20 Eylül 2016 Salı

Nur İçinde Yatsın Tarık Akan

Peri masallarıyla hayatın gerçekleri arasında çok basit bir fark vardır arkadaşlar.

Peri masallarında herşey kusursuzdur, iyiler hep iyi, doğrular hep doğrudur. İyiler hep kazanır, kötüler hep kaybeder. Prens, prensesi alır, ölene kadar mutlu yaşarlar.

Gerçek hayat ise biraz zig-zaglı geçer. Ne herkes tam iyidir, ne de tam doğru. Ne iyiler her zaman kazanır, ne kötüler her zaman kaybeder. Kimi zaman "prenses" evde diye, eve gitmek istemezsiniz falan.

Peri masalları çocuklar içindir. Onlar hayatı anlama yolunda basit dersler verir, faydalı birkaç bilgi edinmelerini sağlar. Çocuklar büyüyünce peri masalı dinlemeyi bırakırlar. Çünkü anlama yetenekleri hayatın karmaşıklığını kaldıracak kadar gelişmiştir.

Büyüdüklerinde peri masalını dinlemeyi bırakmayan tek topluluk Türklerdir.

Şimdiye kadar anlamada zorlandığım bir çocuksu saflığı vardır milletimin. Hayatın gerçeklerini görüp anlamak yerine, gerçekle ilgisi olmayan, peri masallarını aratmayan, acayip, doğa üstü bir dünyada yaşarlar.

İnandıkları zırvalara akıl sır ermez. Dünyanın en çarpık, zevksiz yapılaşmasının ırzına geçtiği memleketleri onlara göre bir cennettir. Avrupanın yarısını kaybetmiş Osmanlılar, onlara göre dünyanın en büyük, en başarılı devletidir. Malkoçoğlu, elli kişinin arasına dalar, hepsini kılıcına dizer, benim insanım bunda bir sorun görmez. Ölürken Che Guevaranın cebine Atatürk'ün nutkunu koyar, Swatch firmasına "Keroz" model, dokuzu beş geçe "kuku" yapan bir saati yaptırır, Norveçlilere kıçın sıkıştığında Türk gibi düşün atasözünü söyletir, falan...

Bu masal dünyasında yaşarken de, Türklerin Avrupaya bahşettiği tek "atasözünün" Türk gibi sigara içmek olduğunu bilmez.

Çocukça bir saflık işte, destansı, masalsı zırvaları sever benim milletim.

Halbuki, gerçek hayat bu kadar siyah-beyaz değildir, çoğunlukla grinin tonlarında geçer. Bir insan ne tam iyi, ne tam doğrudur. Dinamiktir insanın gelişmesi. Bir evrim şeklinde ilerler. Yaşadıkça hata yapar, hata yaptıkça öğrenir, öğrendikçe gelişiriz. Hepimiz hata yapar, ileride aklımıza geldikçe utandığımız haltlar ederiz.

Çünkü hepimiz insanız.

Biz insanızdır da, kahramanlarımıza aynı kendimize tanıdığımız insan olma hakkını vermeyiz.

Kahramanlarımız pürüzsüz olmalıdırlar. Hata yapamazlar, insani, dünyevi işlere karışamazlar. Asildir onlar.

Sanki Atatürk, anasının karnından "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diye bağırarak çıkmıştır.

Gerçekte, kim bilir kimin bahçesinden kaç meyve çalmış, kaç tane kız kovalamıştır çocukluğunda Atatürk.

Yobazlar Atatürk kadın sever, Atatürkçüler de yok, bunlar hep yalan der. Çünkü kadın sevmek biz fani insanlara helal, kahramanlara haramdır.

Erkekler için konuşuyorum, neresi ayıp kadın sevmenin? Malum kesimin dışında biz erkekler kadın sevmez miyiz? Atatürke kadın severmiş diyen yobaz evine gidince karısıyla ne yapıyor? Tövbe, tövbe... Hatta bıraksan dört karıyla gurup seks yapacak. Ama Atatürk yaptığı zaman, cıssss!

Erkek olarak kadın seviyoruz derken, kadınlara tecavüz etmediğimize göre, kadınlar da bu işe hayır demiyor demektir, öyle değil mi?

Ama normal çalışmıyor işte şark kafamız. İçerde bir yerde kısa devre yapıyor.

Bu Tarık Akan'ı kaybetmemizin arkasından sosyal medya ve TV'de okuyup izlediklerim yüzünden başınızı ağrıtıyorum.

Öyle coşmuş ki aslan sosyalistler, zannedersiniz Tarık Akan değil Vladimir Lenin ölmüş, bunlar ağıt yakıyor.

Büyük devrimci, Silivri kahramanı, Yol, Maden, haydi sol eller havaya...

Durun ya...

Tarık Akan benim çocukluğumun kahramanı, en çok sevdiğim aktördür.

Ama onu ne devrimci, ne madenci olarak hatırlarım. Tarık Akan benim için filmlerin yakışıklı, kızların hayran olduğu, hayta, serseri, dürüst karekteridir.

Ben onu sol elini havaya kaldırırken değil, Halit Akçatepe'ye tekme atarken hatırlarım, nasıl Rahmetli Kemal Sunalı da öyle tek yol devrim şeklinde değil, Şener Şene bakıp "Eşşoğlueşek" dediği sahneyle hatırlıyorsam.

Bunu söylerken, Tarık Akan'ın sonradan yine gurur duyduğum ilerici, devrimci kişiliğine evrilmiş olduğunu da unutmam. Bir sanatçıdan beklediğimiz de zaten devamlı kendini geliştirip ilerlemsi değil midir? Çocukluk kahramanımdan zaten bundan azını bekleyecek değilim.

Ama höst bre sosyalistler. Yazdıklarınızı okuyan, Tarık Akanı uzaylıların, kırk yaşında sol eli havada dünyamıza ışınladıklarını zannedecek.

Diyeceğim o ki, bir insana insanlığı çok görmeyin.

Tarık Akanın devrimci filimlerinden çok hayta filmleri var. Ünlü olma sebebi de Özgür Gündem değil Ses dergisinin yarışmasını kazanması. Tamam, Maden'i, Yol'u hatırlayın ama Hababam Sınıfıyla Canım Kardeşim'i de yok saymayın.

Yıllar önceydi, ben diyeyim 1977, siz deyin 1978. Rahmetli annem Hafta Sonu gazetesini okuyor, benim yaşıtlarım ve eskileri hatırlar, dedi-kodu gazetesi. Bir küfür çıktı ağzından, duymaya alışık olmadığım ağarlıkta, "Nasıl benim çocuğuma vurdun sen" diye.

Habere bir baktım, abimle Tarık Akan kavga etmiş. Ama ciddi kavga, ikisinin de kaşı gözü gitmiş.

Otuz beş yıl sonra İsviçre'de, ikinci şarap şişemizin sonuna doğru ilk defa sordum abime, nasıl oldu diye.

Tarık akan gece kulübünde yan masadaki kızlara fıstık atmış, abim de atma deyince dışarı çıkıp, dan dun girmişler birbirlerine. Yarım saat kavga etmişler gecenin bir köründe.

Bilmiyorum siz nasıl düşünürsünüz, ancak kızlara fıstık atmak pek de öyle devrimci bir hareket sayılmaz.

Ama fazlasıyla insani bir hareket.

Siz hiç denediniz mi bilmiyorum ancak ben benzeri saçmalıkları birden fazla yaptım, bir kaç kere de ağzımı burnumu kırdırdım.

Ben yapınca oluyor da, Tarık Akan'a niye yakışmasın?

Nur içinde yatsın Tarık Akan.

Siz de peri masallarını bırakıp hayata dönün aslan sosyalistler. Benim neslim Tarık Akanla büyüdü, ama sol el havaya nameleriyle değil, Canım Kardeşimle, Damat Feritle. Onları da hatırlayın.

Sağlıcakla kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sadece bir "Hayır" sözcüğü

1959 yılında El Comandante, yani yoldaş Fidel, Küba’da ABD’nin kankası diktatör Fulgencio Batista’ta karşı gerçekleştirdiği devrim sonrasınd...