16 Haziran 2014 Pazartesi

Bir Kazanın Acı Hikayesi

Tenerife'de (Tenerif) iki tane havaalanı var, Tenerife North Airport ve Tenerife South Airport.

Uluslararası uçuşlar genelde adanın güneyindeki Tenerife South Airport, yani Güney Tenerife Havaalanından yapılıyor.

Eski adıyla Los Rodeos, yeni adıyla Tenerife North Airport, yani Kuzey Tenerife Havaalanı ise çoğunlukla bölgesel uçuşlar için kullanılıyor. Los Rodeos, tek pisti ile küçük bir havaalanı. Bir karşılaştırma yapmanız açısından, örneğin İstanbul Atatürk Havalimanının üç ayrı pisti var.

Şimdi durduk yerde bu adamın canı mı sıkıldı ki, bize havaalanlarının pistlerini anlatıyor diye soracaksınız.

Başka herhangi bir havaalanı için bu kadar detayın gerçekten gereği olmayacaktı ancak Los Rodeos'a gelince işler biraz değişiyor. Burası gerçekten özel bir havaalanı.

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük uçak kazası bu havaalanının yegane pistinin üzerinde gerçekleşti arkadaşlar.

27 Mart 1977 Pazar günü Pan Am ve KLM'e ait iki Boeing-747 Jumbo Jet, Los Rodeos'un yegane pisti üzerinde çarpıştı.

KLM'in Boeing-747-206B'sindeki 248 yolcu ve mürettebatın tümü, ve Pan Am'in Boeing-747-121'indeki 396 yolcu ve mürettebatın 335'i, yani toplamda 583 kişi çarpışma sonrası meydana gelen patlama ve yangın sonucu hayatlarını kaybetti.

Tam bir facia, sizin anlayacağınız.

Bu kazayı taçlandıran ise oluş biçimi. Ne mekanik bir arıza, ne elektronik bir sorun, ne yanardağ patlaması, ne uçak kaçırma, ne de kafayı yemiş pilotlar. Tamamen insan kusurları, belki biraz da sis, ve çok isterseniz, alakaları olmasa da bir cümle içinde adlarını geçireceğimiz teröristleri de katabiliriz çorbamıza.

1736 uçuş numaralı Pan Am, Los Angeles'dan kalkmış, New York'da depolarını doldurmuş ve rotasını Kanarya Adalarına çevirmişti. 4805 uçuş numaralı KLM ise yolcularını Amsterdam'dan almış ve Kanarya Adalarına ulaşmıştı.

Her iki uçuşun da hedefi Kanarya Adaları'nın üçüncü büyüğü olan Gran Kanarya'nın Las Palmas havaalanı idi.

Her iki uçak da halen havadayken, inmeleri planlanan Las Palmas havaalanında bir bomba patladı. Kanarya Adalarının İspanya'dan ayrılması için mücadele veren Anti-Franko'cu Fuerzas Armadas Guanches Örgütü'nün gerçekleştirdiği bu eylem sonucu sadece bir dükkancı yaralanmıştı.

Patlama sonrası ise havaalanında ikinci bir bombanın bulunduğu şeklinde bir telefon ihbarı alındı.

Riske girmek istemeyen havaalanı yetkilileri, Las Palmas'a inmesi planlanan tüm uçakları, Tenerife'deki Los Rodeos havaalanına yönelttiler. Pan-Am ve KLM uçuşları dahil beş büyük hacimli uçuş da böylece Tenerife'e inmek zorunda kaldı.

Uçaklar uçmak için yapılmışlardır arkadaşlar, yani doğal ortamları gökyüzüdür. Uçarken rahat manevra yapabilir, yükselebilir yada alçalabilirler.

Yerde ise sudan çıkmış balık, yada suya düşmüş insan gibidirler. Hareket becerileri çok düşüktür. Tekerleklerinde onları çeviren bir mekanik güç yoktur. İleri, sadece jet yada pervaneli motorları sayesinde gidebilirler, o yüzden bu hareket çok duyarlı, çok kontrollü değildir. Geri yöne ise bir iki istisna dışında kendi başlarına gidemezler bile.

Parelel park esnasında manevrasını tutturamamış bir bayan sürücü gibi, geri çıkıp, yeniden park etmeyi deneyemezler mesela :)

Uçakların boyutları büyüdükçe, yerdeki manevraları o kadar zorlaşır, manevra için gereksinim duydukları alan da bir o kadar artar.

Bir hava alanında uçakların kalkmaları yada inmeleri için pistler, havaalanındayken yolcu ve kargo indirip bindirdikleri park alanları ve uçakları park pozisyonundan alıp kalkış yapacakları pistin başına getiren, yada indikten sonra park yerlerine götüren taksi yolları vardır.

Los Rodeos havaalanı
Tenerife'deki Los Rodeos havaalanına dönersek, bu küçük tesisin sadece bir iniş kalkış pisti ve bu piste parelel bir taksi yolu vardı.

Bu taksi yolu iniş ve kalkışların yapıldığı asıl piste her iki ucundan, bir de dört ara noktadan bağlanıyordu. Bu minik bağlantı yollarının hepsi pist ve taksi yoluna dik değil, her havaalanında olduğu gibi bir açıyla bağlıydılar. Bunun nedeni ise, pistin her iki ucundan inen yada kalkan uçakların, arabalar gibi keskin, doksan dereceler dönüşler yerine daha dar açılı, yumuşak dönüşler yapabilmelerine olanak sağlamalarıydı.

O gün ise, planlanmadığı üzere beş büyük uçağın indiği bu küçük havaalanının park yerleri dolmuş, kalan uçaklar piste parelel taksi yoluna park etmek zorunda kalmıştı. Taksi yolu park eden uçaklarla dolu olduğu için de uçaklar kalkış için pistin başına taksi yolundan değil, pistin kendisinin üzerinden gidip bir "U" çekerek kalkış pozisyonu alıyorlardı.

Backtrack (Bektrek) denilen bu yöntem, çok ideal olmasa da gerekli halde yapılması normal sayılan bir işlemdir.

Olay gününe dönersek, Las Palmas havaalanı, bomba ihbarından sonra baştan sona aranmış, herhangi bir bomba bulunamamış ve yeniden uçuşlara açılmıştı.

Pan Am, tüm yolculari ile kalkış için hazırdı. Tek sorun, tam önünde yakıt ikmali yapmakta olan KLM uçağıydı. Pan Am, KLM'in etrafından dolaşıp piste çıkmak istedi ancak dört metreden az bir genişlik farkı yüzünden bu manevrayı yapamayıp, KLM'in yakıt almayı bitirmesini beklemek zorunda kaldı.

KLM'in yakıt almakta ısrarının bir sebebi vardı.

Şirket yönetmeliğine göre bir pilot ara vermeden en çok belli bir süre uçuş yapabiliyordu. Uçak eğer Gran Kanarya'da yakıt ikmali için zaman harcarsa, Amsterdam'a geri dönüş, pilotun bu süreyi aşmasına neden olacaktı. Bu yüzden KLM, Tenerife'deki zorunlu bekleyiş esnasında depolarını doldurmaya karar verdi.

KLM uçağının pilotu Jacob Veldhuyzen van Zanten, herhangi bir pilot değil, KLM'in en deneyimlisiydi. Firmanın reklamlarıma çıkıyor, uçuşlardan çok pilotların eğitimi ile ilgileniyordu. Teorik olarak firmada bu pilottan daha güvenlisi yoktu.

Uçağın yakıt alması yarım saat sürmüştü. Bu işlemin ardından yolcular uçağa bindirilmeye başlandı. Dört yolcu eksik kalmıştı. Havaalanı görevlileri ikisi çocuk bu dört kişiyi de bulup uçağa bindirdiler.

KLM uçağında asıl varış noktaları Tenerife olan, ve eğer herşey normal gitseydi Gran Kanarya'ya indikten sonra Tenerife'e gelmek için başka bir uçağa binmeleri planlanmış üç yolcu bulunuyordu.

Bu yolcular hazır Tenerife'e gelmişken biz burada kalalım dediler, ancak KLM yetkilileri bu isteklerini kabul etmedi. Buna rağmen erkek arkadaşını bir an önce görmek isteyen Robina isimli genç kız uçağa geri binmedi ve şans eseri kazaya karışmaktan kurtuldu. Robina ve erkek arkadaşı olayın sonrasında, hayatları boyunca birbirlerinden bir daha hiç ayrılmadılar.

Yolcuları tamamlanan KLM uçağına ana pist üzerinde ilerleyip kalkış pozisyonu alması için izin verildi. Kontrol kulesi uçağa "Hazır olduğunda, kalkış izni için temas kur." talimatını verdi.

Bu esnada, havaalanı üzerine sis çökmüş, görüş uzaklığı ciddi biçimde azalmıştı. Aslında bu gerçek anlamda bir sis sayılmazdı. Havaalanı, deniz seviyesinin altıyüz metre üstünde olduğundan, sahilden bakıldığında yukarıda kalacak bulutlardan biri, deyimi uygunsa havaalanının "içinden" geçmekteydi.

Havaalanının pist planı
By Mtcv - Made by me for Dutch wikipedia.
CC BY-SA 3.0, Link
Pan Am uçağı da KLM'i takip edip piste çıkma talimatı aldı, ancak Pan Am kalkış pozisyonu almak yerine üçüncü ara yoldan çıkıp, pisti KLM'in kalkması için boşaltacaktı.

İngilizcede "üçüncü" anlamına gelen "third" sözcüğünün, ana dili İngilizce olmayanlar için doğru biçimde söylenmesi oldukça zordur. Pan Am ekibi, üçüncü çıkışı doğrulamak için kuleye bir kez daha sordu. Kule, "Üçüncü çıkış efendim, bir, iki, üç, ÜÇÜNCÜ çıkış" diye, bir de sayarak karşılık verdi.

Los Rodeos havaalanının çıkış yollarını gösteren işaretleri yoktu. Pan Am ekibi, havaalanının şemasına bakarak geçtiği çıkış yollarını bir ve iki diye saymaya başladı. Şemada gördükleri üçüncü çıkış yolu ise oldukça sorunlu görünüyordu, çünkü bu çıkışı kullanabilmek için koca uçağın önce yüz kırk sekiz derece sola, sonra da yine yüz kırk sekiz derece sağa dönmesi gerekecekti. Ters bir "Z" dönüşü yani.

Pan Am ekibi, dördüncü çıkış kırk beş derecelik yumuşak bir dönüş sağlayacakken, niye bu olasılıkların sınırındaki yüz kırk sekiz derecelik keskin dönüşü gerektiren üçüncü çıkışı kullan talimatını aldıklarını anlayamayıp aralarında tartışmaya başladılar.

İşin aslı, Pan Am ekibi, görüş uzaklığının yüz metreye düştüğü bu anlarda üçüncü çıkış yolunu görememiş ve çoktan geçmişti bile. Pan Am uçağı tam anlamıyla bulutun içinde kalmış, pist üzerinde yavaş yavaş yoluna devam ediyordu.

KLM'in görüş uzaklığı çok daha iyiydi, çünkü bulut henüz uçağın bulunduğu alanı kaplamamıştı. Uçak yüz seksen derecelik "U" dönüşünü tamamlayıp, pist başında kalkış pozisyonunu aldığında görüş uzaklığı bir kilometre civarındaydı. Ancak bulut, KLM'e saniyede altı metrelik bir hızla yaklaşıyordu.

KLM uçağının kaptan pilotunun beklemeye tahammülü kalmamıştı. Eğer sis havaalanını kaplarsa kalkış iptal edilebilir, o da Amsterdam'a, evine dönmek yerine geceyi Tenerife'de geçirmek zorunda kalabilirdi.

Kaptan pozisyon alır almaz kalkış izni falan beklemeden hemen frenleri boşalttı. İkinci pilot, "Ama kalkış izni verilmedi henüz." diye kem küm etse de, hava yolunun en deneyimli kremdölakrem pilotu karşısında fazlaca itiraz hakkı yoktu.

Kaptan "Biliyorum, haydi sor kuleye madem o zaman." dedi. İkinci pilot kuleyi telsizde buldu ve kalkışa hazır olduklarını söyledi. Kule de kalktıktan sonra izlemeleri gereken rotayı bildirdi. Bu haberleşme esnasında "Kalktıktan sonra" sözcükleri geçse de kule hiçbir şekilde "Kalkabilirsiniz" anlamına gelen "You are cleared for takeoff." talimatını vermemişti.

İkinci pilot prosedür gereği talimatı kuleye tekrarladı ve sonunda "We are at takeoff..." derken kaptan onun sözünü kesip "Gidiyoruz." dedi ve gaza bastı.

İkinci pilotun söylediği "We are at takeoff.." pek manalı bir cümle değildir. Büyük olasılıkla, eğer kaptan sözünü kesmeseydi, "We are at takeoff position." yani "Kalkış pozisyonundayız." diyecekti, ancak kesilmiş haliyle, biraz ite kaka da olsa "Kalkıştayız" gibi bir anlam çıktı.

Kuledeki şabalak kontrolör de "OK", yani "Okey/Tamam" gibi, havacılık kurallarının bütünüyle dışında, aptalca bir karşılık verdi. Kontrolör, hemen arkasından "Kalkış için talimatımızı bekleyin." dese de, "OK" sözcüğünü duyan, ve aklı uçuş saatini doldurup havaalanında mahsur kalmadan eve dönmekte kalmış sorumsuz kaptan gaza sonuna kadar bastı ve kalkışa başladı.

KLM'in ikinci pilotu, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın, kalkış izni almadıklarından emindi, ancak kabindeki kaptan, hava yolunun bir numaralı pilotu, hatta kendi pilot lisansını veren öğretmeniydi. İşte bu yüzden "Ben aynı fikirde değilim." diyemedi.

Aynı anda, bu eşeğin kalkışa geçtiğini bilmeyen Pan Am ekibi "Biz hala pistte ilerliyoruz." diye prosedür gereği durumlarını kuleye bildirmiş, kule de "Anlaşıldı, pisti boşalttığınızda haber verin." karşılığını vermişti. Pan Am ekibi "Tamam, pisti boşalttığımızda haber vereceğiz." diye hem tekrar, hem de teyit vermişti.

Yer kontrol radarı olmayan havaalanında, sis içerisinde kulenin pistte ve taksi yollarında kimin nerede olduğunu görmesi imkansızdı, o yüzden uçakların telsizle bildirdiği yerlere itibar etmekten başka seçeneği yoktu.

Uçaklar ve kule aynı anda konuştuğundan Pan Am'in bu "Pistteyim" mesajı KLM'in radyosunda tam duyulmamıştı. KLM"in kabinindeki uçuş mühendisi "Yaaa, Pan Am pisti boşaltmamış mı?" diye sorduğunda, kaptan "He, he, tamam." gibi çevirebileceğimiz saçma bir cevap vermiş ve kalkışa devam etmişti.

Pan Am uçağının kaptan pilotu sisin içinden fırlayıp üzerlerine gelen koca KLM uçağını gördüğünde "Şuraya bak! Allahın belası orospu çocuğu üzerimize geliyor!" diye bağırıp pistin dışına kaçmaya çalıştı, ancak artık çok geçti.

KLM'in pilotu da Pan Am uçağını görmüştü, ne var ki, bu noktada uçak kalkıştan vaz geçilemeyecek kadar hızlanmıştı.

KLM kaptanı, kontrol kolunu olabildiğince kendine çekerek, pistteki Pan Am uçağına çarpmadan kendi uçağını havalandırmaya çalışıyordu. Uçağın burnu panikten o kadar fazla kalkmıştı ki, uçağın kuyruğu piste sürtünüyor, kıvılcımlar çıkarıyordu.

Ve "BUM!"...

KLM"in burnu Pan Am'e çarpmadan geçebilmişti, ancak uçağın motorları, gövdesinin orta kısmi ve asli iniş takımları, Pan Am'in gövdesinin üzerine çarptı.

KLM bir an havada asılı kaldı ve sonrasında yere çakıldı. Depoları ağızına kadar yakıt dolu uçak, büyük bir patlamayla bir ateş topuna döndü. Bu uçaktan hiç kimse sağ kurtulamadı.

Pan Am'in üst katı sanki uçaktan koparılmış, gövdenin üstü tamamen yırtılmıştı. Buna rağmen 56 yolcu ve 5 mürettebat, yani toplam 61 kişi canlı olarak kurtulabildi.

Yardım ekiplerinin kaza noktasına ulaşması zaman aldı, çünkü sis yüzünden kaza ilk anda farkedilmemişti. Yardım ekipleri ilk olarak KLM'in enkazını bulmuş, ikinci bir uçağın kazaya karıştığını anlayamamışlardı. Sağ kalan Pan Am yolcuları, kurtarılmak için yirmi dakika beklemek zorunda kaldılar.

Uçaklarından birinin kaza geçirdiğini duyan KLM, sanki şaka yaparcasına, soruşturma ekibinin başına, en deneyimli pilotları olan Kaptan Veldhuyzen van Zanten'i görevlendirdi.

Kazanın duyulup, boyutunun anlaşılmasından sonra uluslararası basın ve üç ülkenin araştırma ekipleri Tenerife'e akın ettiler.

Kazanın tartışmasız tek sorumlusu, kalkış için izin almadan kalkan Hollandalı kaptan pilotdu. Ancak Hollandalılar geleneği bozmayıp, kendilerinden beklenen davranışı sergilediler ve kendi pilotlarından başka herkesi suçlamaya başladılar.

Hollandalılara göre kazaya kontrol kulesindeki İspanyol ekibin doğru düzgün İngilizce konuşamamaları sebep olmuştu. Ses kayıtları dinlendiğinde, kulenin İngilizcesinin yeteri kadar anlaşılır olduğu ortaya çıktı.

Hollandalılar bu kez kuledeki kontrolörlerin radyoda bir futbol maçı dinlediklerini, o yüzden uçuşlara konsantre olamadıklarını iddia ettiler. Ancak halen kuledekilerin söylediği yada yaptığı herhangi bir şeyin kaza ile bağlantısı bulunamıyordu.

Hollandalılar artık işi abartıp, bir de Pan Am uçağının pilotlarını suçladılar. Meğer kazanın nedeni Pan Am uçağının taksi yolu yerine pistte bulunmasıymış. Bu arabanızla bir yayayı ezip, "Ne yapalım o da yolda olmasaydı..." demeye benziyor.

Neyse, sonunda "Hata bizde olabilir..." dediler de, geri kalan taraflar en azından suçlanmaktan kurtuldu.

Bu kaza havacılıkta radikal değişiklikler yapılmasına meden oldu.

Örneğin, kule ile uçak arasındaki konuşmalarda "Kalkış için izin verildi." talimatına kadar "Kalkış" sözcüğünün kullanılması yasaklandı ve yerine "Ayrılış', 'Hareket" gibi sözcükler kullanılması zorunluluğu getirildi.

"OK", "Roger", yani "Tamam", "Anlaşıldı" gibi kısa teyitler yerine anlaşılan mesajın anahtar bölümlerinin tekrarı zorunluluğu getirildi.

Kokpitte kıdemli pilotun egemenliği yerine ekip halinde kararlar alınmasını destekleyen adımlar atıldı.

Los Rodeos havaalanına bir yer kontrol radarı yerleştirildi.

Bir kazanın acı hikayesi işte böyle arkadaşlar. Hava yolculuğu, halen en güvenli yolculuk türü. Ancak siz yine de uçağa bindiğinizde oturduğunuz yere en yakın çıkış kapısını belirleyin, bu çıkışın arkanızda olabileceğini de unutmayın. Arada kaç sıra koltuk olduğunu sayın. Kemerinizi iniş ve kalkış dışında bile bağlı tutun.

Koltuğunuza yaslanın ve uçuşun tadını çıkarın.

Las Chafiras köyünde taksiden indik ve bizi Santa Cruz kentine götürecek otobüsü beklemeye başladık. Jelena dayanamadı ve sordu.

"Gerçekten, niçin bu havaalanını görmek istiyorsun?"

Geçerli bir soru tabii ki. İnsan niye bir facia'nın olduğu yeri görmek ister ki?

Düşününce cevabını buldum. Bu kaza ile ilgili çok yazı okumuş, çok belgesel izlemiştim. Son anda bulunup KLM uçağına bindirilen karı, koca ve iki çocuk, son anda fikir değiştirip Tenerife'de kalan Robina, havaalanını kaplayan bulut, bütün detayları ile canlı bir biçimde aklımdaydı.

İşte, bu havaalanında bulunmak bütün bu ayrıntıları birleştiren bir tutkal işlevi gösterecek, olayı tam anlamıyla hissedebilecektim.

Ve öyle de oldu.

Los Rodeos, yada bu günkü adıyla North Tenerife Airport, özünde herhangi bir hava alanından çok farklı değil. Alt katı gelen, üst katı giden yolculara ayrılmış bir terminal binası, check-in gişeleri, ufak bir cafe'si, para çekme makineleri falan olan sıradan bir havalimanı.

Danışmada ki kıza, pisti görüp fotoğraf çekebileceğimiz bir balkon yada gözlem noktası var mı diye sorduğumda kuru bir "No" cevabı aldım.

Pencerelerin arasından pistin görünen ufak bir kısmının resmini çektim. Biraz ortalıkta dolandık ve bizi Santa Cruz'a geri götürecek otobüsü beklemeye başladık. Hava biraz rüzgarlı olduğu için Jelena içeride bekliyordu.

Kamerayı çevirip bir fotoğraf çektim
O anda bir taksi şoförü hava alanı tarafında bir çıkış kapısını açtı. Kapıdan baktığımda kule ve pistin hatrı sayılır bir bölümü görünüyordu, ancak ben gelene kadar kapı kendiliğinden kapanmıştı.

Çıkmak istediğimi gören taksi şoförü geri dönüp geldi ve kapıyı benim için açtı.

Dışarı çıkıp, sağımda görüşümü kapatan ağaç ve binayı arkamda bıraktım.

Pistin krokisi üç aşağı, beş yukarı aklımdaydı. Eski kulenin yerine göre kendimi konumlandırıp Charlie-3, yani C-3 yada Pan Am'in pistten çıkması gereken üçüncü taksi yolu olduğunu tahmin ettiğim noktaya doğru kamerayı çevirip bir fotoğraf çektim.


Otobüse binmek için ön tarafa çıktığımızda, dağların arasından bir bulut havaalanının üzerine geliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...