1 Nisan 2013 Pazartesi

Bir Komünist Gibi Düşünmek

Priviyet!

Moskova turlarımız son hız sürmekte. Jelenayla birlikte yakın tarihimizi yaşıyoruz, hem de iki farklı taraftan. Bunun zevki anlatılmaz... Ancak ben yine de önümüzdeki günlerde anlatmayı deneyeceğim. O yüzden bugün size Moskova'dan bahsetmeyeceğim.

Bu günkü konumuz bir komünist gibi düşünmek.

Daha doğrusu komünist sistemin yarattığı insanların kafasıyla düşünmek. Komünizmi sempatisi olan arkadaşlar hiç kızmasın. Anlatacaklarımın hepsi gerçek ve delilleri ile bende saklı.

Rusya bugün komünist midirim değil midir bilinmez. Aslında bu komünist kelimesi sizi rahatsız ediyorsa yerine sosyalist deyip okumaya devam edin. Bunu da komünizmi felsefeye taşıyan bazı tartışmalardaki dünyanın tümü komünist olmadan komünizm gelmiş sayılmaz gibi hedefi ve sonucu olmayan argümanlara karşı söylüyorum.

Neyse, konumuz komünizm değil, komünizmin ortaya çıkardığı insan yapısı ve bu insanın düşünce tarzı. Bunu niye söylüyorum? Çünkü son birkaç gündür bu düşünce tarzının yüzünden hayatım öyle zorlaştı ki artık sinirden çıldırma noktasına geldim.

Nedir kastettiğim bu komünist gibi düşünme tarzından?

Çok basit.

Bir şeyi sadece yaptım demek için yapmak.

Bir şeyi yaparken bir işe yarayıp yaramayacağı yerine amirini memnun edip etmeyeceğini dikkate almak.

Bir işi yaparken bir işe yaratıp yaramayacağı yerine güzel görünüp görünmeyeceğini dikkate almak.

Bir işi yaparken beyin yerine kıç ile düşünmek.

Bir işi eğer mümkünse hiç yapmamak, aksi halde olası en az enerjiyi kullanarak yaptım diyebilecek konuma getirmek.

Daha da yazabilirim ama herhalde anladınız demek istediğimi, yada İngilizce deyimiyle "You got the picture!, right?"

En basiti ile başlayalım. Medeni ülkelerde, özellikle halka açık yerlerde merdiven basamaklarının ucu genellikle sarı, kırmızı gibi cart bir renkli boyanır ki insanlar orada bir basamak olduğunu görsün ve dikkatli olup düşmesin diye.

Çok işe yarar bir yöntemdir bu, keşke Türkiye'de de yaygınlaşsa.

İşte Rusyadaki yoldaşlara birisi medeniyet için basamakların ucunu boyamak gerekiyormuş, boyayın o zaman lan demiş. Yoldaş boyacı da başlamış boyamaya. Basamaklar bitince bakmış bayağı güzel görünüyor.

"Lan!" demiş, "Medeniyet bu işte..."

Sonra gözü iki merdiven arasındaki düzlüğe takılmış. Ne güzel zebra gibi çizgilerin arasında haliyle basamak olmadığı için boyalı şerit de yok, garibimin simetrisi bozulmuş, gözüne kötü gelmiş.

Göze kötü görünen gönül'e de kötü görünür demiş, almış eline fırçayı, basamak olmamasına rağmen aradaki düzlüğü de zebra gibi çizgilerle boyamış.

Bu sadece diz boyu aptallığa gülünecek bir hikaye değil arkadaşlar. Çünkü ben kulunuz elde fotoğraf makinesiyle merdivenden inerken yan gözle de çizgilere bakıyorum. Aradaki düzlüğü bu sığırın boyadığı çizgiler yüzünden farketmedim. Bir basamak beklerken o basamak gelmeyince tökezledim, az daha yuvarlanıp ağızımı burnumu kıracaktım, neyse ki son anda toparlanabildim.

Bu olay bir on sene sonra olsaydı reflekslerim muhtemelen kıçımı kurtaracak kadar hızlı olmayabilirdi. Kolumu, bacağımı kırabilir, hatta pisi pisine ölebilirdim.

Keşke hiç boyamasaydı. O zaman merdivenler nerede diye dikkat ederdim. Boyalı basamakları görünce doğal olarak güvendim. Ne bileyim boyacının sanatçı ruhlu olduğunu.

Kimin umurunda. Çizgiler güzel görünüyor ya, önemli olan o... İngilizcede "Form over Function" derler bu fenomene. Ne kadar doğru.

Her metroda olduğu gibi Moskova metrosunda da kapıların üzerinde metronun istasyon listesi yazılıdır. Medeni metrolarda metronun bulunduğu istasyonun üzerinde minik bir ışık yanar ki siz de nerede olduğunuzu bilirsiniz.

İşte medeni ol komutunu aldıktan sonra ileri mucit ve muhteşem komünist metro istasyon bildirim mühendisi bakın ne yapmış.

Metro Durak Tabelası
Bir "T" harfini baş aşağı çevirin ve düşey çizgiyi 45 derece sağa yatırın. İşte bu dingil istasyon isimlerini bu sağa yatık dikey çizgilerin sol tarafına yazmış. Allah için bayağı estetik duruyor.

T harfinin yatay çizgisinin altında, sağa yatık dikey çizginin ikiye böldüğü noktanın sağında ve solunda birer ışık var. Yani her istasyon için iki ışık.

İşte metro bir istasyona yaklaştığında bu ışıklar yanıp sönmeye başlıyor.

Ne var bunda diyeceksiniz, anlatınca mantıklı gibi geliyor değil mi?

Şimdi mesela A istasyonundan soldaki B istasyonuna gidiyor olalım. A istasyonun T'sinin sonundaki ışık yanıp sönüyor olsun. Bu sizce ne demek?

Bundan kolay ne var, tren A istasyonundan ayrıldı demek, değil mi?

Evet mantıklı. Peki biraz sonra B istasyonunun sağımdaki ışık yanıp sönmeye başlarsa?

Mantığın sonu yok. Bu da olsa olsa tren B istasyonuna yaklaşıyor demektir değil mi?

Hadi bunu da yedik. Peki trenin A istasyonundan ayrılmasıyla B istasyonuna yaklaşması arasındaki fark benim metrodaki davranışımı değiştirecek mi?

Hayır. Bu tamamen gereksiz bir bilgi, hatta çoğu zaman kafa karıştırıcı.

Şimdi sıkı durun, ya A'nın solundaki ve B'nin sağındaki lamba aynı anda yanıp sönüyorsa?

İşte burada mantık sınırlarını aşıp sallama aşamasına geçiyoruz.

Bu ikili yanıp sönmenin, onu dizayn eden mühendisin minyatür beyninde muhakkak ki bir açıklaması vardır, ancak benim gibi sıradan bir metro yolcusunun kafasını karıştırmaktan başka bir sonucu olmuyor işte.

Bir adım daha ilerisini düşünelim, sizce tren bir istasyonda duruyor iken bu iki ışıktan hangisinin yanması doğru olur?

Saf mantık kullanırsak, sağdaki ışık yanarsa tren istasyona yaklaşıyor, soldaki ışık yanarsa tren istasyondan uzaklaşıyor gibi algılamacaktır. O yüzden iki ışıktan sadece birini yakmak makul görünmüyor.

Eğer ikisi birden yansın derseniz bu kez de istasyondan ayrılma, yaklaşma mantığını bozuyor olacaksınız. Bir de, eğer her iki ışığı da aynı amda kullanacaksanız o zaman öncelikle niye iki ışığa gerek duydunuz?

İşte böyle sorular, sorular...

Bu dahi mühendis böyle bir saçmalığı estetik düşüncelerle mi yoksa kendisinden daha dahi amirini mutlu etmek için mi yaptı bilinmez, ancak bunu kullanan insanları düşünerek yapmadığı kesin.

Bu arkadaş bu çiftli lambalar ve ters T'li istasyon listelere yerine her istasyonu bir ışıkla. aydınlatılmış bir nokta ile temsil etseydi - ki dünyanın geri kalan yerlerinde hep böyledir, hiçbir kafa karışıklığı olmadan insanlar metro hangi istasyonda anlayabilecekti.

Şimdi ise ne siz sorun, ne ben söyleyeyim...

Hadi yine metroyla devam edelim.

Medeni metro, tren, otobüs gibi toplu taşım araçlarında durulan istasyon anons edilir ki istasyonu görünce tanıyamayanlar inecekse insin diye. Yine çoğunlukla bir sonraki gelecek istasyon da anons edilir ki, bu kez de insanlar önceden hazırlansın, son anda panik yaşanmasın diye.

Haliyle medeniyette dünyadan aşağı kalmayan Moskova metrosunda da hem durulan hem de gelecek istasyon anons ediliyor.

Tek kusuru bu iki anons da aynı anda tren durduğunda yapıyor.

Yani hem bulunduğunuz istasyonu, hem de gelecek istasyonu duyuyorsunuz tren durduğunda.

Eğer Rusça bilmiyorsanız işte o zaman işler karışıyor. Hangi istasyondasınız anlayın anlayabilirseniz.

Kapının üzerindeki ışıklar zaten köfte. İstasyonun duvarlarındaki levhalardan okurum diyorsanız, o da yaş. Bir an gördüğünüz istasyon isimleri Kril alfabesiyle yazılmış, harf harf dekode etmeden çok zor anlarsınız.

Metrodaki anons sadece bulunan ve sonraki istasyonları anons etmekle kalmıyor, bir de lütfen yaşlı ve sakatlara yer verin gibi bir dolu gereksiz anonsu da aynı anda yapıyor.

Tüm anonslar Rusça.

Rusça bilmeyen biri olarak minik bir tatbikat yapalım. Mesela atıyorum, Partizanski istasyonuna gideceksiniz.

Anons geliyor.

"Priviyetdobradoşlidobrehutreharaşopartizanskistasyainvalidesreçenputpuşkintolstoykaroçekakosinyetyasempriçemçıtvırtak"

Partizan'ı duydunuz ama Tolstoykanın da bir istasyon olduğunu biliyorsunuz. Arada bir dolu başka şey de duyuyorsunuz. Kapının üstüne bakıyorsunuz, istasyon isimleri hep Kril alfabesinde. Siz ne olduğunu anlayana kadar tren kalkıp gidiyor.

Sebebi çok basit. Bu yapılan anonsların amacı metronun asıl kullanıcıları olan yolcuların hayatlarını kolaylaştırmak değil, kim bilir kime sadece biz bu işi yaptık diyebilmek.

İsviçrede mesela tren, otobüs durduğunda varılan istasyon anons edilir, çok yalın bir biçimde.

Ne bir sonraki istasyonun adı, ne de İsviçre medeni kanunu okunur. Bu okunmayan ikincil önemde bilgilerin gerçekten de o an için kimseye faydası yoktur. Kafa karıştırmaktan başka işe yaramaz.

Ne zaman ki tren kalkar, işte ancak o zaman bir sonra gelinecek istasyon anons edilir.

Arada da işte isviçre tren işletmesi size iyi yolculuklar diler falan gibi anonslar yapılır.

Bir kelime Fransızca bilmeden beş sene sorunsuz kullandım trenleri.

Bir metro hikayesi daha...

Çoğunlukla gideceğiniz yere aynı metro hattıyla gidemezsiniz. O yüzden değişik metro hatlarının kesiştiği istasyonlarda gideceğiniz yerin üzerinde bulunduğu hatta bir trene binersiniz.

Bildiğiniz üzere dünyanın her yerinde değişik metro hatları kendine özgü renkleriyle anılır. Yani kırmızı hat, yeşil hat, vs. şeklinde.

İşte bu sebeple değişik metro hatlarının kesiştiği istasyonlarda binmek istediğiniz renkteki hastın işaret levhalarını takip ederek treninizi bulursunuz.

Burada uygulanan mantık çok basittir. Mesela sarı hattı alacaksanız, sadece sarı hattın nerede olduğunu bilmeniz gerekir. Sarı hatta ulaşana kadar başka bir bilgiye ihtiyacınız yoktur.

Sarı hattı bulduğunuzda ise bir karar daha vermeniz gerekir. O da sarı hattın hangi yönüne gideceğiniz. Öyle ya aynı hatta geliş ve gidiş yönlerimden hangisine gideceğinizi bilmeniz gerekir.

Moskova metrosu muhteşem büyük bir metro. On tane mi ne ayrı hattı var.

Biz de kırmızı hattan indik, mavi hatta tren değiştirmemiz gerekiyor.

Jelena bu metro işlerin üstadıdır. Kafasının içerisinde bir pusula, bir de tren tarifesi saklıdır sanki. İlk defa gittiğimiz bir şehir de olsa, üç beş dakikada yönünü belirler, kırk yıllık vatman gibi, burada değiştireceğiz, şurada ineceğiz diye lojistik planlamayı yapar.

Ancak Moskova metrosunda yelkenleri suya indi.

Bir süre bir sağa, bir sola koştuk. Sonrasında durdu, birine mavi hat nerede diye sordu.

Ben şaşırdım, bu birine sorma işi hiç adeti değildir.

Metro yön işaretleri
O zamana kadar ben hiçbir işarete bakmıyordum. Hadi fırsat bu fırsat, hazır Google Map Wife çuvallamışken, ben de sazanlayıp süper kahramanlık yapayım dedim.
"Bak" dedim, "İşaretlerde mavi rengi takip edersen bulursun"

Sonrada işarete baktım. Tabelanın solunda büyük puntolarla cart mavi üzerine beyaz basılı "1" rakamı ve bir dolu istasyon adı, sağında aynı boyda puntolarla mavi zemine beyaz basılı "2" rakamı ve yine bir dolu istasyon adı.

Sazanlamayı sürdürdüm.

"Bak tabelaya, mavi hattayız zaten" dedim. Kril alfabesini okuyamadığından "Bizim istasyon birinci yöndeki istasyonların arasında mı yoksa ikinci yöndekilerin arasında mı?" diye sordum.

Küfür gibi geldi söylediklerim Jelena'ya... Yine de bozmadı terbiyesini.

"Gel boogie" dedi, "Gidelim buradan, yanlış yerdeyiz."

Nasıl şarladım...

"Nasıl yanlış yer yahu, mavi hattı arıyoruz, al sana mavi hat."

Sonra da tabelaya yeniden baktım. Sola mavi "1", sağa mavi "2"... Ve tabelanın üstünde yukarı bakan bir okla daha küçük puntolarla basılı mavi bir "3".

Haydaa... "1" geliş, "2" gidiş diyelim, bu "3" ne?

Jelena, "O mavi 1 ve 2 mavi hat için değil. Onlar yeşil hat istasyonları.". Yeniden baktım tabelaya. İstasyon isimleri arasında gerçekten yeşil noktalar var.

"Peki bu 1 ve 2 niye mavi?" diye sordum. Jelena da dedi ki "Hatlarda yön gösteren işaretlerin hepsi mavi renk, görünüşe göre bu standard."

"Peki bu yukarı bakan mavi 3'ün, yön değil de mavi hat olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordum. O da dedi ki "Dikkatli bak, orada sadece 3 değil tüm satır mavi, o yüzden bu bir hattı işaret ediyor.

Sormadan edemedim...

"Peki bunca şeyi biliyordun da ne diye kadını durdurup sordun mavi hat nerede diye?"

Bana metro haritasını gösterdi. "Bak, bir açık mavi, bir koyu mavi, bir de mavimsi yeşil bir hat var. Tabeladaki 3'ün mavisi bizim mavi mi emin olamadım." dedi.

İşte o an bir mikrop kadar küçüldüm. Jelenanın ayaklarına kapanıp özür dilemek geçti içimden.

İşte arkadaşlar, özür dileyerek söylüyorum, ancak bir embesil bu kadar basit bir işi Moskova metrosundaki kadar karmaşıklaştırabilir.

Herseyden önce farklı renklerin birincil karar verme kriteri olduğu bir ortamda hangi geri zekalı renkleri hem hatları ayırmak için, hem de yönleri belirten işaretleri standartlaştırmak için kullanır?

Be kardeşim, madem yönleri ayıran tabelaları bir renkle standartlaştırdın, ne diye aynı zamanda bir hat rengi olan maviyi kullanırsın? Git bordo kullan, siyah kullan, ne bileyim pembe kullan, illa Pikassoculuk oynayacaksan. Niye aynı zamanda bir hat rengi olan mavi?

Ne diye hatları ve yönleri aynı tabelada belirtiyorsun? Hadi madem aynı tabelayı kullandın, ne diye anlaşılması imkansıza yakın zor ve kritptik bir metod kullanırsın hatlarda yönleri ayırmak için? Ne bileyim ben senin mikro beyninin hat gösteren işaretlerde satırın tümünü, yön gösteren işaretlerde de sadece baştaki rakamı maviye boyamayı uygun gördüğünü?

Hatları ayırmak için renkler birincil kriter ise ne diye birbirine yakın, karıştırılması olası açık mavi, yeşilimsi mavi gibi renk tonları kullanırsın? Çok hattın varsa 1, 2, 3... Yada A, B, C,.. diye birbirinden ayrılması kolay isimler kullan. İlla sanat yapacaksan Picasso yerine Tolstoy'u örnek al, hatların isimlerini Anna Karenina, Savaş Yada Barış falan koy, açık mavi, koyu mavi yerine.

Yolcuların istasyonda bulundukları hat hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık ve belirgin olmalı. Ne bileyim, eğer yeşil hattın rayları yanındaki bekleme bölgesinin duvarları mesela tamamen yeşile boyanmalı. On metrekarelik bir tabela yeşil hatta durduğunuzu işaret etmeli. Bizim başımıza gelen olayda tabelada yeşil hatta olduğumuzu gösteren tek ipucu istasyon isimleri arasındaki yeşil noktalardı.

Bu metroda yön bulma işinde çok dertliyim. Daha başka anlatacak çok şey var da, sizi baymayayım diye burada kesiyorum.

Rusya'ya indiğimizden beri Jelena sokakta herkesle İngilizce konuşuyor. Halbuki Sırpça ve Rusça neredeyse aynı dil. Aralarındaki fark mesela Rize Türkçesiyle Diyarbakır Türkçesi arasındaki farktan az. Düşünün, bir Diyarbakırlı ile Rizelinin İngilizce anlaşmaya çalıştığını...

Ben bile arada kırık Sırpçamla on beş sene önce Kazakistan'da geçirdiğim üç beş haftada öğrendiğim üç kelime Rusçamı karıştırıp sokakta Priviyet, Pajaulsta, Spasiba diye Rusça parçalıyorum, Jelena hala Hello, Welcome, Thank You..

Geçen akşam ikimiz de susadık, böyle ucube izbe bir yerde bir markete girdik. İçerdeki kızın bırakın İngilizceyi, Rusçayı bile bildiği şüpheli.

Neyse ki Jelena bu kez İngilizce yerine Sırpça konuşmayı denedi.

Önce meyve suyu istediğimizi söyledi. Satıcı kız meyve sularını gösterip hangisi diye sordu.

Jelena da armudun Sırpçası "Kruşka" dedi.

Satıcı kız boş anlamsız gözlerle baktı bize. Anlamadığı ortadaydı, cevap bile vermedi.

Jelena bir daha tekrarladı "Kruşka".

Yine sessizlik. Satıcı kız ne cevap veriyor, ne de bir çözüm arıyor, başını başka bir yöne çevirmiş, biz yokmuşuz gibi davranıyordu.

Jelena bu sefer kızı meyve sularının yanına çağırdı. Kız istemeye istemeye geldi. Sonra başladı araba park ettirir gibi kıza yön göstermeye "Sağa git... Yukarı çık... Soldan üçüncü".

Kız armut suyunu sonunda buldu. Bulur bulmaz da Rusçasını gayri ihtiyari söyledi.

"Kruşa"

Rusya'ya gelmeden St Petersburg ve Moskovadaki hop hop otobüs turlarını fiyatına kadar bulmuştuk. Moskovadaki otele geldik ve check-in yaptıktan sonra odaya çıkmadan otobüslerin kalktığı meydana nasıl gideriz diye sorduk konsıerj'e.

Görevli yüzümüze bile bakmadan:

"Moskova'da bu otobüs turları yok" dedi.

Daha bu gün yedi saat boyunca o otobüs turundaydık.

Konumuzu açtığımız noktaya dönersek, hedef bir sorunu çözmek değilse ve kişi beyni yerine kıçıyla düşünüyorsa yaptığı işin hedeflediği sorunu çözmesini beklemek saflık olur.

Bu yukarda anlattığım bir iki olayı ve daha anlatmadığım en az ellisinin hepsini komünist düşünce sistemine bağlayarak acaba ben mi aceleci davranıyorum, yada peşin verilmiş hükmümü mü doğrulamaya çalışıyorum? Tüm bunların komünist düşünce tarzıyla hiçbir alakası olmayabilir mi? Tüm bunlar benim sterotıplememin sunucu olamaz mı?

Olabilir.

Tüm bu anlattıklarım gerçek olsa da, mantık yürütüp sebeplerini ortaya çıkarmaya çalışırken bir hata yapıyor olabilirim. Tüm anlattıklarımın nedeni komünist düşüncenin yarattığı insan tipinden değil Moskova'nın sert ikliminden ileri gelmekte olabilir.

Ancak ben bu sonuca varırken akla yakın önermelerde bulunuyorum. Mesela yukarda anlattığım olayların kahramanlarının hepsi otuz yaşın üzerinde, yani eski düzenin içinde büyümüş kişiler.

Aksi yönde örnekler de bu saptamamı kuvvetlendiriyor. Daha bu gün en çok on beş yaşında bir kız bana gelip Rusça birşeyler sordu. ben anlamadım deyince aksanız bir İngilizceyle özür diledi ve Moskovayı beğenim beğenmediğimi, bir sorun yüzünden mi orada durduğumu sordu. Yardım etmeyi önerdi. Ben karımı bekliyorum, marketten içecek alıyor deyince veda etti ve ayrıldı.

Yine bu gün bilmemne meydanını ararken bir genç durdu, İngilizce yardım edebileceğini söyledi, aradığımız meydanı iPad'inde buldu ve bize yolu tarif etti.

Bu anlattığım iki ve yine anlatmadığım diğer birkaç mutlu hikayenin kahramanları hep yirmi yaşından genç. Hepsi yeni nesil ve tatsız hikayelerin kahramanlarıyla siyah ve beyaz kadar farklılar.

Yabancı dil biliyorlar, hırslılar, hedefe yönelik çalışıyorlar, girişkenler ve sorun çözüyorlar.

İşte kısaca bu örneklere, tecrübeme ve önsözlerime dayanarak komünist düşünce tarzının yarattığı bu isteksiz, kararsız, sonuçtan uzak, hatta korkak insan tipine kızıyorum.

Komünist sistemin kalıntısı bu düşünce şekline sahip insanlar ne yazık ki Rusya'da hala mevcut. Ancak geriden gelen nesilin ayak sesleri çok kuvvetli.

Bence Rusyayı izlemeye devam edin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...