7 Ocak 2018 Pazar

iPhone X - Portre Modu

Sevgili arkadaşlar, iPhone X'in kamerasını konu aldığımız bir önceki yazımızda, iPhone X'in kameralarının her fotoğraf makinesinde bulunan odak uzaklığı, lens hızı gibi genel özelliklerine baktık.

iPhone X, DSLR isimli büyük siyah ihtisas kameraları kadar olmasa da, tam anlamıyla kabul edilebilir bir performans gösterdi.

Ancak iPhone X fotoğraf sistemi sadece bir optik ve mekanik parçalar topluluğu değil. Unutmayın, Apple, aslında bir yazılım firmasıdır. iPhone X'in arkasında öyle bir bilgisayar gücü var ki, on bin dolarlık bir top-notch Canon sisteminin hesaplama gücünü utançtan yerin dibine sokar.

Eh, elinde böyle bir olanak varken Apple da durmamış tabi. Oturmuş, başka hiç bir kameranın yapamayacağı işlere kalkmış.

Bunlardan biri iPhone X'deki Portrait Mode dedikleri portre fotoğraf çekim modu.

Portre modu aslında ilk olarak iPhone 7 Plus'da ortaya çıkmıştı, ama iPhone 8 Plus ve iPhone X'te eklenen Portrait Lighting yani Portre Işıklandırması eklemesiyle ilk meyvelerini verdi.

Bu işin daha başı. Başka neler gelecek, hepimiz ağızımız açık seyredeceğiz.

Gelin bakalım bu portre modu ne mene bir şeydir.

Portre fotoğraflara portre resimleri de eklerseniz, sanat tarihinin en eski uğraşılarından birini bulursunuz.

Fatih Sultan Mehmet'ten Napolyon'a, hemen herkes kendi yüzünü kağıt üzerinde görmeyi istemiştir. Biraz narsist bir dürtü belki, ama böyle işte.

Portrelerin hedefi insan olunca, resim üzerinde de insanın öne çıkması esastır.

Bunun en direkt yöntemi de kağıda sadece insanın yüzünü boyamaktır. Öyle ya, kağıtta, portresi yapılan insanın yüzünden başka bir şey yoksa, yüz büyük bir açıklıkla hemen ortaya çıkar.

Ancak her yüz beyaz kağıdın üzerine boyandığında bütün portreler birbirine benzeyecektir. Bu nedenle ressamlar çeşni olsun diye, geri plana da bir şeyler koymaya başladılar.

Bu geri planlar çoğunlukla beyazdan farklı renkler, biraz flu, biraz afaki/sürreal şekiller, dokular olmuştu. Ancak geri planlar tanımları gereği hiç bir zaman portredeki insan yüzünden daha baskın, daha parlak ve daha keskin olmadı.

Geri plan, geri plan olarak kalmak zorundaydı. Eğer öne çıkarsa, portredeki insanın önemi azalacaktı.

Düşünsenize, parlak, canlı renkleriyle sandıktan taşan mücevherlerin bulunduğu bir hazinenin üzerine Kraliçe Elizabet'in yüzünü koyun. Yüze mi bakarsınız, mücevherata mı?

Yüzün önemi azalır, portreye bakan insanların dikkati mücevheratın ışıltısıyla yüz ve hazine arasında dağılır.

Hoş, Elizabet çok doğru bir örnek olmadı. Kadının yüzünü boş kağıda da çizseniz hala pek bakılası değildir. Ancelina Coli diye düşünün, daha doğru olacak.

Boş tuvalle işe başlayan bir ressam için geri plan alternatifleri sınırsızdır. Tamamen sanatsal tercihleri sonucu güzel görünceğine inandığı her türlü geri planı portre üstüne boyayabilir.

Fotoğrafçıların işi geri plan seçimi bakımından haliyle biraz daha zordur. İstedilikleri geri planı, portresini çektikleri yüzün arkasına koymaları konusunda yapabilecekleri çok daha sınırlıdır.

Portresini çekecekleri insanı beyaz bir çarşafın önüne oturtabilirler örneğin. Geride bir şey kalmayacağı için fotoğrafa bakan herkesin dikkati resimdeki yüze yönelir.

Bunu günümüzde de yapıyorlar zaten. Adına da vesikalık resim diyoruz.

Ancak işin içine sanat girince, fotoğrafçılar bir geri planla çalışmak zorumda kalıyorlar. Bu geri planın ne var ki, aynı resimlerde olduğu gibi, portredeki yüz kadar önemli baskın olmaması gerekiyor.

Ellerinde fırça ve tuval olmayan fotoğrafçılar, geri planı önemsizleştirmek için insan beyninin ilginç bir algılama özelliğini kullanırlar.

İnsan beyni, bir sahneyi gördüğünde dikkatini ilk önce gözüne en keskin görünen bölgesine yöneltir (en parlak ve en çok sarı/turuncuya çalan taraflarına da bakar ama konumuz bunlar değil).

Böylece fotoğraflarda geri planı önemsizleştirip, yüzü ortaya çıkarma sorunu, geri planını flulaştırarak çözülür.

Bilgi olsun diye söyleyelim, fotoğrafçılar, geri planın fluluk derecesine Bokeh derler.

Fotoğrafçılar, geri planı flulaştırmak için optik bir özellik kullanırlar.

Bir kamerada film yada sensörün alanı, lensin odak uzaklığı, lensin hızı ve fotoğrafını çektiğiniz objenin geri plana uzaklığı ne kadar büyürse, geri plan optik olarak o kadar flulaşır.

35 mm boyundaki bir film ya da sensörle çalışırken, 80 mm civarı bir odak uzaklığı olan f/1.8 hızında bir lens genel kabule göre uygun bir portre lensidir.

Böyle bir lensin boyu 7 cm, çapı da 6 cm falandır. Fiziksel bir parametredir bu, daha kısa ya da küçük olamaz.

Benim şu sıralar portre için kullandığım 70-200 mm f/2.8 lensin boyu 20 cm, ağırlığı da 1.5 kilo!

Eh, portre için kullanılan lenslerin, ama özellikle sensörlerin boylarının bu kadar büyük olması gerektiğinden kimse cep telefonları ile portre çekmeyi düşünmemiş bile.

İşte Apple bu işi iPhone 7 Plus'tan başlayarak dahiyane bir biçimde yazılımla çözmüş.

Fiziksel limitasyonların arkasından dolaşıp, minicik sensörleriyle cep telefonu kameralarının portre çekerken, geri planı flulaştırmasını sağlamış.

Dijital bir ortamda her hangi bir görselin bir bölümünü ya da tümünü flulaştırmak çocuk oyuncağıdır sevgili arkadaşlar. Gerçekten çok kolaydır.

Eğer her tarafı keskin bir portre resim üzerinde, geri plan nerde, yüz nerde bilirsek, cep telefonlarında da bulunan işlemciye "Burası geri plan, burayı flulaştır." der, koca koca kamera ve lensleri kullanmadan da portre efektlerini elde edebiliriz.

Bir fotoğrafa baktığımızda insan gözü ve beyni hemen yüz neresi, geri plan neresi görebilir. İşlemciler ise günümüzde henüz bu kadar akıllanmadılar.

Yüzün bir çok özelliklerini tesbit edebilseler de, özellikle saçlar ve portrenin geri kalan hatlarının geri planla çakıştığı noktaları, insan müdehalesi olmadan doğru bir biçimde tespit etmesi şimdilik olanaksız.

Hele geri plan ile portrenin tonaliteleri yeterli kontrast oluşturmuyorsa bu geri planı seçme işi çok daha zorlaşır.

Bir kaç sene önce köpeğimizi gezdirirken sevgili karımın tarlada, başakların arasında bir resmini çekmiştim. Resim çok güzel çıktı ve ben de geri plandaki başakları biraz flulaştırıp, bir portre haline getireyim istedim.

Karımın sapsarı saçlarını bilgisayarda başaklardan ayırmak için bir iki saat harcayıp, sonrasında pes ettim. Aynı yere bir portre lensiyle gidip, aynı resmi bir daha çekmeye çalıştım, ancak aynı anı yakalamak mümkün olmadı tabi.

Photoshop üzerinde portre efektini yaratmak için yüzü ya da geri planı seçmeye çalışanlar bilir. Eskiden alpha kanallarını falan kullanıp, saçları gök yüzünden ayırırdık. Neyse, şimdilerde Photoshop da biraz akıllandı da, artık select-mask aletleriyle biraz daha az çileli hale dönüştü bu iş. Ancak her halükarda büyük miktarda insan gözü ve beyninin araya girmesi gerekiyor.

Bunun en önemli nedeni ise fotoğraf kağıdının (ve ekranın, ve tuvalin) iki boyutlu olmasıdır.

Gerçek hayattaki üç boyutlu nesneler, fotoğraf üzerinde iki boyutlu bir şekilde temsil edilir.

Fotoğraf üzerinde bir noktanın üçüncü boyuttaki yerini yani derinliğini bilebilseydik, tanımı gereği geride kalan geri planı ayırıp, flulaştırmak çok daha kolay olurdu ve insan müdahalesi olmadan, otomatik bir biçimde gerçekleşebilirdi.

Apple işte bunu yapmış.

iPhone X'in arkasında iki lens olduğunu söylemiştik. Siz fotoğrafı bu lenslerden hangisiyle çekiyorsanız, diğer lens de size çaktırmadan aynı fotoğrafı çekiyor.

İnsan beyni derinliği iki tane gözü olduğu için algılar. iPhone da iki kamerası olduğu için çekilen resimdeki her noktanın fotoğraf çekildiği andaki kameraya olan göreceli uzaklığını algılıyor ve bir yere not ediyor.

Apple buna derinlik haritası, yani depth map demiş.

Eh, elinde bir resim ve onun derinlik haritası olunca, iPhone X geri planı otomatik olarak ayırabiliyor ve yazılım sayesinde flulaştırıyor.

Portre modu arka kamerasında iki lens olan her iPhone modelinde var.

iPhone X ise ön kamerasına da bu özelliği eklemiş.

Dikkatli okuyucular, iPhone X"in önünde sadece bir kamera var, derinlik haritasını nasıl oluşturuyor diye haklı olarak şarlayacaktır.

Apple bu işi de dahiyane bir biçimde çözmüş.

Bildiğiniz üzere iPhone X sahibinin yüzünü tanıyarak kilidini açar.

Bu yüz tanımasının en önemli aracı tabi ki ön taraftaki kamera.

Bu kameranın hemen yanında yüzün özelliklerini algılamak için yüzün üzerineki otuz bin noktayı algılayan başka bir sensör var. Bunun hemen yanında da bir infra-red, yani kızıl altı ışımaya hassas bir kamera var.

İşte bu kızıl altı kamera ikinci kamera olarak derinlik haritası hazırlamaya yardım ediyor.

Bu bir tesadüf değil. iPhone X gerçekten ön kameradan gördüğü resmin derinliğini bilmek zorunda. Yoksa biri size çaktırmadan resminizi çeker, telefonunuzu çalar ve çektiği resmi telefona gösterip, kilidini açar.

iPhone X bu derinlik algılaması sayesinde telefona bakan üç boyutlu, gerçek bir insan yüzü mü, iki boyutlu bir fotoğraf mı anlar.

Kızıl altı kameranın başka bir güvenlik fonksiyonu daha var. Bildiğiniz gibi düşük sıcaklıklardaki her cisim, kızıl altı bir ışıma yapar.

Ön yüzde bulunan kızıl altı kamera, telefona bakanın ortalama 37 derece vücut ısısında bir insan mı yoksa usta bir heykeltıraşın yada üç boyutlu bir yazıcının yaptığı bir maket mi olduğunu algılayıp, güvenlik kilidini açıp, açmamaya karar veriyor.

Çok kurcalamayalım ama öldüğünüzde vücut ısınız düşeceği için, kadavranız bile iPhone X'in güvenlik kilidini açamaz.

Ne teknoloji be! Şapka çıkarıyorum...

Sözün kısası, iPhone X'in ön kamerası ile de geri planın flulaştırıldığı mükemmel portreler çekebilirsiniz.

Bunun önemi ne derseniz, cevap narsist egolara biraz daha cila, yani size selfie portreler çekebilme olanağı sağlaması.

Derinlik haritası sayesinde ön ve geri planı otomatik olarak ayırabilme imkanı o kadar fazla farklı uygulama olanağı yaratır ki, Apple bu gün itibarı ile geri planı flulaştırma gibi bunların çok az bir bölümünü hayata geçirebildi.

iPhone X (ve iPhone 8 Plus), bir adım daha ileri gidip portre moduna Portrait Lighting yani Portre Işıklandırması isimli başka bir özelliği ekledi.

Geri planı flulaştırdıktan sonra, geri plan ve ön plandaki başta yüz, diğer vücut bölümlerinin üzerine düşen ışıklandırmayla oynamaya başladı.

Fotoğrafçılar beauty dish, yada beauty light ismi verilen farklı projektör ve yansıtıcılarla yüzün parlak ve gölgeli yerlerini ortaya çıkarıp, portrelerin daha güzel ve dramatik olmalarını sağlarlar.

iPhone X bu işi yine yazılımla çok kolay hale getirmiş.

Bir iki basit ayar ile fotoğraftaki yüzler parlıyor ve sanki bir fashion show fotoğrafı misali güzelleşiyor.

Stage Light diye bir aydınlatma modu var ki, bütün geri planı karartıp, portredeki yüzün üzerine bir projektör tutulmuş havasını veriyor. Bu mod ile çekilmiş resimleri başka koşullarda çekmek olanaksız, o yüzden stage light resimleri çok kendilerine özgü, çok farklı oluyorlar.

Bu teknoloji ile yapılabilecek o kadar çok şey var ki, Apple bile yolun başında olduğunu, Portrair Lighting modunu "Beta" şeklinde etiketleyerek kabullenmiş.

Photoshop olmadan kendinizi istediğiniz anıtın, manzaranın ya da sürreal bir arka planın önüne koymak, Apple'ın bir kahve molasında bile hazırlayabileceği bir uygulama.

Derinlik algılayabilen kameralar ise kısa vadede üç boyutlu harita yapımında, mimaride, körlere yol göstermede, hatta bir drone'un üzerine konup, keşif ve hedef belirlemede kullanılabilir.

Otuz bin noktalı projektörle birleştiğinde, dudakları okuyup, örneğin klavye kullanımını ortadan kaldırabilir. Unutmayalım, sesle, yani diktasyonla kumanda, gürültü yaptığı ve gizliliği ortadan kaldırdığı için, beklenenin aksine, klavyenin yerine geçemedi.

Uzun vadede ise üç boyutlu fotoğraf çekimi aklıma ilk gelen uygulama alanları.

İşi en ilginç tarafı, yukarda anlattıklarımım tümü fiyatı ne kadar yüksek olursa olsun, hiç bir ihtisas kamerası ile yapılamayacak, sadece bir kaç yüz gramlık bir iPhone ile becerebileceğiniz şeyler.

Bu gün de burada duralım.

Gelecek yazılarda iPhone X'in video ve bilgi saklama özelliklerine bakacağız.

Sevgi ile kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...