4 Ocak 2016 Pazartesi

Hoşgeldin 2016! Paris, Disneyland

Eşim Jelena akşamdan arabayı yüklemeye başladı. İkimiz için bir bavul, canım kızım Melissa için de bir bavul, Melissa'nın puseti, Melissa'nın biberon ısıtıcısı, Melissa'nın sterilizatörü, Melissa'nın katı yiyecek kavanozları, Melissa'nın toz maması, Melissa'nın sterilize suları, oyuncakları, battaniyeleri falan derken arabaya zor sığdık ve Suriyeli göçmenler gibi yola koyulduk.

Canım kızımın ilk uzun yollu seyahatiydi bu.

Neyse ki günlerden Aralığın 31’iydi de, sınırda kimse yoktu, yoksa bir görseler, kesin Fransaya göçüyor bunlar diyeceklerdi. Jelena gerçekten abartmıştı. Besançon'a kadar konuşmadım onla kızgınlığımdan.

Besançon'dan sonra tenha mı tenha, üç şeritli ve Fransaya özgü kırmızı asfaltlı otoyol bizi Burgonya'nın kıyısından Parisin eteklerindeki Eurodisney'e getirdi.

Disneyland'e gidiyoruz
Beş sene öncesinden planlanmıştı. Canım kızım Melissa ilk yeni yılını burada geçirecekti.

Saat öğleden sonrası iki gibi Disney Village deydik. Disneyland parkının hemen yanı başında, otelleri, mağazaları ve restoranları ile her yeri Disney bir kompleks bu Disney Village.

Bir aksilik olmazsa yeni yıla, daha önceden de birkaç kez müşterisi olduğumuz Planet Hollywood adlı restoranda girecektik. Öyle ahım şahım, gourmet (gurme) bir restoran değil bu Planet Hollywood. McDonald's (Mek Danılds:) dan biraz hallice, güzelim Meksika yemeklerine küfür edercesine Amerikada icat olunmuş Tex-Mex (Teks Meks - baydım biliyorum) tarzı füzyon yemekleri var.

Planet Hollywood
Teması Hollywood olunca, içerisi de oldukça renkli oluyor tabii, ancak asıl rengi ortaklarında. Rambo abi, Terminatör dayı falan hep hissedarları. Lethal Weapon (Liitıl Uepın - Ölümcül Silah) filmlerinin Yüzbaşı Murtaugh'ı (Mörtağ) Danny Glover (Deni Glavır) bile bu restoran zincirinin ortağı.

Jelena bir ay öncesinden arayıp rezervasyon yaptırmayı denedi ama kabul etmediler. Yılbaşı akşamı gelin, belki biraz beklersiniz ama yer buluruz dediler. Biz de tamam dedik. Ora olmazsa başka yer olur nasılsa diyerekten.

Disney Village'e geldiğimizde Jelena bir daha rezervasyon için şansını denedi ama nada!

Starbucks'da bir kahve ile yol yorgunluğunu attık ve hemen Disney mağazalarına daldık.

Ben çocukken çok Disney okudum arkadaşlar. Hatta ilk yabancı dilde okuduğum resimli romanlar Disney'di.

Starbucks'da bir kahve ile yol yorgunluğunu attık
Birçok kişi Disney'i Mickey Mouse (Miki Maus) ile özdeşleştirse de benim için Disney daha ziyade Donald Duck (Danıld Dak - Donald Amca) dır. Yani şu ördek Donald. Mickey hep çok ciddi gelirdi bana, hırsızları kovalar, dedektiflik yapardı. Donald ise komikti. Çok eğlenirdim okurken.

Kızıma da benden bir Disney anısı olsun diye satıcıya Donald oyuncağı var mı diye sordum.

Anasına küfretmişim gibi baktı bana. Pas du tout (Pa dü tu - yok!) şeklinde kükredi, sonrasında, biraz da aşağılayarak. Sana Olaf verelim dedi. Kimdir amcacım bu Olaf diye sorunca, elime dişlek, çirkin bir kardan adam oyuncağı tutuşturdu. Meğer Frozen isimli, yeni bir çizgi filmin karekteriymiş Olaf ve çok da ünlüymüş.

Eee, ben kulunuz Donald Duck'ta takılı kalmışken, dünyanın gerisi yürümüş, gitmiş tabii. Şimdilik çok önem arzetmese de, Melissa biraz büyüyünce bu yeni nesil çocuk karekterlerini öğrenmek gerekecek artık.

Jelena izin vermedi
Benin kızım korkar bundan diye düşündüm ve Olaf'ı bir kenara bırakıp, başka Frozen figürlerine bakmaya başladım.

Mesela Elsa isimli, eli yüzü düzgün bir kızcağız var. Bu Elsa, Melissa'ya bayağı uygun. Kızım, korkmadan bunla arkadaşlık edebilir, oynayabilir, saçını tarar, elbisesini değiştirir falan...

Elsa'yı sonra satın almak üzere aklıma yazıp bakınmaya devam ettim.

Biraz ilerde kendimi Star Wars reyonunda buldum. Yeni filmiyle birlikte, tahmin edersiniz, her yer Darth Vader maskesi, Storm Trooper miğferi, Obi Wan Kenobi ışın kılıcı, Luke Skywalker uçağı dolu.

Başka oyuncaklar aldık
Hemen gözlerim beni Donald Duck mevzusunda aşağılayan eşşoğlueşeği aradı. Yiyiyorsa gel de Star Wars'da bana ukalalık yap dedim içimden, sana Master Yoda'nın bütün vecizelerini ezbere sayayım...

Melissa'ya ışın kılıcı alacaktım, Jelena izin vermedi, bir Darth Vader tişörtünde anlaştık. Donald Duck'ın yokluğunda da, mecburen bol bol Mickey ve Minnie oyuncağı aldık.

Yemek saati yaklaşıyordu. Yemekten önce birşeyler içelim dedik ve Billy Bob'ın kovboy restoranına gittik. İçerisine tam bir Western restoranı havası vermiş, çok güzel dekore etmişlerdi.

Jelena, karton kola bardağına bardan koydurduğu
sıcak su içinde Melissa'nın mamasını ısıtıyordu
Herkes bira, viski falan içerken Jelena, karton kola bardağına bardan koydurduğu sıcak su içinde Melissa'nın mamasını ısıtıyordu. Sonradasında Melissa mamasını yedi, biz de içkimizi içtik. İlerleyen dakikalarda mükemmel canlı Country Music çaldılar, çok iyi vakit geçirdik.

Yemek zamanı gelmişti. Billy Bob'a goodbye deyip, Planet Hollywood'a doğru yürümeye başladık.

Ancak önünden geçtiğimiz her restoranın kapısında yüzlerce insan sıra bekliyordu. Planet Hollywood da hiç farklı değildi.

Melissa sayesinde bize torpil yaptılar ve arkadan asansörle direkt restorana çıktık. Kapıda bekleyen en azından yüzelli kişiyi ekarte etmiştik.

Rezervasyon kızına ne kadar bekleriz diye sorduk, o da yarım saat ile kırkbeş dakika arası dedi. N'apalım, bekleriz dedik. O zaman şöyle bar bölgesine geçin, birşeyler içersiniz beklerken dedi.

Bar bölgesi diye işaret ettiği bölgede barı falan görmek mümkün değildi, hatta hiçbirşeyi görmek mümkün değildi. Her yer yığma, istifleme insan doluydu. Masa, sandalye falan hak getire. Burası, bir bardan çok, Gazze'deki bir mülteci kampını andırıyordu.

İçeri bebek arabasıyla giremezsiniz dediler. Mecburen arabayı asansörlün yanına park edip, Melissa'yı kucağıma aldım.

Bar bölgesinde kalabalıktan nefes almak neredeyse imkansız hale gelmişti. Üstüne müziğin sesini insani boyutların üstünde açıp, sözde sihirbaz, iki soytarıyı da müşteriler eğlensin diye ortalığa salmışlardı ki... Yedi buçuk kiloluk Melissa'yı bir saatten fazla kucağımda tutarken silindir şapkalı bir şabalak, elinde bir deste oyun kağıdını gözüme sokup içinden bir tane seç deyince dayanamayıp küfür ettim.

İki saate yakın bekliyorduk. Jelena bir kez daha ne kadar bekleyeceğiz diye sormaya gitti. Rezervasyon kızı hala yarım saat deyince, Melissa'yı düşünüp, nalet olsun dedik ve restorandan çıktık.

Saat on bir'e yaklaşıyordu. Diğer restoranlarda bu saatten sonra yer bulmak mümkün değildi.

Karton kutularda iki makarna geldi,
bardan da bir şişe şarap aldık
Kendimizi otele attık.

Yılbaşı akşamı otelde de yiyecek birşey yoktu tabii. Barmen bizi bir İtalyan "take-away" restoranına "yönlendirdi". Telefonla makarna sipariş ettik. Karton kutularda iki makarna geldi.

Bardan da bir şişe kırmızı şarap alıp çıktık odamıza.

Saat onikide Melissa çoktan uyumuştu. Biz de şarabı bile bitiremeden bayıldık kaldık.

Yeni yıl kötü bir sürprizle başlasa da, yine güzel vakit geçirmiştik.

Ertesi sabah sinirimden Planet Hollywood'a bir email yazıp mızmızlanayım dedim. Sonra bir baktımki yüzlerce restoranından sadece altısı kalmış, gerisi hep kapanmış. Arnold bile parasını alıp ayrılmış, şirket iki kere iflas etmiş.

Emaille falan vakit kaybetmedim...

Gün uzun bir gün olacaktı. Melissa ile Disneyland'e gidiyorduk...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...