24 Mart 2017 Cuma

Beyzbol Kartı

Şu günlerde nedense herkes karamsar, kötümser, mutsuz, huzursuz. Belki bana öyle geliyor, belki de gerçekten üzerimizde kara bulutlar geziniyor, bilinmez. Ancak gülümseyenden fazla asık yüzler, mutluluktan fazla huzursuzluk var, deyimi doğru ise "havada".

Uzay yolunu sever misiniz bilmem. Ben çok severim. Sadece benim neslimin beraber büyüdüğü The Original Series dedikleri Kirk'lü, Spock'lı ilk halini değil, Jean-Luc Picard'lı The Next Generation'ı, Voyager'ı, Deep Space Nine'ı da tutkuyla izlerim. Her sene bütün bu serileri en az bir kere "rerun" yaparım.

Gene Roddenberry isimli bir dahi yaratmış Uzay Yolu'nu. İlk bakışta insanın kulağına kurgu-bilim gibi gelse de Uzay Yolu bölümlerinin hemen hepsi olayların geçtiği kurgusal zamandan bağımsız bir biçimde günümüzün insanını, duygularını, uğraşlarını, korkularını, zevklerini büyük bir ustalıkla bize aktarır.

Borg'un yerine Sovyetleri, Cardassian'ların yerine Nazileri koyun, bir tarih dersi alırsınız. Ferengiler mahalle esnafından başkası değillerdir. Kai Winn ismi lazım değil asrın lideri, Bajoran'lar ise Hüloooğğğlar :) Şaka yapmıyorum, alın izleyin Deep Space Nine'ı, Sözcü okuyormuş gibi olursunuz.

Ama gelin politikaya dalmayalım. Zaten çoğumuzun huysuzluğunun sebebi büyük ölçüde bu politik olaylar.

Deep Space Nine, yada kısaca DS9'ın bir bölümünde Federasyon yani insanların da içinde olduğu ittifak çok zor durumdadır. Galaksinin Gamma bölümünden gelen Dominion isimli, baskıcı bir ittifak dünyanın da bulunduğu Alpha bölümünün tozunu atmaktadır, Federasyon uzay gemileri yok edilmekte, her gün binlerce Federasyonun bir tür ordusu sayılabilecek Star Fleet askerinin ölüm - yani şehadet - haberi gelmektedir. Gezegenler birer birer Dominion'ın eline geçmekte, düşman bir türlü alt edilememektedir.

DS9'un komutanı Ben Sisko moral bakımından çökmüş, sıfırın altında seyretmekte, ağızını bıçak açmamaktadır.

Oğlu Jake Sisko, babasının bu haline çok üzülür. Onu neşelendirmek için ne yapayım diye düşünmeye başlar. O sırada DS9'da bir açık artırma vardır. Satılan malzemelerden biri ise üzerinde Amerikalı ünlü bir baseball oyuncusu Willie Mays'ın resminin bulunduğu bir koleksiyon kartıdır.

Baba Sisko tam bir baseball delisidir (Kim değildir ki? Baseball dünyanın en zevkli (!) ve en heyecanlı (!) oyunudur. Elli yaşıma geldim hala bir bok anlamam, nasıl oynanır, amaç nedir falan...) Neyse. Jake bu kartı satın alıp babasının neşesini yerine getirmek için ona vermeyi planlar.

Eh, doğal olarak işler karışır ve zevkle izleyeceğiniz bir kırk beş dakika sonunda Jake kartı babasına verir.

Sisko, kartı alır ve gülümseyerek, "Hala Dominion büyük bir tehdit, hala insanlar ölüyor ama - karta bakar ve - hayat şimdi biraz daha güzel!" der.

Sevgili kızım Melissa daha doğmadan ona bir email hesabı açtım ve hemen her gün ona bir email gönderdim. Onu nasıl heyecanla beklediğimi, beklerken neler hissettiğimi bilsin istedim.

Melissa doğduktan sonra bu maillere biraz ara verdim. Artık kendisi etrafta olduğu için onla konuşmak daha kolay olmuştu. Anılar için de bol bol çektiğim fotoğraflar emaillere göre daha etkiliydi.

Ancak geçenlerde ona bir email yolladım.

Ona daha yaşamına yeni başladığını söyledim.

Bu uzun yolda insanların onu kıracağını, üzeceğini anlattım. Arkadaşım dedikleri insanların onu kıskanacaklarını, ilk fırsatta ona zarar vereceklerini, sevgi ile bağlandığı insanların onu hayal kırıklığına uğratacağını söyledim.

Özellikle bu yazıyı okuyan yaşıtlarıma bu söylediklerimin doğru olduğunu anlatmama gerek yok herhalde. Elli küsür yaşımızda, hayat genelevinde kaşarlanmış birer fahişeyiz hepimiz.

İyi gününde yanından ayrılmayan, ilk düşüşte ortadan kaybolan sözde dostlar, size sizi sevdiğini söyleyip sonra başkasıyla sizi pipi gibi ortada bırakan sözde sevgililer, karılar, kocalar, sizin yanınızda, size destek olacaklarını söyleyip, beş kuruşluk menfaati görünce sizi tuvaletin deliğine sokup çıkaran iş arkadaşları hiçbirinize yabancı değillerdir.

Bu insanlar size ne kadar yakın olurlarsa, o kadar fazla incitirler. Ne kadar küçük, ne kadar seviyesiz, ne kadar ucuz olurlarsa (ki burada bu insanların eğitim düzeylerini, kazandıkları parayı ya da hayatlarının kalitesini kast etmiyorum), size verdikleri zarar ya da hüzün o kadar ucuz, o kadar düşük kaliteli olur.

Kıskançlık, seviyesizlik ve sevgisizlik, takdir, asalet ve sevgiye göre edinilmesi çok daha kolay kalitelerdir. Bundan dolayıdır ki etrafınızda iyi insanlardan ziyade böyle seviyesizleri görürsünüz.

İşte yazdığım emailde bunları biraz yumuşatarak anlattım sevgili kızıma.

Sonra da dedim ki, "...madem hayat bu kadar kötü, sen de bu kadar mutsuzsun, niye beni dünyaya getirdin diye sorarsan, bir gün sen de kendi Melissa'nı kucağına aldığımda, ona sarılıp öptüğünde hayatın niye yaşamaya değer olduğunu anlarsın."

Sevgili kızım bir nevi baseball kartım oldu benim.

Amacım size ucuz Türk filmi geyiği yapmak değil. Aç değiliz, açıkta değiliz. İyi kötü bir hayatımız var. Ancak bunlardan misli ile önemlisi dünyanın en iyi, en güzel, en samimi iki insan var hayatımda.

Kısacası bu kadarı fazla diyecek kadar mutluyum.

Yazının başında değindiğim mutsuz havaya bir daha bakalım.

Hayat kötülüklerle, mutsuzluklarla, seviyesizlikle dolu, eyvallah.

Ancak bu kötülük içinde, bir yerlerde, herkesin birer baseball kartı saklı.

Tavsiyem bu kartı aramak, bu mutsuzluk dolu hayatta mutluluğu bulmak. Mutluluk da işte, parada, evde, arabada değil, hiç düşünmediğiniz bir yerde, bir zamanda karşınıza çıkıyor.

Hayat yaşamaya değer.
Bu yazı çok fazla melodramatik oldu farkındayım ama arada bir de melodrama gerekiyor işte :)

Şarabı içip, hüzünlendi, bunları yazdı diye düşünenlere de hayır diyorum, bu haftanın şarabını henüz açmadım. Bir kaç saati daha var 🍷😛

İşte böyle.

Herkese iyi bir hafta sonu olsun. Mutlulukla kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...