26 Eylül 2015 Cumartesi

Mekke Muharebesi

20 Temmuz 1974'de, Türk ordusu, boyutları göz önüne alındığında muazzam bir amfibik harekat gerçekleştirdi ve Kıbrıs'a girdi. Karşısında, sığınaklarla, koruganlarla yıllar boyu pozisyonunu güçlendirmiş Rum ordusu ve milis kuvvetleri vardı.

20 Temmuz sabahı Deniz Çıkarma Tugayı denizden, hesaplarım doğruysa, iki paraşütçü ve iki komando taburu da havadan Kıbrısa girdi.

22 Temmuzda ateşkes ilan edildi, çatışmalar durdu.

Müzakereler bir sonuca ulaşamadı ve zamanın Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Başbakan Bülent Eceviti arayıp ünlü Ayşe Tatile Çıksın, yani savaşa devam mesajını Cenevre'den Ankara'ya iletti.

Böylece, 13 Ağustosta ikinci Kıbrıs Harekatı başladı.

Türk ordusu, neredeyse koca adanın yarısına kadar ilerledi ve Lefke ile Magosa'yı aldı.

Askeri bakımdan inanılmaz boyutta bir harekattır bu Kıbrıs Çıkarması. Bu tür harekatların ilk aşaması olan bir "beachhead", diğer bir deyişle sahil başı tutulması esnasında çok asker ölür, yani saldıran taraf ayağını kapıyla eşiğimün arasına koyana kadar.

Sonrası da oldukça zordur, çünkü ordu başka bir ülkenin toprağında savaşmaktadır. Karşısındaki düşman, kendi bildiği, yıllardır yaşadığı topraklarda mevzilenmiştir.

Uzatmayalım.

Bu koşullarda, Türk Silahlı Kuvvetleri, her iki harekatın toplamımda 498 şehit vermiştir.

Geçen gün, Kabe'de yaşanan olay sonucu ise 750 hacı yaşamını yitirmiş.

Yani günler boyu süren, iki düzenli ordu arasında geçen kıran kırana bir savaşın sonunda, saldıran tarafın kayıplarının hemen hemen iki katı.

Hem de öyle savaş, kavga falan yok. Sadece insanlar birbirini itmiş, 750 kişi ölmüş.

Yazacak çok şey var ama, canınızı sıkmayayım. Sadece şöyle diyeceğim.

Yazık.

(Kıbrıs savaşı ile ilgili bir not. Türk ordusunun harekatı, harekat günlerinde, Makarios'u bir darbe ile deviren EOKA-B'ye karşı, Türkiyenin garantör devlet hakkını kullanarak yapmasına, önemli bir meşruiyet kazandırmıştı. Yani Dünya, Türkler pek haksız değil diyordu. Ancak aradan kırk sene gecmesinden sonra, hala adada asker bulundurulması, artık Makarios, EOKA-B falan kalmadı, hangi gerekçeyle hala burada asker tutuyorsunuz sorusunu gündeme getirmekte ve Türk ordusunun işgalci bir güç sayılmasına neden olmaktadır. Ben söyleyeyim, siz doğruluğunu tartın.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...