29 Haziran 2012 Cuma

Hırsız-Polis

Gelin bu yazıda biraz hırsız-polis oynayalım yada daha ziyade Agatha Christie, Jessica Fletcher veya Komiser Colombo. Sözün kısası katili bul.

Konumuz Suriyenin düşürdüğü uçağımız.

Bunun için nasıl hırsız-polis ounayacğız derseniz benim önerim şöyle.

Bu birinci yazıda elimizdeki ipuçlarını sıralayacağız. Sonraki yazıda ise Amerikan Police Thiriller'larındaki gibi motivi oluşturup suçluyu bulmaya çalışacağız.

Niye bunca işe kalkıyoruz diye sorarsanız, cevabı çok basit. Hayatımda duyduğum en ipe sapa gelmez hikye bu da ondan. Bu olayın aslı çok duyduğumuzdan düşümndüğümüzden çok farklı deyip kalıbımızı basalım ve ipuçlarına yani olay hakkında bildiklerimize geçelim.

Bir. Türk Hava Kuvvetlerine ait Suriye yakınlarında düşürüimüş bir uçak var. Herkesin üzerinde hemfikir olduğu tek konu bu nerdeyse. Bunu kimse yalanlmıyor.

Tamamdır, koyalım cebimize.

İki. Uçağın pilotları kayıp. Burada zırt diyoruz çünkü bu pilotların kayıp oluşu anlaşılır gibi değil. Bu aşamada akıllı insanların kabul edebileceği iki olasılık sözkonusudur. Ya pilotlar uçakla birlikte denize düşmüş yada uçak düşmeden atlamışlardır.

Bir F-4 uçağında pilotları düşen uçaktan kurtarmak için fırlayan koltuklar kullanılır. Bu koltukların sıfıra-sıfır denilen bir özellikleri bulunur yani sıfır kilometre hızda, sıfır metre yükseklikde bile pilotları güvenli olarak uçaktan ayırır. Bu işlem sırasında önce kanopi yani pilot kabinin üzerindeki cam benzeri kaplama patlatılarak imha edilir, koltuklar roketler yardımıyla yükselir, uygun yükseklikte pilotlardan ayrılır, pilotların paraşütleri otomatik olarak açılır ve pilotlar kendinden geçmiş bile olsalar sağlam olaeak yere inerler. Fırlatma işlemi otomatik olarak pilotların yerinin bulunmasını sağlayan bir radyo vericisonı de çalıştırır.

Bu koltuklar büyük ve ağır yapılardır, yani gözden kaybolmaları zordur. Başka bir deyişle enkazına ulaşılabilen bir jet uçağının kanopisi ve koltukları yerinde midir değil midir bilinir.

Ve en üzücüsü ise geçen bir haftanın arsından pilotların hayatta olup kurtarılmayı beklemeleri mantık sınırlarının çok zorlandığı bir noktadadır.

Buna rağmen bir yetkili bile çıkıp pilotlardan umudu kestik dememiştir.

Enkazda halen kanopi, koltuklar var mıdır söylenmemiştir. Bilmeden sallamayım ama bir firkateyn ve araştırma gemisi en azından enkazdan bir görsel alabilmiştir diye düşünüyorum. Yoksa günlerdir açık denizde kovalarla suyu boşaltıp enkaza ulaşmaya çalışmıyorlardır diyorum.

Sonra bir de pilotların bulunan "eşyaları" konusu var. Ne demek yahu bu? Ne eşyası bulmuşlar? Pilotlar kanopiyi açıp parkalarını mi atmışlar aşağı? Bin metreden fazla derinde bir uçak enkazından sadece pilot "eşyası" mı kalır geriye?

Bu arada bir de Suriye tarafından kanıt olarak sözde bizimkilere verilmiş, uçaksavar mermileriyle delinmiş uçağın kuyruğu var uçaktan geriye kalan. Yani pilot eşyaları denizde yüzüyor, uçağın kuyruğu tip-top delil olsun diye Suriyelilerin eline geçiyor, artık bir Suriye gemisine mi yüzerek gitmiş, bir Suriye üssne mi konmuş bilinmez, geri kalan herşey bin bilmemkaç metre derinde.

Gel de inan şimdi...

Bu pilotlar sonra düşerken hiç mi haber verememişler kimseye? Bunların hem uçakta hem de hayatta kalma tehizatlarında radyoları vardır. Hiçbiri mi çalışmamış?

İşte pilotlarla ilgili bu cevaplanmayan sorular beni çok mu çok kıllandırdı netekim.

Neyse, ipuçlarına bakmaya devam edelim.

Üç. Bu uçak nasıl düşürüldü?

İki farklı teori var bu uçağın düşürülmesiyle ilgili. Bir, uçaksavar ateşi, iki, güdümlü füze. Bu iki alternatifin de olayın aydınlatılması açısından değişik sonuçları var ancak hikayenin gerisine bakarsak her iki olasılığın da gerçekleşmesi imkansız görünüyor.

Öncelikle uçaksavar ateşinin bir uçağı on üç milden vurmasının olasılığı, iğne ile ipliği havaya attıktan sonra ipliğin kendi kendine iğne deliğinden geçmesinden daha azdır. Düşünmeye bile değmez. Yani eğer uçağımız gerçekten de söylenen yerde vurulmuş ise Suriye uçaksavarlarının "sahilden" bunu yapmaları olası değildir.

Bu da zaten bizimkilerin medyada pompaladıkları senaryo.

O yüzden herkes uçağımızı vuranın bir güdümlü füze olduğundan emin.

Bu güdümlü füze hikayesinde ise bence medyanın çok fazla ilgi göstermediği çok önemli iki delik var. Birinci delik eğer bu füze Suriyenin bildik hava savunma sisteminden gelmiş ise niye hem uçagın hem de bizim karadaki radarın ekranında görünmemiş?

Öyle ya eğer bizim radar düşen uçağı düştüğü ana kadar takip edebilmişse, gelen füzeyi de görmüş olması gerekir. Bu SAM'lar neredeyse küçük bir uçağın boyundadır, gördüğüm için söylüyorum, öyle radardan falan kaçamazlar. Suriyenin elinde de bildiğimiz kadarıyla low observable yanı stealth yani hayalet füzeler yok. Varsa da o füzeyi elli yaşında bir RF-4'e sıkmanın bir manası yok.

Bu hikayedeki ikinci delik ise varsayalım ki kara radarımız bu füzeyi atladı. Uçaktaki erken uyarı sistemleri nasıl bu füzeyi görmediler? Karadan havaya atılan bu füzelerin hepsi ya karadaki ya da füzenin kendi üzerindeki bir radarın yardımı ile hedeflerini bulurlar. Yani füze ateşlenmeden bile önce bir radar emisyonu hedef uçağa "kitlenir". Bu kitlenme çok kuvvetli ve aktif bir radyo yayımı ile gerçekleşir ki fark edilmemesi imkansızdır, hele ki RF-4 gibi bir uçak ile. Eğer Top Gun filmini izlediyseniz açılış sahnesinde bir F-14 pilotunun bu kitlenme yüzünden neredeyse tırladığını hatırlayın.

Uçağın erken uyarı sistemi bu kilitlenmeyi tespit ettiğinde pilot kabini pazar yerine döner. Sesli, ışıklı uyarılar pilotlara bir füzenin kitlendiğini hiçbir yanlış anlamaya meydan vermemeksizin bildirirler.

Böyle bir durumda pilotların ilk görevlerinden biri bu kitlenmeyi hem birbirlerine, hem de üslerine bildirmektir.

Sesin üç katı hızında giden bir füzenin on üç mile ulaşması eğer sahilde dalgaların kıyıya vurduğu noktadan ateşlenmişse aşağı yukarı otuz saniye alır. Şimdi gözünüzü otuz saniye boyunca kapayın ve bu sürenin ne kadar uzun olduğunu hissedin. İki pilottan birinin bu süre içinde üssüne bunu rapor edememesi olası değildir.

O yüzden bu - hadi uzun uzun yazalım - karadan havaya atılmış Suriyenin geleneksel radar güdümlü füzesi hikayesi bize anlatıldığı kadarııyla tabi ki biraz yaş bence.

Dört numaralı ipucumuz Tayyip.

Başbakanımız bu olayı hiç de huyu olmayan bir biçimde "soğukkanlılıkla" karşıladı. İlk iki gün hiç sesini çıkarmadı. Ne van minüt, ne yağma gürleme.

Sonra beklendiği üzere astı ve kesti ama nasıl söyleyelim, seyircilere mahçup olmayalım tarzı bir asma kesmeydi bu sanki.

Bu arada Suriyenin kıytırık beçinci dereceden, adı şimdiye kadar duyulmamış bir dışişleri sözcüsünden başka düşen uçağın adını ağızına alan bir yetkilisini ara da bulasın. Unutmadan, Esad'ın çıkışını bu olayın bir manifestasyonu gibi görme hatasına kapılmahalım lütfen. Esad kalleş batı, savaş hali falan dese de bir kere bile düşen uçaktan bahsetmedi.

Ez cümle bu hikayede bilinenden çok bilinmeyen, söylenenden çok söylenmeyen var.

Şimci burada bir virgül koyalım ve ne olmuş olabileceğini bir sonraki yazıya bırakalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...