24 Kasım 2011 Perşembe

Uçak Geyikleri

Ben, uçağa girerken Jetway'in penceresinden hangi uçakla uçacağız diye bakanlardanımdır. Yıllardır okuya okuya üç beş şeyi öğrenip aklımda tutmaya muvaffak olduğumdan görünce tanırım hangi uçak olduğunu.

Eski doğu bloğu uçakları hariç, su anda yolcu taşıyan her uçağa en az bir kere binip tecrübe ettiğimi söyleyebilirim. Geçenlerde bir uçak geyiği esnasında hesapladım, bunun istisnaları Boeing-707, BAC-111, Caravelle, Boeing-717 ve Airbus-380. Buna çok yakında Boeing-787, yani Dreamliner da eklenecek.

Bunlardan yenilerine nasılsa denk geliriz, beni endişelendiren Caravelle ve daha da önemlisi Boeing-707. Efsanevi Boeing-707'ye sadece Afrika’da lokal uçuşlarda binme şansım kaldı. Diğerleri ya kargo yada askeri versiyonları. Dünyanın en güzel uçaklarından biri Boeing-707. Çok büyük olmamasına rağmen dört motorlu, uzun menzilli ve taştan daha sağlam yapılmış. Bugün Amerikan hava kuvvetlerinde hala tanker olarak kullanılan bu uçaklar, onları uçuran pilotlardan daha yaslı.

BAC-111 olmasa da olur, müzede görmek yeter onu.

Gelelim, uçmaya muvaffak olduğum uçaklara.

Binerken en fazla haz aldığım ve şimdiye kadar uçarken en fazla rahat ettiğim uçak, düşünmeksizin Boeing-747 dir, yani meşhur Jumbo Jet. Hafızama kazınan uçuş, business clas'da Frankfurt’tan Seul'e on kusur saatlik bir Lufthansa uçuşudur. İndiğimde, bindiğimden daha dinlenmiştim. Business class kabini, alt katta, uçağın burnundaydı. O kadar çok yer vardı, o kadar havadardı ki kendimi Uzay yolunda Atılgan’la seyahat eder gibi hissettim.

Bu yolculuğun dönüşü yine bir Lufthansa ama bu sefer Airbus-340 ile oldu, sonunu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Eminönü-Laleli dolmuşu.

Airbus-340 aslında diğer Airbus'lara göre daha bir derli toplu görünür ama aslında A-340, A-330'un dört motorlusu, A-380 hariç geri kalan tüm Airbuslar da aslında ayni uçağın biraz çekilerek uzatılmışıdır. Yani pek birbirlerinden farklı değillerdir. Bence hepsi de birbirinden rahatsızdır.

Airbus'lar kalkarken çıkan sesler sanki 13'uncu günde Freddy'nin lanetli evin tavan arasında yürürken tahtaların gıcırdaması gibidir. Kargo kapısı kapanırken sanki kavga ettiğiniz karınız yüzünüze kapıyı çarpmış gibi gurultu gelir. Kitlenirken torna tezgâhından geçip delinen metal gibi canhıraş sesler çıkar. İniş takımları kapanır yada açılırken kahvenizi sıkı tutmasanız dökülür (teoride bu anda elinizde kahve olmaması gerekir ama bazen olur:).

Lütfen yanlış anlamayın, bunlar uçağı güvensiz yapan özellikler değildir, ben de Airbus'lari güvensiz olarak boyamaya çalışmıyorum ama yukardaki söylediklerim Airbus'larla uçarken beni fazlasıyla rahatsız ederler.

Herhalde anladınız... Ben Boeing'ciyim abi, çok severim Boeing'leri. Boeing-727 den beri çok zevk alırım uçmaktan. 727'ler çoktan emekli oldu. Eski 737'lerle uçtuk, hani puro gibi motorları olan kanat altlarında. Yeni nesil 737'ler artık o kadar farklı ki uçmak tam bir zevk haline geldi.

Boeing-757'lerden pek haz etmedim, eski 737'ler ile 767 ler arasında bir köprü oldular ama onların da görevleri bitti. Daha iki sene önce bir Zürih-Antalya uçuşunda en son beraberdik. Uçak altı saat rötarla kalktı ama uçuş iyiydi :)

Boeing-767 ile ilk tanışmam bir transatlantik uçuşunda oldu. Şeker gibi uçak, acayip rahat, bana da çok güven vermişti. Sonrasında bayağı uçtum 767'lerle. Hepsi ayni şekilde rahattı.

Ama 747'den sonraki favorim Boeing-777. Yaslandığımda koltuğun arkasının düştüğü on saatlik bir MD-11'le Sao Paulo'ya uçtuktan sonra Rio'ya aktarma yaparken uyku sersemi adımımı attım ilk defa bir 777'nin içine. Abicim bu kadar mi güzel olur bir uçağın içi. O kadar rahat, o kadar sessizdi ki o kısa uçuşta uyuya kaldım.

Bunlardan başka, Embrair'in tüm tipleri, pervanelileri dahil, Saab'iun turbopropları, Dash'ler, Fokker'lar, Douglas'lar yani DC-9, DC-10, McDonnel Douglas'lar yani MD-80 ve türevleri ile MD-11'ler, Bombardair Regional Jetler, önü boşken arkasına biraz fazla yük konduğunda resmi olarak arkaya devrilme riski taşıyan işe yaramaz ATR'lar da dahil olmak üzere birçok tiple uçma şansını yaşadım.

Yüzlerce kez türbülansa yakalandım, bir Boeing-747-200'un Atlas okyanusu üstünde kanat çırptığına şahit oldum, bir kaç kezden daha fazla touch-and-go (yani önce iner gibi yapıp tekerlekleri piste koyup sonra vazgeçerek kalkmak) geçirdim, sayısız kalkış iptalleri, cross-wind (yani yan yan inme) inişleri... yani çok eğlenceli bir havacılık kariyeri yaptım:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...