18 Eylül 2017 Pazartesi

Sunum

"Değerli yönetim kurulu üyesi arkadaşlar, herkese iyi günler diliyorum. Bu toplantıda size..."

"Bir dakika..., devam etmeden..., Kemal bey nerede? Onsuz başlamayalım."

"Az önce muhasebede gider makbuzlarını dosyalayan arkadaşla konuşuyordu. Gelmemiş mi salona?"

"Aman! Niye alıp getirmedin? İki saat sürer şimdi onun orda şeyetmesi. Gürselcim, bir zahmet kap gel onu, n'olur."

"Tamam, siz başlayın, ben koşup geliyorum hemen."

On beş dakika sonra...

"Kusura bakmayın arkadaşlar. Gider makbuzlarının bazılarında tarih yazılmamış, muhasebeci arkadaşla bir daha olmasın diye anlatıyordum. Bundan böyle, 1) Gider makbuzlarının üzerine tarih yazılacak, 2) Seri numaraları kontrol edilecek, 3) Taksiye binmişseniz mutlaka plaka yazılacak, 4)..."

"Sayın genel başkan, Sonda araştırmadan Çetin bey, geçen seçimde seçmen eğilimleri hakkında bir sunum içim burada. İsterseniz sunuma bir bakalım, sonra gider makbuzlarını hale yola sokarız."

-"Ne sunumu? O sunum Pazartesi günü değil miydi?"

"Bu gün Pazartesi sayın genel başkanım."

"Yapma ya! Yine mi atlamışız... Geçen CNN Türk'de Ahmet Hakan'a da Perşembe dedim, bütün gazeteciler yani yarın mı diye atladılar üzerime. Ayıp oldu, koskoca genel başkan bugün hangi gün, farkında değil gibi. Bundan sonra her TV programından önce 1) Günün tarihi, 2) Ertesi günün tarihi, 3) Haftanın önemli olayları bir kağıda yazılıp yarım saat önce bana verilsin."

"Derhal uygulamaya koyalım sayın genel başkanım. Şimdi arzu buyurursanız sunuma devam edelim mi?"

"Tabii, tabii devam etsin arkadaş..."

"Sağolun sayın genel başkan. Geçen seçimde dini hassasiyeti yüksek seçmen Cehapenin dini söylemlerini samimi bulmamış."

"Ya, bir türlü anlamadım ben bu siyaset işini. Recep kuran, kitap diyor, bu muhafazakarların hepsi ona oy veriyor. Biz de aynısını yapıyoruz, bir oy bile alamıyoruz."

"Aslı varken taklidine oy vermiyorlar sayın genel başkan. Hatta, böyle sapmalar yüzünden kendi seçmenimizin de aklını karıştırıyoruz."

"Valla anlamadım bu işi ben. Neydi adı, Eklemedim, Tekmeledim, onu aday gösterdik, ondan iyisini mi bulacaklardı, olmadı seçtiremedik. İstifa etti, gitti, Mehapeden aday oldu. O eski müftüyü milletvekili yaptık, yine oy alamadık, sonra o da istifa etti gitti. Gürsel, bu seçimde bir dinci bulabildin mi, aday gösterelim?"

"Sayın genel başkan, tam bu konuda... Yaptığımız araştırmaya göre seçmenin hassasiyeti bu seçimde dinden ziyada Kürt konusu üzerinde."

"Bu siyaset modadan daha hızlı değişiyor, bak şu işe. Gürsel, bir Kürt bul, aday gösterelim."

"Sayın başkan, bu Kürt konusu biraz farklı. Etnik aday göstermek yerine, çözüme yönelik irade beyanı istiyor seçmen."

"Haa... Öyle desene. Ben valla anlamadım bu siyaset işini. Eee, gerekiyorsa biz de beyan ederiz irademizi. Ercan, ne demiştik geçen seçimde bu Kürt şeyi için?"

"Sayın genel başkan, önce biz sosyal demokrat bir partiyiz, etnik sorun yaşayan bir halkı desteklemeliyiz demiştiniz..."

"Eeee?"

"Sonra da lan biz bu Kürtleri desteklersek ulusalcıları kızdırır, milli duyguları hassas seçmenin oyunu kaybederiz dediniz."

"Sonra?"

"Sonra da parti arşivinin rutubeti artmıştı, ne yapalım diye onu tartışmıştık..."

"Peki ne dedik sonunda seçmene?"

"Kürtler haklarını almalı ama Türkiye Cumhuriyeti de bir bütündür. Kürt sorunu çözülmeli ama bu çözüm herkesi tatmin etmeli falan dedik."

"Sayın genel başkan, araya girmeme izin verirseniz, yaptığımız araştırmaya göre kimse partinizin Kürt sorunu hakkımdaki görüşünü anlamamış."

"Üzüldüm şimdi bak. Altıyüzyetmişaltı maddelik bir seçim bildirgesi bastırıp dağıtmıştık bir de..."

"Peki bu seçimde ne yapalım sayın genel başkan?"

"Valla herşeyi bana soruyorsunuz. Geçen seçimin yıldızı Demirtaş naaptıysa onu yapalım. O başarılı oldu, biz de oluruz muhtemelen."

"Nasıl yani sayın genel başkan? Pekakalılara terörist değil de gerilla mı diyelim?"

"Sayın genel başkan, saz çalmayı biliyor musunuz?"

"Arkadaşlar, hep bir ağızdan konuşmayalım. Bundan böyle, toplantılarda 1) Konuşmak isteyen her kimse önce elini kaldıracak, 2) Adını soyadını söyleyecek, 3) Söz verildiğinde sesini yükseltmeden..."

Gürsel fısıldayarak:

"Muharrem, yine açıldık, bir toparla istersen."

"Sayın genel başkan, isterseniz bu basın özgürlüğüne ve medya üzerindeki baskılara değinelim."

"İyi dedin Muharremcim. Geçen televizyonda da söylediğim gibi ben bu savcıya savcı demem, o hukuk fakültesini bitirmiş mi, ona bile emin değilim, bitirmişse dört yıl mı okumuş, o da belli değil..."

"Sayın genel başkan, savcının tahsili esnasındaki devam durumunu bıraksak da basın üzerindeki baskılara gelsek?"

"Gelelim, gelelim, haklısın. Ben de bu sabah basından okudum, basın üzerindeki baskıyı."

"Sayın genel başkan, ben akşam sizi aradım, sıcağı sıcağına bir kınama yapın diye ama kimse açmadı telefonu."

"Geçen akşam geç saatte, Deniz de aramış, o da bulamamış. Akşam sekizden sonra kapatıyoruz telefonu, yaş kemale erdi işte..."

Aradan birkaç saat geçer. Sunum devam etse de, sunumu yapan kişi ikinci slayttan ileri gidememiştir. Sonrasında bir sandalyeye oturmuş, partililer tartışırken masada bulduğu kurabiye ve portakal suyu ile açlığını bastırmıştır.

Uzun tartışmalar sonunda, saat de akşam sekize yaklaştığından Kemal bey yeni seçim bildirgesini yazmaya karar verir.

"Yaz kızım, yeni seçim bildirgesi. 1) Cehape dine düşman değidir ama dindar da değidir. 2) Cehape Dindar değildir ama dindarlara da karşı değildir. 3) Cehape Kürt sorununa sempati ile bakar ve çözülmesini ister, ama Türkiye üniter bir devlettir." 4) Cehape basın özgürlüğünü savunur...."

"..."

"... 769) Cehape Türkiye merkez projesı ismiyle, Anadolunun ortasına bir liman yapacaktır. 770) Emeklilere bayramlarda çift maaş verecektir. 771) Şero'nun parazit aşıları her yıl düzenli olarak yapılacaktır..."

Fısıltıyla:

"Şero kim yahu?"

"Partinin kedisi."
"Partinin Kedisinin parazit aşısının seçim bildirgesiyle ne alakası var?"

"Valla gücüm kalmadı şimdi olurdu olmazdı diye dövüşecek. Yaz gitsin, nasılsa kimse 770 maddeyi okumayacak..."

İki ay sonra bir televizyon kanalında Kemal bey partisinin seçim bildirgesini izleyicilere tanıtmaktadır.

"Sayın seçmenler, Cehape iktidara geldiğinde: 1) Şero'nun parazit aşısı her yıl düzenli olarak yapılacak, 2) Basın özgürlüğü güvence altına alınacak..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...