3 Mart 2017 Cuma

AB'den Tüyen Tüyene

İngiltereden sonra Fransa da AB'den çıkmayı ciddi olarak gündemine aldı. Bana sorarsanız çıkacak da.

Herkes Avrupa Birliği başarısızlıkla sonuçlanacak diye ahkam kesse de ben Avrupa Birliğini amacına ulaşmış ve fazlasıyla başarılı olmuş bir proje olarak görüyorum.

Niye derseniz, anlatayım.

Avrupa Birliği temelde Almanya'nın Fansa ile savaşmasını engellemek için tasarlandı. Savaşma, seviş ya da daha doğru bir deyişle savaşma, iş yap şeklimde özetleyebiliriz.

Sonrasında bu ticari anlaşma, Sovyetlerin çöküp, Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmasıyla tarihin en büyük ticari fırsatına dönüştü.

Almanya ve Fransa bırakın savaşmayı, eşi benzeri görülmemiş bir madrabazlık ve hokkabazlık ile varlıklarını ve keyiflerini bir yirmi sene daha sürdürebilecek bu fırsatın üzerine balıklama atladılar.

Bu yeni "Wannabe EU" yani Avrupalı olmak isteyen yeni ülkelerin pazarlarına girdiler. Fabrikalarını aldılar, bankalarını, süpermarketlerini açtılar, arabalarını, giyeceklerini sattılar, yollarını, demiryollarını, metrolarını, enerji yatırımlarını yaptılar.

Bu yeni Avrupalılara vizeleri kaldırıp, kapılarını açtılar. O güne kadar restoranlarında çatalların, bıçakların masalara zincirlendiği dünyalarını bırakıp, Paris, Londra, Cannes, Roma, Venedik gibi sadece filmlerde gördükleri kentlere gidip para harcadılar.

Bu yeni Avrupaya paralar biraz Rusyanın korkusuna kesenin ağzını açan ABD'den, biraz da bizzat Almanya ve Fransadan borç olarak geliyordu.

Almanya ve Fransa kendi cebinden para verip, kendi malını satarak bu paraları geri aldılar. Yani hem istihdam sağladılar, hem de bu sonradan görme Avrupalılar gırtlaklarına kadar borçlandılar.

Ortada kimsenin çok fazla dile getirmediği ufak bir ayrıntı vardı.

Batı Avrupa malları bu yeni Avrupada vergisiz, mergisiz serbestçe gezse de, Orta ve Doğu Avrupa halkı batı avrupada serbestçe çalışamıyordu. Bu yeni yetmeler davulla, zurnayla AB'ye alınmış olsalar da Almanya ve Fransa, özellikle yeni yetmelerin en büyüğü Polonya işçilerine bir kaç yıllık çalışma yasağı getirmişti.

AB olmasa da İsviçrede bir sekreter yada kasiyer beş bin yuro gibi bir maaşla çalışır. Polonyada ise, özellikle o günlerde iki yüz yuro.

Anladınız mı şimdi?

İşte bu süre geçip, bütün Batı Avrupa yarı maaşa güle oynaya çalışmaya razı Polınyalılarla dolunca başta en tembelleri ve keyif düşkünü olan Fransızlar, işlerini kaybetmeye başladı.

Ya neredeyse bedavaya çalışan Polınyalıların maaşlarına razı olacaklardı - ki bu en iyi ihtimalle hayat standardlarının yarı yarıya düşmesi demekti, ya da çalışmayıp sosyal sigorta falan idare edeceklerdi. Söylemeye bile gerek yok. Birçoğu çalışmamayı tercih etti.

Bu arada birçok fabrika, servis merkezi falan, düşük maaş seviyelerinden yararlanmak için hep Polonyaya, Çek Cumhuriyetine taşındı.

Artık inek sağılmış, süt bitmişti. Bu saatten sonra bırakın Batı Avrupa mallarını Orta ve Doğu Avrupaya satmayı, Batı Avrupa ucuz diye bunlardan ve Türkiye'den mal almaya başladı.

Artık işin tadı kaçmış, AB zararlı olmaya başlamıştı.

AB misyonunu tamamlamış, verimsiz çalışan tembel batı Avrupanın ömrünü bir yirmi sene daha uzatmıştı.

Önce İngiltere tüydü.

Alkol ve esrardan zaten beyinlerinin yarısı işlevini kaybetmiş Britlere Türkiye geliyor diye Brexit'e evet dedirttiler. Aslında gelen Türkiye değil Polınyaydı.

Şimdi de Fransa başladı. Hedef AB'den ayrılıp yabancı işçi akımını durdurmak, Fransızlara iş açmak, gümrük vergileriyle falan da Fransız mallarını cazip hale getirip üretimi, dolayısıyla istihdamı artırmak.

Almanların biraz daha özel bir durumları var. Onlar Fransızlar kadar tembel değil, bir de gerçekten bir Alman firmasında Alman olmadan ve Almanca konuşmadan çalışmak bayağı zor. Ancak onlar da er ya da geç bu Polonya sendromunu yaşayacaklar, özellikle de bir orduya sahip olup parasını ödemeye başladıklarında.

Trump da ABD de aynısını yapıyor. Trump'un Polonyalıları ise Çinliler, biraz da Meksikalı Sançezler. ABD hala yüksek teknoloji, internet ve finans sektörüyle çok güzel para yapsa da bu beyaz yaka para iş yaratmıyor. Halk ondan Trump'a oy verdi zaten.

Bu içeri kapanıp, kendi insanını ve üretimini kayırmak bu ülkeleri kurtarır mı?

Mümkün değil.

Kurtarsaydı 70'lerde bizi kurtarırdı. Gümrük vergilerini yükseltmek kaçakçılığı, göçmenleri durdurmak da yasa dışı göç ve istihdamı artırır. Löpen kıçını da yırtsa, Fransada kaçak, sigortasız Polonyalılar çalışmaya devam edeceklerdir.

Ancak bu duvar örme politikası kısa dönemde bu kendi içine kapanan ülkeleri biraz rahatlatır, her yerde olduğu gibi suyun akacağı bir yarık bulması biraz zaman alır. Bu da Löpen, Trump gibi fırsatçılara bir on yıl free-ride verir, ki zaten on yıldan sonra ne olacağı bunların umurlarında bile değil.

İşte böyle.

Herkes bence olayın fazlaca derinliklerine dalıp büyük resmi kaçırmasa da unutuyor gibi. Globalleşme, dolar kotasyonları, parite, brent petrol fiyatları, altının onsu, Fed başkanı Cenıt falan kulağa çok seksi gelse de ben kulunuz olanı biteni böyle görmekte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...