12 Kasım 2016 Cumartesi

Liberalizm Öldü Mü?

Şu sıralar moda bir soru var.

Liberalizm öldü mü?

Soruyu aslen yanlış soruyorlar. Kastettikleri aslında liberalizm (serbestlik) değil kapitalizm. Liberalizmin ekonomiyle örtüşen kısmı serbest piyasa ve rekabet ki bu da dangadanak kapitalizm demek.

Yani, asıl soru kapitalizm ölüyor mu?

Bu soru ise bence günümüzün en patetik sorusu.

Bilmeyen kaldıysa benden duysun, kapitalizm çoktan öldü, bu soruyu soranlar onun zombi halindeki ruhuyla konuşuyor.

Kapitalizm, sosyalizm, komünizm, vesaire, hep geçen yüzyılın, emeğin dağılımı, kullanımı, ücretlendirilmesi ve hareketi ile ilgili kavramlar.

Çağımızda emek ölmek üzere. Şimdi mercek altında bilgi ve teknoloji kavramları var. New York'da satın aldığınız mikser bozulduğunda Yeni Delhi'de bir çağrı merkezini arıyorsunuz, bozulan mikserinizin yerine Şangay'dan yenisini postalayorlar.

O yüzden yemişim toplumların sınıfını, sermayenin egemenliğini. Bir İnternet sitesi kur, Ankarada oturduğun yerde malı Çin'den al, İzlanda'da sat.

İş globalleşmeye döküldü, çağ bilgi ve iletişim çağı, adam hala liberalizm öldü mü diyor...

Yine de cevaplayalım.

Liberalizm öldü anacım, öleli çok oldu.

Çünkü emek öldü, sınırlar kalktı.

Artık sabah sekiz, akşam beş, kamyon sür, para kazan, bakkal işlet, para kazan, fabrikada tütün sar, para kazan devri bitiyor.

Emek işi makinelere devrediliyor. Şimdilik makinelere devredilemeyen kısmı da Çine gidiyor.

Emek olmayınca da ne kapitalizm, ne sosyalizm anlamını koruyabiliyor.

İçten yanmalı motorlar icat olduktan sonra at arabası mı iyi, öküz arabası mı hızlı tartışması gibi birşey bu.

Önümüzdeki bir kaç on yıl içinde, bugün gördüğümüz bir çok meslek yok olacak, ya da dramatik biçimde değişecek.

Nasıl bugün plak, film ya da fotokopi kavramları öldüyse, yarın da ofis, işyeri, şoförlük, mağaza, bakkal gibi kavramlar tarihe karışacak. İnternet üzerinden modeli seçip, evdeki robot makinen dikecek giysilerini. Akşam yumurtalı ıspanak ve aşure yapacağım dediğinde gerekli malzeme bir saat sonra kapında olacak.

Bu değişimi öngörüp anlayamayanlar da tarihten silinecek.

Öyle işsizlik artacak, o yüzden teknoloji ilerlemesin, şoförsüz arabalar yapılmasın, fabrikalar emek yoğun çalışsın, ya da Çinde yapacağıma Avrupada yapayım, memleketimde iş olanakları artsın demekle de olmuyor.

Böyle yapay tedbirler sadece sonu geciktirir, son geldiğinde de etkisi çok daha fazla acıtır.

İlerlemeyi durduramaz kimse arkadaşlar.

Durdurabilseydik, bugün Detroit ayakta kalır, fabrikalarda da makineler yerine kızlar tütün sarardı.

Konunun başına dönersek, kapitalizm ve ondan çok çok önce tarihten silinen sosyalizm artık misyonlarını tamamlamış antik kavramlar haline geldiler.

Borsada hisse başı kardan başka bir kriterle değerlendirilmeyen şirketler ve bunların başlarında senede en az bir kaç milyon dolar kazanan CEO'lar ayakta kalabilmek için işi fazlasıyla ileri götürüp, beklentileri karşılamak için kelimenin tam anlamıyla "herşeyi" yapabilecek konuma geldiler.

Volkswagen, Arthur Andersen, IBM, Boeing, Xerox gibi firmaların başına gelenlere bakın.

Kapitalizmin son kalıntıları olan bu şirketler tarihten silindi, ya da silinecekler, çünkü zaman değişti, dünya değişti ve her sistemin başına gelen kapitalizmin de başına geldiği için, uygulayıcıları temel prensipleri eğip, büküp kendi çıkarlarına uydurdular. Aynen Stalin'in sosyalizmin ırzına geçip, onu diktatörlüğünü pekiştirecek bir araç olarak kullandığı gibi.

Kısaca dünya yeni bir dengeye oturmak zorunda.

Dikkat edelim de müzik bitip, herkes bir sandalye kaptığında ayakta kalmayalım.

Kalın sağlıcakla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...