11 Kasım 2019 Pazartesi

DHA EPA ve Civa

Sevgili arkadaşlar, yaşlanmanın birkaç çok açık belirtisi vardır. Hemcinslerim için konuşayım, kırmızı spor bir araba almak, arkadaşlar ile bilek güreşi yapmak, karıyı boşayıp, genç bir kızın peşine takılmak, bir de sağlıklı beslenmeye merak salmak.

Araba zevkimi kaybedeli çok oldu, bileğim derseniz kuvveti yerinde hala hamdolsun. Sevgili karımı da gerçekten çok seviyorum, öyle karı kız peşine öldürseniz gitmem. O yüzden gelin size sağlıklı beslenme geyiği yapayım bu akşam...

Hor görmeyin bu sağlıklı beslenme işini. Bakın mesela çav bella Soner Yalçın’a. Adam komünistliği bıraktı, bu yaştan sonra gıda mühendisliğine soyundu...

Neyse...

Şahsen tanıyanlarınız bilir, hayatım boyunca deniz ürünü yemişliğim yoktur. Deniz ürünlerine, ya da daha genelinde beyaz ete çok kötü bir alerjim var. Dahası da var da konumuzu dağıtmayalım. Yediğim zaman detaylarıyla midenizi kaldırmayayım, çok kötü olurum. O kadar pis bir iştir ki bu alerji, insanlar evlerine yemeğe çağırdıklarımda utanır, yerin dibine geçerim. Şunu yiyemem, bunu yiyemem diye bir liste hazırlarım, insanlar da çoğunlukla kardeşim ne yiyebiliyorsun, onu söyle, böylesi daha kolay derler.

Otuz seneye yakın tanıdığım iyi bir arkadaşım var. Bu Pazar ona yemeğe gideceğiz. Benim bu gereksiz yemek seçme durumuma o kadar alıştı ki kızcağız, bana ne hazırlayacağını adım gibi biliyorum. Kanlı seviyede az pişmiş bir biftek ve fırında patates! İlk bir kaç sene çok çalıştı farklı bir şeyler bulabilmek için, sonunda vazgeçti, ben de her defasında utanmaktan kurtulup rahat ettim Çeşitlemeyi şarapla yapıyoruz artık. Bu arada Lozan'ın en iyi yemek yapan hatunlarından biridir. Jelena ile ikisi oturup, kim bilir ne varyeteler deneyecekler gittiğimizde. Ben de et patates ve şarap tabi...

Anladığınız üzere işim zor yani...

🐝Mezzy🐝'nin ilk pediatri randevusu bu yüzden çok önemliydi. Bu alerji genetik olarak sevgili kızıma aktarılabilir mi, emin değildim. Elli sene boyunca çektiğim, ve halen çekmekte bulunduğum bu baş belasını kızım çeksin istemiyordum. Kafadan durumu peditarisyene anlattım. Kadın alerji kalıtsal olabilir denemek gerek dedi, ama 🐝Mezzy🐝 daha çok küçük olduğundan biraz beklemeye karar verdik.

Sonunda büyük gün geldi ve sevgili kızım ilk balığını yedi.

Bütün gün gözüm üzerindeydi. Kritik saatleri atlattık, alerjinin belirtileri yoktu. Bir kaç gün sonra garanti olsun diye bir porsiyon balık daha verdik, yine bir şey olmadı. Lütfen söylediğimde inanın, üzerimden öyle bir yük kalktı ki...

🐝Mezzy🐝'nin balık yiyebileceğini anladıktan sonra sıra hangi balığı yiyeceğini bulmaya gelmişti.

Yine balıkla alakam olmadığından ne tadlarını bilirim, ne de görünce hangi balık olduğunu tanırım. Belki Hamsiyi ayırabilirim, o da Lazların sayesinde, ama bir İstavritle yan yana koyun, yine çuvallarım. Kefal, Sazan, Lüfer, Çupra falan sadece kelime hazinesi bende...

Sorun sadece balığın tadı değil elbette. Daha da önemlisi, 🐝Mezzy🐝 için balıkların en yararlısını bulmak.

İş başa düştü, geçtim goo-gıl'ın başına. Bir kaç saat sonra bir yere varabilmiştim.

Meğer bu balık işi bayağı karışıkmış - hoş Google üzerinden doktorculuk, mühendisçilik oynamaya kalktığınızda her şey karışıyor ya...

Bir kere deniz mahsulleri başta cognitive developmemt dedikleri anlama yeteneği, çocuklarda beyin gelişmesi için hayati derecede önemli Omega 3 isimli yağ asitlerini içeriyormuş. Bu Omega 3'leri kraker paketlerinin üzerinde görmüşlüğüm vardı, biraz daha okuyunca anladım ki bu kara besinlerindeki Omega 3'ler, deniz mahsullerindeki Omega 3'lerle aynı değilmiş. Beyin gelişiminin olmazsa olmazı DHA ve EPA isimli iki Omega 3 asidi sadece deniz mahsullerinde varmış.

Yeri gelmişken sizlere son harfi 'A' olan üç harfli kısaltmaların açılımlarından uzak durmanızı şiddetle tavsiye ederim. Sondaki 'A' 'asit' anlamına gelir de, ilk iki harfin açılımı "Şemsi Paşa Pasajından Şemsiyeyle Geçtim" 'den beterdir - başka örnekler DNA, RNA. Çok istiyorsanız DHA, Docosahexaenoic acid, EPA ise Eicosapentaenoic acid demekmiş!

Bizi ilgilendiren kısmı ise kara mahsullerinde, özellikle fındık, fıstık, badem, vs.'de bulunan Omega 3'ler bu ikisinden farklılarmış ve bunların yerini tutamazmış.

Sözün özü, çocuk için doğum öncesi de dahil, bu iki Omega 3'ün alınması hayati önem taşıyormuş. Jelena'nın hamileliğinde bunu atlamışız, Jelena yeteri kadar balık yememişti, ben de kendime çok kızmıştım, ama doktor merak etme önemli bir sonucu olmamıştır demişti.

Deniz mahsulleri sadece çocuklarda beyin gelişimi için değil, yetişkinlerde kalp sağlığımdan başka bir çok vücut işlevi için de önemliymiş ama asıl önemlisi beyin gelişimi tabi.

Kıssadan hisse çocuğunuz akıllı olsun istiyorsanız dayayın balığı...

Ancak hayatta hiç bir şey siyah ve beyaz değil. Deniz mahsullerinin çok önemli bir ters etkisi de var.

Cıva!

Cıva doğada her yerde var ama sudaki özel bir bakteri tarafından formu değişen cıva balıklar bu cıvalı suda yüzdükçe vücutlarında birikiyor. Balıklar uzun yaşadıkça vücutlarındaki cıva miktarı da artıyor. Bir de büyük balık küçük balığı yer deyişinden yola çıkarsak, balıkların boyutları büyüdükçe yedikleri küçük balık miktarı artıyor, vücutlarındaki cıva miktarı da deniz suyundan aldıklarına ek olarak yedikleri küçük balıklardaki cıva yüzünden yükseliyor.

Balıklarındaki bu cıva yıkamakla, pişirmekle kaybolmuyor, insanlar balıkları yediklerinde de hop, vücutlarına giriyor.

Girince ne oluyor derseniz de... Cıva bir ağır metal. Ağır metaller de tam bir beladır sevgili arkadaşlar, kanser manser, her halt çıkıyor bunlardan. Ancak en önemli zararı çocukların gelişmekte olan beyinlerine veriyorlar.

Durum böyle işte. Artık iki kenarı keskin kılıç mı dersiniz, iki ucu boklu değnek mi bilmiyorum. Çocuğunuz Omega 3 alıp akıllı olsun diye balık yediriyorsunuz, yediği balıktan aldığı cıvayla aptal oluyor.

Ancak her balıktaki faydalı Omega 3 ve zararlı cıva miktarları aynı değil.

Örneğin sadece antropolojik verilere bakarak Hamside çok fazla Omega 3 bulunmadığı sonucuna varabiliriz 😜

İşin şakası bir kenara, gerçekten de hamsideki Omega 3 miktarı çok düşük. Bizim aradığımız Omega 3'ler unutmayın, birer yağ asidi, yani kısaca yağda bulunuyor. Hamsi de diğer küçük balık türleri gibi çok yağlı olmayan bir balık.

Biyolojiye çok dalmayalım. Omega 3 için aradığımız iri, yağlı, kırmızı etli balıklar. Ton balığı, Somon gibi büyük cinsler.

Bir sıralama yaparsak 50 gram Somon, 80 gram pembe Ton, 200 gram Beyaz Ton, 400 gram Morina, 600 gram midye ve bir kilo Karides aynı miktarda Omega 3 içeriyor. Başka bir deyişle elli gramlık Somondaki Omega 3'ü alabilmek için bir kilo Karides yemeniz gerekiyor.

İşin cıva ucu da aynı şekilde karışık. İçerdikleri cıva miktarının yüksekliği bakımından yanına bile yaklaşılmaması gerekli balık türleri Köpekbalığı, Kılıçbalığı, Pembe Tuna - dikkat, yukarda bunun için Omega 3 bakımından çok zengin demiştik, Levrek, Trança, Orkinos, Mezgit.

Düşük cıva içeren balık türleri ise Somon, Kedibalığı, Sardunya, Alabalık, Ringa, Midye, İstiridye.

Bu iki kümenin kesişimindeki en işe yarayan, yani hem Omega 3 miktarı yüksek, hem de cıva miktarı düşük balık ise Somon.

Somon bizde biraz snob sayılır, "İstersen Somon Füme getireyim" şeklinde şakası falan yapılır ama buralarda avam balığıdır sevgili arkadaşlar.

Herhalde anladınız Google önünde bir kaç saatimi nasıl harcadığımı.

Herneyse, 🐝Mezzy🐝 ‘nin balığını sonunda bulmuştuk.

Şimdi iş hangi miktarda Somon vereceğimizi bulmaya gelmişti.

Elimde hesap makinesi, yirmi küsür web sitesini dolaştıktan sonra pes ettim. Bu sitelerdeki tavsiye edilen balık miktarını Ounce, Cup, Serving gibi aptalca Amerikan ölçülerinden Gram gibi makul birimlere çevirdikten sonra baktım ki haftada elli gramdan beş yüz grama kadar değişen miktarda balık yemeliymiş sevgili kızım.

Demokrasi ve ifade özgürlüğünün kötü tarafı bu işte anasını satayım. Herkesin ağızı var, konuşuyor. Bizde olsa saraydan bir emir, "Yemeyin lan balık malık!" şeklinde... Sorun şakkadanak hallolurdu. Burada çık işin içinden çıkabilirsen. Elli gram diyen adam elli bir gram yerse ağır metalden zehirlenir, yarım kilo yesin diyen adam da balık tanrının bir hikmeti, yemeyen aptal kalır diyor.

FDA'in sitesinde bir yerde 8 Ounces per week gibi bir rakam görmüştüm, 230 gram gibi bir şey yapıyor. Kafama yattı. Doktoruyla da teyit ettikten sonra, altmışar gramlık dört porsiyon halinde birer gün arayla her hafta 🐝Mezzy🐝'ciğe vermeye başladık.

Bugün yine başka bir maksatla Google'lıyorum, tesadüfen bir yazıya denk geldim. Deniz mahsulleri yemeyin diyor.

Yine aklım başımdan gitti, yeniden çocuk, besin, vesaire sitelerine dalıyordum ki durdum. Nasılsa yine bir sonuca ulaşamayacaktım.

Sözünü face-value aldığım, bu işlerin uzmanı sevgili bir arkadaşım var. Hattızatında bana askorbik asitin havaya karışacağını söylediğinden beri efervesan Aspirin tabletlerini tamamen erimesini beklemeden içerim, Aspirin'in geri kalanı fosur fosur midemde çözülür 😜

Bat-signal'ımı yaktım, hemen yardımcı oldu sağolsun.

Kısaca der ki, deniz mahsullerinin zararları yararlarından çok daha fazla. Hiç yemesin. Omega 3'ü de yapay, yani tabletle alsın. Normalde işlenmiş besinlere karşı olduğunu söyleyerek devam ediyor, ancak bazen böylesi daha iyi diyor. Verdiği örnek de dokuz kilo portakal yemektense saygın bir firmanın tabletini kullanarak aynı miktarda C vitamini almanın daha iyi olduğu. Portakaldaki şekerden de kurtulmuş olursun diyor.

Daha sonra söyledikleri çok ilginç aslında.

Şehirlerin su arıtma tesislerinin Tylanol, antibiotik, doğum kontrol ilaçları gibi medikal kimyasalları filtre edemeyip denizlere saldığını, balıkların da bundan etkilendiğini anlattı. Balıklar yine çöplerden mikro-plastikleri sistemlerine alıyorlarmış. Bunca ilaç ve hormondan sonra hem erkek, hem dişi üreme organı olan balıklar türemiş.

Korkutucu geliyor insanın kulağına tabi, neyse ki ben muafım bu işten ama karım, kızım var ortada.

Peki ne yapacaksın diye sorarsanız...

Öncelikle bu günkü öğrendiklerimi bir hazmetmem gerekecek. Sonra da 🐝Mezzy🐝'ye bir cıva ölçümü. Ne durumdayız, bir görelim. Burada aldığımız Somon Norveç'ten geliyor, bir de onu gugıllamam gerekecek. Bu bilgilerin ışığı altında 🐝Mezzy🐝'nin doktoruyla bir istişare daha yapacağım. Bu Omega 3 supplement'ları için ne düşünüyor bir onu öğrenecek, bir de marka tavsiyesi alacağım.

Sonrasında sizi haberdar ederim.

Geceniz güzel olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...