Size yalan söylemeyeceğim. Bu güzel şehirde, özellikle sevgili karımdan önceki hayatım esnasında, size burada yazamayacağım, çok renkli, çok güzel günlerim geçti ve bunlar elbette hep Vegas'ta kalacak.

Ancak yukardaki deyişe biraz istisna getirip, anlatılabilir nitelikte bir kaç anıyla akşamınızı renklendirmeye çalışayım. İsimler, mekanlar öykünün kahramanlarının kimliklerini saklamak için orası, burası değiştirilmiş haldedirler. Gerçek hayatla benzerlikler ise tamamen tesadüfidir. Tanıyanlara minik rica, fal bakmayın, tahmin yürütmeyin...

Öyle kötü zamparalık hikayeleriyle başınızı ağrıtmayacağım. Müstechen şeyler de yazmayacağım. Ancak burası Las Vegas sevgili arkadaşlar, Vatikan değil. O bakımdan size anlatacaklarımın içerisinde bir tutam "Las Vegas" 'lık var. Eğer kendinizi çok hassas hissediyorsanız okumayın derim.

Bir arkadaş ile Las Vegas'ta bir kaç gün geçirmiştik. Arkadaş kız. Ama sadece arkadaş. Yani öyle aklınıza gelen şekilde değil durumumuz.

Elimizde kıytırık bir şehir planı, oradan oraya geziyoruz. Plan da öyle ölçekli bir harita değil, anıtların falan üç boyutlu çizildiği, genelde turist kitaplarının arkalarında bulunan o oyuncak haritalardan biri.

Hadi Downtown Vegas'a gidelim dedik, ne de olsa Elvis'in mekanı.

Gitmişleriniz bilir. Downtown Vegas'ta modern Las Vegas'ın pırıltıları yoktur ama mükemmel, eğlenceli bir yerdir. Casinolar ucuzdur. Buralarda küçük rakamlarla kumar oynayabileceğiniz "Nickel Machine" dedikleri, beş sentlik kollu makineleri, bir dolarlık Blackjack masaları bulunur.

Herneyse...

Downtown'a gitmeye karar verdiğimizde, biz bu günkü modern Las Vegas Strip'in başında, Downtown'a en yakın noktasındaydık.

Bu arkadaş plana baktı ve taksiye binmeyelim, çok yakın, yürürüz dedi. Ben de plana bir göz attım, Downtown bana da çok uzak görünmedi. Plana göre bir sağ, bir sol, hemen dibimiz gibi.

"Olur, yürüyelim" dedim, yola koyulduk.

Bir yarım saat kadar yürüdük. Vegas'ın o şaşaalı binaları kayboldu, yerine bir kaç katlı memur blokları belirdi. Sonra onlar da kayboldu, sadece yol kaldı.

Biraz daha yürüdük, durum daha da umutsuzlaştı.

Yanımdaki abla biraz havalı, yürüme teklifini yapan da kendisi olduğu için erkekliğe kaka sürmüyor, "Hemen İlerde...", "Geldik sayılır..." gibi laflarla durumu idare etmeye çalışıyordu.

Tahammül sınırımın bittiği bir noktaya geldik ve ben "Yok abi, benden bu kadar, ben taksiye biniyorum" dedim. Ama istesek de taksi bulabileceğimizden emin değildim. Bayağı şehir dışındaydık yani...

Yanımdakinde bir hava, bir bakış, hani sen ne biçim erkeksin, bu kadar da nazik olma gibisinden "Merak etme, ben seni götüreceğim" şeklinde tercüme edebileceğim bir laf etti. Ama öyle bir havayla konuşuyor ki, bu sanki büyük ablam, beni sokak çocuklarından koruyacak...

Yine maternal bir havayla "Sen beni burada bekle (!), ben bir sorayım ne kadar yolumuz kalmış" dedi ve yolun karşısında tek başına duran mağaza kılıklı bir binaya koştu.

Bir beş dakika geçti, geçmedi, bizimki o binadan çıkıp koşarak caddeyi geçti, ama neredeyse eziliyordu. Arabalar acı, acı fren yaptılar.

Caddenin karşısında bir siyahi, bir de Güney Amerikalı bıçkın, gülmekten yerlere yatıyorlar!

Benim arkadaş da hem caddeyi geçiyor, hem de tarifsiz bir sinirle bana bağırıyordu.

"Ulan o... çocuğu, karın, sevgilin olsam gönderir miydin beni buraya?"

Anlamadım önce, sonra kafayı bir kaldırdım, ben de yıkıldım yere gülmekten.

Bunun yol sormak için girdiği mağaza bir sex shop! Vitrininde deriler, kamçılar... 😛

Bizimki, biraz da yorgunluktan, bakmadan dalmış içeri. Eli yüzü düzgün de bir kız, mağazadakiler de tabi buna sulanmış, sıkıştırmışlar. Bu da atmış kendisini dışarı...

Başka bir kez, gecenin geç sayılabilecek bir saatinde Strip dedikleri, ana caddede yürüyordum.

Müzikli, kahkahalı bir barın önünde bir fahişe, barın balkonundaki müşterilerle şakalaşıyordu.

Kadın kesinlikle şişman değildi ama XXL size biriydi. Hatta hayatının tamamında kadın olmamış da olabilirdi tabi, bilmemekteyim.

Yukarda, barın balkonundan ya su dökmeye, ya da incik-boncuk, bir şeyler atmaya başladılar, tam görememiştim. Kadın menzilden çıkmak için kendini geriye attı. O sırada ben de tam arkasındaydım, güm diye bana çarptı.

Dengem bozuldu, yere düştüm.

Kadın da üzüldü, bana yardım etmek üzere üstüme doğru eğildi. "Poor baby!" dedi ve cart, tişörtünü yukarı çekti.

Ortaya iki tane, kapsamlı boyutta et yığını (!) çıktı. Kadın gövdesiyle bir sağ-sol yaptı ve o kum torbası göğüsleri dan-dun yüzümde patladı!

Yumruk yemiş gibi oldum.

Kadın, "This was free of charge hon!", yani "Bu sana bedava şekerim!" dedi.

Bunların hepsi sokak ortasında oluyor!

Bardakiler gülmeye başladı. Kadın zaten gülmekten yıkılıyor. Darbenin etkisi geçince ben de başladım gülmeye.

Elimden tutup, kalkmama yardım etti, baybay'ladık, ayrıldık...

İşte böyle...

Yakın zamanda Las Vegas'ı ziyaret edeceğiz. Ancak bu kez bir turistikten ziyade imtiyazlı, Las Vegas'ta yaşayan birinin gözü ile, birinci sınıf bir ziyaret olacak bu.

Bir kardeşimi göreceğim orada...

Daha sonra uzun uzun anlatırım. Şimdilik zarları sıcak tutalım.

Geceniz güzel olsun ❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...