3 Mayıs 2022 Salı

Bir Kuzey Kutbu Macerası

İnsan yaşlandıkça daha da bir çocuklaşıyor sevgili arkadaşlar. Laponya'da, Noel Baba Köyü'ndeki ilk gecemizden sonra sabah gözümü açtığımda, şöyle bir silkinip, hemen en sert erkek havama girmiştim.

Karlara, buzlara gidiyorduk!

Noel Baba Köyü'nde ziyaretçiler için mekanın tadını çıkaracak hemen her şey var. Snowmobile dedikleri kar araçları, Ren geyiklerinin yada Husky köpeklerin çektiği kızaklar, kutup yemekleri ve benzerleri.

Biz ise pırıl pırıl düzenlenmiş yapay parkurlarda Jingle Bells çalarken, uslu uslu gezinen Ren geyikleri yerine gerçekten doğaya çıkıp, bu zevki biraz daha gerçekçi yaşamak istedik ve köyün dışında, kutup ortamında bir tur aldık.

Kutup dairesinin yanındaki Roosevelt kulübesinin önünden tur otobüsümüze binip, on kilometre kadar ilerdeki Apukka Resort oteline geçtik. Bu otel Noel Baba Köyü'mde olmasa da yolunuz düşerse kalmayı düşünebileceğiniz bir yer. Odalar Igloo şeklinde bungalovlara dağıtılmış ve hepsinin damları camdan. Gece Aurora'ları izleyerek uyuyorsunuz.

Turun bir parçası olarak bize kutup giysileri dağıtacaklardı. Biraz pimpirikli olduğumdan, başkalarının giysileri yerine kendi giysilerim yeter demiş, Geographical Norway kar ceketim, Swiss Army buz kamuflaj pantolonum, ve neredeyse kutup kadar soğuk olabilen Saint Petersburg’dan aldığım Rus yapımı komünist kar ayakkabılarımı giymiştim. Bu kombinasyon havanın gerçekten soğuk olduğu bir kaç okazyonda çok işime yaramıştı.

Tur rehberi bizi elbise değiştirme bölgesine gönderirken, biraz da kibirle "Ben giysi değiştirmesem olur heralde, hazırlıklı geldim" dedim. Adam bana bakıp güldü, "Siz yine de bizim elbiseleri kullanın" dedi.

İşin aslı elbiseleri değiştirmek yerine, bizlere verdikleri polar tulumları kendi elbiselerimiz üstüne giyiyorduk. Kar ayakkabıları ise dezenfekte edilmiş çorapları, kendi çoraplarımızın üstüne geçirdikten sonra giyiyorduk.

Karla oynamaya başladıktan sonra bu giysilerin ne işe yaradığını daha iyi anladım. Eğer onlar olmadaydı, eksi yirmi derecede on dakikadan fazla kalamazdık. 

İlk önce 🐝Mezzy🐝 snowmobile dedikleri kar motosikletlerine bindi. Acayip eğlendi, ancak kullanımına alışana kadar garip tur rehberi sevgili kızımın peşinde deli gibi koşmak zorunda kaldı.

Sonrasında buzdan heykeller yaptık, kızakla kaydık, kartopu oynadık.

Turun heyecanlı aktiviteleri yemekten sonraydı.

Kürklere sarınıp, kızağımıza bindik

Otelden ayrıldık ve yürüyerek bir kaç kilometre uzaktaki bir Ren Geyiği çiftliğine gittik. Bize bol bol Ren Geyiklerini anlattılar. Çok ilginç hayvanlar. O koca boynuzlarını her sene düşürüp, yeniden çıkarıyorlarmış.

Sonrasında bizi kızakla gezdirecek geyiklerle tanıştık. Hepsinin birer ismi var. Bizim kızağın geyiğinin tam filmlerdeki gibi, bir metre, dallı budaklı boynuzları vardı. Arkamızdaki geyiğin ise sadece bir tarafta boynuzu çıkmıştı. Bu sene ikinci boynuzu her halde çıkmaz dedi geyikçi kız. İsmi "Musta" imiş. Bana Aziz Nesinin bir öyküsündeki "Mıstaa Bey" karekterini çağrıştırdı. Jelena ise zaten ona "Mustafa" demeye başlamıştı.

Kürklere sarınıp, kızağımıza bindik. Daha bir kaç metre gitmeden "Mıstaa Bey" arkadan yetişip, benim yanımda yürümeye başladı. Jelena, önceki günkü Ren Geyiği vakasından sonra çok samimi olmak istememişti. Ancak "Mıstaa Bey" beni çok sevdi ve neredeyse yolun yarısını yanak yanağa geçirdik. Sonrasında beni yalamaya kalktı ve bizim kızağa çarptı. Kızağımız patikadan çıkmış, "şarampol" 'e düşmüştü. Geyikçi kızla zar zor geri yola çıkardık.

Mıstaa Bey

Kızak turumuz bizi gerçekten de kutbun doğal ortamına götürmüştü. Ormanların, düzlüklerin içinden geçtik, bölgeye özgü hayvanları ve bitki örtüsünü bol bol gözlemledik. Bu arada gerçekten ciddi anlamda kar yağıyordu. Bu yoğun kar da kızak turumuza bir heyecan, bir çeşni katmıştı. Polar elbiseleri giydiğim için bir kez daha mutlu oldum.

Ren Geyiği çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu kez bir Huskie çiftliğine geldik. Huskie'ler bildiğiniz üzere kutup bölgelerinde kızakları çekmek için yetiştirilen, belki de dünyanın en güzel gözlerine sahip köpeklerdir. 

Çiftlikte yüze yakın Husky vardı. Husky'ler boyları bakımından bir Saint Bernard kadar büyük olmasalar da çetin kutup şartlarına uyum sağlamış, oldukça atletik, güçlü köpekler.

Bir kızağı yedi-sekiz Husky çekiyordu. Tek heyecanı "Mıstaa Bey" 'in kızağımızı yoldan çıkardığı sessiz, sakin Ren Geyiği turumuza kıyasla onlarca Huskie'nin havlayıp, birbirlerini oyun için bile olsa ısırarak, kavga ettiği bu ikinci kızak serüvenimiz biraz daha sert geçecek gibi görünüyordu.

🐝Mezzy🐝 deli olmuş, çığlık çığlığa eğleniyordu

Gerçekten de kızağımız müthiş bir hızla harekete geçti. 🐝Mezzy🐝 deli olmuş, çığlık çığlığa eğleniyordu. Deli gibi bir hızla giderken köpekler durmadan havlıyor, zaten yoğun yağan kar, kızağın da hızıyla yüzümüze iğne gibi batıyordu. Köpekler virajları alırken kızağımız devrilecek gibi oluyor, arkamızdaki deneyimli kızak kaptanları vücutlarının ağırlığı ile kızağı dengeliyorlardı.

Parkurumuz da biraz değişmiş, gerçekten kutbun vahşi ormanlarında, tepelerinde geziyorduk.

Sizlere bu iki kızak serüvenimizden ne kadar zevk aldığımı çok zor anlatabilirim sevgili arkadaşlar. Böyle şeyleri insan hayatımda sadece bir kez bu kadar heyecanla, bu kadar yoğun yaşayabiliyor. Husky turları İsviçre'de de, Noel Baba Köyü'nde de var ama bu serüveni doğada, bu hayvanların gerçek habitatlarında yaşamak daha farklı oluyor işte.

Otele döndüğümüzde hemen kendimizi saunaya attık ve bir saat boyunca neredeyse hiç kımıldamadan kemiklerimizi ısıttık. Akşamı ise köyde bar-hopping yaparak geçirdik.

Bir sonraki gün yine köyün gezmediğimiz taraflarını keşfettik, bayan Noel Baba ile, herhalde Noel Anne demek daha doğru olacak, tanıştık.

Akşam bir otobüsle Rovaniemi'ye geçtik. İstasyona ulaştığımızda Noel Baba Express bizi bekliyordu. Eşyalarımızı kompartmanımıza koyduk, restoranda bir şeyler içtik ve kafamızı yastığa koyar koymaz uyuduk. On iki saat boyunca da uyanmadık. Helsinki son duraktı, bu yüzden de istasyonumuzu kaçırma tehlikesi yoktu.

Helsinki'ye indiğimizde güneş henüz doğmamıştı. Her yer kapalıydı. Tren istasyonundan bir kahve alıp, limana doğru yürümeye başladık. Limana ulaştığımızda güneş daha yeni doğuyordu. Gökyüzü pırıl pırıldı ve üç gün öncesinin bizi felç eden kar yağışından eser kalmamıştı. Buna rağmen kuzey güneşi bizi aydınlatsa da ısıtmaktan çok uzaktaydı.

🐝Mezzy🐝'ye önceki gelişimizdeki anılarımızı anlattık. Jelena, merkezdeki çok güzel bir Rus Ortodoks kilisesini gösterdi sevgili kızıma. Sekiz sene öncesindeki gibi yine kapıları kitliydi ve Rus papaz da yine ortalıkta yoktu.

Cafe'ler açılana kadar bir otelin lobisinde bir yarım saat geçirdik, sonra da sahili izleyerek Cafe Ursula'ya ulaştık. 

Cafe Ursula çok eski, çok güzel bir cafe

Cafe Ursula çok eski, çok güzel bir cafe. Sevgili karımla çok güzel vakit geçirmiştik bu mekanda. Bu kez yanımızda 🐝Mezzy🐝 de vardı. Saatin sabah dokuz olmasına aldırmadan Finlandiya'ya özgü bir schnapps söyledim. Kesmedi, bir tane daha içtim… Nordik alkolleri hem sert, hem de insanın içini ısıtıyor.

Uçağımızın saatine kadar Helsinki'de dolaştık. 🐝Mezzy🐝 özellikle yolların kenarındaki kar tepelerine bayılmıştı. Bu tepelere tırmandı, kaydı, kartopu yapıp, bize attı.

Berlin'e akşam, geç bir saatte indik. Otelimize geçip uyuduk, ve ertesi sabah uçağımıza binip, Cenevre'ye ulaştık.

Bu Laponya gezimiz bir daha silinmemek üzere bütün güzel anılarıyla birlikte belleğime kazınmıştı sevgili arkadaşlar. Klasik bir New York, Paris falan gibi bir geziden çok çok farklıydı. Yaşamım boyunca görmediğim yerleri görmüş, geçirmediğim deneyimleri geçirmiştim. Hayat ne gösterir bilinmez tabii, ama herhalde bir kez daha gitmeyiz dünyanın bir ucundaki bu beyaz cennete. Gidersek de aynı zevki bir kez daha yaşamak hiç de fena olmaz laf aramızda.

Eğer yaşamın monotonluğundan sıkılır, özellikle de çocuklarınızla unutulmaz bir deneyim yaşamak isterseniz, Laponya'yı kaçırmayın derim sevgili arkadaşlar.

Sevgi ile kalın❤️


Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...