13 Nisan 2019 Cumartesi

İki Dil, Yarım İnsan!

Kitap kurdu veryansın Nihat Genç'in Youtube'da Yılmaz Özdil'den, Ekrem İmamoğlu'na kadar herkese proje adamı, ajan falan dediği, araları da ibn, pşt, gtk, amk gibi renkli sözcüklerle doldurduğu bir kanalı var.

Bu kanaldaki Pankuş isimli bir programda ise geçenlerde Kıraç isimli bir müzisyeni ağırlamışlar.

Küçümsemek için söylemiyorum, eminim tanınan bir şarkıcıdır ama malumunuz, yirmi seneden fazladır gurbetteyim, ne bir şarkısını duydum, ne de kimdir, necidir bilirim.

Programın konusu sözde her telden, her dilden ama arkadaşlar biraz Nihat Genç peşrevinden sonra damardan yabancı dil konusuna girdiler. Biraz kulak kabarttım, duyduklarıma inanamadım. O Kıraç isimli arkadaş neler diyor, ağızım açık dinledim...

"Türkiyede büyük bir sıkıntı var, özel ve devlet okullarındaki [gereksiz yere önem verilen] yabancı dil eğitimi."

"Çocuklarımızın çok küçük yaşlarda beyinleri mahvoluyor."

"Bir dil bir insan, iki dil, iki insan çok büyük bir tezgah, çok büyük bir yalan."

“Aslında bir dil bir insan, iki dil yarım insandır.”

"Cinali ortadan kalkmış(?)"

"Çok büyük bir sıkıntı, herkes çocuğum İngilizce öğrensin diyor."

"Bu İngilizce'yi öğrenelim diye çocuklarımız öyle bir noktaya geldiler ki, kendi kültürlerinden kopmuş durumdalar."

"Çocuklar papaz cübbesi giyip, mezun oluyorlar."

"Bir yabancı dil, İngilizce öğrensinler diye çocuklar kimliklerinden tamamen uzaklaştılar."

"Çocuklar daha kendi dillerini, Türkçelerini konuşamadan yabancı dil öğreniyor."

"Burası Türkiye. Amerika birgün burayı işgale kalkışsa niye burayı savunalım (çocuklar İngilizce öğrendi diye onların kültürünü alıyorlar ya)"

"İşyerlerinde Amerikalı müdürler, yabancı müdürler var, konuşulan dilin yarısı İngilizce."

"Niçin Türkiyeyi savunalım? (burada yeniden Amerika işgali fantezisine dönüyor)"

Çok başınızı ağrıtmayayım, amacım bütün konuşulanların transkriptini koymak değil. İsteyen Youtube'dan izleyebilir, hatta şiddetle izlemenizi tavsiye ederim.

Ancak bu söylenenleri duyduğumuzda karşımıza çok acıklı bir durum çıkıyor sevgili arkadaşlar.

Bu aklına gelen herseyi, bir bütünlükten uzak, herhangi bir doğruluk, mantık ya da tutarlılık endişesi olmadan söyleyen arkadaşın edebi yeteneklerini şimdilik bir kenara bırakıyorum.

Ancak içeriği için söyleyecek üç-beş lafım var.

Burada oturup, affınıza sığınarak söylüyorum, ağızından çıkan her zırvaya da tek tek cevap verecek değilim. Aslında yapsak bayağı eğlenceli olur ama, gereksiz yere vaktinizi almak istemem.

Gelin ana hatlarına biraz bakalım...

Bu arkadaşın söylediğine göre iki dil yarım insan ederse, ikiden fazla yabancı dil konuşan ben kulunuz, insanlık skalasında bayağı aşağılarda yer alıyorum demektir.

Yaşadığım ülkede istisnasız herkes 'en az' üç dil konuşur. Yazık oldu İsviçre'ye bakar mısınız! Ülkede bir tane bile adam kalmamış...

İşin daha da kötüsü, mesela Fransızlar İsviçreyi işgale kalksalar, battı memleket. Halkın neredeyse tümü Fransızca konuştuğundan, bir tek İsviçreli bile ülkeyi savunmayacak!

Atatürk beşten fazla yabancı dil bilirmiş. İnsanlık seviyesinde nereye koyalım onu mesela?

Ya vatanseverlik?

Bu tuhaf mantığa göre yabancı dil bildiği için Atatürkün, milli değerlerini, kültürünü falan unutup, örneğin Almanca bildiği için Alman, Bulgarca bildiği için de Bulgar olması gerekiyordu. Hele bir de Arapça bilgisi var ki, bu kadar milli kültüründen kopmuş biri nasıl Osmanlıcayı kaldırıp, yerine Öztürkçeyi koymuş, tarihçiler bunca yıldan sonra hala nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorlar.

Sonra aklıma düştü, bu arkadaş nasıl müzik yapıyor diye bir bakayım dedim. Bunca lafın üzerine bir Neşet Ertaş, yada bağlama, kırnata falan türü yerli ve milli enstrümanlar bekliyor insan.

Adam programa zaten akustik gitarla başlamıştı, diğer şarkılarını bir dinledim, ciddi rock/hard rock falan be abicim!

Okulda İngilizce öğretiliyor diye kaybolan kültür, power chord basıp, gitar solosu atınca mı geri geliyor?

İşyerlerinde kullanılan İngilizce sözcüklerle de alay ediyordu. Aşağıdaki sözcükleri aynı programda, kendi söylediklerinden aldım. Ne kadarı Türkçe, takdirini size bırakıyorum.

"Enteresan, antipati, devlet mahvolmak, kampanya, zaman, sosyoloji, numara, veli, rahmetli, kültür, ideoloji, muhafazakar, liberal, işgal, mezuniyet, milli, cüppe..."

Bütün bunların üstüne, aslında beğenerek izlediğim gazeteci Mehmet Ali Güller de aynı fikirdeyim diye bir tivit atmasın mı?

Kısa bir cevap yazdım, sonra da her ikisinin biyografilerine baktım.

Yabancı dil eğitimi üzerine ahkam kesen bu arkadaşların birisi Müzik Öğretmenliği, diğeri de Gemi Mühendisliği okumuş. Yabancı dil yada yabancı dil eğitimi alanında herhangi bir akademik dereceleri olmadığı gibi, yirmi yaşından sonra gittikleri üniversite dışında, doğru düzgün bir yabancı dil eğitimi bile aldıklarını düşünmüyorum - biyografileri net değil, yanılıyor olabilirim. Bir yabancı dil konuşabiliyorlar mı, gerçekten bilmek isterim.

Ama memleket artık böyle bir yer işte. Fikir yürütmek için bilgi sahibi olmak gerekmiyor.

Akşam-ı şerefleriniz hayrola...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...