14 Kasım 2017 Salı

Los Pasos, Prezervatifler ve Yasaklanmış Camembert Peyniri

Bu akşamki şarabımız Şili’den, bir Cabernet Sauvignon. İsmi Los Pasos, Reserva dedikleri afili türünden ve Valle Central bölgesinden gelme.

Latin Amerika şaraplarını size yazacak kadar tanımıyorum, ancak çok diyebileceğim kez içmişliğim vardır.

Örneğin Şili şaraplarını severim diyebilecek kadar güven geliştirebildim.

Valle Central bölgesi nerededir, nasıl üzüm yetiştirir yine bilmem ancak birçok şişenin etiketi üzerinde bu ismi görmüşlüğüm vardır.

Los Pasos ise adımlar demek ve İspanyolca’da o kadar yaygın kullanılıyor ki, bırakın şarabı, herhalde Los Pasos isimli bir prezervatif markası bile vardır :)

Yani bu şarabı alırken sadece bir Cabernet Sauvignon’dan ne bekleyebilinirse onu bekleyerek aldım. Ancak Şili şaraplarıyla teşvik-i mesaime dayanarak söyleyebilirim ki bu şarap olasılıkla güzel çıkacak.

Hatta bir adım ileri giderek Şili’de kalite/fiyat oranının en yüksek olduğu şaraplarının yapıldığını bile idda edebilirim.

Umarım bir gün yerinde görüp, size Şili şaraplarını anlatma fırsatım olur.

Latin Amerika’nın yine çok önemli bir şarap bölgesi olan Arjantin’i biraz dolaştım. Özellikle Malbec üzümleriyle yaptıkları şarap gerçekten güzeldir ve yine Arjantin’den gelen dünyanın en lezzetli kırmızı eti ile mükemmel gider.

Bir iş gezisi için iki haftalığına Buenos Aires’e gitmiştim. Workshop, aynı zamanda kaldığımız otelin toplantı salonunda yapılıyordu.

Arjantinliler Latin Amerika’nın en havalı ülkesidir. Kendilerini Avrupalı, hatta İtalyan sayarlar. Gerçekten deArjantin’den bir kaç Massimiliano, Vito, Giuseppe falan tanırım.

Buenos Aires’te kalacağım iki hafta içinde bir tam ineği yeme gibi kişisel bir hedef koymuştum kendime.

Neyse, bu arkadaşlar hesapta İtalyan ya, ilk öğlen yemeğinde bir menü geldi. Fusili ve Trüf mantarı, ahtapot bacağı, tiramisu falan.

Ne lan bu dedim. Bunlar için on üç saat Buenos Aires’e uçacağıma iki saat arabayla İtalya’ya gider yerdim.

Garsonu çağırdım. Bak muçaço, dedim, şu menüyü al, bir daha da bana getirme. Ben her öğlen ve akşam az pişmiş biftek, pilav ve Malbec istiyorum.

Aman sinyor dedi, bizim yemeklerimiz çok güzel, sadece et olur mu?

Olur, olur dedim.

Gerçekten de herkes her gün İtalyan, Fransız falan yerken, ben hayatımda yediğim en güzel bifteği yedim, mükemmel Malbec şarabı içtim.

Tabi ki, iki hafta içinde ortalama bir ton ağırlığında olan bir ineği tamamen bitiremedim ama insani sınırlar dahilinde bu noktaya oldukça yaklaştım.

Hala arada bir, bir şişe Malbec alıp, Puerto Madera günlerimi yad ederim.

İşte böyle.

Bu akşam Şili şarabımızın yanında Burgonya’dan alkollü Epoise ve Normandiya’dan Camembert peynirleri var. Camembert, bir aralar Soner efendinin salladığı şekilde, sözde “yasaklanmış” pastörize olmayan sütten (Lait Cru) yapılma.

Herkese iyi geceler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...