19 Mart 2020 Perşembe

Garip Kongolu

Sevgili arkadaşlar bu yazı için lütfen biraz sabır.

Farzedelim ki topaç gibisiniz. Hayli sağlıklı hiçbir grip nezle öksürük, aksırık falan gibi problemleriniz de yok. Ama şeytan dürttü lan acaba ben de Koronavirüs var mı dediniz ve gittiniz bir tahlil yaptırdınız. Hikaye bu ya testiniz de pozitif çıktı, yani bu Koronavirüsü bir yolunu bulup size bulaşmış.

Başınıza ne gelir dersiniz?

Örneğin ambulanslar, polisler, hemşireler, doktorlar, silahlı nöbetçiler, karantina, kilit, vs...

Vallahi Türkiye’de ne olur bilmiyorum ama eğer buralardaysanz doktorunuz size bir-iki basit ilaç yazıp eve gönderir.

Şaşırmayın, çok ciddi söylüyorum. Ne kimse polisi çağırır, ne de doktorlar hemşireler sizi apar topar paketleyip karantinaya alırlar.

Bunun da çok geçerli bir sebebi var.

Koronavirüsü tedavi edilebilir bir hastalık değil.

Koronavirüsü kapmış bir hasta için şu anda yapılabilecek tek şey bu hastalığın belirtilerini yani semptomlarını azaltıp sizi rahatlatmak, elbette eğer semptomlar ağırsa tıbbi müdahale ile sizi hayatta tutmak.

Hal böyle olunca da eğer ciddi semptomlarınız yoksa bu hastalığı evde ya da hastanede geçirmenizin bir farkı kalmıyor. Sadece hastanede bir yatağı, hastabakıcıları, hemşireleri, doktorları vs meşgul ediyor olacaksınız. Bunun yerine evinize gidip, rahat yatağınızda Netflix seyretmeniz, eğer semptomatik olursanız da hastaneye geri dönmeniz çok daha mantıklı.

Eğer bu virüsü kapmış her hastayı hastanede karantinaya alıyor olsalardı hiçbir ülkedeki hastanelerin yatak kapasitesi bu işe yetmezdi.

Çok ciddi söylüyorum. Düşünün COVID-19 pozitif çıkan birinin en azından evde karısına, çocuğuna, iş yerindeki arkadaşlarına komşularına bu virüsü bulaştırmış olma ihtimali çok yüksek. Çocuklar da okuldaki arkadaşlarına, onlar da evdeki anne-babalarına, anne-babalar kendi komşu ve iş arkadaşlarına...

Eğer COVID-19 hastaları takip edilip temasta bulunduğu her insana test yapılmış olsaydı, ortaya çıkacak COVID-19 hasta sayısı şimdikine nazaran inanılmaz boyutlarda olurdu, çünkü COVID-19 çok kolay bulaşan bir virüs.

Zaten bundandır hükümetler koronavirüsünın tespitinden çok yayılmasını engellemeye yönelik önlemler alıyor.

COVID-19 virüsünün, artık iyi diyebilirsek, iyi bir tarafı ise ölümcül olmaması. Hatta ciddi bir rahatsızlığı olmayan insanların hemen tümü bu hastalığı ya sıfır semptom, yani farkında bile olmadan, ya da çok hafif semptomlarla atlatabiliyor. Geri kalan hastalar izlenebilir semptomlar geliştiriyorlar, ve özellikle ileri yaşta olanlar ne yazık ki bu virüs sonucunda hayatlarını kaybedebiliyorlar.

İşte bu yüzden tahlil yapıp COVID-19 virüsü kapmış hastalığı yani vakaları tespit etmek sadece istatistikleri daha hassas duruma getiriyor. Düşünün, adamda COVID-19 var ama semptomatik değil. Bu adamı nasılsa eve göndereceğinizden, onun COVID-19 pozitif olup olmaması çok fazla bir şey değiştirmiyor.

Bu işten anlayanlar her gün ülke basınında yayınlanan vaka iyileşme ve ölüm sayılarını pek ciddiye almıyorlar, çünkü bilinmeyen, tespit edilmeyen ve hastaların farkında olmadan iyileştiği vaka sayısı o kadar fazla ki tespit edilenler bir fikir vermekten çok uzak kalıyorlar.

Bir web sitesi var ve ben her gün sadakatle izliyorum. Sözcü gastesi de zaman zaman bu siteden alıntı yapıyor. Bir Excel tablosu var ve bu tabloda her ülkenin kaç COVID-19 vakası olduğu ve bunlardan kaçının iyileştiğini yayınlıyorlar. Kongo mudur, Zambia mıdır bir ülke var, en çok ona gülüyorum. Sadece bir tane COVID-19 vakası var ve bu sayı günlerdir değişmiyor. Yani garip hasta ne iyileşiyor ne ölüyor. Sanki sadece bir tek COVID-19 virüsü Wuhan kentinden uçmuş Kongolu bu garibin kıçından girmiş, bu adam da virüsün girdiğini anlayınca kimseye bulaştırmayim diye yalnız başına kaçmış ormanın ıssız bir köşesinde ölmeyi bekliyor.

Tamamen zırva sizin anlayacağınız. Aynı bizimkiler gibi. Memlekette hastalığı tesbit edebilecek tahlilleri engelleyip, bizde sadece kırk vaka var demek artık ne kadar inandırıcı, siz düşünün. Neyse ki sonucu yukarda belirttiğim üzere ciddi değil. Kim bilir kaç ukala dümbeleği muhalif ve hüloooğğğ farkında bile olmadan COVID-19 oldu ve iyileşti...

Profesyonellerin tahmin ettikleri gerçek vaka sayısı bu rapor edilenlerden binlerce kat yüksek. Ben Türkiye’yi sordum, bana söyledikleri 80 milyonluk Türkiye‘de en az 1 milyon vaka vardır diyorlar. Bu kafadakiler de zaten önümüzdeki bilmem kaç yıl içersinde Alman nüfusunun %70 inin falan bu virüsü kapancağını söyleyenler.

Medya elbette bu rakamları bir kıyamet günü belirtisi gibi servis ediyor ancak düşünürseniz bu sadece önümüzdeki bilmem kaç yıl içersinde kaç kişinin grip olacağından farklı rakamlar değil. Aynı hesaba göre ölüm oranının on binde bir falan olduğunu düşünürsek öyle katastrofik bir sonuçtan da bahsediyor değiliz.

Lütfen yanlış anlamayın. Bu salgının boyutunu ve sonuçlarını küçümsüyor değilim. Sadece medyanın ve beklentisi tamamen politik ya da finansal olan çevrelerin bu işi büyüterek bizleri korkuttuğunu düşünüyorum.

Peki durum böyleyse bu İtalya’da olanlar ne?

İtalya’da olanları anlamak için biraz İtalyanları anlamamız gerekiyor. Öncelikle İtalya’nın çok yaşlı bir nüfusu var. Ve İtalyan halkı da karekterleri itibarıyla öyle çok disiplinli düzenli organize bir topluluk değil. Bu konuda biraz da bize benzerler, öyle çok karantinaya hijyene evde oturmaya falan gelmezler.

Nüfusu yaşlı olduğu için COVID-19 kapattıktan sonra ağır semptom geliştirenlerin sayısı bir anda o kadar çok yüksek boyutlara ulaştı ki İtalyan hastanelerinde bu hastaları tedavi edecek kapasite bir anda aşıldı. Sonra da ikinci Dünya Savaşı ndan kalma sahnelere tanık olduk. Genç doktorlar yaşlı hastaların hangilerinin yaşayacağına hangilerinin ölüme terk edileceğine karar vermek zorunda kaldılar.

Zaten bu sokağa çıkma tedbirlerinin bütün Avrupa ve sonrasında dünyada uygulanmasının birinci sebebi de hastanelerdeki yatak kapasitesini, özellikle yoğun bakım kapasitesini zorlamadan bu salgını atlatmak. Bu işi bilenler bu hastalığın yayılmasını tamamen önlemenin imkansız olduğunun farkındalar. Alman nüfusunun yüzde bilmem kaçı İngiltere nüfusunun binde bilmem kaçının falan bu hastalığı eninde sonunda kapacağını öngörmelerinın nedeni de bu. İşte bu yüzden insanları evde tutarak bu salgının hızlı bir biçimde yayılmasını önleyip yoğun bakım kapasitesini rahatlatmayı hedefliyorlar. Ha bir de arada belki bir aşı, bir tedavi yöntemi bulunur diye umuyorlar.

Yani Avrupa temelinde özetlersek, bu olan bitenin devletlerin yaşlı nüfuslarını kurtarma çabası olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanlık COVID-19 virüsünü de atlatacak, bizler de bugünleri bir tebessümle hatırlayacağız. Ancak tehlike geçmiş olmayacak. Basit bir grip virüsünün bizi ne hallere düşürdüğüne bakarsak, daha ciddi ve ölümcül bir virüsün nasıl zarar verebileceğini kestirebilirz. İşte bu yüzden çabalarımızı böyle bir salgınla mücadele etmeye odaklanmalıyız. Bunun yöntemi de hastanelerimizi ve sağlık personelimize bu işe hazır tutmak.

Ben temenni etmiş olayım da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...