23 Mayıs 2019 Perşembe

Bir Eski Zaman Öyküsü

Rüyasında, ak sakallı bir pirin, yanındaki beyaz tenli, sarı saçlı bir kızın elinden tutarak, "Bu kız senin kısmetin" dediğini söylemişti. Bunun üzerine görücüler yola düzülmüş, ona rüyasında gördüğünün benzeri sarışın bir kız aramaya başlamışlardı.

Açık saçları, beyaz teni ve mavi gözleri ile bu güzel kadına talip olduklarında, büyükannesi "Benim evlendirecek kızım yok" diye terslemişti. Ancak o zamanların adeti olarak, bu çıkışma, bir "Hayır" 'dan çok, ödenecek başlık miktarını yükseltmek için taktik bir hamle niteliğini taşıyordu.

Damatla gelinin arasında yirmi yaşlık bir fark vardı. Damat önce basit bir memur, sonra da birkaç kez denediği ticaret atılımlarında aradığını bulamamış, çok sevdiği karısına layık olduğunu düşündüğü yaşamı sağlayamamış olmaktan dolayı hayatı boyunca üzgün, mutsuz kalmıştı.

Gelin ise eski zamanların muhafazakar adeti, kocasını kısmeti saymış, kocası yaşadığı sürece ona sadakatini, bağlılığını koşulsuz göstermişti.

Yirmi yaşını biraz geçmiş, Ahmet Subaşı mahallesindeki evlerinin ikinci katındaki sobalı bir odada çocuğunun doğmasını bekliyordu.

Bu dördüncü çocuğu olacaktı. Yenikapı'da dünyaya getirdiği üç çocuk artık hayatta değildi. O zamanların gerçeği, çocukların önemli bir çoğunluğu gençliklerini göremeden hayatlarını kaybediyorlardı.

Dördüncü olsa da aslında tek çocuğunun kız olmasını istediğini söylüyordu. Zamanın annelerinin kız çocuk istemeleri adettendi. İşin aslı, için, için bir erkek çocuk istiyordu.

Ebe, "Gözün aydın, bir erkek çocuğun oldu" diye müjdeyi verdi.

Dördüncü çocuk güçlü ve inatçıydı. Hiç görmediği üç büyük kardeşinin akibetlerini paylaşmadı, büyüdü, serpildi.

Okulunun başladığı gün annesi tarifsiz bir heyecan içindeydi. Bir kadın olmasına rağmen okuma bilirdi, o yüzden de mahallede ona "Molla" derlerdi.

Çocuk, temiz elbiselerini giymiş, boynuna sırmalı çantasını geçirmiş, annesinin duaları ve gözyaşlarıyla evinin önünde bekliyordu.

Başlarında sarıklarıyla hocalar, ve artlarında iki sıra halinde dizilmiş öğrencilerden oluşmuş kafile evin önünde durdu. Yeni öğrenci sıranın en başına geçti ve kafile okula doğru yola çıkarken başta annesi, bütün mahallenin kadınları ağlıyor, dualar edip, yeni öğrenciye zihin açıklığı diliyorlardı.

Kafile okula ulaştığında yeni öğrenci, önünde açılı rahlesi ile hocasının önünde durmuş, onun gösterip seslendirdiği Arapça heceleri tekrar ederek ilk günün adetini tamamlamıştı.

Böylece de bir annenin hayatı boyunca kurduğu düş gerçekleşmişti.

Okulun ikinci gününde ise babası, sessiz sedasız, çocuğun elinden tutup, başka bir okula götürdü ve kaydını yaptırdı.

Bu ikinci okulun ismi Şemsi Efendi Mektebiydi...

Ali Rıza Efendi'nin bu kararı bir ulusun tarihini ve talihini değiştirecekti.

Eğer mahalle mektebinde kalsaydı küçük Mustafa en iyi olasılıkla bir imam olacakken, zamanın modern eğitimini veren Şemsi Efendi sayesinde hayali olan askerlik mesleği için ilk temellerini atmıştı.

Babamın kütüphanesinde binlerce kitabı bulunurdu, ancak kendimi bildim bileli, en görülebilir yerinde üç koca ciltlik bir seri kitap hep baş köşedeydi.

Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam'ı.

Bu kitabı yaşlarım hala tek basamaklıyken okumuştum. Size yukarda anlattıklarımın çoğu da buradan zaten.

Sevgiki karımla bir Selanik gezisinin planını yaptığımızda Atatürk'ün evini ziyaret edeceğimiz için bir çocuk gibi heyecanlanmıştım. Aynı Zübeyde Hanım'ın rüyası gibi, benim için de çok önemli bir hedef haline gelmişti, bu önemli mekanı ziyaret etmek.

Selanik, üç sene yaşadığımız Niş kentine dört saat falan uzaklıktadır. Jelena da kaç kez bana, çocukluğu boyunca gittiği Yunanistan'a gitmeyi teklif etmişti, benim yüzümden gidememiştik.

Karımla Çin'e gitmeye beş dakikada karar verebilmişken, sonraları ne zaman hadi Selanik'e gidelim dediysem, hep "Başım ağrıyor, şimdi olmaz, sonra" dedi, durdu. Biraz üstelediğimde ise cevap hep aynı oldu. "Git, Duşan'la Civilization oyna..."

Neyse, on üç sene sonra bu kez o teklif etti, "Hadi Selanik'e gidelim" diye.

Ben de hazır girmişken Atatürk'ün izini takip etmek istedim. Ne yazık ki evi dışında mahalle mektebi, Şemsi Efendi Mektebi, dayısının evi, Selanik Mülkiye Rüştiyesi, Selanik Askeri Rüştiyesi, gibi yerlerin günümüzdeki adresleri hiçbir yerde yok.

Erol Mütercimler'e, Yılmaz Özdil'e falan yazdım, var mı buraların adresleri diye. Havalı çocuklar tabi, cevap bile vermediler. Hıyar herifler...

Sonra Hürriyet’in arşivinde bir habere rast geldim. Şemsi Efendi Mektebi bugün de ayakta falan diye yazmışlar. Adres yok ama Selanik İlköğretim 4. Bölge Müdürlüğü, 51. İlkokul ismiyle halen bir okul olarak işlevini sürdürüyormuş.

Adres için gugılladım, ama 'nada!'

Sonra Yunanlı bir arkadaşımız araya girdi, kızcağız onca işi arasında bu numaralı okulun adresini iki gün uğraşıp, buldu bizim için. Ona gerçekten müteşekkirim.

İşte böyle.

Görünüşe göre en azından Şemsi Efendi Mektebi'ni ziyaret edebileceğiz.

Bir kaç gün sonra Selanik'ten detayları yazarım sizlere.

Geceniz güzel olsun ❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...