5 Kasım 2015 Perşembe

Fotoğraf

Bu seçimdi, başkanlıktı, hüloooğğğlardı, canınızı sıkmışlardır. Biraz kafanızı dağıtayım arkadaşlar.

Bir mobil telefonu olmayanımız yoktur herhalde. Bizi nerede olursak olalım, ulaşılabilir kılan, İnternetti, kitaptı, müzikti herşeyi içine alıp cebimize sığan bu mucizevi aletle birlikte hayatımıza giren yeni bir fenomen var.

Fotoğraf.

Günümüzde dünya üzerinde bir yılda çekilen fotoğraf sayısı, fotoğrafın bulunmasından cep telefonlarına kamera takılmasına kadarki tüm zamanda çekilen fotoğraflardan fazla. Dünyada en çok fotoğrafın çekildiği kamera da iPhone.

Çektiğiniz bir fotoğrafı, saniyeler içinde tüm Dünya ile paylaşabiliyorsunuz. Durum böyle olunca da hepimiz her gün binlerce fotoğraf çekip kah Facebook üzerinde, kah başka fotoğraf paylaşım sitelerinin üzerinde yayınlıyoruz.

İşte madem bu işe bu kadar kendimizi kaptırmış durumdayız, en azından çektiğimiz fotoğraflar güzel olsun diye dilimin döndüğünce sizle birkaç faydalı ipucunu paylaşmak istedim. Ben de bu ipuçlarının çoğunu internetten yada bu işi çok çok daha iyi bilenlerden öğrendim.

Bunların bazıları o kadar kolay ki, hiç bir şey öğrenmeye gerek kalmadan sadece basit bir kaç şey yaparak fotoğraflarınızın çok daha güzel çok daha çekici olmalarını sağlayabilirsiniz.

En basitinden başlayalım. Hepimiz dünyayı Çoğunlukla gözlerimizin yüksekliğinden izler ve algılarız. Çünkü dünyayı genellikle yürürken gözleriz ve ayakta olduğumuz zamanda gözlerimizin seviyesi her zaman gözlerimizin bulunduğu yüksekliktedir.

Bu çok basit fenomen fotoğraflarımıza da yansır. Yürürken ilginç bir şey gördüğümüzde cep telefonumuza alır, gözlerimize seviyesine getirir, cart diye fotoğrafını çekeriz. O yüzden göz seviyesinde çekilen fotoğraflar sıradan ilginç olmayan dünyayı herkesin gördüğü gibi gösteren fotoğraflardır.

Şimdi gelin bunu biraz değiştirelim. Etrafımızda bulunan herhangi bir cismin fotoğrafını göz seviyesinden değil biraz aşağıdan çekmeyi deneyelim. Yani bacaklarımızı bir parça kırarak, yada dizlerinizin üzerine çökerek, fotoğrafı aşağıdan yukarı doğru çekelim.

Dünyayı doğal algılama biçimine ters olan bu açıdan çekilen fotoğraflar izleyenlere oldukça ilginç gelecektir. Özellikle evcil hayvanların yada küçük çocukların resmini çekerken onların seviyesine kadar alçalmak fotoğrafları hem çok daha canlı hem de farklı yapacaktır.

İnanın sadece bu basit hareketi yapmak, fotoğraflarınızı katbekat güzel, katbekat ilginç hale getirecektir.

Hemen ikinci ipucumuza geçelim. Bu birincisinden daha da basit. Birincisinde öyle dizlerinizi kırmak, yere doğru alçalmak falan gerekiyordu. Yani biraz bedeni eğitimi. Bunda o kadarına bile gerek yok.

İkinci ipucumuzda yapacağımız tek şey, fotoğrafını çektiğimiz cisim yada kişiye yaklaşmak. Fotoğraf karesinin tamamına yakınını bu cisim yada kişi ile doldurmak.

Sayıları milyonlara ulaşan cep telefonu fotoğraflarının oldukça yaygın bir özelliği fotoğraf karesinin üçte birinin, örneğin çocuğunuza yada karınıza, geri kalan üçte ikisinin de bomboş gökyüzüne yada çayır-çimene ayrılmış olması.

O yüzden kımıldayın biraz arkadaşlar ve fotoğrafını çektiğiniz kişi yada cismin yakınına gidin. Fotoğraf karesinin çoğunu fotoğrafın konusu olan kişi yada cism için kullanın.

Bakalım İngilizceden manasını kaybetmeden çevirebilecek miyim. "If your photograph is not good enough, that means you aren't close enough". Yani, fotoğrafınız yeteri kadar iyi değilse, yeteri kadar yakın değilsiniz demektir.

Hadi yine Uygulanması kolay, başka bir ipucu. Fotoğraflarınızı sabah güneş doğarken yada akşam güneş batarken çekmeye çalışın.

Gün ortasında, özellikle güneş açık bir havada tepedeyken, çok sert çok kuvvetli bir ışık verir. Bu sert ışık, çok parlak hatlara ve çok keskin gölgelere yol açar. Fotoğraf karesinin içinde çok parlak ve çok karanlık bölgeler bir arada oluşursa, o fotoğraf çekiciliğini kaybeder.

Güneş doğarken yada batarken ki saatlerde ise güneşle aramızdaki atmosfer tabakasının kalınlaşması sebebiyle, güneş ışınları güçlerini kaybeder ve fotoğrafa, göze çok hoş görünen kırmızıya çalan sarımsı altın bir ton verir. Fotoğrafçılar bu altınımsı tona ılık tonlar derler.

İşim biraz tekniğini girersek güneşin doğuşu ya da bakışındaki ıllık tonlar fotoğrafçılık dilinde renk ısısının sıcağa yaklaştığı noktalardır.

Bunun tam aksi yani renk ısısının soğuk olduğu tonlar ise maviye çalan kırmızının neredeyse hiç bulunmadığı renk gruplarıdır. Buna en güzel örnek ay ışığında çekilmiş bir fotoğraftır. Böyle bir fotoğrafta, neredeyse bütün renkler mavi ile beyazı arasında yani çok soğuk tonlardadır.

İnsan gözü sıcak tonları sever. Bir fotoğrafta hem soğuk hem sıcak noktalar varsa izleyici ilk önce sıcak bölgeyi görür, dikkatini bu noktaya yöneltir. Bu yüzden sabah güneş doğarken yada akşam güneş batarken çekilen fotoğraflar her zaman göze ilginç görünür.

Bir yanlış anlamaya meydan vermemek için, güneş doğarken yada batarken fotoğraf çekin derken güneşin doğuşunun yada batışının fotoğrafını kastetmiyorum. Bu saatler esnasında, içeriği ne olursa olsun, çekilen fotoğraflardan söz ediyorum.

Yine başka basit bir ipucu. Özellikle cep telefonuyla fotoğraf çekerken, fotoğrafını çektiğiniz kişiye yaklaşmak yerine, bir kaç adım uzaklaşıp parmağınızla fotoğrafı büyüterek çekin. İşin çok tekniğine girmeyelim, yakın zamanda başka bir yazıda detayıyla anlatmıştım, uzaklaşarak çektiğiniz fotoğrafta yüz hatları yumuşar ve koca bir burun yada koca iki kulak yerine daha orantılı burun ve kulak şekilleri oluşur.

Başka bir ipucu. Bugünlerde her mobil telefon bu özelliği destekliyor. Fotoğraflarınızı kare formatında çekin. Geleneksel dikdörtgen format çok eski filim günlerine dayanır Ve gözlerimiz alışsa da artık modası geçmiş klasik görüntüler verir. Kare şeklinde çekilmiş fotoğraflar daha bir bütün, daha bir aradadırlar.

Klasik bir ipucu daha. Fotoğrafını çektiğiniz kişi yada cismi fotoğraf karesinin tam ortasına koymayın, ya biraz sağa, ya da biraz sola çekin. Yine aynı şekilde fotoğrafta bir ufuk çizgisi varsa bu çizgiyi dikey düzlemin tam ortası yerine, ya fotoğraf karesinin yukarısına yada aşağısına çekin.

Buraya kadar söz ettiğimiz her şeyi mobil telefonunuzla yapmanız mümkün. Mobil telefon kameraları, özellikle iPhone, görüntü kalitesi çok yüksek fotoğraflar çekebiliyorlar.

Ancak fotoğraflarınızın kalitesini bir sonraki aşamaya taşımak istiyorsanız çok daha kaliteli fotoğraf çekebilen DSLR diye isimlendirilen bir fotoğraf makinesi almanız gerekiyor. Bu tip fotoğraf makinelerinde farklı objektifler kullanarak çok daha ilginç çok daha kaliteli fotoğraflar çekmeniz mümkün.

Cep telefonlarındaki objektiflerin önemli bir özelliği vardır. Cep telefonları ile çekilen resimlerde fotoğraf karesindeki her şey keskin ve nettir.

Şimdi bunda ne var diyeceksiniz. Fotoğraftaki her şeyin keskin ve net olmasında ne gibi bir zarar var?

Burada yine insan gözünün başka bir özelliği devreye giriyor. İnsan gözü bir fotoğraf karesine baktığında, dikkatini ilk olarak fotoğrafın en keskin ve en net noktasına yöneltir. Doğal olarak fotoğrafta her şey net ve keskinse izleyici fotoğrafın konusu ile birlikte geri planda sağda solda olayla çok fazla ilgisi olmayan kişi yada nesnelere de odaklanır.

Başka bir deyişle izleyicilerinizin dikkatini fotoğrafta istediğiniz noktaya yöneltmenin çok kullanılan bir yolu, bu noktayı keskin ve net, geri kalan her şeyi daha yumuşak ve bulanık bırakmaktır.

Mobil telefonunuzun kamerasının kalitesi ne kadar yüksek olursa olsun, fotoğraf karesinin belli bölümlerini netleştirme yada bulanıklaştırması olanaklı değildir. Bunun sebebi ise eski günlerdeki filmlerin yerini alan mobil telefonlardaki sayısal sensörlerin çok küçük olmalarıdır.

DSLR fotoğraf makinelerindeki sensörler ise mobil telefonlardaki sensörlerden çok daha büyüktürler, Bu yüzden fotoğraf çekerken geri planın bulanıklaştırılması işini çok iyi becerirler.

Eğer gerçekten fotoğraf çekmek ilginizi çekiyorsa bu tür fotoğraf makinelerine yatırım yapmak çok da kötü bir fikir değildir. Özellikle amatörlere yönelik alt modelleri fiyat olarak da oldukça uygundururlar.

Başka bir yazıda da size nasıl bir fotoğraf makinesi önerdiğimi anlatırım.

Sevgiler...

Küçük bir not. Bu yazının hemen tümünü iPad üzerinde Türkçe dikteasyon yaparak, yani klavyeyi kullanmadan okuyarak yazdım. Henüz denemediyseniz hararetle tavsiye ediyorum, çok kullanışlı ve ufak tefek hatalar dışında neredeyse söylediğim her şeyi eksiksiz olarak anladı ve yazdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...