26 Mart 2013 Salı

Kapitalist Şaka

Kapitalizm, iyimidir, değil midir bilemem ancak şüphesiz en azından günümüzde en yaygın olarak uygulanan ekonomik sistemidir. Bireyin öne çıktığı ve sermayesini işleyerek kar elde ettiği bir ekonomik ortamı tanımlar kapitalizm. Zaten kelimenin kökü kapital yani sermayedir.

Kapitalizmin belki en temel önermesi bireysel tasarrufların yatırıma, yani sermayeye, yani kapitale dönüşebilmesidir. Başka bir deyişle birey çalışır ve kazanır. Ancak bu kazandığı paranın tümünü harcamaz, bir bölümünü tasarruf eder.

Ancak bu tasarruf çoğunlukla kendi başına üretime yönelik yeterli bir sermaye oluşturamayacak kadar küçüktür.

İşte bu noktada kapitalizmin en önemli enstrümanlarından biri olan bankalar devreye girer ve bu küçük tasarrufları bir araya getirir, karşılığında tasarruf sahiplerine bir faiz öder, sonrasında bu birikimleri yatırımcılara kredi olarak verir ve karşılığında tasarruf sahiplerine ödediğinden daha yüksek bir faiz geliri elde ederler.

Dahiyane bir icattır bu bankacılık sistemi. Günümüzdeki birçok multi milyar dolarlık şirket eğer bankalar olmasaydı kurulamazlar, gelişemezlerdi. Bireylerin tasarrufları yastık altında kalır, ekonomi büyüyemez, yerinde sayardı.

Şimdi burası çok önemi arkadaşlar. Burada anahtar işlev bireylerin tasarruflarını bankaya yatırmak istemelidir. Bunun için de bankalara güven esastır. Bankalara güvenmek kapitalizmin ABC'si, 101'i, yani evrensel bir prensibi ve en temel yapı taşlarından biridir.

Mesela Amerika bankalarındaki paraların önemli bir bölümünün Amerika karşıtı Arap parası olduğunu bilse de bu paraları - örnek olsun diye söylüyorum - bloke etmek istemez. Devletler bankadaki tasarruflara el koymak yerine savaşa bile girmeyi seçebilirler.

Bankalardaki paralara göz dikmek, bir Türk'ün anasına küfretmek gibidir. Bu eylemin tek bir sonucu vardır ve bu sonuç her zaman tatsızdır.

Ve tüm yukarda saydığımız mahzurlarından rağmen bildiğiniz üzere Kıbrıs'da ekonomik önlemler çerçevesinde bankalardaki mevduatların bir bölümünün vergi olarak alınmasına karar verilmiştir.

Peki Rumlar akıllarını mı kaybetmiştir de böyle eşyanın tabiatına tamamen aykırı, aptalca bir karar almışlardır?

Hayır. Rumların akıl sağlığı tamamen yerindedir. Bu aptalca karar Rumların şiddetle karşı çıkmalarına rağmen Merkel teyzenin zoruyla alınmıştır.

Peki Merkel mi aklını kaybetmiştir de böyle bir karar için bastırmıştır?

Merkel'in akıl sağlığı ile ilgili sorunun cevabını filozoflara ve tarihçilere bırakalım ancak ekonomik bir bakış acısıyla en azından Merkel'in ne düşünerek böyle bir yolu seçtiğini anlayabiliriz.

İlk adım olarak gelin bu Rum bankalarındaki paranın sahiplerinin kim olduğuna bakalım. Öyle ya bu bankalardaki paraların bir bölümünün üzerine yatılınca, bu paraların sahipleri zarar görecektir.

Tutun nefesinizi, bu paraların çok önemli bir bölümü Ruslara ait.

Yani bu paraların üzerine yatılınca Ruslar para kaybedecek. Bu bankalardaki paraların hacılanma sebebi Rumları kurtarmak olduğuna göre Rumları Ruslar kurtarmış olacak, en azından tek başlarına kurtarmasalarda büyük katkıda bulunacaklar.

Merkel'in orkestra şefliğiyle...

İşte Putin bu yüzden çıldırmış bir durumda. Haklı olarak kıçını yırtıyor:

"Yaw niye ben kurtarayım Rumları?"

Sahi niye Rusya kurtarsın Rumları? Ne oldu bu Avrupa'nın birlikteliğine? Hani Euro bölgesi tek bir ekonomik oluşumdu? En son baktığımda Rusya hala Ruble kullanılıyordu. Kimse hatırlamıyor Rusya'nın Euro topluluğuna katıldığını...

Burada Almanya'nın gerekçesi bence aptallığın, saçmalığın, komikliğin ötesinde kriminal yani suç sayılır.

Merkel teyze diyor ki "Ruslar yıllardır Kıbrısdaki düşük vergiler yüzünden çok iyi para kazandılar, onlar da ödesin!"

Hani bizdeki gibi önce gider zenginden çalar, sonrada "Boşver pezevenk kimbilir kaç para kazanıyor her gün." diye içimizi rahatlatırız ya...

Şimdi durup düşünelim. Yazımızın başında dedik ki bankalara güven kapitalizmin evrensel prensiplerinden biridir. Peki Merkel meden bu evrensel prensibe aykırı davranıyor?

Bu sorunun cevabı biraz felsefi. Doğru bir saptama yapabilmek için biraz Avrupayı anlamak gerekir.

Avrupa, bir toplum olarak tüm evrensel ilkelere saygılıdır. Herkes sadece evrensel kapitalizm ilkelerine değil, insan hakları, eşitlik, ahde vefa, tutarlılık gibi tüm evrensel prensiplere bağlı ve sadıktır.

Sadece bunları evrensel olarak herkese uygulamazlar...

Sadece kendilerine doğru görünen bir topluluğun hakkı olduğunu düşünürler bu evrensel prensiplerin. O yüzden bu prensipler muhattaplarının kim olduğuna göre eğilir, bükülür, ırzlarına geçilir ve bu, tüm Avrupa'ya göre tamamen normal görülür.

Avrupa topluluğuna aday ülkeler vizeniz dolaşım hakkına sahiptir... Türkler hariç :)

Niye diye sorun, başlarlar miyavlamaya, işte siz iltica ediyorsunuz, yerlere tükürüyorsunuz diye. Vizesiz dolaşımın sizin hakkınız olduğunun ve bunun pazarlığa tabii olmadığının hiçbir önemi yoktur gözlerinde.

İşte Ruslar böyle bir talihsizlik yaşamakta,

Almanya için bildiğiniz üzere insanlık sıralarında Türkiye en altlarda yer alır. Hem Müslümandır, hem esmerdir hem de biraz rahat, biraz gevşektir Türkler. Büyük çoğunluğu sevmez bizi.

Ruslar ise tamam Hristiyandır, ve bu yüzden eşitlik gibi evrensel prensiplerin uygulanabilirliğine hak kazanmak içim bizden bir santim öndedirler ama oraya kadar... Gariplerim hem Slav, hem de Ortadoksturlar ki....

Savaş zamanında Hitler savaş esiri konvansiyonlarını Rus esirlere uygulamazdı çünkü Hitlere göre bu konvansiyon sadece insan esirler içindi ve Rus askerleri insan sayılmazdı. Irkçılık yapıyor gibi olmayayım, bugün durum tabii ki bu kadar vahim değil, sadece size Avrupa kimi nasıl tanır'ın kökleri hakkında bir fikir vermek istedim...

Sizin anlayacağınız, ki bu sadece benim şahsi fikrim, karşı taraf Rus olduğu için biraz haksızlıkta fazlaca problem görmedi Merkel teyze.

Görünüşe göre Putin'e kesildi adisyon, ve muhtemelen Putin de ödeyecek bunu. Ancak Merkel'in bu saçmalığı sonucu Avrupa bankalarına karşı oluşan güven kaybının tedavisi çok zor olacak. Ne yazık ki Merkel'in bunları anlayıp hazmetmesi bence çok zor.

Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...