18 Şubat 2012 Cumartesi

Gözünü Sevdiğimin İstatistik bilimi

Babamın birbirinden değerli sayısız erdemleri dururken ala ala kronik mide ağrısını almışım ondan miras olarak. Gecenin bir saatinde uyandık yine. Ne yapalım, ekonomi geyiğimize devam edelim o zaman.

Bir suredir Avrupa çalışmıyor, üretmiyor ondan batma noktasına geldi diyorum her fırsatta. Ancak dikkat ettiyseniz Almanya’nın ekonomisini Avrupa’nın geri kalanından ayrı tutmaktayım.

Evet, Avrupa’da ekonomisi çok da kötüye gitmeyen bir ülke varsa o da Almanya.

Peki bu nasıl oluyor da oluyor?

Taşı toprağı altın mı da Almanya batmıyor, koca Fransa batmış ama saklarken, İtalya alenen pes etmişken, İspanya, Portekiz sıra beklerken ve Yunanistan da bir spot ışığı altında, sahnede “Show ”’unu yaparken?…

Almanya’nın sihirlini anlamak için biraz isin özüne inmek gerekecek.

Ailemizin finansal olarak rahat olması ya da güçlük çekmesinin bir tek temel nedeni vardır. Gelir ve harcamaların dengesi.

Yani kazandığımız kadarını ya da daha azını harcıyorsak finansal problemimiz yok demektir. Kazandığımızdan fazlasını harcıyorsak işler kötüdür.

Bu denklemde maaşımızın az ya da fazla olmasının bir önemi yoktur. Maaşımız az iken harcamalarımızı da az tutabiliyorsak finansal güçlüğe düşmeyiz.

Bu senaryoda, almak istediğimiz ev, eşya, araba, tatil, vs. gibi eşya ve harcamaları alamamak ya da yapamamak problemini yasasak da - ki bu fazlasıyla önemli bir problemdir, bir ödeme güçlüğünden söz edemeyiz. Yani kapımıza icra dayanmaz.

Bu basit denklem, ulusal ekonomilerde de aynen geçerliliğini korur.

Yunanistan in batma nedeni üretmemesi değil, ürettiğinden fazlasını harcamasıdır. Komsuyu yerden yere vursak da, unutmayalım, o tembel dediğimiz Yunanlı kelle başına bir Türk’ten neredeyse iki kat daha fazla üretmekte.

Bu kıssanın hissesi de bir ülkenin finansal durumunu incelerken hem gelirine hem de harcamalarına bakmanın gerektiğidir.

Dönelim Almanya’ya.

Alman ekonomisinin gelir tarafına bakarsak Alman halkının düzeni, sistematik ve verimli bir şekilde ürettiğini görürüz.

Piyer’le Fransuva her gün işinden bir saat erken kaçar ve şarabını içer, Hoze’yle Huan her gün birkaç saat siestasını yapar. Adriyano’yla Stefano işe bir gün gelir, ertesi gün gelmez, Spiros’la Yorgo rüşvet verip rapor alır ve ise gelmediği gibi bir de tedavi için üste para ister. Avrupalı olmasak da kendimize de dokunduralım. Abbas’la Ökkeş çalıştıkları işyerine bilmem kimin tanıdığı ya da akrabası diye girmiştir, işini yapacak yeteneği, tahsili ve bilgisi yoktur. İş yapmadığı gibi yürüyen işi de bozar, yavaşlatır. Kavga çıkarır, ortalığa zarar verir…

Hanz’la Franz ise paydos saatine kadar çalışır. İşi yoksa bile bekler. Eve git dersiniz, Nayn, gitmiyorum der. İyi de çalışır Almanyalı. Almancada en sık kullanılan kelimelerden biri “Şnel”’dir. Yani “Çabuk”! Bu arada belirtmeden edemeyeceğim, birkaç on yıllık beraberliğimiz ile gelen kültürel yakınlaşma sonucunda Almanlar da biraz biraz yumuşamaya başladı :)

Ama bana sorarsınız, Almanya’nın batmama basarisinin asil nedeni gelirinden çok giderinin yapısındandır.

Su aşağıdaki linke bakin.

http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_military_expenditures

Ülkelerinin gelirlerinin yüzde kaçını askeri harcamalar için kullandığını göreceksiniz. Amerika %4,8, Cin %2,1, İngiltere %2,7, Fransa %2,3, Rusya %4,0.

Almanya ise %1,3.

İkinci Dünya Savaşında yedi düvele kan kusturunca Almanya’nın askeri gücüne sınırlama getirildi. Soğuk savaş boyunca Amerika gece gündüz Almanya’nın sinirini bekledi ve Hans’la Helga da orduya vereceği parayı refahını artırmak için kullandı.

Bence Almanya’nın sihiri burada.

Japonya da İkinci Dünya Savaşının benzeri silahlanma sınırları getirdiği ülkelerden biridir. Askeri harcamaları Almanya gibi gelirinin küçük bir bölümüdür, yani %1,0. O yüzden Japonya da Almanya gibi refah seviyesi yüksek, ekonomisi güçlü bir ülke durumuna geldi.

Konumuzla çok ilgili olmamada isin komik tarafına değinmeden geçmeyelim. İkinci Dünya Savaşının galip ülkeleri Fransa, İngiltere, Rusya, vs. ise komünizm korkusuna ya da aşkına son elli altmış yıldır zibil gibi para harcadılar ordularına ve batma noktasına geldiler. Herhalde Almanya ve Japonya’ya bakıp “Lan keşke savaşı kaybetseymişiz” diyorlardır.

Bu arada, linkteki tabloyu inceleyen dikkatli gözler İspanyanın askeri harcamalarının gelirine oranının %1,1 olduğunu görüp de niye İspanya bugün batıyor o zaman diye hâkli olarak sorabilir.

Cevap ise “Gözünü sevdiğimin istatistik bilimi” seklinde özetlenebilir. Rakamlar bazen doğru sonucu, bazen de yanlış sonucu gösterebilir netekim. İspanyanın hikâyesi başka :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...