27 Kasım 2016 Pazar

Sistem

Ben çözülemeyecek bir sorun olmadığına inanan biriyim. Safça, çocukça bir iyimserliğim, yapıcı diyebileceğim bir tarafım vardır.

Ancak hayatta hiçbirşeyin kendi kendine olmayacağını bilecek kadar da kaşarlandım. Arada bir şansımız tutar, kendimizin çok çaba göstermemesine rağmen bazı iyi şeylerin kendi kendine olduğunu görürüz. Hepimize olur bu.

Ne var ki, hayatımızı bu düşük olasılıkla gerçekleşebilen nadir sonuçlara bağlarsak sonunda duvara toslarız. Hile yapmayan hiçbir kumarbaz zengin olamamıştır. Kumar, tanımı gereği, kazanma olasılığının kaybetme olasılığından az olduğu bir kurulumdur. Arada bir kazansanız da, uzun vadede hep kaybedersiniz. Kör matematiğin bir sonucudur bu.

Biraz konudan konuya atlayacağım, lütfen sabredin. Sonunda toplayabileceğimi düşünüyorum.

Her sistem belli kurallar ve kısıtlar altında çalışır. Bir bankayı ele alalım. Müşteri gelir, parasını yatırır, vadesi geldiğinde sistem faizini hesaplar ve anaparayı da ekleyerek toplamı müşterisine verir (anapara ve faiz).

Herşey sistemin öngördüğü biçimde çalıştığında, ne bankanın, ne de müşterisinin fazla düşünmesine gerek kalmaz.

Ancak müşterinin vade bitmeden öldüğünü, kanuni mirasçısının da yurt dışında yaşamış, bir kaçak olduğunu, Türk kayıtlarında bir erkek olup, sonradan cinsiyet değiştirerek kadın olduğunu, başka bir erkekle evlendiğini, sonra da öldüğümü, tek mirasçının kocası olan bir erkek kaldığını varsayın.

Sistemin bu sorunu çözmesi imkansıza yakın, çok zor olacaktır. Türk kanunları olasılıkla yabancı ülkedeki cinsiyet değişikliği ardından yapılan nikahı kabul etmeyecek, olasılıkla kayıtlarında erkek olan biri için bir kadına ait ölüm belgesini geçersiz sayacaktır.

Sonunda pratik zekalı biri olaya müdahale edip pragmatik bir çözüm bulacak, sistem çoğunluğu beklenen olayların olduğu habitatında işlemeye devam edecektir.

Yukardaki olağan dışı olay sistemi biraz yavaşlatacak, biraz meşgul edecek de olsa, işleyişi süregelecektir.

Bankamızda, aynı hafta içinde, yukardaki olağan dışı olayın benzeri, bir çokluk üzerinde konuşabilelim diye, mesela beş olay daha olduğunu varsayalım.

Sistem bu beş olayı çözebilmek için elindeki kaynakların biraz daha fazlasını kullanacak, sistemin normal işleyişi için göreceli olarak daha az kaynak kalacaktır.

Olağan dışı olay sayısı daha da arttığında sistem çözüm için daha da fazla kaynak kullanacak, olağan işleyişine daha da az kaynak ayırma zorunda kalacaktır.

Olağan dışı olay sayısı belli bir kritik miktara ulaştığında ise sistem tüm kaynaklarını bu olağan dışı olayların çözümüne ayıracak, normal işleyişi için kaynak kalmayacaktır.

Bu aşamaya kaos diyoruz.

Fizikte bir karşılığı vardır bu kaos ortamının. Bir yıldız kendi yerçekimi gücünü ısısıyla durduramayacak düzeye geldiğinde ezilip küçülür, bir kara delik oluşturur. Bu kara deliğin merkezine singularity, yani tekillik derler. Tekilliğin içinde fizik kuralları işlevlerini kaybeder. Madde, enerji birbirine karışır.

Bankamıza dönersek...

Sistem kendi içinde tutarlılığını kaybedecek, deyimi yerinde ise işi gücü bırakıp bu acayipliklerin peşinde koşacaktır. Müşterilere paraları ödenemeyecek, krediler toplanamayacak, hükümet müdahale edecek, sonunda banka topu atıp kapanacaktır.

Yani sistem çökecektir.

Ne kadar akıllıca dizayn edilmiş, ne kadar sağlam gibi görünürse görünsün, her sistemin sabit bir olağan dışılıkları çözme kapasitesi vardır. Bu kapasite aşıldığında kaos kaçınılmazdır.

İşte son günlerde global seviyedeki zırvalıklar yüzünden bence dünya böyle bir kaosa girmek üzeredir.

Ve ne yazık ki, Türk milleti başta anlattığım üzere herşeyini şansa bırakmış durumdadır.

Yöneticileriyle, halkıyla, aydınıyla bu kaos ortamına çok hazırlıksız yakalanmıştır.

Hiçbir derinliği, tutarlılığı, deneyimi, öngörüsü, basireti olmayan bir hükümeti, tarihi boyunca en boş, en ukala, her şeyi bildiğini düşünen, sorgulama, muhakeme ve öğrenme yeteneğini kaybetmiş, hiçbir işe yaramayan yaygaracı bomboş bir aydın kitlesi, yine her şeyi bildiğine emin ama hiç bir şeyi bilmeyen, vizyonsuz, cahil, dar görüşlü, muhafazakar bir halkı ile bırakın kaotik bir ortamı, her şeyin normal yürüdüğü sütliman bir ortamda bile varlığını sürdürmesi olanaksız hale gelmiştir.

O yüzden hep beraber oturup, şansımız tutsun diye dua etmekten başka seçeneğimiz kalmadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...