14 Mayıs 2024 Salı

Parma

Evden çıkıp, güneye doğru Route de Bern üzerinden ilerlemeye başladık. Önce Nestle’nin merkezinin bulunduğu Vevey’i, sonra da Smoke On The Water’ın doğum yeri Montreux’yü geçtik. Martigny üzerinden Alplerin en yaman geçitlerinden biri olan Grand St. Bernard’a doğru tırmanmaya başladık.

İsviçre’nin en güzel manzaralı rotalarından biridir bu sevgili arkadaşlar. Geçmişte insanların çığ altında donarak öldüğü, ünlü St. Bernard köpeklerinin boyunlarında taşıdığı sıcak çikolatalar ile hayat kurtardığı bu geçitten bugün altı kilometrelik bir tünel ile rahat rahat geçebiliyorsunuz.

Tünelin bir ucu İsviçre, diğer ucu İtalya. Gerçek sınır tünelin ortasında bir yerde olsa da, tünele girmeden her iki uçta sınır geçiş formalitelerini tamamlıyorsunuz. Sınır kontrolü pasaporttan ziyade gümrük kontrolü. Bir çok kişi İtalya’da yüzde otuz ile elli arasındaki düşük fiyatlarla alışveriş yapıp, İsviçre’ye dönüyorlar. Sınır polisi de özellikle et miktarına bakıp, limiti aştıysanız, çat diye cezayı basıyor.

Biz İtalya’ya geçtiğimiz için kontrol falan yoktu elbette. 

İtalya’ya geçer geçmez geleneksel trafik şokunu yaşadık. İtalyanlar sizi önce 80 km/s hıza çıkarır, elli metre sonra 30 km/s’e düşürür, yüz metre sonra geri 70 km/s, yirmi metre sonra 60 km/s, vs…

Bu saçma kurallara başta İtalyanlar, kimse uymuyor tabii. Uymak da mümkün değil zaten. Ben en temiz kalbimle bu mantıksız limitlere uymaya çalışırım, hatta bu yüzden arkamdaki arabalar delirir ama heyhat.

Trafik işaretleri de bir felakettir. Yerlere koyarlar. Kokarca gibi yolun kenarına baka baka gidersiniz.

Otoyolda her bir-iki kilometrede bir 50 km/s tabelası vardır. Biraz daha dikkatli bakınca bunun karlı havada 50 km/s limiti olduğunu anlarsınız. Önce kulağa normal gelse de, lütfen bir nefes alıp, bir daha düşünün. Karlı havada 50 km/s ne demek? Mesela kar serpiştiriyorsa hızınızı hemen 50 km/s’e mi düşüreceksiniz? Yada biraz daha şiddetli karda? Yol tamamen karla kaplıysa, 50 km/s hızlı bile kalabilir. Peki kar yerine yağmur yağıyorsa 120 km/s ile gidebilir miyiz? Dolu yağarsa ne yapalım?

Aklı olan her şoför yolun durumuna göre zaten hızını ayarlar. O saçma 50 km/s levhalarına kimsenin ihtiyacı yok. Ancak bütün otoyollarda inci gibi dizilmiş bu tabelalar.


İste bu duygu ve düşüncelerle önce Aosta’yı, sonra da Milano’yu geçtik. Milano’dan sonra otoyoldan çıktık - isteyerek değil, yolun tasarımı gereği. Sonrasında kendimizi altı-yedi şeritli geniş bir ara-otoyolda bulduk. Her yer yön tabelalarıyla doluydu. Milano, Venedik, Padova, La Spezia, Bologna, Cenova…

Parma'ya ulaştık
Duyan gelmiş sizin anlayacağınız. Otoyoldan çıkan binlerce araba gitmek istedikleri yola girebilmek için şerit değiştirmeye çalışıyor, trafik santim santim ilerliyordu. Bu keşmekeşte bir buçuk saat kaybettik.

İtalya dünyanın en güzel ülkelerinden biridir sevgili arkadaşlar, ama İtalyanlardan bir şeyleri organize etmelerini beklemeyin.

Yolun gerisi olaysız geçti ve ilk durağımız Parma’ya ulaştık.

Parma, Parmesan peynirinin ana vatanıdır sevgili arkadaşlar. İtalyanlar Parmigiano Reggiano derler. “Parmigiano” Parma’dan, “Reggiano” da bu peynirin üretildiği kardeş yöresi Reggio Emilia’dan gelir.

Pasta’ya artık makarna demeyeceğimizi hatırlatıp - makarna bir pasta türüdür, Parmesan için pasta’nın en yakın arkadaşıdır diyebiliriz.

Parma Salamı
Bu sert, tuzlu, kuru peynir rendelenip, pasta’nın üzerine serpilir. 

Parmesan inek sütünden yapılır, en az bir sene dinlendirilir. Ben Parmesan’ı şarap ile de çok severim, hele yanında reçel yada tatlı bir meyve ile mükemmel bir şarap arkadaşı olur. Bir de fırında pişirdiğiniz et, pasta, vs. nin üzerine serperseniz, yine mükemmel bir gevrek oluşturur.

Parmesan’ın bir de üvey kardeşi vardır. İsmi Grana Padano. Bu peynir Lombardiya’da yapılır ve Parmesan’a göre biraz daha az yağlıdır. Ancak tadlarını, eğer bir peynirolog değilseniz, birbirinden ayıramazsınız. Kısaca Parmesan’ın yokluğunda gönül rahatlığı ile Grana Padano kullanabilirsiniz. Ben yemek için genelde Grana Padano kullanırım. Parmesan’a göre biraz daha şişko-friendly.

Parma’nın mutfağından çıkmış ikinci incisi Parma salamıdır. Parma Ham, yada İtalyancasıyla Prosciutto di Parma. Et yemeklerinde, kahvaltıda, yada kavun ile bir starter şeklinde kullanırlar. Domuz mamulüdür, hassasiyeti olanlara dikkat. Ben alerji durumlarından yemiyorum, o yüzden ilk elden tadını teyit edemeyeceğim, ancak yiyenler hayatlarından fazlasıyla mutlu.

Doya doya...
Parma teknik olarak Emilia-Romagna bölgesinde olsa da, Toskano’nun kapı komşusu olduğundan şarapların neredeyse tümü Sangiovese üzümünden yapılır. Toskano’nun şımarıklığı olmadığı için de mükemmel bir şarabı çok makul bir fiyata içebilirsiniz. 

Sangiovese, İtalya’nın en sevdiğim üzümüdür diyebilirim. O yüzden için içebildiğiniz kadar sevgili arkadaşlar.

O yorucu yolculuktan sonra kendimizi tipik bir İtalyan restaurant’ına attık. Etimin yanında sipariş ettiğim pastanın üzerinde ve etin yanındaki rokanın üzerinde bol bol Parmesan vardı. Taş yerinde ağır sevgili arkadaşlar. Parma’da Parmesan yemek bir ayrıcalık gerçekten.

Şehirde biraz daha yürüdük. Çok küçük bir yer, ancak renkli tipik İtalyan binaları, katedrali ve iklimiyle buram buram İtalya kokuyor.

Parma’yı görmek için yolunuzu fazlaca değiştirmenizi tavsiye etmem sevgili arkadaşlar. Ancak geçerken, yada çok zaman almayacak bir detour ile görmenizi tavsiye ederim.

Shift değiştirdiğimizden doya doya şarabımı içmiştim. Direksiyona Jelena geçti ve asıl hedefimiz Bologna’ya doğru yola koyulduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...