19 Ağustos 2022 Cuma

Fifty-five died, long live fifty-six!

Fifty-five died, long live fifty-six!

I have my two prettiest birthday presents with me, as always.

Not only my wife but my best friend, my partner, my comrade in this life, made this birthday a memorable one for me.

What else would an old, grumpy man like me want, other than spending his birthday in a sixteenth century château, in the middle of the best wine region in the world?

I would rather get old and die with you than live forever without you - yes, the wine is good but it isn’t talking.

Once again thank you my love.


Elli beş öldü, çok yaşa elli altı!

Her zamanki gibi yanımda en güzel iki doğum günü hediyem var.

Sadece karım değil, en iyi arkadaşım, ortağım, bu hayattaki yoldaşım, bu doğum gününü benim için unutulmaz kıldı.

Benim gibi yaşlı, huysuz bir adam, doğum gününü dünyanın en iyi şarap bölgesinin ortasında, on altıncı yüzyıldan kalma bir şatoda geçirmekten başka ne ister ki?

Sonsuza kadar sensiz yaşamaktansa yaşlanıp seninle ölmeyi tercih ederim - evet, şarap güzel ama konuşan o değil.

Bir kez daha teşekkür ederim aşkım.

31 Temmuz 2022 Pazar

Ülkücü mü, Hard Rock'çı mı?

Sevgili arkadaşlar, sadece Türklerle paylaşıyorum, ecnebilere şimdi ülkücü kurtu anlatmak uzun sürer.

Sevgili kızım 🐝Mezzy🐝'nin geçenlerde Hard Rock Cafe önünde bir resmini paylaşmıştım.

🐝Mezzy🐝'cik eliyle Hard Rock Salute işareti yapıyor, kurt değil.

Ne ülkücülerle, ne komünistlerle bir sorunum yok. Aslında hepsi ne halleri varsa görsünler de…

Neyse, konumuz bu değil.

Söylemeye çalıştığım, bu yaşta bir çocuğa anlayamayacağı zırva siyasi fikirleri aşılamıyorum.

Bilgilerinize…





8 Temmuz 2022 Cuma

Cenevre Havaalanı

Son bir hafta boyunca her gün Cenevre Havaalanı Jelena’ya SMS gönderip, havaalanının çok kalabalık olacağını, o yüzden bugünkü uçuşumuz için üç saat önce havaalanına gelmemiz gerektiğini söyleyip durdu.

İlk planlamamıza göre uçuştan sadece iki saat önce havaalanında olacaktık. Haliyle onca yıldan sonra İsviçre’ye asimile olmuş sevgili karım ya uçağı kaçırırsak diye krizlere girmeye başladı, trenimizi falan değiştirmeye kalktı.

Boşver kadın dedim, Avrupa uçuşu, iki saat fazlasıyla yeter.

Havaalanına gelene kadar egzama döktü garip Jelena.

İçeri girdik.

25 yıldır bu havaalanını bu kadar boş görmemiştim.

Uçuşa bir buçuk saat var. Havaalanının Fransız sektöründeyiz. Burası iki gate'i olan ufacık bir alan ve oturacak bir bar bile yok.

Yine plastik kadehten şaraba devam…



28 Haziran 2022 Salı

Amerika Ve Kürtaj

Ortaçağ 1, Bilgi Çağı 0 sevgili arkadaşlar. Amerika'da kürtaj anayasal bir hak olmaktan çıkarıldı. Bu da demektir ki, kürtajı yasal halde tutmak yada yasaklamak eyaletlere kaldı.

Bunlar hep Trump'ın bok yemesi. Adamın kendisinin dinle, ahlakla hiç bir alakası yok ama iktidara dinciler sayesinde geldiği için, biz Anayasa Mahkemesi diyoruz ama oralarda Supreme Court derler, yani mahkemelerin mahkemesine atadığı yobaz hakimler bu kararı verdi.

Sanki bu karardan sonra Amerika'da kürtaj bitecek…

Nah bitecek.

Çok parası olanlar kürtaj olmak için İsviçre'ye gelecekler. Ehven zenginler ülkede hala kürtajın serbest olduğu eyaletlere uzanacaklar. Yoksullar ise merdiven altı kasaplara…

Daha çok anne ölecek, doğan bebek sayısında da bir artış olmayacak. Kürtaj yaptıracak olan zaten yaptıracak.

Derdim kimsenin inancı değil. Kendi karım dinine bağlı biri, ben değilim, mutlu mutlu yaşıyoruz. Ancak her inanca saygım var. Burada sorunum dinine saplantılı yobazların, dinine saplantılı olmayan aydınların yaşamlarını değiştirmeleri.

Amerika'nın kendi tarihi kürtajın yasaklandığı dönemlerdeki trajedilerle dolu. Geçenlerde Michael Crichton'ın A Case Of Need kitabını paylaşmıştım sizlerle. Orada bol bol örnek vardı.

Din, insanın kendisi ile tanrısı arasındaki bir ilişki. Başka insanların aynı şekilde düşünüp, davranmasını gerektirmiyor.

Amerika çoğunluğunun yobaz denecek kadar muhafazakar olduğu bir ülke. Buna bir de çok yakında çoğunluk olacak orta ve güney Amerikalı karanlık Katolik göçmenleri eklerseniz, Hristiyanlığın Suudi Arabistan'ı olmaya aday bence.

Amerika bunun bedelini bağıra bağıra kendisi ödeyecek. Tıpkı bugün ülkemin ödediği gibi.

Arzuhalim budur.

19 Haziran 2022 Pazar

Proje Tamam

Sevgili arkadaşlar güneş enerjisi ile elektrik üretme projemizi başarıyla tamamladık. İyi de oldu, günlerdir içim dışım güneş panelleri, trafolar, teşvikler, faturalar olmuştu.

Pilli sistemden vaz geçip, daha fazla güneş panelli bir kuruluma karar verdik. 26 panel, bir yılda 12.4 megawatt elektrik üretecek. Evin yıllık tüketimi 15 megawatt civarında. Bunun %40'ını gece kullandığımızı varsayarsak, gündüz kullandığımız 9 megawatt için 26 panel yeterli gibi duruyor.

Elektrik için her zaman aynı parayı verseydik, faturamız %60 daha düşük olacaktı, ancak geceleri %50 daha ucuz ödediğimizden, biraz da iyimserlikle faturamız %80 kadar düşecek. Bu da yılda 2,000 frank gibi bir tasarrufa denk geliyor.

Projenin bürüt maliyeti 28,600 frank. Bunun 4,000 frankını devlet ödüyor,7,000 frank da daha az vergi ödüyoruz, yani net 17,600 frank maliyeti var. Senede 2,000 frank tasarruf ile on yılda kendisini amorti ediyor. Sonrası, doğrudan cebimize kalıyor.

Sistem kurulup, çalışmaya başladığında sizleri gerçek rakamlarla güncellerim.

Gününüz güzel olsun ❤️

9 Haziran 2022 Perşembe

Güneş...

Sevgili arkadaşlar, hepimiz İsviçre'yi soğuk, karlı, buzlu falan bir yer diye biliriz değil mi?

Şimdi anlatacaklarıma dikkat edin lütfen.

Son bir yıl falandır İsviçre'deki her hane hararetle güneş panelleri taktırmayı tartışıyor.

Yani güneş enerjisi ile elektrik üretip, evde kullanmak.

Hani o soğuk İsviçre'de.

Sadece soğuk ve güneşsiz değil, bir de elektriğin çok ucuz olduğu İsviçre'de. 

Memlekette herkes gelirine göre doğrudan vergilendirildiği için elektrik üzerinde dolaylı vergi ve devlet payı hemen hemen hiç yok.

Yani ortalama gelirin kaba bir hesapla Türkiye'nin elli katı falan olduğu bu memlekette elektrik kw/s bazında Türkiye'dekinden ucuz!

Buna rağmen güneş panelleri taktırınca %30 ile %50 arasında elektrik faturanız düşüyor, kârlı bir hale dönüşebiliyor.

Ürettiğiniz elektriği kullanmazsanız, fazlayı elektrik şirketine satıyor, bu enerji de ülkenin grid'ine dağılıyor.

Güneş panelleri takınca federal hükümet maliyetin bir bölümünü karşılıyor. Kalanını da senelik verginizden düşüyorsunuz.

Böylece ülke yeşil enerjiye dönüşüm yapıyor.

Bizim evde ısıtma da jeotermal. Yani ne mazot, ne elektrik, ne gaz yakıyoruz. Toprağın altındaki ısıyı kullanarak ısınıyoruz sizin anlayacağınız.

Güneş panellerini de taktırınca yemyeşil bir ev olacak fakirhanemiz.

Dünya burada işte.

Umarım Türkiye yetişir…

5 Haziran 2022 Pazar

A Case Of Need

Michael Crichton'ın A Case of Need kitabını okuyup, bitirdim sevgili arkadaşlar. Crichton bu kitabı yirmi altı yaşındayken yazmış, yıl da 1968.

Crichton bir Harvard Tıp mezunu, ama stajını yaptıktan sonra doktor olmak yerine full-time yazarlığı seçmiş. Harvard mezunu bir doktorun gelirini, sonu belirsiz bir yazarlık mücadelesi lehine bir kenara itmek öyle herkesin kolayca verebileceği bir karar değil.

Bana sorarsanız çok iyi etmiş. En çok zevk alarak okuduğum yazarların başlarında yer alır, belki de birincisi diyebilirim.

Adam doktor, bu kitabın da tıbbi bir teması var diye Crichton'ı, Michael Palmer gibi sadece medikal romanlar yazan biri diye düşünmeyin. Crichton, hemen her konuda yazmış, çok renkli, çok yönlü, çok da başarılı bir yazar. Bir örnek vermek gerekirse, favorilerimden biri olmasa da, Jurassic Park serisi Crichton'ın en çok bilinen eserlerinden biridir.

Bu kitap kürtaj gibi, hele 1960'ların fazlaca hassas bir konusunu kaşıyor. Güzel de bir macera ile paketlenmiş, zevkle okunuyor. Kürtaj konseptinin bugünkü haline gelmeden önceki karışıklıklarını anlamak için çok ilginç, okunması gerekli bir eser.

Benim kürtaj hakkındaki düşüncemi sorarsanız, bu konuda fazlasıyla pozitifim. Aşağıda kürtajı destekleyen altı fikiri ve bunlara karşı getirilen argümanları uzun uzun aktardım. Detayları sıkılmazsanız okursunuz, özellikle altıncı olanı benim kuvvetle savunduğum görüşleri içeriyor.

Yine de bir cümleyle özetlersek, kürtajın cinayete dönüştüğü nokta, embriyo/fetus'un bağımsız bir canlı olarak kabul edilebileceği andır. Ben antropolog yada doktor değilim ama bu anın, az da olsa hislerin ve bilincin oluştuğu an olarak kabul ediyorum. Yani bebeğin  acıyı, açlığı, aydınlığı, sevgiyi hissettiği, örneğin parmağına bir iğne battığında elini geri çekebilecek bilince sahip olduğu nokta.

Bu noktaya gelene kadar da istenmeyen yada fizyolojik olarak yaşamını sorunsuz sürdüremeyecek kadar kusurlu doğmamış bebeğin kürtajı, bence doğmamasından daha iyi.

Bunun karşısındaki dini argümanları tartışmaya bile değer bulmuyorum. 

Olası bir bebeğin kürtaj ile gelişimini önlemek hakkındaki ahlaki yada sosyal argümanlara vereceğim cevap ise, eğer kürtaj olası bir bebek gelişimini önlüyorsa, yada bazılarının daha da ileri giderek söyledikleri gibi bir cinayet ise, kadınların menstüral dönemlerinde yada erkeklerin canları sıkıldığında tuvalete gittiklerinde de oldukça fazla cinayet işlenmekte. 

Adet yada mastürbasyon esnasında oldukça fazla hammadde ziyan edilmekte. 

Bu ikisinin bir araya geldiği anda ise başka bir evrene geçmiyoruz. Hala az sayıda oluşmuş, henüz ruhu, hisleri, bilinci olmayan bir hücre topluluğu.

Neyse, uzun ve karmaşık konular bunlar. Herkesin fikri kendine. Yeter ki ailelere bir seçme hakkı tanınsın.

Sevgi ile kalın ❤️ 




Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...